cami balkonu
-
mevzuu şu: münevver, 2006'da düzenlenen adana'daki bi konferansta orhan pamuk'un "toplumu tanımadığına" örnek olarak gösterme babında bi eserinde şu ibarelerin geçtiğini belirtmişti:
"imam ikindi namazı saatinde caminin balkonuna çıkarak ikindi ezanını okudu."
melih aşık köşesinde yazdı ve buradan dalga dalga yayıldı. sonra takvim gazetesi de aynı sözleri kullanınca cem erciyes, radikal'de "cami balkonu meselesi" yazısında pamuk'un hiçbir eserinin hiçbir baskısında buna dair ibareler geçmediğini yazdı. münevver ise "el cevap" olarak şunu yazdı:
"ilk baskıya bakarsan (kar, 2002) ancak 14. baskıda düzelttiğini bulabilirsin. iş sadece caminin balkonu, namaz saatinde, imam ve müezzin arasındaki ihtisas kargaşasında da değil. bizim yazar 'lapa lapa kar yağar' demeyi de bilmiyor, 'iri kar tanelerinden' bahsediyor. üstelik o memlekette yaşayanlar bilirler, kars’ta kar pek lapa lapa yağmaz, adamın beynine işler diye söz ederler. (sahife 163, 2006)."
yani, kar'ın ilk baskısında geçiyormuş.. ama orda da bulunmuyor. daha önce de yazmış idim, "özet" geçtim sadece.
"'ne tuhaf bir memleket şu afrika!' diye düşündü delikanlı.
kentin daracık sokaklarında dolaşırken gördüğü öteki kahvehanelere benzeyen bir kahveye oturmuştu. insanlar, ağızdan ağıza dolaştırdıkları devsel pipolar içiyorlardı. birkaç saat içinde, el ele tutuşarak dolaşan erkekler, yüzleri peçeli kadınlar, yüksek kulelerin tepesine çıkıp şarkı söyleyen din adamları, bunların çevresinde de diz çöküp alınlarını yere vuran insanlar görmüştü."
yukarıdaki iktibas, paolo coelho'nun 1988 tarihli "o alquimista" (simyacı) kitabına ait. birinci tahmin olarak, konferanstaki bi dinleyicinin sorusuna binaen söylendiğini belirtmiştim. ikinci tahmin olarak ise, "belki de -büyük ihtimalle yabancı- başka bi yazarın yazdıklarını pamuk'a ait diye hatırlıyor" demiştim. kitabı özdemir ince çevirmiş idi. yeni şafak'tan mehmet e. yavuz müstearıyla şöyle yazılmıştı:
"ince, boş kaldığında çeviriler de yapan değerli bir kültür ve sanat adamıdır. coelho'nun "simyacı"sını dilimize o kazandırmıştır.
fakat ince'nin çevirdiği "simyacı"da, sonraki baskılarda değişmediyse, ilginç benzetme ve tasvirler var. örneğin kitabın bir yerinde yazar, 'yüksek kulelere çıkıp şarkı okuyan adamlar'dan sözediyor. bunun ne olabileceğini düşünüyorsunuz. ilerleyen bölümlerden anlıyorsunuz ki, yazar minarede ezan okuyan müezzinleri anlatıyor.
hadi coelho bir 'yabancı'dır ve bunları bilmeye mezun değildir. peki, türk ve muhtemelen müslüman bir mütercim 'minare'yi 'kule', 'ezan'ı 'şarkı', 'kur'an'ı 'ağıt' diye çevirir mi?" (kulağını çekeceğime söz vermiştim...)
romanın portekizce aslını okumadım, coelho'nun "niyeti" de hiç önemli değil: roman'da nasıl geçiyorsa o şekilde çevirecek ve eleştirilerini de roman akışı ile beraber yapacaksın.. doğal olarak, "roman çevirisinde ‘kule’, minare olur mu" deyu tartışılmıştı. yamulmuyorsam, kitap ilk çevrildiği zaman da tartışmalar çıkmıştı.. kekeç de, "çocuk minareyi nereden bilsin?" falan diye nafile uzatmalarını oynamıştı.
yanicesi, i.o. meş'um tartışmadan dolayı "hafızasının kurbanı olmuştur" deyu tahmin yürütüyorum. yalnız, beni asıl güldüren; kara kitap üzerine yazdığı değerlendirmeden dolayı tahsin yücel'i yardıma çağırması.. hmm.. yücel bakın ne demişti:
"bir müslüman ülkesinde yüksek kulelerin cami olduğunu coelho da çok iyi bilir. roman kahramanıyla yazarı karıştırmamak gerekir. roman kahramanının görüşüyle yazarının görüşünün karıştırılmaması gerekir. yazar her seferinde bu benim görüşüm değil, yarattığım kahramanın görüşüdür diye bir savunmaya giremez."
^.^
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap