• tv'nun siyah beyaz olduğu dönemlerde izlediğim bir filmdi. spagettiden kovboy clint easwood zabbaha kadar müzik yayını yapan ve yalnız, yorgun, üzgün, psikopat her çeşit insanın derdini dinleyen bir radyo programcısını canlandırıyordu. oliver stone talk radio’yu çekerken clint’ten hacılamış demek ki.

    kadın oyuncunun adını hatırlamıyorum. (sevgilisini oynayan güzel bacaklı donna mills’i hatırlıyorum ama). neyse işte, bu kadın filmde annabel lee mahlası ile arz-ı endam edip, psikolocik gerilim yaratıyordu sonradan. kadın sürekli radyoyu arayıp bir errol garner klasiği olan “misty” şarkısını istiyordu*.

    clint’in, iş çıkışı sürekli takıldığı sardin factory adındaki diner’da annabel lee ile karşılaşması* ve kadının edgar allan poe’nun aynı isimli şiirini okumasıyla hayatı arapsaçına dönmeye başlıyordu.

    bu adamın bahçe içinde tek katlı bir evi vardı yanlış hatırlamıyorsam. annabel'i oraya pul ve kelebek koleksiyonunu göstermek için götürüyordu*. belki de sevgilisiyle yolundan gitmeyen ilişkisine bir gecelik teselli arıyordu adamcağız. sonradan yeterince teselli bulmuş olacak ki, uzun bacaklı sevgilisine geri dönüyordu. hatun kişi işi ciddiye alıyor ve elde bıçak belde kama, mezkur evin içinde kovalamaca oynatıyordu clint'e**.

    aşk mı şimdi bu kadını eli kanlı bir caniye dönüştüren yoksa doyurulmamış iktidar tutkusu mu? kırmızıya boyalı toynakları üzerinde kırıtıp, "gözlerimle içer kirpiklerimle tükürürüm seni" bakışlarıyla erkekler üzerinde iktidar kuran kadınların aşktan anladıkları hükmetmek, adamcağızların egolarını fındık gibi kırarak avuçlarında ezmek mi?
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap