334 entry daha
  • 1930'ların siyah-beyaz, klasik universal korku filmlerinde ışık-gölge kontrastı, karanlık malikâneler, insan yüzlerinin yarı yarıya aydınlatıldığı yakın-planlar, komodin üzerinde beliren ve kimi zaman silah niyetine kullanılan uzun şamdanlar standarttır.

    gerilimli anlara genellikle gök gürültüsü ve şimşek eşlik eder. sanki müzikler villian'lar gibi sinsidir ve inişli çıkışlıdır bu yüzden. zaten normal olan da bu, ki aslında korku filmleri hemen her zaman anormal olanın psikolojisinin araştırıldığı çelişkili mizansenler içinde kurgulanır.

    bu klasik filmlerde hoplat-sıçrat tarzındaki bayat sahneler pek yoktur ve korku aslında mekânsal düzlemde yaratılır. duvarlara yansıyan devasa gölgeler neredeyse bilinçaltımıza işlemiştir artık. çoğu cinayetin resmi bu stilde perdeye çizilir. kanlı sahneler çoğu zaman birebir gösterilmez, sansür yasalarına tabi olunmuştur bir kere. nirengi vahşet anları da seyircinin hayal gücüne havale edilir. bu nedenle amerikan malı universal korku filmlerinde meşum gölgeler de başroldedir.

    alışılageldik bir hitchcock filmindeki gibi universal işlerinde de çığlık atan ve dehşetle açılmış gözleriyle ürperen kadınlara rastlamak olağandır. ama bu filmlerde sevişenler ölmez. slasher döngüsü henüz çağdaş amerikan sinemasının rotasını değiştirmemiştir çünkü. yani psycho'nun (1960) çekilmesine daha 25-30 yıl vardır.

    bir de çoğu filmde -1930'lardan ve kısmen de 1940'lı yıllardan bahsediyoruz, altını çiziyorum- suçlu, kötü, müphem, karanlık karakter, ana-kahramanın alter-egosudur ki burada dönüşebilir kimliklerin psikopatolojisi söz konusudur. canavar filmleri döngüsü de bu ayrıma dâhildir.

    hortlaklar, laboratuvarlardan gelip de geçen monster'lar, çocukluk travmasından mülhem caniler ve de katiller esas adamın tanık olup da karanlık taraflarıyla yüzleştiği arketipsel yaratıklardır. kimi zaman da zulüm görmüş genç kadın melodramları da söz konusudur ki aşk, saplantı, paranoya, korku ve türevleriyle yüzleşen bu kadınlar doğru ve yanlışı keskin bıçaklardan damlayan kan damlalarını seyrederek öğrenmek zorunda kalırlar.

    çok uzattın yahu, bu filmler hangileridir, derseniz, cevabını çoğumuz biliyoruz aslında.

    izleme (yeniden anımsama) listesi:

    dracula (1931)
    frankenstein (1931)

    (şimdi baktım da, bu iki filme de imdb'de 10 puan vermişim. kendi janrında şimdiye dek çekilmiş en iyi uyarlamalar bence)

    the mummy (1932)

    (mumya'ya ise 7 puan vermişim. bunun sebebi filmin ağır işleyişi)

    the invisible man (1933)

    (yine 7 puan. wells'in romanını daha çok sevdiğim için)

    werewolf of london (1935)

    (uzun metrajlı ilk kurtadam filmi olduğu için 7 puan. kurtadam öykülerinin nasıl derinleştirildiğini anlamak için mutlaka izlemek lazım bence)

    the bride of frankenstein (1935)
    the wolf man (1941)
    phantom of the opera (1943)
    house of frankenstein (1944)

    (son dört filme de 6 puan vermişim, cimrilik işte böyle bir şey)

    hepsi de istisnasız düşük bütçeli, dışavurumcu korku filmleri. scorsese, bir röportajında universal imzalı korku klasiklerinden çok şey öğrendiğini belirtiyordu. aynı şey tim burton, tarantino ve ti west (geçenlerde x ve pearl adlı başarılı korku-gerilim filmlerine değindiğim bu yönetmeni takibe aldım, gelecekte çok daha iyi filmler çekeceğini söylemek mümkün) için de geçerli.
30 entry daha
hesabın var mı? giriş yap