aynı isimde "the last of us" başlığı da var
1279 entry daha
  • izledikten sonra "oyunu defalarca bitiren biri" olarak bölüm incelemelerini yaptığım dizidir.

    ek olarak, ikinci bölüm için yaptığım incelemenin de ekşi şeyler'de yayınlanmasını şu şekilde ölümsüzleştirmek istedim efenim. çok teşekkür ediyorum, çok mutlu oluyorum.

    --- spoiler ---

    spoiler tuşunun hemen altından başlamak istemediğim için, buraya spoiler içermeyen minik bir paragraf eklemek istedim. öncelikle bölüm harikaydı, büyük ihtimalle dizinin ilk sezonunun en sevdiğim bölümü olacaktır çünkü en sevdiğim ve çok merak ettiğim bir karakteri anlatıyordu bu bölüm.

    giriş;

    joel ve ellie, hükümet binasında başlarına gelenlerden sonra bill ve frank'in yanına gitmek üzere yola koyulmuşlardı, bölümün başlarında joel'un ellie'ye karşı tavırlı olması oldukça hoş bir detaydı, çünkü joel'un "sen olmasaydın, orada olmazdık. orada olmasaydık, tess ölmezdi." diye düşünecek kadar paranoyak olduğunu görmüş olduk. zaten dizi de üstüne basarak, joel'un paranoyak denecek kadar garantici olduğunu sürekli bize hatırlatıyor tıpkı bölüm incelemelerimde de sık sık söylediğim gibi.

    ellie ise, mantıklı ve akla yatan cümleler ile joel'un aklını biraz başına getiriyor ve yollarına devam ediyorlar. git gide bill ve frank'in yaşadığı kasabaya yaklaşırken, yolda salgının patlak verdiği zamana dair üzücü detaylar ile karşılaşıyorlar. joel, bir kez daha virüsün nasıl yayıldığını anlatıyor. sonrasında joel'un malzeme zulaladığı binaya girerler ve ellie binanın içinde gördüğü mortal kombat oyununu görünce heyecandan eli kolu titrer ve dizinin de bir bölümü olacak olan "left behind" ek paketindeki olaylara minik bir gönderme yapar. daha sonra etrafı kurcalarken bulduğu kapağı açıp içeri girer. hareket edemeyen bir enfekte bulur ve öldürür, joel'a hiç çaktırmaz bu durumu. sonrasında otomatik tüfeği "mermisi zor bulunuyor" gerekçesi ile zulalayıp, yollarına devam ederler.

    bill ve frank;

    oyun:

    öncelikle, bill ile oyunda karşılaşıyoruz. ellie ile çocukça laf dalaşlarına giren, huysuz ve tıpkı joel gibi paranoyak biri. aynı zamanda oyunun en ikonik bölümlerinden biri burada geçiyor, diziye eklememeleri biraz üzse de, hikayenin bu halini çok daha fazla sevdim. frank ile hiç karşılaşamıyoruz oyunda maalesef, çünkü bill'i terk etmiş ve kendini öldürmüş şekilde buluyoruz kendisini. hatta mektup buruşturma sahnesi aslında frank'in bill'e yazdığı mektubu ona verdikten sonra bill tarafından yapılıyor.

    mektubun içeriğinde, frank'in artık kasabada, dış dünyaya kapalı bir şekilde yaşamaktan yorulduğunu, dış dünyayı görmek istediğini ve bu yüzden dışarıyı görmek konusunda ikna edemediği bill'i terk ettiğini ve araba aküsü aramak için güvenli bölgeden ayrıldığını okuyoruz.

    dizide ise hastalanıyor. bana daha gerçekçi gelse de, dizide bill'i göremememize neden olacak romantik bir süreçle sonlanıyor hastalık süreci. keşke dizide de ellie ile kavga etseydi, tuzaklarını bozduğu için joel'u azarlasaydı.

    "bill'i eşcinsel yapmışlar!" evet, bill oyunda da eşcinsel. herhangi bir değişiklik yapılmış değil yani bill ve frank'in cinsel yönelimiyle ilgili. hatta ellie'nin "elleme lan oraları! joel, bak yemin ediyorum tek bi'şey bile çalarsa elimden alamazsın" diye nazikçe uyarılarına rağmen, ellie'nin bill'in zulasından çaldığı erotik dergi, eşcinseller için olan bir dergiydi.

    ek olarak, bu bölümde aslında çok fazla enfekte ve bir adet "bölüm sonu canavarı" denebilecek bir yeni enfekte vardı oyunda, fakat dizide enfektelere çok yer verilmemiş.

    dizi:

    bill ve frank'in ilk karşılaşmaları aslında oyunu oynayan pek çok kişinin hayal edebileceği gibiydi. frank, bill'in tuzaklarından birine yakalanıyor ve bill 4 yıl sonra ilk defa insan görmüş oluyor. hemen anlaşamasalar da, güzel bir yemeğin ardından piyano başında geçen duygusal birkaç dakikadan sonra partner oluyorlar.

    frank, hayal ettiğimden daha "nazik" biri çıktı. onu az da olsa bill gibi "hayatta kalma uzmanı" olarak hayal etmiştim. aynı zamanda oyunda siyahi, dizide ise beyazdı ve oyundaki giyim tarzı bill'in deyimiyle çok daha "dandikti".

    frank'in daha duygusal ve dışa dönük biri, bill ise tam tersi olarak içe kapanık ve mantıklı biri. bu yüzden birkaç yıl sonra yaşadıkları minik bir gerginliği görüyoruz. frank tıpkı oyundaki gibi "hayatta kalmak" ve "yaşamak" arasındaki farkı bill'e anlatmaya çalışsa da, bill anlamakta güçlük çekiyor. anlamlandıramasa da uzlaşmaya çalışıyor.

    "yaşadığımız yer güzel gözükmeli, çünkü misafirlerimiz olacak."

    bill frank'in radyodan tanışıp, davet ettiği tess ve joel'a karşı, yemek masasında dahi paranoyak bir tavır sergiler. joel ise bill'i çok iyi anladığını defalarca kez dile getirir ve frank "sen demi paranoyaksın?" diye tatlı bir dille sorarak, gergin olan ortamı biraz da olsa yumuşatmak adına tess'i evlerinin içini göstermek adına içeri davet eder, hem joel hem de bill bundan rahatsız olurlar.

    joel, mesafesini hala koruyan bill'e neden birbirlerine ihtiyaçları olduğunu anlatır. sonrasında olan konuşmada, çok ilginç detaylar var aslında. joel, yağmacıların hangi saatlerde ve ne şekilde bill'in güvenli bölgesini ele geçirmeye çalışabileceklerini bill'e anlatır.

    ve tıpkı joel'un dediği gibi de olur. bill ve tuzakları bütün bir yağmacı grubunu durdurmaya yetse de, yaralanır. frank yarasına müdahale ederken bile, "joel'u ara, seninle ilgilenecektir." diye sayıklar bill oldukça korumacı bir şekilde. duygularını ne denli içine attığını görmüş oluyoruz bu sahnede, aslında joel'a ne kadar güvense de, bunu ne yüzüne karşı ne de ölmeden önce joel'a yazdığı mektupta görüyoruz.

    son yemek sahnesi ise oldukça ilginçti. frank, bill'e artık hastalığının çok ilerlediğini, zaten salgından önce de tedavisi olmayan bu hastalık ile artık yaşamak istemdediğini nazikçe söyler. bill ise göz yaşlarını tutamaz ve frank'in son günlerinde yapmak istediği her şeyi en az onun kadar hissederek yapar, çünkü frank'in bilmediği bir şey vardı. frank'in son günü, aynı zamanda bill'in de son günüydü. hoş bir kahvaltının ardından, çiçeklerin arasından geçerek kıyafet seçecekleri butiğe giderler. seçtikleri kıyafetleri giydikten sonra evlenirler. beraber "son" yemeklerini yemek üzere masaya otururlar, bill ise beraber yedikleri "ilk" yemeği hazırlar. şarabın içine tıpkı frank'in istediği gibi ilaçları ekler ve son şaraplarını da içtikten sonra yıllardır paylaştıkları yatak odasına giderler.

    kesinlikle oyundan daha hisli, romantik ve duygusal bir şekilde ele alınmış ikilinin hikayesi. çok beğendim, en sevdiğim karakter olan bill'in ölümünü görmek gözlerimi doldurdu.

    dünya, ne kadar kötü hale gelirse gelsin. hayatta kalabilirdi. ama frank olmadan, yaşayamazdı...

    joel ve ellie'ye geri dönüyoruz;

    joel, bill'in güvenli bölgesini saran elektrikli çitlerin kapısının şifresini girer ve içeri girerler. içeri girdikleri anda bill tarafından karşılanmaya alışık olduğu için, sessizlik onu tedirgin eder ve elini her zaman tabanca kılıfının üstünde tutarak eve yaklaşır. daha sonra, bill ve frank'in evlerinin önündeki solmuş çiçekleri görür. eve girerler, joel etrafı kontrol ederken ellie, bill'in "her kim bulduysa ya da joel'a" yazdığı mektubu bulur.

    joel, tıpkı bill gibi duygularını içine atan biri olarak, mektupta ne yazdığını umursamıyormuş gibi yaparak ellie'ye tek bir soru sorar. "ölmüşler mi?" . daha sonra dayanamaz ve okumasını ister. bill, intihar mektubunda bile kaotik ama bir o kadar da duygusaldır. birkaç şaka sonrasında, sahip olduğu her şeyin artık joel'a ait olduğunu ve onları tess'i korumak için kullanmasını istediğini yazar. çünkü hayat, o frank'i bulduktan sonra yaşanılabilir hale gelmişti ne de olsa.

    joel, yaşadığı kısa süreli duygusal çöküntü sonrasında. ellie'ye oyundakiyle birebir aynı olacak şekilde, "eğer devam edeceksek, benim istediğim şekilde olacak" şeklinde bir konuşma yapar. ellie, joel'un şartlarını kabul ettikten sonra. hazırlanmaya başlarlar, joel izin vermediği için bodrumdaki silahların bir tanesini bile alamayan ellie, duş aldıktan sonra evin içinde gezerken bulduğu tabancayı bir anda çantasına atar.

    sonrasında ise, belki de oyunun en ikonik sahnesi ile bölüme veda ediyoruz. ellie'nin arabada bulduğu kasetteki şarkılar eşliğinde, batıya doğru gidiyorlar. her ne kadar oyundaki şarkı çalmasa da, oyunda çalan şarkının bir bölüm sonra çalmasını umut ediyorum ve incelememe ellie'nin oyunda araba çalıştırmayı bildiğini, fakat dizideyse "uzay gemisi gibi" diyecek kadar yabancı olduğunu belirterek bitiriyorum.

    daha önceki bölümlere puan verme gereği duymamıştım. genel olarak oyunla paralel olarak ilerleyen bir senaryo izliyorduk. fakat bu bölümde yıllardır merak ettiğim frank'i tanıdım, bill ile olan iletişimini gördüm. ve kısacık tutacaklarını düşündüğüm bu olayların, neredeyse bütün bir bölüme yayılması ve oldukça detaylı bir şekilde en sevdiğim karakter olan bill'i doya doya görmem sonrasında kafamda bir puan oluştu.

    10/10 !

    --- spoiler ---
1616 entry daha
hesabın var mı? giriş yap