7 entry daha
  • sene bitmek üzereyken paul mccartney, daha bir önceki albümü egypt station üstünden aslında çok da zaman geçmeden mccartney iii adlı yeni bir albüm yayınladı. bu albüm, 1970 tarihli mccartney ve de 1980 tarihli mccartney ii albümlerinin bir devamı olarak pazarlanmakta. bunun en büyük nedeni bu iki albümde mccartney'in albümleri neredeyse tamamen bir başına kaydetmesi. keza bu albüm de neredeyse tamamen mccartney'nin elinden çıkma. tabii şöyle bir durum da var: mccartney the beatles dağıldıktan sonra, mccartney ii de wings dağılmak üzereyken çıkmıştı. yani mccartney iki büyük değişim sonrası çıkardığı eserlerde kendi içine dönmüştü. bu üçüncü albümde ise covid dolayısı ile zorunlu bir içe dönüş mevcut.

    mccartney'yi yeni bir solo albüme götüren süreç flaming pie'ın bu sene yayınlanan yeni versiyonu için kaydettiği demolara bakarken "when winter comes" şarkısını bulması ve bunu bir bonus materyal yerine yeni bir şarkı olarak ortaya sunmak istemesi ile başlıyor. bu şarkıya bir animasyon klip çekme fikri doğunca da bu animasyonun girişi ve sonuna enstrümantal bir şeyler eklemeye başladığında çıkan yeni şarkılarla yeni bir proje ortaya çıkıyor. bir de karantina döneminde evde kapalı kalan (e adam yıllardır risk grubunda) mccartney, kendini eğlendirmek için şarkılar yapmaya ve kaydetmeye devam edince mccartney'nin deyimi ile "rockdown" döneminde bir albümü oluşturacak kadar şarkı ortaya çıkıyor. neredeyse bütün enstrümanları da doğal olarak kendi çalıyor ("slidin'" dışında). ses teknisyenlerinin de katkılarını saymazsak neredeyse 100% mccartney bir albüm denilebilir.

    egypt station, mccartney'in biraz popülerliğe oynadığı, belli bir matematiğin üstüne kurulmuş olsa da mccartney müzikalitesinin kalitesini içeren bir çok şarkının yanında bir çok albüm doldurmalık şarkı da bulunduran ancak genel olarak beğenilen bir albüm oldu. bu albümde ise istisnalar olsa da genel olarak ticari amaç gütmek yerine mccartney'nin daha samimi olduğunu düşünüyorum. mccartney'nin hem yumuşak ve naif, hem de rocker yüzünü gösteren şarkılar var. ama bunları yaparken bazı deneyler yapmaktan da geri kalmamış. bu deneylerin hepsinin tuttuğunu iddia etmek zor olsa da içinden gelenleri kaygısızca sunması takdire şayan. albümün bence zayıf yanları arasında bazı çalışmayan denemelerin yanında, şarkı sözlerinin genel olarak basitliği ve de vokalin zaman zaman yetersiz kalması var. sözler çok etkileyici olmasa da mccartney'nin bu zor dönemlerde umut aşılama çalışması ise saygı duyulası. albümdeki favori şarkılarım mccartney'nin vokalinin daha pes tonlarda kullanıldığı ve müzikal olarak daha sakin ve ağırbaşlı olunan anlar. ayrıca bütün enstrümanların mccartney tarafından çalınıyor olması ve de farklı farklı enstrümanların albümün değişik yerlerinde başarı ile ön plana çıkıyor olması çok etkileyici.

    albüm neredeyse enstrümantal diyebileceğimiz bir şarkı ile başlıyor. long tailed winter bird, mccartney'nin kuş sevdasından nasibini alan bir şarkı olmasının yanı sıra çok akılda kalıcı bir akustik gitar rifi üzerine yaratılmış bir jam session. düzenlemesi çok ustaca yapılmış. çok iyi kaydedilmiş akustik gitarın melodilerini güzelce verebilmesi için enstrümana yeterince yer tanınmış. tabii şarkı çok cılız kalmasın diye daha sonra diğer enstrümanların da dahil olduğu anlar da içermekte. mccartney'nin davul çalışı ve bu enstrümanın kaydı enfes. arka planda ara ara duyulan flüt şarkıya psikedelik bir hava da katmakta. bunun yanında şarkıya iki eleştirim de mevcut. birincisi jam session'ı biraz fazla uzun tutmaları çünkü belli bir yerden sonra şarkı yeni bir şey sunmuyor. ikincisi ise vokalleri. bence "do do do do" diye giden vokaller şarkıya gitmiyor. kısa sözler zaten üç yaşında çocuk sözleri. mccartney denilince belli bir "cheesy" anlayışı kabullenmek lazım ama bu kadar güzel bir çalışmanın karizmasını bozacak basitlikte bir vokal katkısı yazık olmuş. yine de bir albümü böyle bir doğaçlamavvari eserle açmak takdir edilesi.

    find my way, albümün ilk single'ı diyebiliriz. pozitif bir mccartney şarkısı. şarkının tek bir kişi tarafından kaydedildiğine inanmak zor çünkü özellikle üflemeliler olsun büyük bir orkestra çalmış gibi. ama herhalde üflemelerileri de klavyeden eklemiş olsa gerek mccartney. aslında trombon bilse de kendisinin bu enstrümanı çaldığını albüm notlarına eklememişler. üst üste kaydedilen elektro gitarlar çok iyi. ilk şarkıda olduğu gibi burada da psikedelik elementler var. özellikle nakarat sonrası eklenen gitar efektleri revolver'dan çıkma gibi. ama bunun dışında çok kolay dinlenebilen bir eser. sözler yine oldukça basit ama umut verici. "sen böyle zamanlardan hiç korkmazdın / ama şimdi kaygıların tarafından eziliyorsun" diyerek günümüzün karamsarlığını yüzümüze vursa da nakaratın devamında mccartney bize el uzatmak istediğini vurguluyor. bu şarkıyla da iç açıcı bir atmosfer yaratmayı da başarıyor.

    pretty boys'u kendi de zamanında beatles üyesi bir "pretty boy" olan mccartney'nin günümüzün ikonlarına ve bu ikonların oluşma sürecine olgun, sakin ve tecrübe dolu bir eleştiri olarak görüyorum. bu "pretty boy"ların millete vaaz verirken aslında ne kadar çok konuşup az şey söylediklerini ve de kendileri için bir şeyler yapmak isterken onların üstünden para kazananlara yardım ettiğini anlatan bir mesajı var. orta tempo, sakin gitarlı, tatlı bir vokal melodisi olan bir düzenlemesi var. ortasında gitar solosu ile beraber giden vokalleri duyduğunda 80'ine merdiven dayamış bir adamın sesini dinlediğimizi anımsamalıyız, bu da etkileyici. sözlerinde önemli bir mesaj olsa da müziği ile insanın içini açmaya devam eden, huzur dolu bir eser.

    women and wives oldukça hüzünlü bir şarkı. bir piyano balladı diyebiliriz. bas gitar ve davul ile desteklenmiş sade bir altyapı var. paul mccartney'nin vokali bu şarkıda yaşını gösterse de altyapının olgunluğu ve de sözlerdeki yaşam tecrübesi ile birleşince her şey yerine oturuyor. bazı yorumlarda bu duruşu son dönem johnny cash'e benzetmişler. katıldığım bir benzetme. şarkının ismi sadece hanımefendilere sesleniyor gibi gözükse de şarkı aslında bütün anne ve babalara çocuklarına bir örnek olduklarını hatırlatan ve de çocuklarının hayat macerasında ne kadar önemli bir rol oynadıklarını bir kez daha bildiren bir mesaj içermekte. böyle yazınca çok didaktik dursa da şarkının melankolisi ile birleşince uygulamada başarılı bir durum var.

    lavatory lil bence albümün ilk "meh" şarkısı ki "meh" dediğim şarkı da müzikal olarak filtresiz, eski kafa bir rock eseri. gitarın tonu çiğ ama şarkının genel duruşuna uyuyor. güzel de solosu ve rifi var. ama genel havasının nostaljik bir his yaratması dışında çok akılda kalıcı bir müzikal durum yok. konusu biraz daha akılda kalıcı gibi ama iyi anlamda değil. beatles şarkılarının bazen bir lakap ile anılan, garip karakterleri olduğuna alışkınız. bu da sanki o espirinin ekmeğini yiyor gibi. anlattığı tip çok karikatürize, iki boyutlu. ayrıca isim olarak da komik desen değil, ilginç desen değil. aslında tam bir b-side eseri. bir doğaçlamada gelen iyi bir fikre o an sallama sözler yazılmış ve demo olarak kaydedilmiş gibi. zaten kısa bir eser olduğu için bir çırpıda geçip gidiyor ve de bir iz bırakmıyor.

    şimdiden "deep deep feeling albümün en iyi şarkısı, aman allahım ne deneysel, ne cesur" vesaire deniyor. tabii neredeyse 9 dakika süren ve içinde bir takım tempo değişiklikleri bulunduran bir şarkı olunca otomatikman "epik" damgası basılıyor. cesur ve deneysel olduğu konusunda ben de karşı çıkmıyorum. mccartney, aklına gelen müzikal fikirleri bu şarkıda bir kolaj gibi bir araya getirmiş. ancak bence şarkı bu cesur çabanın hakkını veremiyor. mesela bir önceki albümü egypt station'daki despite repeated warnings bu işi oldukça iyi başarıyordu. şarkıyı uzun kılacak bir konusu, konuya göre değişen müzikal ruh halleri vardı. bu şarkı ise genel olarak yoğun duygularla başetme hakkında yüzeysel bir konuyu işliyor. bu kadar soyut ve geniş bir konu üstüne 9 dakika ne konuşacaksın? e boyle olunca çok genel sözler bolca tekrarlarla bize sunuluyor. müzikal olarak da çok ilginç deneyler yok. bir yerde davulun önde olduğu bir pasaj var, sonra piyano giriyor ki en tatlı kısmı piyanonun dahil olduğu kısımlar. en sonda çat diye akustik gitarlı bir bölüm var derken bölük pörçük ilerliyor. ayrı ayrı bölümleri dinleyince çok kötü bir durum yok (gerçi düşününce pek kötü "how does it feel?" vokallerinin olduğu pasajı sevdiğimi söyleyemem). ama işte birbiri ile iç içe geçmiyor bu bölümler. gitarları üst üste 40 kez civarı kaydedip bir gitar orkestrası yaratmaya çalışmış ama öyle epik bir gitar bölümü ben duyamadım. maalesef ben genel kanının tamamen aksine bu eserin albümün en kötü şarkısı olduğunu düşünüyorum.

    albümün neredeyse hepsini mccartney çalsa da slidin' bir istisna. aslında şarkı egypt station turnesi sırasında soundcheck sırasında ortaya çıkmış. zaman içinde de orada doğan fikirleri geliştirmişler ve de o albümde çalıştığı ekiple albümün prodüktörü greg kurstin önderliğinde kaydedilmiş. şarkının ana rifi çok güçlü. acayip güzel psikedelik dokunuşlar da içeren ama hard rock tadında bir solosu var. davullar leziz. genel olarak müzikalitesinde led zeppelin gibi bir havası var denebilir. hatta bu vurucu muzikaliteyi öne çıkarmak için vokalleri mikste sanki biraz fazla geri tutmuşlar bile denebilir. sözler de uçuş ve özgürlük temaları içeren güçlü bir karakterde. bu nedenle kendinden emin bir şarkı demek gerek. bazı versiyonlarda yer alan "düsseldorf mix" denilen versiyonda şarkının ilk halini duymak mümkün. demo aslında bir önceki şarkı gibi bolca tekrar içeren ve ağır tempoda bir eser gibi başlasa da albüm versiyonu mccartney'nin isteyince bir şarkıyı dağınık bir demodan derli toplu bir şarkıya nasıl çevrilebildiğini göstermesi için önemli.

    albümün son dönem beatles, erken dönem mccartney tadındaki şarkılarından biri the kiss of venus, sempatik bir akustik numara. çok sevdigim enstrümanlardan harpsichord solosu da içermekte. söz olarak gezegenlerin hareketlerini yer yüzünden izlerken hayran olan ve de yer yüzünde olup biten hakkında düşünmeye başlayan bir adam anlatılıyor. "deep deep feeling" gibi bu şarkı hakkında da "ah öldüm, bittim, ne güzel şarkı" diyen çok kişi gördüm. en azından bu şarkının güzel ve belli başlı bir bestesi ve sade bir düzenlemesi var. sözleri de çok güçlü olmasa da mistik bir havası veriyor. ancak middle eight bölümü dışında mccartney'nin vokallerini çok tiz ve yapranmış buluyorum. kanımca mccartney artık "women and wives"ta olduğu gibi daha pesten söylemeli ya da tizlere çıkacaksa da sesinin daha geri planda kalacağı ya da geri vokallerle destekleneceği bir düzenleme tercih etmeli. bu hali ile vokalleri dinlerken yoruluyorum. bir de harpsichord solosu dışında müziğe çok yer açmamışlar. durmadan vokal dinliyoruz gibi geliyor. daha farklı bir vokal tercihi yapılsaydı leziz, küçük bir akustik numara olurmuş.

    seize the day de tek başına kaydedilmiş olmasına inanılması zor bir eser çünkü dolu dolu bir altyapısı var. gitarların tonu ve çaldığı melodiler, bir de davulun tonu ve ritmi hello goodbye tarzı bir the beatles şarkısı havası veriyor. şarkının sonu da 1967'den kopma bir beatles şarkısı gibi tamamlanmakta. bunların en göze çarptığı nakarat kısımları şarkının dinlemesi en zevkli bölümleri. sözleri arada asıl anlatmak istediğinden uzaklaşsa da demek istediği şey günümüz ne kadar kötü olsun onun değerini bilip tadını çıkarmaya çalışmamızın gerekliliği. tabii ki de bu mesajın özellikle karantina ile değer kazandığını ve böyle sözleri duymaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu belirtmek lazım. albümün en öne çıkan şarkılarından değil ama iyi niyetli ve pozitif bir havası olmasını güzel ve değerli buluyorum.

