5 entry daha
  • filmde ikinci dünya savaşı’nda fransız direnişçilerin durumu ya da halet-i ruhiyesi anlatılıyor. burada durum kelimesi önemli. zira her ne kadar savaş yıllarındaki direnişi anlatan bir film olsa da, 150 dakika boyunca direnişçilerin eylemine ya da alman’larla çatışmaya girdiğine şahit olmuyoruz. kendisinin de üyesi olduğu bir örgütü anlatan melville’in ilk elde bu tavrı oldukça dikkat çekici; yani bu bir ajitasyon sineması ya da kahramanlık hikayesi değil, ki sanırım bu özelliği bile filme sinema tarihinde hatırı sayılır bir konum kazandırıyor. onun ötesinde bu sıkıntılı süreci uzun ve sessiz planlarla seyircisine de hissettirmeyi amaçlamış gibi bir çıkarımın da abes olduğunu söylemek lazım, zira film direnişin çok farklı bir tarafına da eğiliyor: direnişçilerin kimlikleri. hepsi birer ‘geçmişi olmayan adam’ olan bu insanlar adeta direniş esnasında kendilerine yeniden hatıralar oluşturuyorlar ki bir direnişçinin ölüme yaklaştığı bir sahnede aklından geçenlerin ailesinden ya da sevdiklerinden ziyade direniş hatıraları olması ve diğer bir direnişçinin yakalanıp sorgulandığı bir sahnede ismini vermezsen isimsiz olarak öleceksin tehdidi bu anlamda manidar görünüyor; ayrıca filmin çeşitli sahnelerinde direnişçileri geçmişe bağlayan nesnelerin nihayetinde yaşanacakların müsebbibi olması yine bu duruma işaret bir başka nokta.

    melville için direniş nedir? filmin bunu temel alarak hikâyesini kurguladığını söyleyemeyiz, en azından ortada aleni bir mesaj yok. ancak filmin genelinde gördüğümüz karakterler hatıralarını geride bırakmaya kendilerini zorlarken aslında yeni bir mahiyete büründüklerinin farkındalar, adeta bir elbise gibi giyiyorlar direnişçi titrini ve filmde direnişçilerin zaman zaman farklı kimliklere de bürünmek zorunda olduklarını görebiliyoruz. bu kimlik meselesi direniş filmlerinde çok fazla dikkat çeken bir mesele, son zamanlardaki verhoeven’ın zwartboek ve tarantino’nun inglourious basterds’ına baktığımızda yine benzer temalarla karşılaşmak çok da sürpriz değil. ancak army of shadows her şeyiyle benzersiz bir film; gri tonlamalı renk skalasındaki muhteşem görselliği, poker face oyunculuğu ile lino ventura ve belki de sinema tarihinin en önemli adamlarından biri jean pierre melville yönetiminde bir sinema olayı; şimdilerde izlediğimiz bol muhabbetli, 2 saniye plan ortalamalı, gürültülü filmlerden değil, her saniyenin tadını çıkardığınız bir güzel film.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap