5 entry daha
  • daha çok keder dolu olmak, gibi dursa da 'yaşıyor olmak' başlı başına mutluluktur.
    şöyle ki; 'tanrı var mı yok mu?' 'geleceğim nasıl şekillenecek?' 'ne işim var benim istanbul'da?' (bu sorunun bir benzerini iuvenalis, saturae yani yergilerinde sormuştur: "ne işim var benim roma da?" yani; "quid romae faciam?" {saturae, 3, 41} ) 'şu an keşke x 'in değilde y'nin başında olsaydım.' 'piç mıknatısım ben ya.' 'neden hep beni buluyor?' gibi sorunlarla cebelleşen ademoğlu aslında labyrinthos 'da balmumu kokan daidalos gibidir, kanatlarını takmıştır, kurtulmayı planlamaktadır, düşünmektedir en azından.
    düşün yoluyla varlığı kanıtlanmıştır, cogito ergo sum, gibi bir laf boşuna edilmiyor; doğru veya yanlış hiç farketmez soru soran insan arayış içindeki insandır, ümitsizliğe kapılmış gibi görünen insanın ümitsiz gibi duran sorusu bile aslında sorgulamaya ve kişinin hakikatine yöneliktir.
    işte bu hakikati sorgulama süreci aynı zamanda yaşıyor olma sürecidir.
    yaşıyor olma süreci her ne kadar değişimin ve gerçek olan ölümün de süresiyse de, aynı zamanda her an yepyeni bir oluşmanın da gerçekleştiği zaman dilimidir.
    bu zaman diliminde "bir salyangoz kabuğundan iplik nasıl geçirilir?" sorusuna, daidalos 'un ipliği bir karıncanın ayağına bağlayarak, karıncanın çıkışı bulmasını sağlamasıyla cevap vermesi gibi, en ince problemlerin çözümleri de oldukça ince yollarla elde edilebilir. bu aslında insanın doğasında vardır. sormak, sorgulamak hatta yaşıyor olma sürecini bunlarla tüketmek. insanın bu doğası pek septikmiş gibi dursa da, aslında yaşamanın prensipleri de bunu emreder. örneğin daidalos'un yukarıda belirttiğim soruya bulduğu çözüm aslında karıncanın doğasındandır, salyangoz kabuğunun doğasındandır, ipliğin doğasındandır ve bütün bunların bulunduğu bir mitos'da düşünen insanın doğasıdır. demek ki insan, yapısı itibariyle sorgulamaya itildiğinde doğaya uygun hareket eder, çözümü öz'de bulur. o halde stoacı düşünme sistemi; yaşıyor olma trajedisine ve bu entirime pek uygundur.
    insanın doğasına uygun olan bir şey de değişimdir; değişimin körüklediği en ilginç duygu yoğunluğu da vefasızlıktır. o halde bir alıntıyla kapıyorum entiriyi;

    ovidius, bir şiirinde vefasız bir dostuna şöylesine seslenmiş;

    "conquerar an taceam? ponam sine nomine crimen
    an notum qui sis omnibus esse uelim?
    nomine non utar, ne commendere querela,
    quaeraturque tibi carmine fama meo.
    dum mea puppis erat ualida fundata carina, 5
    qui mecum uelles currere primus eras.
    nunc, quia contraxit uultum fortuna, recedis,
    auxilio postquam scis opus esse tuo.
    dissimulas etiam nec me uis nosse uideri
    quisque sit audito nomine naso rogas. 10
    ille ego sum, quamquam non uis audire, uetusta
    paene puer puero iunctus amicitia,
    ille ego qui primus tua seria nosse solebam
    et tibi iucundis primus adesse iocis,
    ille ego conuictor densoque domesticus usu, 15
    ille ego iudiciis unica musa tuis,
    ille ego sum qui nunc an uiuam, perfide, nescis,
    cura tibi de quo quaerere nulla fuit.
    siue fui numquam carus, simulasse fateris,
    seu non fingebas, inueniere leuis. 20
    aut age, dic aliquam quae te mutauerit iram.
    nam nisi iusta tua est, iusta querela mea est.
    quod te nunc crimen similem uetat esse priori?
    an crimen, coepi quod miser esse, uocas?"

    "..şikayet mi edeyim, susayım mı? adımı vermeden bir
    kusur mu işleyeyim,
    yoksa herkese senin kim olduğunu mu tanıtayım?
    adını kullanmıyorum, şikayetlerim sana değer katmasın diye,
    ya da şiirimle ünün yenilenmesin diye.
    tekne sağlam bir omurgaya dayandığı sürece,
    benimle birlikte seyahat etmek isteyen ilk sen olmuştun.
    şimdi, kader yüzünü astığı için geri çekiliyorsun,
    ardımına ihtiyaç duyulduğunu anlayınca.
    iki yüzlülük yapıyorsun hatta, beni tanır görünmek istemiyorsun,
    adımı işitince 'naso mu, o da kim', diye soruyorsun.
    o benim işte, duymak istemesen de, neredeyse çocukken sana eski bir dostlukla bağlanan:
    o benim, senin ilk ciddi düşüncelerini bilen kişi, ve hoş şakalarını ilk dinleyen kişi:
    o benim, aynı evde iç içe yaşadığın adam,
    o benim, senin yargılarındaki tek esin perin.
    o benim, yaşayıp yaşamadığını bile bilmediğin,
    hayırsız adam, sorma zahmetine bile hiç katlanmadığın.
    senin için hiç önemli olmadımsa, öyle göründüğünü
    itiraf etmelisin, yok aldatmadınsa, vefasız olduğunu kabul et,
    ya da hadi söyle, seni değiştiren öfkeni; şikayetinde haklı değilsen,
    o zaman benimki haklı olur.
    hangi suçum seni önceki gibi olmaktan alıkoyuyor?
    yoksa zavallı bir hale gelmeme suç mu diyorsun?"

    * *
    epistulae ex ponto, 4,3
22 entry daha
hesabın var mı? giriş yap