• seçkin

    bir kimse değilim

    ismimin baş harfleri acz tutuyor

    bağışlamanı dilerim

    sana zorsa bırak yanayım

    kolaysa esirgeme

    hayat bir boş rüyaymış

    geçen ibadetler özürlü

    eski günahlar dipdiri

    seçkin bir kimse değilim

    bağışlanmamı dilerim

    sana zorsa yanmaya razıyım

    kolaysa affı esirgeme

    hayat boş geçti

    geri kalan korkulu

    her adımım dolu olsa

    işe yaramaz katında

    bağışlanmamı diliyorum.
  • "oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey..
    başını alıp gitmek sevdaya dahil değil."

    on maddede cahit zarifoğlu portresi:
    bir cahit zarifoğlu portresi çizmeden evvel şunu netleştirelim; o, hiç kuşkusuz türk şiirinin en özgün isimlerinden biridir. gerek şiirlerindeki mistik hava gerekse imge yoğunluğu nedeniyle zarifoğlu bu "özgün" sıfatını fazlasıyla hak ediyor. işte tam da bu özgünlük nedeniyle şiirleri kapalılıkla suçlanıyor. aslında onun şiirleri hayatından ve özellikle çocukluğundan derin izler taşır. dolayısıyla onun hayatına dair her türlü bilgi, şiirlerinin daha iyi anlaşılmasına da zemin hazırlayacaktır.

    1 - 1940 ankara doğumlu olan zarifoğlu, baba tarafından yaklaşık üç yüz yıl önce
    kafkaslar'dan maraş'a göç etmiş bir ailede dünyaya gelir. işte bu "göç" olgusu onun genlerine işlemiş midir bilinmez ama kendisini hayatı boyunca bir yerden bir yere göç etmekle mükellef tutar. kah babasının işi nedeniyle anadolu'da çeşitli yerlere gider; kah otostopla avrupa turuna çıkar. işte bu çok yer görmüş olmak, farklı kültürlere tanık olmak, kimisinde kısa da olsa yaşamak, onun şiirlerindeki imge yoğunluğunun da temel kaynakları arasında sayılabilir.

    2 - cahit zarifoğlu, maddi açıdan görece iyi bir ailede dünyaya gelmiştir. babası hukukçu (hakim) olan zarifoğlu'nun bu nedenle rahat bir çocukluk geçirdiği düşünülebilir. ancak durum hiç de öyle değildir. baba zarifoğlu, işi nedeniyle sürekli görev yeri değiştirdiğinden eşinden ayrılmak durumunda kalır. böylece annesi ile baş başa yaşam mücadelesinin ortasında kalan cahit zarifoğlu'na "yalnızlık" duygusu hakim olur. yıllar sonra zarifoğlu bu dönemi şiirlerinde çeşitli dizelere yedirerek hikayeleştirecektir:

    "öyle sofralar gördüm ki
    insan kasları vardı tabaklarda
    o eğik gövdeler önünde yalnızlık
    her şeyi birbirinden uzağa çarpıyordu
    bir kadın
    bir erkek
    gizlice soluyordu"

    3 - cahit zarifoğlu'nun babasının başka bir kadınla evlenip onları ihmal etmeye başlaması ise onu büsbütün yıkıma uğratır; acıları içselleştirmeyi ve kanıksamayı öğrenir. babasına karşı gittikçe artan bir mesafe ve mesafenin yarattığı bir gerilim oluşur. franz kafka'dan aşina olduğumuz baba kaynaklı yabancılaşma olgusu, zarifoğlu'nda ve onun otobiyografik özellikler taşıyan yapıtlarında da görülür:

    "babam canımı çökertiyor
    hep aynı tarlanın önünde
    aynı topraktan kalkıp
    türbesini yontuyor içime"

    4 - zarifoğlu, liseyi maraş'ta yazar rasim özdenören, şair erdem beyazıt ve şair alaeddin özdenören ile aynı sıralarda okur. onun lisedeki lakabı aristo'dur. bunu rasim özdenören şöyle gerekçelendirir: "cahit lisede iken hastalıklı derecede zayıf, sarı benizli, içe dönük, kimseyle konuşmayan ve sorulunca üşenir gibi cevap veren biriydi. kendi aramızdaki adı aristo idi. içe kapanık ve filozofça duruşundan dolayı bu adı koymuştuk." "aristo" lakaplı cahit zarifoğlu'nun lise yıllarının da pek iyi geçtiği söylenemez. geleceğin en büyük edebiyatçılarından biri olacak olan cahit, edebiyat dersinden sınıfta kalır!