    mccartney'in müzikal olarak en farklı ve de başarılı denemesi deep down olsa gerek. synthesizer ile çok modern bir altyapı yaratmış. herhangi cool bir indie rock grubunun elinden çıksa şaşırmam. bu nedenle mccartney diskografisinde özel bir yeri var. sadece o da değil. çok iyi bas gitar melodileri de dikkat çekmekte. farklı bölümleri birbirine bağlayan üflemeliler çok hoş oturmuş. clean elektro gitar da çok sağlam duyuluyor. yani müzikal olarak beni en heyecanlandıran eser bu oldu diyebilirim. gel gelelim ki bu şarkının vokallerini de pek beğenmiyorum. bu kadar iyi düzenlemenin yanında çok cılız kalmış. özellikle tizlere çıkmaya çalıştığı zamanlar. bir de yine daha genç müzisyenlere has bir vurdumduymazlığı yansıtmaya çalışmış ama bunda başarılı olamamış gibi duruyor. şarkının başında duyduğumuz ve zaman zaman karşımıza çıkan kurt uluması tarzı vokal direkt kötü değil ama bir garip, mccartney'ye pek uymuyor. daha önce beraber çalıştığı için ve de bu tarz vokal tarzlarını kullanmayı sevdiği için kanye west'e ya da onun gibi pop/rap arası işler yapan birinin vokaline cuk otururmuş. aynı problem sözlerde de var. bol tekrarlı ve aşırı basit sözler muzikalitenin yanında sırıtıyor. bir de mccartney'nin yine şarkıyı zamanında bitirememesi tutmuş. eğer şöyle bir elden geçseymiş, albümün tartışmasız en iyi şarkısı olurmuş.

    albüm biterken albümün başına geri dönüyoruz. winter bird / when winter comes adlı şarkı "long tailed winter bird"ün gitar rifi ile başlıyor. "winter bird" adlı bu bölüm bittikten sonra da "when winter comes"a geçiyoruz. daha önce bahsettiğim gibi aslında flaming pie albümü sırasında kaydedilmiş. yani şarkının prodüktörü rahmetli george martin. anladığım kadarıyla mccartney şarkıyı karantina döneminde bir cilalamış. sonra da bir animasyon ile klipleştirdi. bu şarkı da klasik bir mccartney akustik numarası. gerçekten de çok tatlı. mccartney'nin yıllar önceden gelen vokali çok leziz. şarkı bir çiftlik hayatını anlatıyor. pastoral bir sekilde kışın gelişi şarkının ana konusu olsa da insanın içi sıcacık oluyor. animasyon klibin de etkisiyle uzaklarda bir kulübeye ışınlanıyorum. şarkıda kış geldiği için evlere hapsolmak teması var ki bu dönemde şarkının sözlerini dinlemek biraz ironik kaçıyor. mccartney'nin bu şarkıyı evlere kapandığımız bu dönemde sunmak istemesi de herhalde tesadüften daha fazlasıdır. zor zamanlarda bir umut ışığı vermeye çalıştığı bu albümün kapanışında bu işi çok güzel başarıyor. bu arada animasyon klibin sonunda bir de winter sun diye kısa bir akustik enstrümantal daha var ancak onu albüme almamışlar. meraklısına duyrulur diyelim.

    mccartney, bestelerinin güzelliği, enstrümanlarındaki ustalığı ve de verdiği pozitif mesajlarla ilerlemiş yaşına rağmen piyasada kendine has bir yerde durmaya devam ediyor. karşılığını da buluyor. albüm, memleketi ingiltere'de listelerde birinci sıraya çıktı ve bunu 1989'dan beri ilk kez başarıyor. abd'de ise egypt station'ın aksine birinci olamadı ancak rakibi sürpriz bir albüm çıkaran taylor swift olunca ikinci sırada kalması çok da garip değil. zaman zaman fazlasıyla eski kafa ve basit, zaman zaman gereksiz deneysel, zaman zaman da çok tekrara düşse de iyi müzik dinlemek isteyenler ve kulağıyla kalbini iyi bir hisle doldurmak isteyenler için mccartney usta tüm enerjisi ile çalışmaya devam ediyor.

    3/5 verdim gitti.
    albümü en iyi anlatan şarkılar: deep down, woman and wives, find my way
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap