• işte bir sabah uyandığımda
    çav bella çav bella çav bella çav çav çav
    elleri bağlanmış buldum yurdumun
    her yanı işgal altında

    sen ey partizan beni de götür
    çav bella çav bella çav bella çav çav çav
    beni de götür dağlarınıza
    dayanamam tutsaklığa

    eğer ölürsem ben partizanca
    çav bella çav bella çav bella çav çav çav
    sen gömmelisin ellerinle beni
    ellerinle toprağıma

    güneş dogacak açacak çiçek
    çav bella çav bella çav bella çav çav çav
    gelip geçenler diyecek merhaba
    merhaba ey kızıl çiçek

    o kızıl çiçek partizanındır
    çav bella çav bella çav bella çav çav çav
    yiğit yoldaşlardan armağandır bize
    simgesidir özgürlüğün

    o kızıl çiçek partizanındır
    çav bella çav bella çav bella çav çav çav
    düşen yoldaşlardan armağandır bize
    simgesidir sosyalizmin
  • çok apolitik bir dönemde okuduk biz üniversiteyi. öğrencilerin ve fikirlerinin sindirildiği bu dönemde, beyazıt siyasalın önündeki alandaki en gergin siyasi olay, bir afişin başkası tarafından yırtılmasıydı, ki biz buna "olay çıkmış laaan" diyorduk.

    ahmet kaya'yi, grup yorum'u, livaneli'ni kısık sesle dinlerdik. neden korktuğumuzu bilmeden, anne babamızın bizi uğurlarken bin bir kez tekrarladıkları "aman oğlum" sözüne riayeten... devrimci değildik, solcu hiç değil. sağcılık uzağımızdan yakınımzıdan geçmezdi. kim olduğumuzu biz de bilmiyorduk, özet geçmek gerekirse, sadece ve basitçe 80 sonrası kuşaktık biz.

    evde eşlik edemeden kısık sesle dinlediğimiz çav bella'yı, köprüaltında alabildiğince coşkuyla söylerdik. sevdiğimiz bir ezgiye/marşa/şarkıya/türküye özgürce bağır bağır bağırarak eşlik edebiliyor olmanın verdiği mutluluk yüzlerimizden okunurdu. ta ki o akşam kemal abi ile karşılaşıncaya kadar. görünüşe göre, kemal abi eski ve hatta sıkı devrimcilerdendi. kıvırcık saçları vardı, yuvarlak gözlükleri. bir de alın gençler için diye verdiği rus votkası. e kafalar zaten bir dünya olmuş, alıp kafamıza su gibi dikmiştik votkayı. "yapmayın, votka öyle içilmez" demişti. bir de "çav bella öyle dinlenmez" demişti. "bu bir devrim marşıdır, göbek atarak dinlenmez". ertesi gün hiçbirini hatırlayamadığım, uzun sohbetler etmiştik o akşam kemal abiyle.
    zaten o gece de son gecesiymiş köprünün ve altının, nereden bilecektik.
    içime doğmuş gibi, son gecenin adisyonunu almışım yanlışlıkla yanıma (!), para üstüyle beraber girivermiş cebime, arzu birahanesi yazan o adisyonu hala saklar dururum. kaç kişiymişiz hatırlayamıyorum da, bira'nın hizasında 16 tane çarpı var, sıkıldıkça onları sayıyorum.

    bir yabancı, sarhoş bir gecede, bir insanın üzerinde ne kadar etki bırakabilir bilemem ama, ben o günden beri, çav bella'yı hiç oynayarak, göbek atarak, gülerek/gülümseyerek dinlemedim, dinleyemedim. her dinlediğimde eşlik ederim, ama yüzüm ciddi hatta sinirli bir hale bürünür. bazen kemal abi aklıma gelir, bazen rus votkasını kafa dikişimiz, bazen de son gecesinde altında buluşmuş olduğumuz köprü.

