7 entry daha
  • memlekent dergisi'nin (http://psikeart.com/) son sayısı roma üzerine; benim de bir yazım var (sözlükten sürpriz bir ismin de bir yazısı var, kim diye sormayın) orada roma kentini özellikle de pax romana çerçevesinde ele almaya çalıştım. bana kalırsa her haliyle roma kentinin alnına yazılmış olan bir "yazgı"dır pax romana. roma'ya bakmak, pax romana'yı görmek demektir. onu görmediğiniz vakit, diğer gördüklerinizin bir anlamı yok; hepsi ya bölük pörçük, ya da birbirinden bağımsız bütünler olarak görülür. oysa nasıl ki kültürün üzerine uygarlık elbisesi giydirildiğinde iki şey, ulaşım ve ticaret bilhassa dikkat çeker; bunun gibi biz modernlerin roma'ya bakışı da ona ulaşabildiğimiz ve onunla kültür ticareti yapabildiğimiz ölçüde gerçekleşir. remi brague, "avrupa'nın kendi kaynaklarıyla ilişkisi esas olarak 'romalı'dır" diyor (avrupa: roma yolu, sf.79, çev. b. çotuksöken, kabalcı yayınevi, istanbul 1995); roma'ya ve ruhu pax romana'ya romalı gözlüğüyle bakmamız gerekiyor, bu bir zorunluluk. yoksa göreceğimiz şey sıradan bir kent olmaktan öteye geçmez.

    ben sanıyorum ki, avrupa'ya e. husserl'in gözlüğüyle, haritasal ya da tarihsel olmayan bir bağla bağlanmak istiyorsak, "barış içinde yaşayan insanlık ailesi"ne dahil olmak istiyorsak yolumuz roma'ya düşer. roy weatherford'un dediği gibi, insanlık hiçbir zaman tam anlamıyla bu barış idealine ulaşamamışsa da, en yetkin denemesi pax romana'dır (world peace and the human family, p.80, routledge, 1993). ancak sanılmasın ki, bu başından sonunda güllük gülistanlık bir dünyayı vaat etsin; aksine bu barış kanla beslenmiştir, biz bu barışa dahil olmaya çalışalım yine kanla anlamlanırız. hiç olmadı islam'ın barış anlayışıyla çarpışırız; hiç olmadı türklerin ya da osmanlı'nın (pax ottomana) barış anlayışıyla savaşırız. ya da taze pax americana'nın kucağından inmek durumunda bile kalabiliriz. sevan nişanyan'la tartıştığımız universitas mevzuunda bir şey gözden kaçtı mecburen; kavramın içerdiği "evrensellik" her yerde "evrensellik" değildir. aynı gök altında yaşayan insanların o göğü ve bulunduğu zemini aynı görememesi ne tuhaf; ama tuhaf işte! bu yüzden roma barışı da diğer barış'larla savaşmadan, kan dökmeden egemenliğini "diğer"leri üzerinde kuramaz. çünkü senin barışınla onun barışı aynı değilse siz barışamazsınız!

    bunu nereden çıkarıyorum? stoik seneca'nın yeğeni efsane yazarı lucanus, pax romana'nın en debdebeli zamanında pharsalia'yı kaleme aldı. lucanus roma'nın nasıl kaynadığını ve iç savaşlarla nasıl kan gölüne döndüğünü anlatıyordu; bir nevi "barış tiranlıktan başka bir şey getirmeyecek" demeye getiriyordu. eser, zaten bu karamsar yönünden ötürü anti-aeneis olarak nitelenmiştir. "anti-aeneis" hiç abartılı bir yaklaşım değil; aeneis, pax romana'nın nasıl merkez noktasını oluşturuyorsa, lucanus'un pharsalia'sı da yine pax romana'nın karamsar yüzünü düşürür önümüze. julius caesar'ın kan gölüne dönmüş savaş meydanına bakıp da "neyleyim böyle zaferi... kaybeden romalıdır" deyişini unuttuk mu? shakespeare, julius caesar iii.ii.212'de brutus'a şöyle dedirtmişti (dildeki inceliğe bakın): "caesar'ı daha az, roma'yı ise daha çok seviyor değilim" (not that i loved caesar less, but that i loved rome more) haşin yöneticiler yani tirana dönüşen kafalar, bedenin tümünü kana bulamıştır. yine de bedenin değeri yitmiş diyemeyiz. pax romana, sağduyu sahibi avrupalı entelektüel için ayrıştırmanın değil, kaynaştırmanın aracıdır. remi brague'ın bugünle geçmiş arasında kurduğu köprünün bizzat mayasında romalılık vardır. renaissance insanı da yunan'a romalı penceresinden bakmıştır. "roma'da felsefe yok" tamam doğru; "roma'da şiir yok" hadi buna da tamam; "horatius bile kabul etti, yunan karşısındaki kültür mağlubiyetini" evet bu da söylenebilir; ama roma'yı ve barışını çıkar bakalım geriye yunan'dan ne kalacak.

    sonsuzluğa yani aeternitas'a uzanmak yalnızca bizden sonrasının meselesi değildir; bunun öncesi de var. albino garzetti'nin roma tarihinde imparator hadrianus'un pax romana'sı için aeternitas imperii tabiri kullanılmıştır (from tiberius to the antonines: a history of the roman empire, ad 14-192, p.377, taylor & francis, 1974). idarenin iradesindeki ebediyeti görmeniz gerekiyor; avrupa birliği, şu birliği bu birliği, adı ne olursa olsun bu ortaklık bilincini iyi kavramak ve haritasallığın ve tarihselliğin ötesine taşımak gerekiyor. bunu kim güçlü bir şekilde sahipleniyorsa, söz hakkını da eline geçiriyor sanki; bu da umursanmayabilir, ama en azından augustus'un principatus'undan erasmus'un ortak dil ve ortak kültür arayışına kadar bütün çabaların temelinde kurtuluş psikolojisinin yattığını da unutmamak gerekiyor. isa da kurtarmaya gelmiştir ya hıristiyan inancında; demek ki saf kurtuluş gerçekleşene dek bir arada yaşayabilmenin arayışı sürecek. kaldı ki bana sorarsanız bu kurtuluş hiç gerçekleşmeyeceğinden, bizzat arayışın kendisini anlamlandırmamız yeterli diye düşünüyorum. dağa tırmanıyoruz, zirve kimsenin umrunda değil.

    herkes kendi gözlüğünden bu değere sahip çıkıyor. bana çok tuhaf gelmeyen bir yaklaşımdı; charles tsungnan lee, pax romana'nın çin anlayışını anımsattığını söylüyor (cowboys and dragons: shattering cultural myths to advance chinese-american business, p.54, kaplan publishing, 2003). başta bahsettiğim barış için savaş da böyle bir şey, kendi barış'ınla roma'nın barış'ını çarpıştırıp elinde kalanla insanlık ailesine katılacaksın. tabi bunu anayasanda yapacağın 2 değişiklikle halledemezsin; zihniyetin katılımcı olacak.
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap