• lars von trier ve kankalarının genç,idealist ve gaz zamanlarında ortaya attıgı anlamsız akım. neymiş,muzik sadece dıs mekanda varsa filme dahil olabilirmiş. soundtrack'siz film mi olur bilader. ki zaten kendisi de sanırım sadece bir filmde* bu akıma sadık kaldı.
  • kurallar çiğnenmek içindir ne de olsa. lars von trier'de sonraki filmlerde bu kurallara hemen hiç uymadı.

    amma velakin, sinemanın ve sinemacının gelişimi açısından deney sineması benim gözümde.

    kamera, müzik kullanımı, görüntü yönetimi ve silahlı ölümlerin olmaması vsç temelde düşük bütçeli filmlerin çekilmesine imkan taşımıştır.
  • gelişen teknoloji ve değişen zamanla birlikte popüler filmlerin sanat sinemasının önüne geçtiğini düşünen ve sinemanın gerçek ruhunu yeniden ortaya çıkarmak isteyen bir grup danimarkalı sinemacının başlattığı akım. bir manifesto ile de kuralları belirlenmiştir. (bkz: dogma 95 manifestosu)

    bazı dogma filmleri:
    festen, danimarka, 1998
    idioterne, danimarka, 1998
    mifunes sidste sang, danimarka, 1999
    the king is alive, danimarka, 2000
    lovers , fransa, 1999
    julien donkey boy, abd, 1999
    fuckland, arjantin, 2000
    chetzemoka's curse, abd, 2001
    diapason, italya, 2001
    italiensk for begyndere, danimarka, 2000
    amerikana, abd, 2001
    joy ride, isviçre, 2001
    et rigtigt menneske, danimarka, 2001
    strass, belçika, 2001
    en karlighedshistorie, danimarka, 2001
    era outra vez, ispanya, 2000
    resin, abd, 2001
    converging with angels, abd, 2002
    elsker dig for evigt, danimarka, 2002
    dias de boda, ispanya, 2002
    el desenlace, ispanya, 2004
    forbrydelser, danimarka, 2004
    gypo, abd, 2005
    lonely child, kanada, 2005
  • saçma bir akımdır, sinema zaten hayal alemidir, gerçek dünya değildir. bu yüzden görsel şölen olmalıdır. ha para harcanmayan, efendime söyleyeyim tek mekanda geçen müthiş filmler var diyeceksiniz ** fakat böyle filmler müthiş bir filmden ziyade müthiş hikayelerdir. radyoda da okunsa fark etmez.
  • bugüne kadar sadece adını bildiğim, iki gün önce seyrettiğim dogville’den sonra merak edip ne anlama geldiğini öğrendiğim pek gereksiz sinema akımı.

    film dediğin film gibi görünmeli, gerçek kesit gibi değil.

    hile-hurdasız, efektsiz, yapay ışıksız film nasıl çekilir görmek isteyen açıp barry lyndon seyredebilir.
  • dancer in the dark başarılı bir örneğidir.
  • sanat gibi bir alanda çıkıp bir manifesto yayınlayıp, biz bundan sonra filmlerimizi bu kurallara göre çekeceğiz demek, sanatın ruhuna aykırı bir şey gibi geliyor bana.

    sanat, o sanatı icra edenlerin birbirinden, geçmişten, toplumundan, kendilerinden etkilenerek oluşan; zamanla çağının ruhuna göre şekil alan bir kavram.

    siz şimdi oturup 45 dakikada yazdığınız kurallarla manifesto yayımlayarak filmler çekmeye çalışırsanız bu ne olursa olsun yapaylığını hissettirecektir.

    örneğin; festen (the celebration) filmini ele alalım. -ki bu akımda izlediğim tek film şimdilik budur, bir film izleyip de ne ahkam kesiyorsun diyecek olanlar için mesaj kutum açık, hakaret dışında her türlü eleştiriye açığım.- her neyse filmin güçlü bir hikayesi var, her ne kadar senaryosu o kadar güçlü olmasa da hikayenin vurgusunu hissedebiliyorsunuz.

    ancak olan şu ki; filmin çekim tekniği filmin önüne geçiyor. filmi izlerken dogma 95 kurallarına göre çekildiğini neredeyse her sahnede hissediyorsunuz. çekim tekniğinin gölgesinde hikayeye kendinizi yeterince veremiyorsunuz.

    oysa bu yönetmenler daha yolun başında filmlerden kendilerini soyutlayacaklarını söylemişlerdi ancak aksine kendilerini daha fazla hissettirdiler bize.

    fularım nerede yahu, gören oldu mu?
  • dogma 95, 1995'te danimarkalı yönetmenler lars von trier, thomas vinterberg, kristian levring ve søren kragh-jacobsen tarafından başlatırmış avangart film yapım akımıdır. bu akım bazen dogme 95 collective veya the dogme brethren olarak da bilinir.

    -dogma 95 tarafından belirlenen kurallar ise :

    *çekimler stüdyo dışında yapılmalıdır.

    * sahne donanımı ve setler içeri taşınmamalıdır, hikaye özel bir sahne donanımı gerektiriyorsa, stüdyo dışında bu donanıma uygun bir mekân seçilmelidir.

    *ses, kesinlikle görüntülerden ayrı olarak üretilmemelidir ya da tersi. (sahne içinde üretiliyor olmadığı sürece müzik kullanılmamalıdır.)

    *kamera, elde taşınıyor olmalıdır. elde taşınan kamera ile elde edilecek hareketlilik ya da hareketsizlikler serbesttir. (film, kameranın durduğu yerde çekilmemeli; kamera filmin olduğu yerde olmalıdır.)

    *film, renkli olmalıdır. özel ışıklandırma kullanılamaz. (eğer çekilecek olan sahnede filmin pozlandırılması için çok az bir ışık söz konusuysa, sahne kesilmeli ya da tek bir lamba kameraya iliştirilmelidir.)

    *optik numaralar ve filtreler kesinlikle yasaktır.

    *film, gelişigüzel aksiyon içermemelidir. (öldürme, silahlar, vs. bulunmamalıdır.)

    *zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır. (kısaca film, şimdi ve burada
    geçmelidir.)

    *tür filmleri kabul edilemez.

    *film formatı 35 mm olmalıdır.

    *yönetmen, jenerikte belirtilmemelidir.

    *ayrıca yönetmen, kişisel adlardan sakınacağına, artık sanatçı olmadığına, anları bütünden daha önemli gördüğü gibi, bir 'iş' yaratmak- tan kaçınacağına, en büyük hedefim karakterlerinden ve ortamdan gerçeği açıkça çıkarmak olacağına ve bunu elinden geldiğince ve iyi tatlarla estetik faktörler pahasına yapacağını bilir.
  • sinemanın en eğlenceli akımıdır.
    hazırsanız biraz daha detaya giriyorum.

    akımın kurucularından thomas vinterberg'in deyimi ile, dogma kuralları bir oyundur. ideolojiktir, politiktir, uzmanlık ister, küstah ve kendini beğenmiştir ama aynı zamanda eğlencelidir.
    [vinterberg'in konu hakkındaki fikirlerini https://www.youtube.com/watch?v=qcvew3hh7gq buradan] izleyebilirsiniz.

    her şey, 1995'in ilkbaharında danimarkalı yönetmenler lars von trier ve thomas vinterberg'in 45 dakika içinde yazdıkları bir kurallar silsilesi ile başlar. bu yeni akıma dogma 95 ismini koyarlar ve akabinde kendilerinden beklenecek şekilde bu kuralları, 'şeref, namus, erdem yemini' benzeri anlamında vow of chastity ismi ile yayınlarlar. (buradan okunabilir.)

    hemen peşine harika ve bir o kadar da sert bir manifesto yazıp dogma 95'in bir şaka olmadığını, son derece ciddi olduklarını anlatırlar. (buradan okunabilir)

    bu manifestonun bir özetini verecek olursak... hazırsanız başlıyorum.
    öncelikle 1960 sonrası yeni dalga sinema için, 'sinema ölmüştü ve tekrar diriliş çağrısı yapıyordu', 'amaçları doğruydu ama araçları yanlıştı'. 'dalga kıyıya vurdu ve berbat oldu' gibi oldukça sert ifadeler yer alıyor ve şöyle devam ediyor,
    'bireycilik ve özgürlük sloganları bir süre işe yaradı, ama bir fark yaratmadı. dalga, yönetmenlerin kendilerini de kapmak için yükseldi. dalga hiçbir zaman arkasındaki adamlardan daha güçlü olmadı. anti-burjuva sinemanın kendisi burjuva oldu, çünkü teorilerinin dayandığı temeller, burjuvanın sanat anlayışını ta kendisiydi. auteur kavramı, en başından beri burjuva romantizmiydi ve bu nedenle… yanlıştı! dogma 95'e göre sinema bireysel değildir!'

    geçmişi kritik ettikten sonra daha da sertleşen manifesto, günümüz sineması ve yapılması gerekenler kısmına da değiniyor,
    'bugün, teknolojik bir fırtına şiddetini arttırıyor ve bunun sonucu sinemanın nihayet demokratikleşmesi olacaktır. ilk defa, herkes film yapabilir hale geldi. ancak ortam ne kadar erişilebilir hale gelirse, avangart o kadar önemli olur. “avangart” ifadesinin askeri çağrışımlara sahip olması tesadüf değildir. cevap disiplindir...
    filmlerimizi tek tip hale getirmeliyiz. çünkü bireysel sinema, tanımı gereği çökecek!'