    25 mart 2011, cuma gecesi eve dönerken "matrax" isimli programa denk geldim radyoda. bir grup genç canlı bağlandılar, bir şehrin bir meydanında toplaşmışlar, mısır pörtleği partisi mi ne yapıyorlarmış. sana bir şarkı çalıp söyleyelim mi dediler spikere. spiker olabilir dedi. grup yorum çalabilir miyiz dediler, cemo mesela. spiker beğenmedi. yahu şöyle neşeli bir şeyler çalın dedi. telli telli bir şeyler deyip mesajı da verdi. ama arkadaşların formatı farklıydı. sözcü kişi, arkadaşlarına döndü, neşeli, oynak ne çalsak diye sordu ve birden tekrar spikere döndü. çav bella çalabiliriz. spiker de onaylayınca, çaldılar, söylediler.
    aslında güzel de söyledi gençler. gecenin o saatinde sürpriz oldu.
    ama bir yandan da yine eskilere gittim ben; köprü, arzu birahanesi, köprü yangını... ah be kemal abi dedim içimden, ara şu radyo kanalını, anlat bizlere de anlattıklarını.
    belki onlar yine çav bella çalarlar aynı radyoda ama neşeli oynak şarkı olarak değil de, hareketli bir marş olarak çalıp dinlerler dedim ama aramadı. hoş biliyordum zaten aramayacağını.

    ne derin anılar bırakmışsın be çav bella.
  • orijinali için ısrarla (bkz: bella ciao).
  • 1992'de diyarbakır ofis'teki d blok kız yurdunda, bir polis kızı*, bir öğretmen kızı* ve bir doktor kızının* aynı odada, 19.00'dan sonra sokağa çıkma yasağı varken ve yurdun önünde elinde tüfeğiyle bir özel harekatçı beklerken, kendilerinden geçercesine bu marşı söylemeleri seneler geçse de unutulmazlar arasındadır.
  • vakti zamanında gittiğim bir kampta* gece eğlencesi düzenleyen birkaç genç tarafından çalındığında, tiki kampçıların hareketli her parçada olduğu gibi el çırpmaya, ritm tutmaya başlamaları ve direkt şappi moduna geçmeleriyle beni kamptan da kampçıdan da soğutan şarkıdır. bu kötü anının dışında kendi kendime gaz verme, kimi değerleri hatırlama ihtiyacı duyduğumda vazgeçemediğim şarkılardandır.
  • bella ciao isminle carlo giuliani tarafından yazılmış şarkı.

    ingilizce sözleri şöyle;

    the world is waking outside my window
    bella ciao, bella ciao, bella ciao ciao ciao
    drags my senses into the sunlight
    for there are things that i must do
    wish me luck now, i have to leave you
    bella ciao, bella ciao, bella ciao ciao ciao
    with my friends now up to the city
    we're going to shake the gates of hell
    and i will tell them - we will tell them
    bella ciao, bella ciao, bella ciao ciao ciao
    that our sunlight is not for franchise
    and wish the bastards drop down dead
    next time you see me i may be smiling
    bella ciao, bella ciao, bella ciao ciao ciao
    i'll be in prison or on the tv
    i'll say, "the sunlight dragged me here!"
  • sanırım en güzel versiyonu gezi parkı direnişini esnasında hepbir ağızdan söylenenidir.

    http://www.youtube.com/watch?v=earydlj-oju
  • güneş doğacak, açacak çiçek..
    gibi bir kısmı var ki; insanın içine huzur dolduruyor.
  • 88 mayısında berivan albümünü yayımlamadan önce bir deneme kaydı alarak demokratik kitle örgütlerine ve hapishanelere gönderiyor grup yorum içinde ilk hali ilkay akkaya'nın yorumladığı. ancak ilkay akkaya'nın yorumu zayıf bulunarak daha sonrasında marş efkan'ın yorumuyla giriyor albüme.
  • hangi dilde söylenirse söylensin, insanın içindekileri dürter.

    insanın içini umutla doldurur;

    "güneş doğacak,
    açacak çiçek,
    çav bella çav bella çav çav çav
    gelip geçenler diyecek 'merhaba',
    'merhaba ey güzel çiçek!"

    italyan arkadaşlarla konuşurken yanlışlıkla "ciao bella" denirse, arkadaşlar antiemperyalistse*** hızla düzeltirler "bella ciao!".

    "hoşçakal güzelim" anlamına geldiği halde, inatla "merhaba güzelim" diye düşünürüm hep.
hesabın var mı? giriş yap