5 entry daha
  • toplaşın. ortalık karışmadan bilmeyenler için "çok ayaklı" bu davanın ortaya çıkma sürecini özetleyeyim:

    özet tarihçe: abd tarafından iran'a uygulanan ambargolar, ilk olarak 1980'de silah satışı gibi basit alanlarda başladı. 2004 yılında nükleer silah konusunda oldukça istekli mahmud ahmedinejad'ın cumhurbaşkanı olmasının ardından ciddi oranda sıkılaştırıldı. 2005 ortalarında iran, birleşmiş milletler'e bağlı uluslararası atom enerjisi ajansı'nın (uaea) ülkenin nükleer faaliyetlerini inceleme talebini kabul etti ve görüşmeler başladı. 2006'da iran'la görüşmelerin akamete uğraması nedeniyle bu ülkenin nükleer faaliyetlerini içeren dosya ilk kez bm güvenlik konseyi'ne götürüldü ve bu ülkeye uygulanan ambargolar tanındı. 2006'dan bu yana, iran'ın uranyum zenginleştirmesi, dolayısıyla atom bombası yapması ve devrim muhafızları kanalıyla hizbullah'ın fonlamasını ve terörist faaliyetlerde bulunmasını önlemek adına abd tarafından ambargo zaman zaman genişletildi ve yeni kişi, kurum ve kuruluşlar eklendi.

    türkiye'yi ilgilendiren kısım: temel olarak ambargonun amacı iran'ın dolar biriktirmesini ve bu paralarla uranyum zenginleştirmesi ve atom bombası yapmasını, terörist faaliyetlere destek vermesini engellemek. burada çok önemli bir nokta; abd ve bm güvenlik konseyi, iran ile ticaret yapılmasını engelleyici bir yaptırımda bulunmuyor. yani diyor ki, iran ile doğalgaz ve petrol ticaretine devam edebilirsin fakat iran'a ödeme yapamazsın. eğer ödeme yapacaksan kendi ülkende bir bankaya bu parayı yatırıp, iran'a yaptığın ihracat karşılığını bu hesaptan tekrar çekebilirsin. çekmediğin para ambargo kalkana kadar hesapta kalır. çünkü abd iran'ın parasının izini sürmek istiyor ve bunun atom bombası yapımında kullanılmasını engellemek istiyor. örneğin; türkiye iran'dan aldığı petrol ve doğalgaz karşılığı ödemesi gereken parayı halkbankası'na yatırıp, iranla yaptığı ihracatın (gıda,tarım, ilaç vb.) bedelini yine bu hesaptan çekebilir. yani para iran'a gitmeden yine ülke içinde ve ululararası dolaşımda kalır.

    buraya kadar herşey normal. hatta iran'dan petrol ve doğalgaz alan tek ülke türkiye değil. fransa, ispanya, yunanistan gibi avrupa ülkeleri de iran petrol ve doğal gazının müşterileri arasında. (hatta yunanistan'a 7 milyar dolarlık petrol satıldığı fakat parayı yunanistan'dan çıkaracak (aklayacak) banka ayarlanamadığı iran ajanlarının telefeon görüşmelerine yansıyan bir durum.)

    filmin koptuğu yer şurası; türkiye iran'dan aldığı doğal gazın parasını halkbank'a yatırır. fakat reel ihracat yaparak yerli ihracatçıya aktarılması gereken para, dubai, türkiye ve diğer birçok ülkede reza zarrab ve adamları tarafından açılan paravan şirketler aracılığıyla, iran ile hayali ihracat yapılarak, bu sözde ihracatın karşılığı olarak halkbankası, aktifbank, garanti bankası, denizbank gibi bankalardan (valizlerle) elden çekilir. iran'a banka yoluyla para transferi hem yasak hem izi sürülebilir olduğu için, elden çekilen bu paranın iran'a ulaştırılması ise yine reza zarrab ve adamları tarafından gerçekleştirilir.

    bu para iran'a iki şekilde ulaştırılmaya çalışılmaktadır. birincisi, vergisi olmadığı için spot piyasadan(kapalıçarşı) altın alınarak, ikincisi de yine "durak döviz" gibi kendilerine ait döviz bürolarında dövize çevirerek karayolu ve havayolu ile valizler içerisinde nakit olarak ırak, iran, rusya, dubai üzerinden taşınarak. 22’şer kişiden oluşan iki ayrı grup, 1 yıl içinde yurtdışına yaklaşık 200 ton altın çıkarıyordu.

    buraya kadar olan kısım reza zarrab tarafından organize edilen ve doğalgaz için izlenen yol. bir de devrim muhafızları kontrolünde satışı yapılan petrol için izlenen bir diğer yol bulunmakta. biliyorsunuz ki tüm petrollerin içerisine parmak izi niteliğinde "marker" denen bir madde katılıyor. ve bu petrolün nereden gelip nereye gittiği bu marker sayesinde anlaşılıyor. bu yöntemde de; iran'dan gemi ile umman açıklarına gelen iran petrolu, umman'da kurulan paravan şirketler sayesinde umman'dan alınan markerlı umman petroluyle %80'e, %20 gibi bir oranında karıştırılıyor ve umman petrolü diye türkiye'ye getiriliyor. bu bir çok ülke petrolü için aynen uygulanıyor. yine türkiye'de kurulan paravan şirketler sayesinde, türkiye'de daha önce anlaşılan yaklaşık 200 şirket'e bu petrol "yasal" ve iran'ın değilmiş gibi satılıyor. yine bu paralar halkbankası, ziraat bankası, vakıfbank, garanti bankası, denizbank, kuveyt türk gibi bankalarda açılan hesaplarda bir önceki yöntemde olduğu gibi nakite çevrilip iran'a sokuluyor.

    - şimdi diyeceksiniz ki tüm bunlar sıradan bir ambargo delme ve kara para aklama faaliyeti iken, siyasileri endişelendiren durum nedir?

    tüm bunlar 2005 yılından itibaren küçük meblağlarda ve reza zarrab'ın kendi çapında yaptığı işlemler iken reza zarrab muammer güler tarafından "beyefendi" ile tanıştırılıyor. reza zarrab'ın win-win temalı teklifinden sonra önce halkbankası'nın sonrasında ise aktifbank'ın kapısı ardına kadar kendisine açılıyor. paravan şirketlerin açılması ve faaliyetleri denetim dışı kalıyor. milyarlarca dolarlık hayali ihracat görmezden geliniyor. bankalar bu şirketlerin hayali ihracatlarına ve para transferlerine göz yumuyor. reza zarrab'ın adamlarının valizlerle güvenlik noktalarından, gümrüklerden geçmeleri kolaylaştırılıyor. hatta bu konuda gümrük bakanlığı bir genelge yayınlayarak sadece sözlü beyanla istenilen meblağda paranın gümrüklerden giriş ve çıkışına izin veriyor. atatürk havaalında yakalanan altın dolu uçak zafer çağlayan sayesinde sorgusuz yoluna devam ediyor. ilk entryde de belirttiğim gibi 2010 yılında aktifbank'ın deşifre olması ile egemen bağış ve "beyefendi" gibi siyasiler araya girerek abd'den ricacı oluyor. bu süreçte diğer siyasilerinde da yapılan işlemlerin kolaylaştırılması adına "yemlendiği" ve hem reza zarrab'ın hem sürece yardımcı olan siyasilerin oturdukları yerden "hayal bile edemeyecekleri" paralar kazandıkları biliniyor. yapılan her işlemden reza zarrab ve önüne yatanlar %4'er komisyon alıyor. iş o kadar çığrından çıkıyor ki; "beyefendi", reza zarrab ve zafer çağlayan'ı makamına çağırarak "bu yıl geçen yıl yaptığınız ticaretin iki katını yapmanızı istiyorum" diye hedef veriyor. hayırsever iş adamı reza zarrab emine ve bilal erdoğan'ın vakıflarına milyonlarca dolar bağışta bulunuyor.

    bu meselenin bir diğer ayağı ise; devrim generallerinden iran petrol bakanlığı sekreteri sayed ali akber mir vakili'nin ön ayak olduğu petrol ticareti. ki bu ayak reza zarrab'ın dahil olduğu doğalgaz ayağından daha çok ses çıkartacak bir mesele. çünkü diretk olarak devrim muhafızları ile irtbatlı bir durum. sayed ali akber mir vakili'nin araya bazı bürokrat ve milletvekilleri sokarak doğalgaz işinin benzerini petrol için de yapılması adına "beyefendi" ile görüşüyor. "beyefendi"den ricacı olunarak kendilerine yardımcı olması için ziraat ve vakıfbank'ın zarrab'ın yaptığı gibi karapara aklamada kullanılması sağlanıyor. hatta bu "akçeli" işlerin yapılabilmesi için, şu an burada ismini zikredip başımı belaya sokmak istemediğim, güvenlik bürokrasinden çok üst düzey bir yetkilinin aracı olduğu da kayıt altına alınan belgeler arasında.

    abd'deki bu dava 2010 yılından önce başlayan ve abd tarafından yürütülen bir soruşturmanın sonucu. türkiye ayağı ise 2010 yılında reza zarrab'ın adamlarından bazılarının rusya gümrüğünde valiz dolusu paralarla yakalanması sonucu, rus yetkililerin masak ve mali polise durumu bildirmesiyle başlıyor.

    bu davada henüz büyük kısmında gizlilik kararı kalkmamış deliller ve dosyalar bulunmakta. davada itiraflar sonrası 248 kişinin ismi geçtiği belirtilmekte. bunlar duruşmalar yapıldıkça ortaya çıkacak. 3000'e yakın tape, 500 binden fazla belgenin olduğu bir dava dosyasından bahsediliyor.

    daha önceki entrylerde de söyledim yine söyleyeyim. bu iş abd için bir ulusal güvenlik meselesi. uluslararası anlaşmalar ve bm güvenlik konseyi kararına rağmen, devrim muhafızlarının türkiye'de karapara aklayıp abd ambargosunu delmesine yardımcı olmak, üstelik bundan rüşvet ve komisyon almak, öyle hükümete darbe yapıyorlar deyip 17-25 dosyasını kapatıp polisleri görevden alıp hapsetmekle kurtulabileceğiniz bir iş değil.

    uluslararası hukuk bakımından; bm antlaşması’nın 25. maddesine göre birleşmiş milletler’in tüm üyeleri güvenlik konseyi’nin aldığı kararları kabul edip uygulamak zorundadır. üstelik fiilen ortadan kaldırılan anayasayamızın 90. maddesine göre de "usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir". yani bu dava; abd hukuku, uluslararası hukuk ve eğer bir gün geri gelirse de ulusal (türk) hukuk açısından da sonuç doğuracak bir davadır.

    not: başlığın ilk enrtysinde abd ve türkiye'nin bu soruşturmayı ortak yapmış olabileceğini, çünkü abd'de görülen dava dosyasındaki delillerin neredeyse 17-25 aralık dosyasıyla aynı olduğunu belirtmiştim. o günden bu yana yaşanan gelişmeler gösterdi ki; abd'deki dava dosyasına giren bu tape ve delillerin abd'ye gidebilmesinin bir nedeni daha var. o da artık yedi düvelin bildiği gibi reza zarrab'ın abd makamları ile anlaşarak abd'ye gittiği ve türkiye'deki dava dosyasındaki ek klasörlere yalnızca reza zarrab'ın avukatlarının sahip olduğu gerçeği. yani reza zarrab türkiye'deki davanın sanığı olduğu için tüm delil ve ek klasörlere sahipti ve bu bilgileri abd'ye vererek abd ile anlaştı ve miami'ye tatile gitti.
27 entry daha
hesabın var mı? giriş yap