    vitesi daha da yükseltip, nihat genç ile veryansın formatına bağlayan dogmacılar şöyle devam ediyorlar,
    'çökmekte olan sinemanın şu yapımcılarının "yüce" görevi izleyiciyi kandırmak mıdır? gurur duyduğumuz şey bu mu? "100 yılın" bize kazandırdığı şey bu mu? bütün bu illüzyonlar hangi duygular aracılığıyla iletilebilir? bireysel sinema yapanların hile yapma özgürlüğü mü?
    dramaturji, etrafında dans ettiğimiz bir altın buzağı(put) haline geldi. karakterlerin iç yaşamları hakkında olay bir örgüsü çok karmaşıktır ve bu "yüksek sanat" değildir. yüzeysel aksiyon ve yüzeysel sinema daha önce hiç olmadığı kadar, tüm övgüleri toplar oldu.
    sonuç anlamsız ve faydasızdır. bu bir dokunaklılık ve duygu sömürme ilüzyonudur. bu bir aşk hikayesi ilüzyonudur.
    dogma 95'e göre, sinema bir ilüzyon değildir!'

    bu dokunaklı, iddialı ve sert açıklamadan sonra 'dogma 95, vow of chastity isimli değiştirilemez kurallar ile, ilüzyon sinemasınına karşı gelir!' cümlesi ile biter manifesto.

    peki bu değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez, adeta musa'nın 10 emiri olan dogma kuralları nelerdir?
    1- çekimler stüdyo dışında yapılmalıdır. sahne donanımı ve setler içeri taşınmamalıdır. (hikaye özel bir sahne donanımı gerektiriyorsa, stüdyo dışında bu donanıma uygun bir mekan seçilmelidir.)

    2- ses, kesinlikle görüntülerden ayrı olarak üretilmemelidir ya da tersi yapılmalıdır. (sahne içinde üretiliyor olmadığı sürece müzik kullanılmamalıdır.)

    3- kamera, elde taşınıyor olmalıdır. elde taşınan kamera ile elde edilecek hareketlilik ya da hareketsizlikler serbesttir. (film, kameranın durduğu yerde çekilmemeli; kamera filmin olduğu yerde olmalıdır.)

    4- film, renkli olmalıdır. özel ışıklandırma kullanılamaz. (eğer çekilecek olan sahnede filmin pozlandırması için çok az bir ışık söz konusuysa, sahne kesilmeli ya da tek bir lamba kameraya iliştirilmelidir.)

    5- optik numaralar ve filtreler kesinlikle yasaktır.

    6- film, gelişigüzel aksiyon içermemelidir. (öldürme, silahlar, vs. bulunmamalıdır.)

    7- zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır. (kısaca film, şimdi ve burada geçmelidir.)

    8- tür filmleri kabul edilemez.

    9- film formatı 35 mm olmalıdır.

    10- yönetmen, jenerikte belirtilmemelidir.

    ek madde- ayrıca yönetmen olarak, kişisel üsluptan kaçınacağıma and içerim. ben artık bir sanatçı değilim. anları bütünden daha önemli gördüğüm gibi, bir ‘eser’ yaratmaktan kaçınacağıma and içerim. en büyük hedefim karakterlerimden ve ortamdan gerçeği açıkça çıkarmak olacaktır. tüm bunları elimden geldiğince, iyi uslup ve estetik kaygılar pahasına yapacağıma and içerim.

    böylelikle, namus ve şeref yeminimi ederim!”

    gelin görün ki, bu yemini yazanlar, yemini ilk bozanlar olacaktır. çünkü bu kural tanımaz, provakatif yönetmenlerden böyle bir yemine kariyerleri boyunca sadık kalmaları zaten beklenemezdi.
    hatta 1998 yılında, dogma akımının ilk örneği olarak çekilen festen'de bile yıllar sonra vinterberg, kuralı 'çaktırmadan' bozduğunu itiraf etmiştir.
    yetmezmiş gibi, akımın çekilen ikinci filmi olan ıdioterne'de lars von trier arka plan müziği kullanıp ikinci kuralı çiğnemiştir.

    fakat aradan 26 yıl geçmiş olmasına rağmen, hala etkisi devam eden dogma95 efsanesi hakkında kimsenin emin olamadığı tek şey şu,
    dogma, iki sarhoş danimarkalının kafası güzelken eğlenmek için uydurduğu bir şey mi?
    yoksa hakkında tezler yazılacak kadar ciddi bir sinema akımı mı?
hesabın var mı? giriş yap