    5 - lise yıllarında belki hayatını olumlu yönde etkileyecek pek çok insanla tanışır ama aynı zamanda bu dönemde cahit'in acılarına bir yenisi daha eklenecektir. bu yıllarda şiir dışında en büyük tutkusu uçuştur. adeta küçük prens yazarı saint exupery gibi, cahit'in de edebiyat ve uçuş tutkuları iç içe gelişir. bu belki de özgürlüğün yolunun her ikisinden de geçmesinden kaynaklanır. dolayısıyla cahit de pilot olup uçma hayalleri kurmaya başlar ve bunun için hiç kimseye haber vermeden liseyi terk ederek eskişehir'e gidip pilotluk sınavlarına katılır. işte hayallerinin yıkımına da burada rastlar. yetenek testlerinin hepsinden başarıyla geçen cahit, son kontrollerde gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle pilotluk sertifikası alamadan maraş'a geri dönmek durumunda kalır. böylece liseyi akranlarından üç sene sonra ancak bitirir.

    6 - üniversiteyi, istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi alman dili ve edebiyatı bölümünde okur. bu yıllarda cahit zarifoğlu edebi ürünler vermeye devam ederken türk edebiyatına "ikinci yeni" fırtınası hakimdir. cahit de bu akıma sırtını dönemez ve şiirini bu etkiye açık tutar. hatta işi daha da ileri götürerek akımın en etkili şairlerinden cemal süreya'ya mektup bile yazar. cemal o sıralarda paris'tedir. genç talebe ve şair adayı zarifoğlu, mektubunda cemal süreya türkiye'ye döndüğünde onunla aynı eve çıkmak istediğini belirtmektedir. sonraki yıllarda süreya bu mektuba yanıt vermediğini ve bir talebenin böyle bir isteğini ciddiye bile almadığını, "ben de bir tuhafım o günler. bir ölçüsüzlük görmüştüm bu öneride. o ara otuz yaşı dönmüşüm. iyi sayılan bir aylığım var. ne yani, bu çocuk öğrenci hayat koşuluna mı indirmek istiyor beni?" sözleriyle dile getirecektir.

    7- cahit zarifoğlu'nun üniversite yılları, bohem ve avare yaşayış biçimi nedeniyle yaklaşık on yıl sürer. bu yıllarda kah bir balıkçı teknesinde uyur, kah otostopla avrupa turuna çıkar. aslında dışa açılarak kendisinden kaçtığı veya saklandığı biçiminde de yorumlayabileceğimiz bu yılları edebi açıdan çok verimli geçer. ilk şiir kitabı, "işaret çocukları" da yine bu yıllarda yayımlanır. bin bir güçlük ve borçla bastırabildiği ilk şiir kitabını dayısına emanet eden zarifoğlu, bu kitaplarının dayısı tarafından sobada yakıldığını öğrenince, değişmez yazgısıyla bir kez daha karşılaşır. ama hayatını tümden değiştirecek iki büyük sima ile yine bu yıllarda tanışır: sezai karakoç ve necip fazıl kısakürek.

    8 - sezai karakoç ve necip fazıl kısakürek, döneminin en etkili şairleri arasındadırlar. her ikisi de şiirin bir düşünüş biçimi, bir ideoloji olduğu fikrini genç şair cahit zarifoğlu'na aşılar. bu üstatların da etkisiyle zarifoğlu kendi çizgisini bulmuş olur. ancak necip fazıl'ın zarifoğlu üstündeki etkisi bununla sınırlı değildir. üstat necip fazıl onu, hocası abdülhakim arvasi’nin soyundan berat hanım ile tanıştırarak evlenmelerine vesile olur. dahası, onların nikah şahidi bile olur. artık zarifoğlu, şiirlerinin bir kısmını eşi berat hanım için yazar:

    "ey berat hanım dersen ki
    ‘bu ne zalim adam
    hâlimi bilmez hâlden anlamaz
    küçük bir şeyi mesele yapar’
    -ne büyük yalan-
    doğrusu var hakkın
    n'etsem n'apsam
    kollarını bilezik
    boynunu kordon
    ayağına hal hal donatsam
    yine hakkın kalır"

    9 - berat hanım'dan üçü kız, biri erkek olmak üzere dört çocuğu olan ve kendi çocukluğu acılarla düşlerin yoğrulmasıyla geçen cahit zarioğlu'nun, çocuklar için bir şey üretmemesi düşünülemezdi. nitekim zarifoğlu, çocuklar için masallar, öyküler ve şiirler kaleme alarak çocukların hayal dünyasına enginlik kattı. bu yapıtlarında o derece başarılı oldu ki, çocuk edebiyatı dalında çeşitli ödüller bile aldı. bu yapıtları, onun çocukluğuna dönüş isteği olarak yorumlandı.

