mesut özil
-
“mesut’u bir daha anlatır mısın baba?” diye sordu can. babasının bacağına yapışmış, parıldayan gözlerle babasının gözlerinin içine bakıyordu. sekiz yaşındaki hayat dolu ruhu, kocaman hayalleri, çoşkulu yüreği ve fenerbahçe’ye duyduğu sevgi yüzünden okunuyordu.
“haydaa! nereden çıktı şimdi?” diye sordu sezai mahsus. yüzüne bir tebessüm yayıldı. o ismi duyunca aklında beliren anılardan bir albüm yapmış, gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiriyordu sırayla. “nesini anlatmamı istiyorsun mesut’un?”
omuz silkti can. “bilmem,” dedi. ”sen bir yerden başla hele, gerisi gelir zaten...”
sezai başını yukarı kaldırdı ve gözlerinin önünden geçen film şeridinden bir fotoğraf karesini çekti köşesinden.
“ronaldo’yu bildin mi?” diye sordu oğluna.
“böyle bacaklarını yana açıp, topa mermi gibi vuran ronaldo mu?” diye sordu can heyecanla.
“ta kendisi...”
“bilmem mi ya!” dedi can. ”herkes bilir ronaldo’yu ve elbette messi’yi.”
sezai oğlunun başını okşadı. “işte o ronaldo’yu ronaldo yapan adamdır mesut.”
“nasıl yani?” diye sordu can, bilmezlikten gelerek.
“mesut real madrid’de oynarken öyle paslar atardı ki ronaldo’ya, aklını okurdu adeta. sadece topa dokunması kalırdı ronaldo’ya.”
“vay be!” diyen can’ın yüzünde komik bir şaşkınlık belirdi. “eeee sonra ne yaptı mesut?”
sezai koltukta hafifçe doğruldu. “2013 yılında premier league’e, arsenal’e gitti.”
can burun kıvırdı. “keşke başka bir kulübe gitseymiş. mesela liverpool. arsenal, meh...”
orada dur der gibi bir işaret yaptı oğluna sezai. “o zamanlar arsenal iyiydi oğlum. henüz city ve liverpool hegamonyası başlamamıştı. arsenal en tepebaşı takımlardan birisiydi.”
“peki, orada iyi miydi mesut?”
sezai başıyla onayladı. “iyiydi tabi. ingiltere’de asist kralı oldu. arsenal’in kupa özlemini dindirdi. ama sonra işler pek yolunda gitmedi.”
“yaaa...” diye üzüntüsünü belirtti can. sonra büyük bir heyecanla babasına devam etmesini söyledi.
“işin eğlenceli kısmı ondan sonra başladı asıl,” dedi sezai sırtını dikleştirirken.
“evet evet işte o kısım!” diye bağırdı can.
sezai koltuktan kalktı ve oğlunun kulağına doğru eğildi. “bundan sonra yaşanan her şey aslında bir şarkıyla başladı...”
hangi şarkı olduğunu çok iyi bilen can ellerini havaya kaldırıp zıplamaya, bir yandan da babasının bahsettiği şarkıyı söylemeye başladı: “gel gündüzle gece olalım...”
sezai devam etti. “gel gökyüzünde yıldız olalım...”
“seninle mutlu yarınlara koşalım...”
iyice keyiflenen sezai artık bağırıyordu: “gel beraber mesut olalım!”
“işte buuuu!” diye bağırdı can. “eeee sonra ne oldu?” diye de ekledi ardından. babası anlatmaya başlamadan odasına doğru koşmuş, arkasında mesut yazan fenerbahçe formasını sırtına geçirmiş, eline boyundan büyük fenerbahçe bayrağını almış babasının karşısına dikilmişti çoktan...
“sonrası bir ef-sa-ne!” dedi sezai kısa ama keyif dolu bir sesle...
artık kendinden geçen can babasına devam etmesini söyledi.
epey moda giren sezai artık hızlı hızlı konuşuyordu. “mesut’un fenerbahçe’ye geldiği sezonun sonunda fenerbahçe eze eze şampiyon oldu. inanır mısın, yarım devre oynayan mesut asist kralı oldu.”
“yürü be mesut,” diye bağırdı can halının üzerinde taklalar atarken.
“ertesi sene ali başkan bir kez daha başkan seçildi elbette. akıl almaz bir takım kurdu mesut’un etrafında. kimler yoktu ki...”
“boşver şimdi diğerlerini...” diye araya girdi can. o mesut’u dinlemek istiyordu.
“ertesi sezon yıllar sonra fenerbahçe şampiyonlar ligi’ne gitmeye hak kazandı. mesut’un liderliğinde takım fişek gibi oynadı. alexli dönemi hatırlatan bir oyun ortaya koydular. takım uyumu şahaneydi. rakipler mesut’u mu tutsun yoksa diğerlerine mi önlem alsın karar veremiyordu.”
“mesut’u tutamazlar!”
“heyhat, tutamadılar... mesut real günlerini hatırlatan bir iştahla oynuyordu çünkü. türkiye ligi’ni darmadağın etti. kesmedi, gözünü şampiyonlar ligi’ne dikti. ilk sene olmadı ama ikinci sene artık takım hazırdı.”
“efsane mesut be!”
sezai başıyla onayladı. “hem de ne efsane...”
“eeee sonra...” dedi can televizyonu açarken.
“sonrası artık bugün oğlum. şampiyonlar ligi’nde çeyrek finaldeyiz. mesut asist kralı. rakibimiz eski takımı real madrid. ister misin mesut bugün yıldızlaşsın ve real’i dize getirelim?”
“mesut varsa olur baba ya! bizler inandık siz de inanın!”
sezai sevgiyle oğluna sarıldı. “aslan oğlum benim.”
can çok mutluydu. babasıyla maç önü ritüellerini gerçekleştirmişlerdi. artık geriye totemin son kısmını yapmak kalmıştı. “o zaman bitiriyor muyuz baba?”
“hadi bakalım. ilk kim başlasın?” dedi sezai.
“sen başla,” diye yanıtladı can.
sezai boğazını temizledi ve o her şeyi başlatan o şarkıyı bağıra bağıra söylemeye başladı:
“gel gündüzle gece olalım...”
“gel gökyüzünde yıldız olalım...”
“seninle mutlu yarınlara koşalım...”
“gel beraber mesut olalım!”
can ve sezai coşkuyla birbirlerine sarıldılar. maç başlamak üzereydi. totem tamamlanmış ve mesut’un kaptanlığındaki fenerbahçe’nin real madrid’i kadıköy’de dize getirmesinin fitili ateşlenmişti. gözler maçın hakeminde, dualar dillerde, kalpler kadıköy’deydi...
-
kadıköy’de maçın hakemi başlama düdüğünü çalmadan hemen önce, kafasını yukarı kaldırdı mesut. semaya dikti gözlerini. “allah’ım sana şükürler olsun, bana bu günleri gösterdin…” dedi. hakem işaretini verdi ve dev mücadele başladı.
-
tam o sırada mutfaktan canan’ın tanıdık sesi geldi. “can, sezai! yemek hazır hadi gelin!”
“ama anne yaaaa!”
-
tüm sezai ve can’lara, tüm dileklerinin gerçekleşmesi dileğimle…
-
benzerleri için: (bkz: gurlino'nun kısa hikayeleri)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap