9 entry daha
  • ben olur olmadık zamanda bu çocuğu düşünürüm. o kısa sürelik hayatında yaptıklarından, yaşadıklarından çok, asılmadan önce yazmış olduğu son mektubu, ve boynu yağlı ilmiğe geçirildiği zaman söylediği son sözleri aklıma düştükçe içime de bir kor düşer. mektubunda, diğer arkadaşları gibi toplumsal-siyasal mesajlar vermek yerine, o sadece ailesini teselli etmeyi tercih eder. sanki biraz sonra nefes alamıyor olacağını kendine dert ediyor değil de, ailesinin bu durumuna üzüleceğine elemleniyor daha çok...

    ama mektubun onları teselliye yetmeyeceğini anlamış olacak ki bu çabasını darağacındayken de sürdürüyor. babasına, ayağında lastik ayakkabılar olduğunu söylemelerini istemesi de bu yüzden. tabureye çıkmadan önce avukatlarına dönüp söylediği sözler; "hadi eyvallah, şekibe ablaya selam". mektup satırlarındaki metanetini ölümüne az bir zaman kalmışken dahi sürdürüyor. benim anlamakta çok zorlandığım bir halet-i ruhiye. ne de olsa özal çocuğuyum, onun sahip olduğu maneviyatın, çeyreğinin bende yaşam alanı bulamamış olması bu noktada anlaşılır. ama o bu yönleriyle kendi çağının ve arkadaşlarının bile çok çok ötesinde. bir nazım hikmet ateşliliği yanında, bir şevket süreyya aydemir gibi. hatta victor hugo'nun romantizminin karşısında, kendisini biraz olsun anlayanın yüzüne bir tokat gibi inen katı bir tolstoy gerçekçiliği. bu toplumsal bir gerçekçilikten öte (hatta onun yanında), insanî bir gerçekçiliği içine alıyor. yani bu tutumunda, dostoyevski'nin insanlarına dair de motifler var. tolstoy'un toplumsal gerçekçiliği yanında, dostoyevski'nin beşeri gerçekçiliği; hüseyin inan'ın hamurunu teşkil eden iki unsur.

    onbinlerce yıllık insanlık tarihini hüseyin'in yüzünden okumanız mümkün. simasına dikkatli bakın, ve ölmeden önceki son arzusunu* düşünün, yeter.
58 entry daha
hesabın var mı? giriş yap