borgen
-
danimarka yapımı, danimarka iç siyasetini anlatan demokrasi güzellemesi dizi.
ana karakter birgitte nyborg battlestar galactica dizisindeki laura roslin karakterine çok benzemektedir.
lauranın biraz emine ülker tiplemesine kayması onları biraz birbirinden ayırıyor.
her bolümün başında yapılan alıntılar bölüm içeriğine ilişkin bakış açısını yansıtmaktadır.
--- spoiler ---
s01e01: "bir prensin aklında savaştan, savaşın organizasyonu ve disiplininden başka hiçbir şey olmamalıdır." - machiavelli
s01e02: "korku uyandırmak, sevilmekten çok daha güven vericidir." - machiavelli
s01e03: "demokrasi en kötü yönetim şeklidir. diğerleri hariç." - churchill
s01e04: "bir sırrı saklarsanız, daha da büyür." - grönland atasözü
s01e05: "bütün silahlı peygamberler zafer kazanmıştır. silahsızlarsa yok olmuşlardır."
- machiavelli
s01e06: "siyaset, kansız savaştır. savaşsa kanla yapılan siyasettir." - mao zedong
s01e07: "güven iyidir, kontrolse daha iyidir." - lenin
s01e08: "tarih, uyanmaya çalıştığım bir kâbus." - james joyce
s01e09: "size neyin vurduğunu anladığınızda çok geçtir." - amerikalı bir silah üreticisi
s01e10: "bir prens, sözünden dönmek için her zaman geçerli bir mazeret bulur." machiavelli
s02e01: "savaş, gerekliyse makuldür." machiavelli
s02e02: "dostlarınızı yakında, düşmanlarınızı daha yakında bulundurun." sun tzu
s02e03: "bizimkisi müthiş bir zafer." thomas nielsen, sendikalar birliği eski başkanı
s02e04: "birine zarar verecekseniz, bu zarar öyle ağır olsun ki onun intikamından korkmanız gerekmesin." machiavelli
s02e05: "idealizm dediklerinin çoğu, kılık değiştirmiş bir güç tutkusudur." bertrand russell
s02e06: "düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin." matta 5:44
s02e07: "danimarkalılar kuşkucudurlar, çünkü tarihimiz güçlü bir kabilenin çöküşünün hikâyesidir." johannes v. jensen
s02e08: "sırtlan beyaz adamın yükünü
barış uğruna vahşet dolu savaşları
tıka basa doldur açlığın ağzını
ve emret hastalığa bitmesini" r. kipling
s02e09: "başarı nihai değildir,başarısızlık da öyle. önemli olan, devam edecek cesareti bulmaktır." churchill
s02e10: "olmak ya da olmamak. işte bütün mesele bu." shakespeare, hamlet
s03e01: "yaşam yolumuzun ortasında karanlık bir ormanda buldum kendimi." dante, ilahî komedya
s03e02: "biz birkaç şanslı kişi, biz kardeşler takımı... " shakespeare, 5'nci henry
s03e03: "bazıları prensipleri uğruna parti değiştirirler bazılarıysa partileri uğruna prensiplerini değiştirirler." churchill
s03e04: "danimarka domuzları sağlıklıdır...hepsi penisilin dolu." michael witte, 1978
s03e05: "iyi niyetle bir yere varılmaz." eski bir atasözü
s03e06: "geleceğe dair hayalleri, geçmişin tarihinden daha çok severim." thomas jefferson
s03e07: "herkesi bir süre kandırabilirsiniz,bazılarını da sürekli kandırabilirsiniz ama herkesi sürekli kandıramazsınız." abraham lincoln
s03e08: "yolunuzu açan ve tıkayan şeyleri iyi ayırt edin ve bilgeliğe giden yolu seçin." buddha
s03e09: "cesaret eden, bir süre dengesini kaybeder cesaret etmeyense kendini kaybeder. " soren kierkegaard
s03e10: "hemen hemen herkes güçlüklere dayanabilir ama birinin karakterini sınamak istiyorsanız, ona güç verin." abraham lincoln
--- spoiler --- -
bağımlılık yapan danimarkalı bir politik drama. fakat genel kanının aksine, finalini bir kenara bırakırsak, üç sezon boyunca "nasıl politika yapılması gerektiğini" anlatmak gibi bir derdi olduğunu düşünmüyorum. daha çok, arzu ne olursa olsun, politikacı ve yola çıktığı politikasının bir süre sonra nasıl yozlaştığına dair bir dizi borgen; çünkü o gücün sahibi olma mücadelesi kazanıldıktan bir süre sonra onu elinde tutma mücadelesi başlıyor, ki her şeyi kısır döngüye iten, "kötü karakterleri" ortaya çıkaran da bu zaten. o güce birisinin neden sahip olması gerektiğinin cevabı genelde kolayken o gücü birisinin daha uzun süre tutmaya neden hakkı olduğunun cevabı pek o kadar kolay olmuyor. dizinin en önemli başarısıysa bu sıradan mesajı çekici biçimde işleyebiliyor olması. bunu da olaydan ziyade karakterlere sırtını dayıyor olmasına borçlu bence, çünkü benzeri politik dramalarda çoğunlukla görülenin aksine sadece ana karakterini değil, tüm karakterlerini farklı boyutlarıyla işliyor borgen. buna istisna olarak belki sadece freedom party'nin ırkçı başkanını gösterebiliriz, ama o zaten karikatürize, gülünmesi gereken bir soytarı-kötü gibi yaratılmış; o kadarı da olur artık.
-
geç fark ettiğim, bir solukta tükettiğim dizi. insan bu kadar sıkıştırılmış bir hızda izleyince gerçeklik algısı şaşıyor, gün içinde dönüp iki tweet okuyunca kabusa uyanıyor tekrar. her bölüm başlangıcında yer alan spoiler içeren özlü sözler ayrı güzel.
-
--- spoiler 2. sezon ---
bron'la danimarka insanlarının, ne kadar güzel ve ne kadar bizim anlayışımıza yakın olduğunu anlamıştım, bu diziyi de izlemeye karar vermemdeki ilk faktör buydu. sonrası çorap söküğü gibi geldi, birgitte aşağı birgitte yukarı izledim durdum, kocası terk edince kendim terk edilmişim gibi elim ayağım boşaldı, sinirlendim, kabullendim, kıskandım. bana noluyorsa!
gurur duyuyorum böyle kadınlarla, böyle insanlarla. 2. sezon sonunda da gurur duydum, parçalanan dağılan ne varsa birleştirmeyi, yoluna sokmayı başardı.
ve muhteşem castının, sempatik karakterlerinin hastasıyım. laura hariç.
bent babam, kasper & katrine arkadaşlarım gibi. philip'le alakalı yorum yapmiciim. öhöm.
--- spoiler 2. sezon --- -
--- dikkat spoiler çıkabilir ---
birlikte geçirdiğimiz koca otuz bölümden sonra, jenerikteki kadın isimlerini fark edebilecek kadar danca'ya tanıdıklaşmam sonrasında, ancak kadınların fark edebileceği ve dikkat çekebileceği bu muhteşem detaylarla dolu kadın dizisinin ekibine, -her ne kadar buradan habersiz olduklarını bilsem de- en içten tebriklerimi gönderiyorum.
the good wife ile birlikte, bana kadınların iş dünyasındaki başarılarını bu kadar heyecanla izlettirebilen nadir yapımlardan biri. good wife'la avukat olmadığım için, borgen'le politikacı olmadığım için hayıflanma sebepleri buldum kendime.
ve gerçekçilik... hayatımda izlediğim en gerçekçi dizilerden biri olmasaydı, 3. sezon sonunda brigitte başbakan olurdu. olmadı. katrine, kasper, philip, bent, magnus o kadar doğal karakterler ki, bugün kopenhag'ta olsam caddede karşıma çıkacaklar sanki. bu hissiyatı bir diğer danimarka yapımı bron|broen'de de hissetmiştim. (yazar burda, bunu seven onu da sevdi demek istiyor.)
ayrıca magnus gibi oğlum olacağını bilsem, çocuk sahibi olma fikrine bu kadar karşı olur muydum, sanmıyorum.
sidse babett knudsen, enerjisine, sevgi dolu bakışlarına, gücüne ve cesaretine hayran kaldığım bir oyuncu. ilk sezondaki o elbiseye girememe sahnesi, saçma sapan renkli bir elbiseyle son derece ciddi bir programa katılıp tarihi laflar etmesi filan... bize fazla bunlar arkadaşlar, bizim oyuncularımız malesef 'ayh bu elbise beni dana gibi gösterecek kesinlikle giymem'den öteye gidemeyen kesimden seçiliyor. hoş, biz ülkemizdeki siyasi ortama dair en ufak bir gönderme içeren diziyi en az yüz yıl sonra çekebileceğimiz için, bu konuya çok da takılmamak lazım ya.
kısacası, beni bir kez daha kendine hayran bırakan bir ekip işi, şansıma tükürmemi sağlayan ve neden danimarka'da değil de türkiye'de doğdum diye isyan ettiren harika insanlarla dolu bir yapım kendisi.
çok gerçek.
çok anlamlı.
çok heyecanlı.
--- dikkat spoiler çıkabilir --- -
şimdi bu dizide başrolde olan teyzenin partisi iktidar oldu.teyzem seçimi kazandı ve eve taksiyle gitti. bu arada aynı teyzem meclise de bisikletiylen gidip geliyor. dizi de buna mı takıldın mal mısın demeyin. çok çok acaip geldi bana bu olay. bizim devletlümüz 2000 kişilik orduylan geziyor yaw. bisiklet diyorum bisiklet!! bu kuzey illerimiz pararel bir evrende yaşıyor sanırım. ya da valhalla'da evet! başka açıklaması olamaz zaar.
-
2 hafta 3. sezonunu yediğim dizi afedersiniz. sonra niye türk dizisi izlemesiyosun!! çünkü kalitesiz, iğrenç iğrenç diziler çekiyosunuz arkadaş. oturun şu borgen'ın 2-3 bölümünü bir izleyin de kendinizden utanın. nasıl doğal oyuncu olunur, nasıl kaliteli senaryo yazılır ibret alın. ah borgen ah 3 değil 13 sezon olsan gene izlerdim! doyamadım!
-
biraz özlem gidermece..
bir prensin aklında savastan, savasın organizasyonu ve disiplininden baska hicbir şey olmamalıdır. machiavelli
korku uyandırmak, sevilmekten cok daha güven vericidir. machiavelli
demokrasi en kötü yönetim seklidir. diğerleri hariç. churchill
bir sırrı saklarsanız, daha da büyür. grönland atasözü
bütün silahlı peygamberler zafer kazanmıştır. silahsızlarsa yok olmuşlardır. machiavelli
siyaset kansız savastır. savas ise kanla yapılan siyasettir. mao zedong
güven iyidir, kontrolse daha iyidir. lenin
tarih uyanmaya calıstıgım bir kabus. james joyse
size neyin vurdugunu anladıgınızda çok geçtir. amerikalı bir silah üreticisi
bir prens, sözünden dönmek için her zaman gecerli bir mazeret bulur. machiavelli
sezon 1'den. -
s02e06 bölüm finaliyle dünya dizi tarihinin en anlamlı kapanış sahnesine tanık olabileceğiniz yapımdır.
danimarka yapımı bir dizide neler görebiliriz sorusuna gelince.
medeniyetler arasında oluşmuş uçurum
unuttuğumuz insanlık
yaşadığımız gezegene saygı
mutlak yalnızlığımız
vs vs... -
“genlerimi bir canlıya aktarıp hayatının sorumluluğunu almak istemiyorum.”
dizide çocukken babası ve babasının vasıtasıyla başkaları tarafında cinsel istismara uğramış bir karakterin canlandırdığı replik.
bölüm bittikten sonra saatlerce düşündüren ve düşündükçe değer karmaşasında insanı boğabilen derinlikte yapım olan “borgen” bizler gibi medeniyetten yoksun 3 çocuk peşinde avrupaya islam akını tehlikesi oluşturan, aman yapalım “allah” nasılsa rıskını verecektir diyip üremeye devam diye düşünen zavallı primitif yapılı toplumlar için uygun bir dizi değil.
primitif yapılı diyerek entel dantel bir kavram üretmiş olmak istemem. zira yiyip, sıçıp, sikişip, üreyip ve çalışmadan zengin olmaktan başka bir şey düşünmeyen bir toplum yapısı için başka söz bulamıyorum. ne ilkel ne barbar, primitif işte.
yunan başbakanı cipras’ın önünde ayak ayak üstüne atmış onunla konuşan vatandaşın fotosuna “aha la bak ne dallamaları başbakan yapıyorlar, vatandaş bırak ayağa kalkıp önünü iliklemeyi ayağını bile indirmiyor emmi” diye düşünen güzel yurdumun öküz vatandaşına dilim ne barbar ne de ilkel demeye varmıyor. o sebeple kıçım entel dantel bir kavram olan primitif yapılı demeyi yeğliyor.
itiraf etmek gerekirse bu dizi bana olması gerekenleri hatırlatıp acı veriyor. açıkçası başbakanın bisikletle parlamento binasına gitmesi, dış işleri bakanının homoseksüel kaçamak yaptığı fotolarının basına “homoseksüel”lere hakaret olur diye düşünülerek yansıtılmaması beni boğuyor.
biat kültürüyle kodlanmış genlerim alt egomu tetikleyip “o fotolar basına çıkınca gerçek yarra yiyeceksin götüne kodumun ibnesi” demekten kendini alamıyor.
dediğim gibi bizler karısını sahurda sofraya yoğurt koymadığı için öldürebilen bir zihniyetin evlatlarıyız. bakirliğimizi görücü usulü kaybedip diğerlerini (kadınları) merak ederek geçen ömrümüzde tabi ki böyle sapmalar yaşayacağız. beri yandan “oğlancılık” gibi bir kavram kültürümüzde asla olamaz... “göte para vermeyek birbirimizi sikek” gibi söylemler batılı türkologların biz (muhteşem) türkleri aşağılamak için uydurdukları sapkın çamur atmalardır. batı ilmine evet ama yaşam tarzı ve kültürüne kesinlikle hayır!
“genlerimi bir canlıya aktarıp hayatının sorumluluğunu almak istemiyorum.”
üzerinde saatler değil belki de günlerce düşüneceğim bir dizi repliği. gerçek medeniyetin kendi kendini kapatacak kadar ilerlemesi, akabinde üremeye son verme kararına kadar hassaslaşması kısır döngüye boğulmuş bir sorun mu?
beni çok fena boğuyorsun “borgen”...
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap