• edebiyat dunyasinin serdar ortac'idir.
  • kendisi yüzü kızarmadan yalan yazıyor, bir kısım saflar inanıyor, bazı okuma araştırma özürlüler "nerede intihal? biz göremedik." diyor, bazı ahlaksızlar da intihali bildikleri halde "benim hırsızım iyidir" modunda geviş getiriyorlar.

    "kısaca özetlemek gerekirse, kırıkkanat'ın kitabında da istanbul'da bir apartman var, bit palas'ta da. birinde sinek var, ötekinde bit bahsi geçiyor. ikisinde de marjinal karakterler ve kediler ve çöp bidonları var. benzerlik bundan ibarettir." elif şafak.

    benzerlik bunlardan ibaretmiş. yalan! yalan! yalan!

    "karar kesinleştiğinde mine g. kırıkkanat “apartman” konulu tüm romanlar hakkında dava açabilir ve bu kararı emsal olarak gösterip davaları kolayca kazanabilir. tabii kendi eserleri ile diğer eserler arasında konu, mekân ya da kahramanlar açısında benzerlikler bulan her yazar da bu kararı emsal olarak gösterip dava açar ve kazanabilir." metin celal

    mine kırıkkanat apartman konulu tüm romanlar hakkında dava açabilirmiş. manipülasyon! manipülasyon! manipülasyon!

    bakın elbette çok zeki insanlar var aramızda ama ortalama 90 iq'yu esas alıp örnekleri verelim. ben örnekleri vereyim, okuyan kendi kanaatini oluştursun.

    1) kitapların isimleri. sinek sarayı, bit palas
    tek başına bir anlam ifade etmez elbette. bu sözcükler kimsenin tekelinde değil. başka biri sinek sarayı diye bir roman da yazabilir, uğurböceği plazası diye roman da yazabilir. ancak başka paralellikler ve benzerlikler de ortaya konursa kuvvetlendirici bir yan unsur olur.

    2) sinek sarayı'nda bodrum katta (1 numara) cüce bir kapıcı ve onun dev yapılı bir oğlu var. bit palas'da ise dev yapılı kapıcı ile cüce oğlu var.
    bu benim için çok ciddi bir veri. hadi tek başına zorlama da olsa " tesadüf" denebilir belki ama sadece bundan ibaret olsa.

    3) sinek sarayı'nda aynı dairede yaşayan ikiz kız kardeşler var. bit palas'ta ise aynı dairede yaşayan erkek ikiz kardeşler var.
    bunlar aile içinde ikizler olsa "yazarlar ikiz çocuklara sahip aileler kurgulayamaz mı?" diye sorulabilir. tabi tek bu örnek olsa yine "tesadüf denebilir. ayrıca ek olarak ikiz kız kardeşler darbukacı. beraber çalışıyorlar. ikiz erkek kardeşler ise kuaför. beraber çalışıyorlar.

    4) sinek sarayı'nda bir dairede bir fahişe yaşıyor. öyküler yazıyor. bit palas'ta ise bir dairede bir metres yaşıyor. o da öyküler yazıyor.
    açıklama yapmaya gerek yok. metresler ve fahişeler her romanda olabilir. ancak olasılık olarak baktığında öykü yazan metres/fahişe sözkonusuysa tesadüf olasılığı çok düşer.

    5) sinek saray'ında sinan var. fransa'dan gelmiş. bit palas'ta ise sidar var. isviçre'nin fransızca konuşulan bölgesinden gelmiş.

    rapor çok uzun. daha bir sürü şey var da sadece şu örnekleri düşündüğünüzde elif şafak'ın "benzerlik bundan ibarettir” derken yüzü kızarmadan, utanmadan yalan söylediği,insanları aptal yerine koymaya çalıştığı açık değil mi? ya da bit palas'ı yazmadan önce sinek sarayı'nı okumadığını söyleyebilir misiniz? intihal romanların apartmanda geçmesi ile mi sınırlı?

    haluk şahin'in yazısından bir alıntı ile kapatalım:

    "kadim dostum mine kırıkkanat'in isteği üzerine iki romanı karşılaştırmalı olarak okumaya başladığımda, onu, "mine'cim, olur bu kadar benzerlik!" deyip geçiştirmeyi düşünüyordum. ama şafak'ın kitabını okudukça şaşırdım kaldım. "yok, olmaz, olamaz bu kadar benzerlik!" demekten kendimi alamadım.

    diyelim iki kişiyi karşılaştırıyorsunuz: aynı boydalar, olabilir; ikisi de şişman, olabilir; ikisi de bıyıklı, olabilir; ikisi de merzifonlu, bak sen tesadüfe ama olabilir; ikisi de fenerbahçe forması giyiyor, yapma ya; ikisi de şarapçı, rakıcı ülkede tuhaf; ikisi de karısından nefret ediyor, mümkün; ikisinin de sarman kedisi var, bak sen; ikisi de ferdi özbeğen dinliyor, hay allah; ikisi de her zaman ayakkabılarına farklı renkte ayakkabı bağcığı takıyor, bir pabucuna siyah ötekine kahverengi!

    "aa, yapma ablacım, artık bu kadarı fazla, bu kadar da olmaz! istatistik yasaları bu kadar benzerliği kaldırmaz!" demek zorunda kalıyorsunuz."

    https://t24.com.tr/…gerler-edebi-mi-insani-mi,43314
  • sistemin çarkına su taşıdı, hocası gak dedi bu guk diye tefsirler yaptı, kalemi kuvvetliydi, bu kuvveti siyasal islama ve akepe'ye ve pensilvanya'daki hocasına kiraladı. yetmedi, yetmez ama evet dedi. türkiye'de işler sarpa sarınca ingiltere'ye taşındı, türkçe düşünmek özgürlüğümü engelliyor, ingilizce düşünüp yazınca daha özgür hissediyorum, dedi.

    kendi su taşıdığı değirmen onu öğütmeye niyetlenmedi bile. istese türkiye'ye gelir, aynı şekilde yaşar, ne su ona dokunur ne sabun eline çalınır. ama kendisi büyük bir pr'cı olduğu için, avrupa'da “göçmen yazar” ya da “göçe zorlanmış yazar” imajı yaratmaya çalışmanın daha avantajlı olduğunu gördü. aklındaki amin maalouf olmak iken, edebiyatın serdar ortaçı oldu çıktı.

    halbuki biz ondan tekrar mahrem, baba ve piç gibi romanlar okumak isterdik. belki olmazdı ya, hani olursa modern dönemlerin tomris uyar'ı olmasını beklerdik.

    kendisi bilir, batı'da ödüllerden ödüle koşabilir, ingiliz edebiyatı'na katkılarda da bulunabilir; ama bilsin isterim türkiye cumhuriyeti bugün bu haldeyse, kendisinin de bu çorbada tuzu değil mercimeği vardır.

    mala anlatır gibi anlatma düzenlemesi: tefsir yazdı demek, hocasının söylediklerin ince ince köşesinde işledi, açıkladı demektir. bu kelimeyi burada kullanırken “ayet - hadis tefsiri yazıyor” demediğimi ilkokulu başarıyla tamamlamış herkes rahatlıkla anlar diye düşünmüştüm.

    “yetmez ama evetçi”dir kendisi, öğrenmek için referandum döneminde verdiği demeçlere, mülakatlara google üzerinden bakabilirsiniz. onu geçtim, kendisinin kocasının kim olduğuna bakmanız da kâfi.

    bir sonraki röportajında da sayın elif serdar ortaç'ın, türkçe neden yazmıyorsun sorusuna, “okuduklarını anlamayan mallar var, canımı sıkıyorlar” olarak cevap vermesini tavsiye ediyorum. that is not heavier than being “woman” writer in turkey.

    ekleme: bırakın tomris uyar olmayı, rahmetlinin içtiği rakı kadehindeki ruj lekesi bile olamazmış.
  • her ama seyin ne kadar curudugunu, bu curumeden hicbir seyin ve hicbir kimsenin kacamadigini tek basina anlatan bir figur.

    kim?

    cagdas edebiyabitimiyin yuz aki, uluslararasi alanda hatta booker gibi prestijli odullerde bile yarisan, cinsel kimligini korkmadan aciklayan bir edebiyatci. ben hem bir yazar hem de bir sendikaci / emek iktisatcisi olarak nasil oldugunu anlamasam da solcu hem. asli erdogan frankfurt'ta caniyla cebellesmekle devam eden bir zulum denizinde kelimeleri icin bedel oderken kendisi fuar fuar seminer seminer gezer ama bir sekilde bedel odemistir de...

    uzatmayalim iste. "ask filmlerinin unutulmaz yonetmeni" filmde bahsedilen cemberin icinde iste. hatta merkezi. belki turk edebiyati tanrisi?

    kendisinin bir kitabi vardir. ismi "ustam ve ben". ciko'muydu neydi bir fil var. bu filin bakicisi var. bunlar boyle masal gibi bir yolculukla osmanli topraklarinda geziyorlar. hikayeleri 16. asirda geciyor.

    jose saramago'nun "filin yolculugu" kitabi vardir. bi fil var. bu filin egitmeni var. bunlar krala gosteri yapmak icin mi neyse bi yolculuga cikar. ispanya'da masal gibi bir yolculuktur bu. gectikleri kentlerde ve koylerde halk ilk defa fil gordugu icin aa uu ceker falan. olaylar olaylar... ha tabii ki zaman dilimi 16. asir...

    baska bir kitabi "10 dakika 38 saniye".

    bas karakterlerin isimleri aysel ve adin. temel kurgu olmekte olan birinin 10 farkli dakikasi uzerine bina edilmis. zaman formu esnetilmis. kahraman cayirli'nin "hayat kadinlari aldatmaz" kitabindaki gibi. yalniz orada eser 10 farkli gun uzerine bina edilmis. ha bir de karakterlerin ismi leyla ve dali. dileyenler bizzat kurgudaki "benzerlikleri" de internette arastirarak gorebilirler.

    iste simdi de "bit palas" ve "sinek sarayi", iki kitapta da ayni semt, frankafon insanlar, ayni tipler, sadece farkli katlarda, ve cuceler...

    ve boyle savunuluyor "hikaye hikayeye benzer, komplo, edebiyat, ozgurluk" falan...

    130 tane edebiyatcinin agzindan hem de.

    bu kadar ortadayken, bu kadar barizken, bu kadar tas olsa catlatircasina, bu kadar adalet hissinin zerresinden nasibi olana disinin minesini kirdiracak kadar ve yillardir. surekli.

    bugun bu bence ilerde dunya edebiyat tarihine gecip "tinder swindler" gibi belgesel olacak degerde olaylarin faili malum kadinin edebiyat, ozgurluk ve sol adina savunuldugunu gordum ve utadim. bir turk vatandasi, ana dili turkce olan biri, bir yazar olmayi, solculugu falan gectim insanligimdan utandim.

    ve her ama her sey ile her ama her kimsenin curudugune bir kere daha sahit oldum. bizlerin, benim ugruna ne bedeller odedigim ne kavramlarin birbiriyle cakisan hikayeler, filler ve cucelerin altinda ezilip yok oldugunu idrak ettim.

    filler ve cuceler evet. filler ve cuceler.

    ...
  • kendisiyle muhabbet etmişliğim vardır. ama örümcek şeklindeki yüzük ve takılarını görünce tüylerim diken diken olmuştu. tasavvufa ilgi gösteriyordu ama o kafa yapısıyla ilgi gösterse ne olur?

    velhasılı kelam kendisine en ufak bir sempati dahi duyamadım. mesele sonradan iyice ortaya çıktı. elif şafak bir tasavvuf esnafıdır, konya'da mevlana lokumları satan meslektaşlarından pek farkı yoktur.
  • elif shafak yurt dışına akademik çalışmalar için açıldığında referans mektubunu orhan pamuk yazmıştı. orhan pamuk'un desteği o yıllardan geliyor. yine de elif shafak'ın orhan pamuk'tan referans alması kolay olmamıştı. araya bir sürü hatırlı ahbap sokmuştu. batılı üstün ırkın görmek istediği kalıplardaki doğuluyu efendilerine zarafetle resmetmeleri onların kaderini birleştirdi. bunu başarabildikleri ölçüde batı dünyasında önleri alabildiğine açıldı. iyi yürekli efendiler uslu saray kölelerini ödüllendirdiler. şimdi biri zarar gördüğünde öbürü de incinmekte.

    murathan mungan: elif shafak metis yayınlarındayken tanışıyorlar. metis'in sahibesi o dönem uluslararası pen hapisteki yazarlar komitesi’nin türkiye temsilcisi. o güne dek hiçbir şekilde yargıyla başları belaya girmemesine rağmen metis'in patroniçesi bu ikisinin ismini türkiye’de zulüm gören yazarlar listesine yazdırarak avrupa'ya öyle pazarlamayı tercih etti. networking o yıllardan.

    zülfü livaneli: elif shafak'la beraber uzun yıllar doğan kitabın en çok kazandıran yazarıydı. doğan kitabın yayın ve reklam dünyasındaki gücünü çok iyi bildiğinden şimdi tereddütsüz elif shafak aklıyor.

    gaye boralıoğlu: hasan ali toptaş'ın edebiyat sahnesinden silinmesinde en heveslilerden biriydi. o günlerdeki cevvalliğini yine gösterdi. intihal davasına kendini daha ilk günden bilir kişi atayarak pastadan aslan payını almaya çalıştı.

    sema kaygusuz, murat uyurkulak, anıl mert özsoy, ayşegül devecioğlu, latife tekin, nermin yıldırım, seray şahiner: bunlar da elif shafak'ı sahiplenmeyi bir tür solculuk davası olarak görüyorlar. kendi çevrelerine emekten, haktan, adaletten yana, ne kadar çok solcu olduklarını bu vesileyle bir kere daha ispat ettiklerini sanıyorlar. bunları var eden o dünya dışında kalan her şey bir hiçten ibaret.

    ümit kıvanç ve metin celal: iletişim'in patronları (tanıl bora, aksu bora, murat belge, kerem ünüvar) böyle olaylarda yıpranmamak için ellerini kirletmezler. yıpranma işini maşaları üstlenir. kavga başlatsın diye önden yolladıkları çokça çocukları vardır.

    anahtar kelimeler: intihal. fırsatçılık. şebeke. network. çomar solculuk.
  • fethullahçılar tarafından parlatılıp meşhur edilmiş balon yazar, fethullah gelini. bir de utanmadan intihal yaptığını reddetmiş. tarih konusunda en ufak bir araştırma yapmaya tenezzül etmeden tarihi roman yazıp mevlana'ya domates patates yedirerek alay konusu olan, hamam külhanı nedir neye benzer diye wiki'den bile bakmaya erinip mabadından element uydurarak mimarlara saç baş yolduran biri intihal mi yapmayacaktı... yapmasa şaşardım.

    edit: lütfen bu sapık canilerin yakalanması için yardım edin

    (bkz: telegram'da çocuk pornosu paylaşan çete)
    (bkz: telegram'da kedilere işkence eden grup)
  • feto bağlantısı yüzünden sevilmiyor. açıklayıcı olmuştur umarım.
  • hep elit kesim içinden geliyor bu nahoş eleştiriler diyor,
    ah kuzum benim, reklama çıkmasıyla ilgili eleştirileri kast ediyor..
    elit kesim böyle nahoş nahoş eleştiriyormuş kendisini,
    oysa okur öyle değilmiş,
    eline alınca kitabı beğendiyse okuyormuş beğenmediyse bırakıyormuş...
    halbüsü bu elitler niçin başka şeylere de kafa yoruyollar allasen,
    kitabı okusalar ve sussalar ya,
    o da işine baksa,
    cık cık cık...

    ayrıca reklama da kredi kartı reklamı diye bakmamış o,
    mesajını beğenmiş reklamın,
    onçin oynamış..

    kitaptan fazlasına kafa yoran elit oluyor ve nahoş yani..
    elif hanım bile bu kadar oynarsa kavramlarla, etiketlerle,
    elit ne,
    okur ne,
    kredi kartının mesajını beğendim diye reklamında oynadığını söylemek ve fazlasını niye düşünüyorsunuz diyebilmek...
    fazlasını düşünmeyeceksen eğer sen de çok düşünür edalarda mesaj kaygılı köşe esnaflığı yapmayacaksın o zaman..
  • biraz daha araştırılsa diğer kitapları da intihal çıkar demiştim ki pinhan kitabında da ömer seyfettin'in keramet hikayesinden arak yaptığını öğrendiğimiz yazarımsı.
    bi de bu pinhan kitabıyla 2002'de ödül bile almıştı sanırım yanlış hatırlamıyorsam.
    kendisi galiba proje bir yazardır. bunca yazdığı kitaplar hep intihal olup da ardından ödüller alması falan hepsi bi proje ve arkasında birilerinin olduğu, kitapları satılsın da para kazanılsın diye yapılmış şeyler. aynen intihal davasını kaybedince 130 yazarın hakkında onu savunan bildiri yayınlaması gibi.

    olan tüm bunlara inanıp onu yazar sanan ve kitaplarına para veren okura olmuştur bunca yıl. yazık ki ne yazık.

    haa bi de kitaplarını önce ingilizce yazıp sonra türkçeye çeviriyor yalanına laf edecektim unutmadan. o ünlü yine intihalli ted konuşmasındaki ingiliççesine bakarsak eğer hiç de öyle ana dili ingilizce olan birisi gibi konuşmuyordu kendisi bi kere ki kitaplarını dediği gibi önce ingiliççe yazsın. bu da bi pazarlama taktiğiyse demek ki kendisinin biseksüel olup vejetaryen olması gibi. oynamadığı kart kalmamış ablamın ün, şan, şöhret ve para için.
hesabın var mı? giriş yap