16 entry daha
  • cengiz han'dan taşan bir isim bu. lanet olmasın ki, a. konstantin d'ohsson'un moğol tarihi: denizler imparatoru cengiz" çevrilmiş, nereden elime geçtiyse geçti bütün işlerimi aksattı. gelsin cengiz gitsin cengiz; zaten evvelce de bu haşin kişiliğin (http://worldheritage.heindorffhus.dk/…han-sheet.jpg) nitelikleri beynimin ücra köşelerini "acaba"larla dolduruyordu, daha da azdırıcı olmaya başladı haliyle.

    bir savaş halidir kopup duruyor. ancak bir cengiz, şu "öteki" mavalını sanılanın aksine en çok kendisine karşı okur. kopuş da haliyle buradan başlıyor. cengiz han'ın, komutanlarından burguçi'ye hayattaki en büyük mutluluğu sorması ve onun diğer komutanlarla birlikte verdiği cevabı beğenmemesi üzerine "hayır, insanın en büyük mutluluğu, düşmanlarını mağlup etmek, önünde kovmak, malını yağma etmek, onların atlarını almak, kızlarına karılarına sahip olmaktır" demesi gibi yanıltıcı bir şekilde haşinliği düşmanlarına karşıymış gibi görünür. oysa cengiz en büyük mutluluğunu kendini mağlup ettiğinde elde eder; kendini onurlandırır, kendiyle onurlanır. burada yalnızlık mavalı okumayıp, yalnızlık kavalı çalmayacağım elbette. iki nokta arasındaki mesafenin kapanması ışık hızıyla bile milyonlarca sürebilen bir alemler aleminde bit kadar bile kaşıntıya yol açmayan bir insan evladı çıkıp da yalnızlıktan bahsetmiyor mu, çok tuhaf gerçekten. insan evladı yalnızlıktan bahsedebiliyorsa yalnız değildir herhalde, öyle olmak istiyordur, belki becerebiliyor belki beceremiyordur. hiç problem değil. katışıksız sıkıntıları çekiyor cengiz. bunu söyleyebiliyorsa da çekemiyordur elbette. düşündüğünüz her şey, olduğunu sandığınız her şey aslında tam tersi; cengiz mesela tersten okunduğunda zignec'i veriyor (oysa zaman-namaz korelasyonu kurulabilirdi, zignec'e bir şey bulamayan densiz atalarımızın yediği bir halt işte ne olacak).

    ayna karşısında insanın kendine bakması ne kadar yabancılaştırmasına sebep oluyor kendini. kendiliğinden gerçekleşen bir iç içe geçmiş aynalar paradoksu; o mu aynaların içinde yoksa aynalar mı onun içinde? hiç fark etmez; sonunda kendisine hiç benzemeyen bir simülasyona bakıyormuş gibi hissetmediğinden kendisini başka türlü düşünmek durumunda kalıyor. bu bütün insanların problemi elbette; ama cengiz için daha anlamlı bir problem. cengiz şimdi şunu düşünüyor (bu da "hulk kızdı" gibi oldu): cengiz han hazretleri burguçi'ye "en büyük mutluluğun ne olduğunu" sorarkan acaba kendi vereceği yanıtın hazırlığını önceden yapmış mıdır? haşin bir zekadan bahsediyorsak, kesinlikle yanıtı hazır olmalı. ayna karşısına bilinçli geçişinde de benzer bir hazır cevaplığı söz konusu olabilir; kendisine yabancılaşacağını bile bile bakar aynaya. eh yani ayna sadece çirkin cadı-kraliçelere güzelliğin kaynağına dair şerefsiz bir cevap verir gibi duruyor; cengiz'e verdiği cevap pek öyle değil. niteliksiz bir kere. insanın ayna karşısında durmaktan nitelik çıkarabilmesi imkansız; çünkü insan kendini ancak olmasını istediği şey nazarında tanıyabilir. o şeye göre konumlandırır kendisini. mesela ben yeşil gözlü olmadığım gibi yeşil bir dev de değilim; o halde ayna bana yeşilin en güzeline dair bir kaynak sunduğunu düşünüyorum da, o vakit aynayı parçalarım. cengiz'in tüm hayatı aynayı parçalamakla geçiyor. bu da bütün insanların problemi olabilir; ama cengiz için daha anlamlı.

    anlamlılık nerede? anlamı zamanla ölçebilmek mümkün mü? astronomide üstten çizgilerle zaman çizgisi anlatılmaya çalışılıyor. poincare "astronomi en azından bize büyük rakamlardan korkmamamız gerektiğini öğretmiştir" diyor; bu da öyle bir şey ama tersten, daha küçük rakamlardan da korkmamamız gerektiği açık. bu yüzden zaman noktalarını üstten çizgilerle gösteriyorlar. her bir değer için bir tane fazla çizgi. örneğin 267 gün 22 saat 13 dakika 45 saniye 2 salise diyeceğiz diyelim; bunun gösterimi şöyle: 267, 22,13',45'',2''', x'''', y''''',z''''''... bu böyle gidiyor. buradaki anlam şudur: "düzenlilik var kardeşim" yetmiyor. "düzenliliğin de düzenli bir şekilde aktarılması gerek, işte bu budur". bu düzenlilik anlamı, yukarıda dile gelen iç içe geçmiş aynalar için de geçerli. her bir ayna içe doğru gömüldükçe senden bir tane daha olacak, yani bir çentik daha. en nihayetinde yıllardan, aylardan, haftalardan, günlerden, saatlerden, dakikalardan, saniyelerden, saliselerden... derken tek bir an. o anın dile gelmesi mümkün değil; gözümüzün dijital bir saatte yakalamasının mümkün olmadığı salise bile parçalara ayrılabiliyor; hem de ne ayrılma! o vakit, bir an geliyor, parçalanması mümkün değil. ama acı olan şu ki, onu hissedemiyoruz bile. horatius'un carpe diem'indeki komedi de işte burada; hangi günü yakalayacaksın ey savaştan, askeriyeden geri geri kaçan horatius? böylesine parçalanabilen bir savaşın ortasında, yine savaştan geri geri kaçarak günü yakalamayı arzulamak... ne büyük parçalanma aslında.

    savaş dedik ya, döndük dolaştık aynı yere vardık. savaş. cengiz han'dan da ancak bu şekilde taşılabilir zaten.

    cengiz'in şeyi bu, savaş.
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap