22 entry daha
  • istanbul'u bir ormana benzetmiş ve bunu çoğu kişinin düşüneceği gibi oryantalist "vahşi" bakış açısıyla değil aksine pozitif bir anlamda yazmıştır.

    --- spoiler ---

    melville'e göre galata'da iskelede durduğunuz zaman kendinizi dünyadaki bütün milletlerin arasında hissedersiniz. bir sürü değişik ülkenin paraları gezinir, 4-5 farklı dilde tabelalar vardır ve melville burada "babil laneti"nden bahseder: kimseyle konuşamama durumu. günlüğünün devamında da sürekli türklerle birlikte rum, ermeni ve yahudilerden bahseder ve genellikle istanbul'un kadınlarını çok güzel olarak tanımlar.

    orman benzetmesini istanbul'un dar sokaklarına daldığında yapar ve bunu şöyle anlatır:
    "sanki ormanda kaybolmak gibi. sokakların herhangi bir planı yok. cep pusulası. mükemmel bir labirent. dar. kapalı, kıstırılmış. (...) sokakların isimleri yok, doğadaki dostlar dışında herhangi bir tanımlayıcı yok. numaralar yok. hiçbir şey yok."
    daha sonra camileri de çadırlara ve minareleri uzun servilere benzetecektir.

    bir başka dikkat çektiği konu mezarlıklardır. batıdaki şehirler gibi ayrılmış noktalarda özenle kurulan mezarlıkların aksine melville istanbul'da her köşede irili ufaklı mezarlıklar olmasına oldukça şaşırır. evden markete giderken bir mezarlığın içinden geçmek gariptir onun için ve bunu batıdaki mezarlıklarda ölüme atfedilen ayrı ve özel yerin aksine ölümün hayatın her anında ve her köşeden karşınıza çıkabileceği hissini uyandırdığını yazar.

    istanbul'dan ayrılırken denizde gördüğü saray burnu manzarası ile bitirir yazısını:
    "günışığı sultan'ın sarayı üzerine vuruyor. güneş sarayburnu'nun tam karşısında doğuyor konstantinopol bir başkent için en mükemmel nokta olduğu gibi sarayburnu da keyif için dünyadaki en iyi mekan."
    --- spoiler ---
20 entry daha
hesabın var mı? giriş yap