    "gül kokuları çocukların kaburga kırıklarından geliyor
    acıyı ve insanlığı çocuklar
    böyle dayanılmaz kıldılar ve yeni suları
    onların bilgileri getirdi
    elleri önlerinde bağlı-duruşları
    omuzlarından göğüslerine doğru kıvrık ve yumulu
    yaşarlar ebedi göz ve ölümsüzlük aşısı yapan kitabı"

    10 - 1973 yılından beri süren rahatsızlığının "pankreas kanseri" olduğu ancak 1980'lerde anlaşılır. artık ölüme yakın olmanın bilinciyle hareket eden zarifoğlu, iyice içine kapanır. günün birinde, uykusundan aniden uyanarak başucunda duran liseden beri dostu rasim özdenören'e dönerek, rüyasında üstat necip fazıl'ı gördüğünü ve onunla 25 yıl sonra buluşacağını söyler. bunu söyledikten tam 25 gün sonra doğduğu kent ankara'da hayata gözlerini yumar. tıpkı soyadı gibi, kendisi de zarif bir insan olan abdulrahman cahit zarifoğlu, geride türk şiirinin ve çocuk edebiyatının kimi başyapıtlarını bırakmıştır:

    "seçkin bir kimse değilim
    ismimin baş harfleri acz tutuyor
    bağışlamanı dilerim
    sana zorsa bırak yanayım
    kolaysa esirgeme
    hayat bir boş rüyaymış
    geçen ibadetler özürlü
    eski günahlar dipdiri
    seçkin bir kimse değilim
    ismimin baş harflerinde kimliğim
    bağışlanmamı dilerim
    sana zorsa bırak yanayım
    kolaysa esirgeme
    hayat boş geçti
    geri kalan korkulu
    her adımım dolu olsa
    işe yaramaz katında
    biliyorum
    bağışlanmamı diliyorum"

    edit: çocuk sayısı hususundaki bilgi yanlışımı düzelten marionette ve kirkinin da kulpu kirik kup nickli yazar dostlarıma teşekkür ediyorum.
  • kırk yaşlarındaki bir adamın şiiri favorimdir.
  • istanbul'un pendik, ümraniye, gaziosmanpaşa ve başakşehir ilçelerinde 4 adet caddeye adı verilen şair.
  • "mekan değildir, zamandır önemli olan ve lakin o da değildir, eylemdir önemli olan ve dahi değildir kalb olmadıkça."
  • başka bir şehirde her şeye yeniden başlamak isterdim.dediği yerdeyim.
  • "iyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok."
  • "bir adam bir kadın var içimde"* şiirini ilk okuduğumda tam 5 sefer okumuştum.
    halen okurken zorlandığım şiirlerdendir.
    şiir sanki bir şamanik yolculuk, halusinasyon evresinde yazılmış, oradan oraya uçuyor, uçuruyor, garip bir his bırakıyor son cümleden sonra. bıraktığı his ise "acaba ben şimdi ne okudum?" hissi.

    ara sıra kendi yazdığım şiirlerime de uyguladığım bir metot denedim.
    bu şiiri okumaya en alt cümleden başladım ve yavaşca yukarıya çıktım. bu yöntemle okuyunca kanımca sanki istanbul boğazının anahtarlarını bulmuş gibi tüm cümleler bam bam bam yerine oturdu. sanki hayatının son evresine gelmiş ve dönüp yaşadığı hayata bakan, değerlendiren, demlendiren birisini gördüm, hissettim. ama gene de bu şiir benim için her zaman kodlu ve gizemli kalacak şiirlerden birisi.

    şairler ve gizemli kelimeleri.
    iyi ki varlar.
  • *asıl marifet buluttaydı ama

    herkes yağmura şiir yazdı.*
hesabın var mı? giriş yap