• babam bu dunyadaki en cimri insandir. hayatindan bir kac durumu sizlerle paylasayim ki gotunuzle gulun:

    - kisin evde kimse yoksa tek kisi icin kombiyi yakmaz, evde paltoyla oturur.

    - evde tekse asla yemek yapmaz, yogurt ekmekle karnini doyurur.

    - tuvalete giderken isigi yakmaz, karanlikta isini gorur.

    - ellerini yikarken suyu ip gibi incecik akacak sekilde acar.

    - su demisken evin vanalarini komple kisar. su her zaman az akar.

    - kisma demisken evdeki peteklerin de vanalarini surekli kisar. ben acarim o kisar. petek kapmaca oynuyoruz.

    - yaz kis ayni ayakkabiyi giyer. on yilda bir degistirir.

    aklima geldikce eklerim. bu arada babam akademisyen. cahil biri de degil ama parasi gidecek diye odu kopar. canini al ama parasini alma. ole sacma bir tip.

    ekleme: bok gibi parasi oldugu halde araba almaz. 70 kusur yasinda hala otobuse biner. slogani iett'yi kiskandirir: 'akbili bastin mi tum araclar senin.'

    -ben izmit'te yasiyorum, o istanbul'da. istanbul'da 65 yas ustu ucretsiz seyahat karti oldugu gibi izmit'te de aldi. ola ki geldiginde otobuse binmesi gerekirse para vermesin diye. hic usenmedi ulastirma daire baskanligi'na gitti karti aldi. para harcama ihtimali icin bile onlem aliyor adam.

    -izmit'e gelirken efetur otobusleri 17 liraya geliyorken, kendisi kartal-izmit arasi 200 no'lu hatti kullaniyor ve yukarida bahsettigim
    kartlarla bu yolculugu bedavaya getiriyor. kolay mi lan on ye di li ra kar!!! bu yolculuk uc- dort saat surebiliyor ama olsun. on yedi lira soz konusu.

    - gunde iki ogun beslenir. ucuncu ogunu luzumsuz masraf olarak gorur. emekli olmanin avantajlarini da kullanarak ogunleri dengeler. sabah erken kalktiyaa yataktan cikmaz, basucu radyosundan haber dinleyerek oyalanir. boylece 'late breakfast' yapmis olur. oglen yemegi saatini rahatlikla es gecip aksam yemegini de erken yemek suretiyle gunu iki ogunle tamamlar.

    - telefonu tabiki akilli telefon degil ve gsm operatorunun bimcell oldugunu sanirim soylememe gerek yok.

    -kendisi araba almadigi gibi kardesimin arabasina da karisir. yol tikali diyelim kardesim yolu degistirip farkli yoldan gitmeye kalksa mesafe/ yakit tasarrufu uzerinden turlu dirdir yapar, mumkunse engel olur.

    asıl bombalar simdi geliyor:

    - hasta oldugunda asla doktora gitmez. nezle olmasi ise basli basina bir ciledir. burnu akar ama asla kagit mendil kullanmaz. kumas mendile siler. sonra o mendilleri kurutup kurutup yeniden siler. yikama masrafinfan kurtulmak icin o pislige bizi maruz birakir.

    -telefonuna bir cagri geldiginde kacirip tekrar aramak zorunda kalip para harcama ihtimaline karsi o cagri mutlaka acilmalidir. bunun icin tum aileyi seferber eder. telefon caldiginda 'bas bas bas bas' diye bagirmaya baslar. ailenin hali gorulmeye deger. herkes isi gucu birakip telefonu acmaya kosar. o cagri mutlaka cevaplanmalidir.

    - ola ki cagri kacilirmis olsun. karsi taraf geri aranmaz. cagri atilir. karsi tarafin geri aramasi beklenir.

    -mahalleden filan biri vefat ettiginde cenazenin defnedilecegi koye vs. arac kaldirildiysa hic kacirmaz. bedava gezi olarak gorur bu firsati ve hemen degerlendirir.

    - kardesim ise girdigi zaman is yerinin servisine binmesine karsi cikiyordu. kardesim servisin ucretsiz oldugunu soyledi. verdigi tepkiyi anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalir. 'bedava mi??' diye haykirisini hala hatirlar guleriz.

    - disarida asla yemek yemez, biz cikmayi teklif etsek zinhar kabul etmez. bizim dahi disarda yemek icin para harcamamiza karsi cikar.

    - hayatimda bir kere babalar gununde gomlek alayim dedim. onu da cuma pazarindan ucuz bir sey almistim, kizmasin diye. bosuna masraf yapmissin diye azarladi. bir daha hediye almadim. masraf etmedim.

    - belediye iftarlarini vs. bedava yemek olan yerleri kacirmaz. kisin kayinvalidesine gidince orda karnini doyurur, mumkun oldugunda gec kalkar. boylece hem evde yemek masrafi yapmamis olur hem de kombiyi yakmak zorunda kalmaz. gelince direk yataga girer.

    - cumle aleme dogalgaz faturasi 300-500 arasi gelirken babamin faturasi kisin en soguk gunlerinde 100 lirayi gecmez.

    efsaneleri de yazip bitirmek niyetindeyim:

    - kardesim arabasini bakima verdiginde donuste ne kadar odedigini sorup aldigi cevap uzerine kisa sureli bir şok gecirip 'ben bu kadar masrafi kaldiramazdim' demesi bizim icin efsanedir.

    - gun isigindan sonuna kadar faydalanmalidir. gunes dogduktan sonra asla perdeler kapali birakilmaz, isik asla yakilamaz. bir yaz gunu kazara perdeleri acmayi unutmusuz. odaya girdi, hisssrrrrr diye perdeleri acti. 'gun isigindan faydalanmiyorsunuz, hepiniz gerizekalisiniz' dedi ve cikti.

    son edit: simdiye kadarki en cok fav alan entrimi babalar gununde babam sayesinde aldim. bu da gunun guzelligi olsun.

    en son edit: uydurma diyenleri gelip babamla tanismaya davet ediyorum. sahsina munhasir biridir. yazdiklarim bizzat otuz yil kendisiyle yasamamin sonucudur.

    en ennnn son edit: simdi gencler babami cok gömmüş olabilirim fakat onun cocukluk ve genclik yillari asiri yokluk icinde gecmis. hayatini da bilahare anlatirim ki ayri bir entri gerekir buna. tek cumleyle ozetleyecek olursam; dogup buyudugu koyde ve civarinda okul olmadigi icin yirmi yasina kadar okuma yazma bilmeden buyuyen bir gencken koyden kacip surune surune okuyup universitede ogretim gorevlisi olarak emekli oldu. cok yokluk cektigi yillar onda kalici hasar birakmis. simdi durumu gayet iyi olsa da adam harcayamiyor. huyu bu.

    edit: kendisi 8 temmuz 2023 tarihinde vefat etmiştir. inananlar ruhuna fatiha okursa makbule geçer.
  • bir arkadasin esinin anne babasina avrupa'da bir sehirden istanbul'a ucak bileti alirken daha ucuza geliyor diye biri icin ataturk'e digeri icin sabiha gokcen'e bilet almasi.
  • karikatür gibi bir adamdan bahsedeceğim şimdi size, babamdan. ahlak değerleri yerlerde, çok kolay yalan söyleyebilir ve para için yapmayacağı hiçbir şey yok. ben ortaokula gidene kadar çocuklara harçlık verildiğinden falan hiç haberim yoktu. kış günü herkes evde şapka ve montla oturuyor zannediyordum. normali böyleymiş gibi hani. gözünüzde yeteri kadar canlandıysa hikayeye geçiyorum.

    iş çıkışı nasıl olduysa babamın canı kola içmek istemiş. büyük bir markete girmiş. eskiden kola kapaklarından hediye çıkıyordu şimdi de öyle mi bilmiyorum. aklına şahane bir fikir gelmiş. kolaları tek tek açıp kapaklarına bakmak.

    1, 2, 3……8,15,20…. derken güvenlik farketmiş. kavga dövüş açtığı bütün kolaları aldırmışlar.

    o gün babam bir kamyonet dolusu kolayla eve geldi. odanın birine dizdi kolaları kimseye de vermedi. bir sene boyunca şerbet gibi kola içti. bu konu hakkında konuşulmasını da yasakladı. çünkü yaptığından değil, ava giderken avlandığı için utandı.

    edit: bu kadar ilgi göreceğini hiç düşünmeden yazmıştım. çok fazla mesaj alıyorum bunun için bir anı daha yazma ihtiyacı doğdu :))

    babam bir gün 200 gr kıyma alırken kasapta etin çok pahalı olduğu kanaatine varıyor. “ineği kendim alsam bütün mahalleye kasabın yarısına bile satsam kar ederim” diye düşünüyor. çiftçilik yapan bir akrabamızdan o zamanın fiyatıyla 12 liraya inek alıyor. aldığı yerde kestiriyor.

    geriye etleri satma kısmı kalıyor. hatırladığım kadarıyla ilkokul öğretmenim bile ucuz et almak için evimize gelmişti. annem günlerce konu komşuya et satmaya çalıştı. evin her tarafı torba torba et doluydu.

    12 liralık inek babamın hesapladığı gibi kar getirmedi. 11 lira gibi bir fiyata bütün etleri sattı inek aldığı akrabayla da hayatı boyunca konuşmadı.

    çünkü hesaplarına göre kar etmeliydi, kar edemediği için kazıklandığını düşündü.
  • sene 2009, avea'nın avealılarla sınırsız konuşma paketine sahip olduğum zamanlar. süper pinti ve yüzsüz arkadaşıma bu pakete sahip olduğumu söylemek gibi bir gerizekalılık yaptığım için telefonumu benden daha çok kullanıyor olması son derece sıradanlaşmıştı benim için. beraber gittiğimiz kursta kendisine sorgusuz ve rutin bir şekilde telefonu teslim ediyordum sevgilisiyle yarım saat iğrenç "aşkişkom nasılsın" muhabbetini yapsın diye. gün boyu yine bedava telefon olduğu için normalde hiç aramadığı insanları araması da artık "haber" niteliği taşımıyordu.

    paraya kıyıp nasıl yaptığını bugün bile anlamadığım şekilde yeni telefon almıştı. yine bir gün telefonumu istedi, sonuç olarak bedava telefon neden istemesin ki (bu arada gerçekten böyle düşünüyordu, zaten sınırsız konuşma hakkı var, sanki ben bu tarifeye ekstra para vermiyormuşumcasına benim 'bedava' telefonumu kullanma hakkında en ufak şüphe duymuyordu) verdim telefonu, en az bir saat geçti, baktım kendi telefonu da benimki de masada duruyor ve ikisi de açık.

    "hayırdır ne yapıyorsun" dediğimde "abi yaa telefonumun şarjı çabuk eskimesin diye tamamen şarj bitmeden takmayayım dedim, hazır senin bedava (!) hattın varken kendimi senden aradım şarjımın bitmesini bekliyorum" dedi.

    küçük hesapların adamı kimdir, nasıl olunur o gün ufkum açılmıştı.
  • bir ramazan günü 10 yaşındayım, annem de karnı burnunda hamile o zaman. çok kötü durumdayız maddi olarak, fakirliğin dibi tam. suya tarhana salıp yağsız salçasız falan yiyoruz, alamıyoruz çünkü onu bile. neyse bir gün babaannemin evine gittik, faturayı ödeyemediğimiz için elektriğimiz kesilmişti, borç isteyecek annem. dedemler de varlıklı, bir sürü daireler dükkanlar avrupa seyahatleri falan böyleler yani. yarım saatlik yol yürüdük gittik işte babaannem kapıdan konuşuyor içeri davet etmeden, çok naziktir, annemin isteğini geri çeviriyor. ben o sırada burnuma gelen koku, midemin guruldaması ve çocukluğumun saflığıyla "anneeee çok güzel et kokuyor" diye bağırıyorum. (keşke kokmasaydı da bu travmayı yaşamasaydık). babaannem "biz de tandır yaptırmıştık ama kendimize kadar" diyor, evde bir gün önceden kalma bayat ekmeği elimize tutuşturup bizi geri gönderiyor. hiç unutamıyorum annemin o yol boyunca ağlamasını, sanki sokaklar hiç bitmeyecek gibi gelmişti. böyle anılarımızı düşünmemeye gayret ediyorum çünkü o zaman insan daha iyi anlıyor bir annenin o gün neden öyle ağladığını. anlamak da acı veriyor.

    aşırı geç gelen edit: gelen mesajlara cevap yazmak ve sürekli olanları düşünmek çok canımı yaktığı için uzunca süre sözlüğe girmedim. mesaj atan herkesten öncelikle özür diliyorum, sonrasında da teşekkür ediyorum. bu kadar çok dönüş olacağını asla tahmin etmezdim, yalnız olmadığımı görmek, duygularımı içselleştiren ve yardım etmek isteyenler beni çok etkiledi. herkes hikayenin devamını ve karakterlere neler olduğunu merak etmiş haliyle. kısaca, uzun yıllar boyu çok daha trajik olaylar da yaşandı ancak hep böyle devam etmedi. annem kendi ayakları üzerinde durabilen iki güçlü kadın yetiştirdi*. dedem alzheimer oldu, denizde kalp krizi geçirerek vefat etti. babaannem alzheimer ve epilepsi hastası ve hala hayatta. maddi olarak çok daha iyi bir konumdayız. hiç unutmadığım ama geride bıraktığım o çirkin günlerden sonra artık mutlu ve dingin bir hayatım var. mutlu son arkadaşlar.
  • babannem özellikle bana ve ablalarıma karşı inanılmaz cimriydi. bizimle aynı avludaki evde yaşar, bizden yer içerdi. epey bir parası, malı vardı ama beş kuruş katkısı olmazdı bize.

    neyse, bu kişi, kızlarının çocukları geldi mi deli olurdu. onları içeri alıp kapıyı falan kilitlerdi biz de girmeyelim diye. çocuğuz biz de tabi amk akıl ermiyor o zamanlar, "babaane, babaaane" diye kedi gibi bağırıyorum her seferinde kapının önünde. taş çatlasa 5 yaşındayım. ne zaman sonra açılırdı kapı, masadan tabaklar toplanırken. o zaman anlam veremiyorsun ama büyüyünce taşlar yerine oturuyor.

    bir keresinde, zeytinlerin toplanma zamanı gelmiş. en az bir, bir buçuk ay sürüyor zeytin zamanı. ben de birinci sınıfa yeni başlamıştım. öğle yemeğine eve gelicem ama annem evde değil, işçilerle birlikte tarlada babamla. ablalarım başka bir okulda ortaokula gidiyor, onlar yemekhanede yiyor. babanneme demişler "nyarla'ya öğlen yemeği ver" diye. zaten zayıfça bişeyim o zamanlar, bir tane yumurta, iki dilim de ekmek yediğim. yumurta zaten bizim kümesten, ekmek ise babannemden. ben yedikçe bu homur homur söyleniyor kendi kendine. sonra akşam babama "bi dahakine nyarla'nın ekmeğini de bırakın" demiş ya lan karı. iki dilim ekmek lan alt tarafı, iki dilim ekmek amk torunundan esirgediğin. babam felaket sinirlendi, delirdi adam, epey söylendi ve o günden sonra biz evde yokken babannem giremesin diye mutfağın kapısını kilitlemeye başladı. ben de sonraki öğlen yemeklerinin hepsini ananemde yedim. ikisi de dünyada değil şu an. biri öldü, biri rahmetli oldu.
  • kyk’da kalırken oda arkadaşım yurtta kendi yemek hakkıyla aldığı meyve sularını biriktirmişti sırf memlekette mevlüt okutacakları için. en büyük boy valize zor sığdırmıştı.
  • 3-4 sene önce arabamızı yenilerken babamla gidip önce sıfır arabayı aldık. sonra eskisini sattık. eskisi satılana kadar bir aylığına filan aşağıda 2 tane arabamız vardı.

    kardeşimle uzun süredir kıyafet ihtiyacımızı karşılamak için avm'ye gidecektik. ben dedim ki "olm gerek yok şimdi otobüs geçiyo zaten, arabayla mı doğduk şurdan hemen binip geleceğiz"

    bindik otobüse gittik aldık bişeyler o indirim şu şort bu tişört, uzun süredir almıyoz filan derken ellerimizde 3'er 4'er torba oldu. yaz günüydü de, sıcaktan alnımdan ter akıyordu arada gözüme kaçıyordu. kolumun içiyle siliyordum. otobüs bekle bekle gelmedi akşam saati. durak dolup taştı, trafik sıkışık zaten. sonra bir otobüs geldi ama, sanki mülteciyiz de başka ülkeye kaçıyoruz gibi. dur dedim binmeyelim. 2. 3. geldi hepsi öyle. en son bindik. otobüsün ön camına yapıştık kaldık. ilerleyecek yer yok. şöför "ayağınız sıkışmasın kapatıyorum ayaklara dikkat kapı kapanmaz" diyor.

    benim tutunacak yer yok yukarıdaki demire tutundum direk. önümdeki kısa boylu ve ter kokulu adam kafasını göğsüme yaslıyor gibi olmasın diye hazırolda duruyorum. artık sırtım ağrıyordu ve klimanın üflemesini kafama getirmeye çalışıyordum. otobüs çok sert gaz fren yapıyor sırtım belim mahvoldu. insanlardan sürekli öff pöff diye sesler, şöfor aşağıya bağırıyor "yok kardeşim arkadakine bin yer yok görmüyo musun nasıl açayım kapı açılmıyor" o sırada arkadan bağırıyorlar "kapı açılmadı kaptan" falan. bildiğimiz otobüs manzaraları işte. yıllarca bindim her türlü rezilliği gördüm yaşadım ama o günkünü unutamıyorum. neyse otobüs kırmızıda beklerken kardeşime dönüp bakabildiğimde yüzündeki o ifadeyi görünce insanların içinde yarıldım tutamadım kendimi. kulağıma dedi ki "ulan evde 2 tane araba var halimize bak"

    o gün cimriliği bıraktığım gündür.
  • yazmazsam ölürüm.

    bizim bir tanıdık aracıyla çevreyolu diye tabir edilebilecek bir yolda göbeğe yaklaşıyor. 4. vitesle giderken " ne gerek var şimdi frene bas 3. vitese düş sonra tekrar gaza bas 4. vitese çık boşu boşuna yakıt gidecek" deyip göbeğe hız kesmeden giriyor.

    sonuç : araba virajı alamayıp kaldırımın üzerinde yan duruyor. 4000 tl masraf.
  • geçen gün televizyonda yarışma programında bir adam itiraf ediyordu. markette belli bir alışveriş karşılığında bedava sinema bileti veriliyormuş. abimiz 12 tane süt almış ve sinema bileti vermişler. eşiyle sinemaya gitmişler, dönüşte sütleri iade etmiş.
hesabın var mı? giriş yap