• borat'i bir kazak olarak degil de bir az gelismis ulke (?) vatandasi gormek daha saglikli olacaktir. hele bu ulke sscb artigi, bati medeniyeti kriterlerine gore oldum olasi gelismemis bir ulke ise ve insanlari "yasasin ozgurluk" adina yuzlerini sacma sapan sekillerde sozde batiya donuyorlarsa (batidan anlasinlar sagdan sola ayaktakiler: michael jackson, bill clinton, gofret, porno; oturanlar: bilgisayar, spor ayakkabi, hamburger, porno). bu acidan bakildiginda borat'in tavirlarini oldukca abartili ama samimi ve mazur gormek mumkun. temelde sacha cohen'in kafa bulduklari ne kazaklar ne de az gelismis ulke vatandaslari, mizahinin tum gucunu bati'nin cehaletinden ve empati yoksunlugundan aliyor. hani su kultur vasitasiyla ulasmak ve cesitliligi kutlamak yalani. her ne kadar evet tamam iste haydi kutlayalim hatta parti yapalim deseniz de kulturden anlasilanin tek tip bir kultur oldugu ve kaynasmanin da aslinda diger kulturleri kaynatmak oldugu her gun yasadigimiz tecrubelerimizle sabit.

    borat, gerek ingiltere'de gerekse amerika'da tanistigi tum insanlarla konusmak istiyor, onlara sariliyor, opuyor vs.. cunku derdi gercekten bati kulturunu anlamak ve hayrani oldugu yenilikleri(?) ogrenmek. oysa bati, borat'a aciyan gozlerle bakip, onunla kendince kafa buluyor. ama farkinda degil ki sacha cohen salak ayagina yatarak tum acinasi gulunclugu okyanusun diger yanina aktariyor. bir tur milli dava yaptigimiz uzere internet mahir'in borat gibi ironik bir bakis acisi yoktu, karakter gorunum itibariyle elbette benziyolar ama dusunun lutfen universite kantininden, devlet dairesindeki kuyruklara, siradan bir otobus duragindan, sokaktaki esnafa kadar pek cok yerde mahir'in birebir kopyalari yok mu? bu benzerlige ragmen borat karakterinin geliskinligi ve niyeti tamamen farkli. aslinda sadece borat'la da sinirli degil bu mizah. ali g ve bruno tiplemeleri de, farkli olana karsi kabul goren bati ahlakinin kesin ve net aslinda oldukca bagnaz bakis acisini yansitiyor. uzlasma adina kendi puriten ahlaklarini pompalayan, uyumlu olmak adina sinsi sinsi diplomatlik yapan insanlarin sahtekarliklariyla bizleri gulduruyor.

    yukarida yazdiklarimla da harikulade bir levent kirca estetigi yakalamis bulunuyorum. vatana millete hayirli olsun. bundan sonraki hedefim bir baska mizahi hayal karakterine yapacagim kisilik analizinde nejat uygur ve ali atik tekniklerini uygulamak olacaktir. bilgilerinize sunarim. saygilarimla
  • yayina ilk girdigi gun sabah haberlerinde kazakistan konsoloslugundaki yetkililerin canli yayina cagirilmasinin sebebi. adamlara "bir kizginlik bi sinir hali falan var mi" dediler, bunlar da "valla kardesim film bizimle degil asil sizinle tasagini geciyo kendi halinize gulun" dedi.
  • amac amerikalilarin cahilligiyle dalga gecmek idiyse, neden zittiristan diye bir ulke yaratmak yerine, gercek bir ulke olan kazakistanin secildigini anlayamadigim filmimsi. sonucta kazakistanin gercekten o gosterilen gibi bir ulke olduguna inanacak insan, zittiristan ulkesinin de var olup olmadigini bilmeyecektir. dolayisiyla bu cozum film icin bir kayip olmayacagi gibi, bilakis daha da komik hale getirebilirdi.
    bu haliyle ise, bu film beni rahatsiz ediyor. simarik zengin cocugunun herkesle dalga gecme hakkini kendinde bulup, kendinden gucsuzlere ya da fakirlere satasmasi gibi geliyor (bkz: bully). sonucta, okumus etmis insanlar anlayacak elbet parodi oldugunu ama filmde dalga gecilen cehalette olup, filmi seyredecek binlerce insan var ve onlar bunun parodi oldugunu anlayamayacak maalesef. bu cahil cogunluk icin de kazakistan boratin yansittigi kazakistan olacak. hadi diyelim ki herkes anladi, en cahili bile anladi, gene de kazakistan bir karikatur ulke haline donusmeyecek mi? birisi cikip "ben kazakistandan geliyorum" dediginde etrafta gulusmeler duyulmayacak mi? bir ulkenin imajina bunu yapmayi sascha diye bir zevzek, nasil kendinde hak gorur anlayamiyorum.
    bir midnight express yuzunden ingilizceye "turkish prison" diye bir deyim girmis yahu, sinemanin etkisini kucumseyip, bu mizahtir sudur budur dememeli. 3-5 sene once saturday night live'da turklerle sacma sapan bir sekilde dalga gecildiginde, hepimizin programa mektuplar yazdigimizi, ay canim mizah bu deyip gecemedigimizi hatirlarsak, bu filmin bazi insanlardan neden tepki aldigini da anlariz. sonucta amerika bizi bilmez, buralari bilmez. turkiye gibi, kazakistan gibi az bilinen ulkeler hakkinda biri bir sey derse, insanlar mizah oldugunu anlasalar dahi, bir zaman sonra bir tortu kalir zihinlerinde. mesela "haa evet turkler arapca konusuyodu di mi" ya da bu film icin "kazakistanda herkes koyde yasiyor" gibi... reklamcilikta bilinen bir gercek vardir: yerlesmis bir algiyi kirmak ya da degistirmek, sifirdan bir algi olusturmaktan cok daha zordur.
    dolayisiyla tamam, ifade ozgurlugu falan filan, eyvallah da bir sanatci ya da bir film yapimcisinin bir takim sorumluluklari olmali diye dusunuyorum. bir ingilizin kalkip, kendini karsi bir filmle savunamayacak kazakistani bu sekilde alet etmesini de bu yuzden sorumsuz ve etikdisi buluyorum. bu nedenle de, mizah duygum hayli guclu olmasina ragmen, ben bu filmde gulemedim.
  • kadın:i went to school with barbara bush
    borat:barbara bush its good.
    kadın:...
    borat:bush, we laugh when we hear the name, cause bush mean the.... hair, around the.... testis.. section...
    kadın:...
    borat:and barbara in kazakh mean to eat, hehuhe, so when you say barbra bush mean to eat the hair round the testis section...
    kadın:...........................
  • belgesel çekiyorum yalanıyla amerikalıların sözde aptallıklarını gözler önüne sermeye çalışan bir yapıt.
    filmi iki yönden değerlendirebiliriz aslında. borat kişisi kendini kazakistandan gelmiş bir tv programcısı olarak insanlara tanıtmakta ve amerikalıları kazakistandaki insanların hiç bir şey bilmediğine, öküz gibi yaşadığına inandırarak yaptığı cahilce hareketlerle, aslında amerikalıların ne kadar aptal olduklarını göstermeye çabalamaktadır. bu adamı ciddiye aldığı için bir nevi aptal durumuna düşen amerikalılara seyirciyi katıla katıla güldürmektedir. kısaca aptal gibi görünüp aslında kimin aptal olduğunu insanlara kanıtlama amacı güder. biz de eğleniriz.
    diğer yandan; böyle bir aptalı adam yerine koyup ciddi cevaplar vererek inandığı doğruları ona göstermeye çalışan insanlar gerçekten gülünç müdür? biri bu tarz bi kurmaca belgesel çekmeye türkiyeye gelse ve bu salaklıkları yapmaya kalksa kaç öğün dayak yerdi acaba diye sormalıyız bence amerikalılarla dalga geçeceğimize..
  • batı mizahında ilk kez gözlemlenmiş oryantalist karakterdir. türkiyede çok sık rastlanılan bu yöntemi ilk kez mtv gibi populer kültürün başkentlerinden birinde görmek ilginçtir. belki de dünyadaki değişimi yansıtmaktadır.

    (bkz: ben 6 yasımdan beri sosyoloji tespiti yapıyorum)

    seneler sonra edit: aslinda sallamisim baya, the party gib bir ornek var yillar once cekilmis. neyse...
  • borat'in yandasi azamat film boyu ermenice konusmaktadir. film boyu borat ibranice azamat ermenice konusarak filmi tek kelime kazakca kullanmadan gecistirmislerdir.

    hersey bir yana sadece siki siki babayi dunyaya sunmasi bile bana ayri bir keyif vermistir.
  • "wine tasting" bolumunde mississippi eyaletinde bulunan bir zenginler kulubune katilir. iki tane yasli beyaz amca (yba) buna sarabin inceliklerini falan anlatirken odaya zenci garson gelir, bardaklara sarap koyup cikar. borat adamlara donup "is he your slave?" der. tam ekran basinda kopacakken su diyalog gelisir:
    yba: no no, we don't have slavery any more. not since 1860.
    borat: oh, ok it is niiice.
    yba: yes, it is nice. you know... for them.
  • bir yahudi olan sacha'nın kazakistan'ı seçmesi tesadüf değildir. kazaklar tarihteki en acımasız yahudi katliamlarından (pogrom) bir kısmını gerçekleştirmişlerdir zira.

    ayrıntılı bilgi için:

    http://www.sevivon.com/jewish_history.asp?id=58
  • storyville adında bbc tarafından yayınlanan bir belgesel borat filminin kazakistan olarak gösterdiği romanya'nın glod kasabasında yaşayanların film yayınlandıktan sonra düştüğü durumu anlatıyor. anlamadığım nokta bu belgesel kasabayı borat filminden daha da çok aşağlıyor bence. amerikadan, almanyadan gelen avukatların boş vaatlerle bütün kasabayı kandırması ve onları amerika yerine londra'ya götürüp 20th century fox binasına sokmaları adeta ilyas salmanlı şener şenli banker bilo filmine benziyor. bakalım daha ne kadar uyanık bu zor koşullarda yaşayan insanlardan prim yapacak...
hesabın var mı? giriş yap