308 entry daha
  • 29 mayıs 1993'te neo-naziler, türklerin yaşadığı bir evi kundakladı ve en yaşlısı 27 yaşında olmak üzere beş insan hayatını kaybetti. bu olaydan kısa bir süre önce almanya'nın mülteci kabul etme yasaları üzerinde bir tartışma dönüyordu ve sağ partilerin baskısıyla bu yasalar iltica başvuruları yapanların aleyhine olarak değiştirilmişti. almanya'nın birleşmesi sonrasında ülkeyi nasıl bir geleceğin beklediği tartışılırken, misafir işçi olarak gelen türkler'in almanya'daki yeri de bu konulardan biriydi. sağ partilerin alman milliyetçiliğine sırtlarını yaslaması yeni almanya'da kendilerine bir yer bulmak isteyen ırkçıların ekmeğine yağ sürüyordu. sollingen faciası almanyalı türklerin başına gelen ilk acı olay değildi. daha bir sene önce mölln'de yaşanan benzer bir saldırıda 3 türk öldürülmüştü. saldırılar büyük ölçüde türkleri hedef alsa da diğer göçmen grupları, yahudiler ve hatta sol görüşlü almanlar da aynı grubun hedefi oluyorlardı.

    konu derin. bunun politikası, sosyolojisi, tarihi, ekonomisi derken işin içinden çıkılmaz ama almanya'da yaşayan türklerin kendilerini tehdit altında hissettiği bu ortamda bu hissiyatın müziğe yansımaması olanaksızdı. almanya'da türk müziği dendiğinde aslında akla ilk gelen şey arabesk. gurbette sevdiklerinden uzak kalmanın hissiyatı o dönem başta yüksel özkasap olmak üzere birçok arabeskçi tarafından şarkılara dökülmüştü. 1980 darbesi ile siyasi görüşleri darbe ortamına uymayacak farklı görüşten insanlar türkiye'den almanya'ya iltica etti. bu da almanya'daki türk müziğinin biraz daha toplumsal ve hatta partizan olmasına neden oldu. ancak 1980'lerin sonuna doğru artık hissedilen şey "isyan"dı ve bunu yepyeni bir yolla göstermek lazımdı. almanya'daki ikinci jenerasyon sadece almanlardan gördükleri baskıya değil, ilk jenerasyon türklerin yaşam tarzına da isyan ediyordu. abd'den dünyaya (ve özellikle almanya'da bulunan amerikan askerleri nedeniyle almanya'ya) yayınlan hip-hop, sadece uzun uzun şarkılarda derdini anlatmana imkan sağlamıyor, ayrıca giyimiyle, jargonuyla, dansıyla, gençlere bambaşka bir kültür sunuyordu. falco'nun almanca rap ile abd'de bir numara olma başarısı ile hip-hop, almanya'da daha fazla ciddiye alınmaya başlamıştı. 1980'lerin sonunda n.w.a ile hip-hop'un getirdiği aykırılık gangsta rap'e dönüşünce, almanya'daki genç türklere cuk oturacak bir kültür ortaya çıkmıştı.

    1980'lerin sonunda kurulan islamic force, almanya'da türklerin oluşturduğu ilk hip-hop grubu olarak bilinir. ancak sample olarak türkçe şarkılar kullansalar da sözleri ingilizceydi. keza zaten bozuk türkçe ile konuşan bu gençler, türkçeyi rap müzikte kullanmaya önce cesaret edemiyorlardı. ama islamic force onlara bir kapı açtı ve bu kapıdan giren nürnbergli king size terror oldu. alman chill fresh'in altyapısı üstüne alper ağa'nın vokalinden oluşan grubun 1991 tarihli the word is subversion albümündeki bir yabancının hayatı, ilk türkçe rap örneği olarak tarihe geçti. gerçi şarkının başı ve sonu ingilizceydi. türkçe kısmın da ses kalitesinin çok iyi olduğunu söylemek zor. ama alper ağa bu şarkıdan vazgeçmedi. bu şarkının sözlerini elden geçirdi ve o dönemin politik iklimine uygun olarak defol dazlak ismini verdi. bu sırada kabus kerim ile birleşip karakan adlı bir projeye başladı. karakan'ın çıkardığı ilk ürün de "defol dazlak" oldu. "defol dazlak" solingen sonrası oluşan iklimde türkler arasında ciddi bir satış rakamına ulaşınca, karakan'a eli yüzü düzgün bir albüm fırsatı kazandırdı. ancak karakan'ın bir albümü dolduracak kadra şarkısı yoktu. bu yüzden grup, müzik şirketine bir toplama albüm teklifinde bulundu. şirket bunu kabul edince almanya'da türkçe rap yapmak isteyen gruplarla görüşüldü. berlin'den erci-e ve kiel'den da crime posse(a.k.a cinai şebeke) ile anlaşılınca, "almanya'nın üç köşesinden" sanatçılar bir araya geldi. gruplar kendi şarkılarının yanısıra bir de beraber şarkı kaydetmeye karar verdiler. ortaklıklarını çok iyi anlatan bir isim olan "cartel"i bu projenin adı olarak seçip, aynı isimli şarkı ile manifestolarını almanya'ya duyurdular.

    cartel ile aynı adı taşıyan meşhur şarkı hakkında konuşmadan önce gömlekleri ilerlemek lazım. belki türkçe rap'in en iyi şarkısı değildir (ki bence öyledir) ama türkçe rap'in en ikonik şarkısı olduğunda herhalde herkes emin. öncelikle değil türkçe rap, türk müziğinin en bomba girişlerinden biri bu şarkı. "cartel bir numara, en büyük" diye iddialı bir başlangıçtan sonra hemen "cehennemden çıkan çılgın türk"ü yapıştırmayan biri olabilir mi? o kadar akılda kalıcı ve sloganlaşmış sözler var ki bu şarkıda hemen ilk akla gelenleri yazalım: "25 yaşında yüz binlik araba, nereden geldi bu para, en iyisi sorma", "bize güven de yanlışı seçme", "gibi geliyor bana yoksa şüphen mi var?" ve hatta "zieh dich warm an und dann lan komm ran". nakarata değinmiyorum bile. peki nedir bu şarkının anlatmak istediği? alper ağa'nın ilk kıtası aslında her şeyi özetliyor. savaşın, kanın, yani bir cehennemin içinde bir şekilde para kazanıp altına araba çeken başarılı türklerdir cartel. şarkının devamı ise dinleyicinin cartel'e katılması için bir çağrı niteliğini taşıyor. erci-e'nin açık açık belirttiği gibi türklerin yabancılar tarafından ezilmemesi için almanya'nın üç köşesindeki cartel'e davet var. klibin başındaki "ateş saldırısına uğrayan 3'ü çocuk olmak üzere 5 türk hayatını kaybetti" haberi ve klip boyunca arkada dönen cenazeler, yangınlar, bu ezilmeyi en somut biçimde bize yansıtıyorlar. bu davetin tonu ise kişiden kişiye farklı. kabus kerim, daha bir devrimci bir şekilde davet ediyor, "hakkımızı arayıp sormaya", "elini vicdanına koyup da söyle, bu hayat ne kadar sürecek böyle" diyor. cinai şebeke ise adı gibi sert: "tekliği bırak yoksa yersin şebekemin çelik bileğinden bir tokat" ve de " hadi lan bir adım geri at, al sana şebekeden bir nasihat".

    müzikal anlamda baktığımızda da aşırı zengin bir parça bu. şarkı, hiphop'ı türkiye'ye getirmekle kalmamış, bir de hiphop'ı türk müziği ile sentezlemeyi de başarıyla gerçekleştirmiş. bu şarkının gizli kahramanı ahmet ölmez işçitürk a.k.a big porno ahmet. aslen karakan ile çalışan işçitürk, türkçe müzik sample'larını hiphop beat'lerine yedirme konusunda bir usta. mesela cartel şarkısının beat'i ozan arif'in nerden aldın bu parayı şarkısından gelmekte. ama normalde ağır ağır giden bağlama motifi, işçitürk'ün elinde bambaşka bir şeye dönüşmüş. albümün en iyi parçalarına sahip karakan'ın muhteşem beatleri ve sampleları da işçitürk'ün elinden çıkma. işçitürk, şimdilerde almanya'da stand up'çı olarak hayatına devam ediyor. youtube'da bu konudaki çalışmaları mevcut. şarkıya geri dönünce elbette "kaç kere söyledik biz çocuk sana" diye başlayan kadın vokalli bölüme değinmeden olmaz. o kadar agresif adamın rap yapmasından sonra gelen bu kısım şarkıyı bir anda sanki gurbette bir türk düğününe döndürüyor. müzikal anlamdaki bu tarz sürprizler çok iyi. mesela da crime posse'nin bölümleri karakan ve erci-e'ye göre daha farklı bir tarzda. ispanyolca ve almanca dillerinin farklı telaffuzları da şarkıya bir zenginlik katıyor.

    cartel, hem şarkısıyla hem grup elemanlarıyla oldukça sert, asi bir görüntü sergilese de karakan'dan gelen çek bir fırt aslında albümün toplumsal duyarlı yönünü de dinleyiciye gösteriyor. karakan, kendilerini müziğe ya da daha başka bir uğraşa vermeyip, sokağın içinde uyuşturucu sarmalına düşüp ölen türk gençlerinin hikayelerine doğrudan tanık olan insanlar olduğu için bu şarkıyı yazmışlar. günümüz türkçe rap'inin uyuşturucuyu öven havası ile karşılaştırıldığında toplum içindeki değişimi görmek mümkün. hem alper'in hem kabus'un performansı zaten çok iyi. "yatıyor cigaralık , kalkıyor cigaralık, neeee, yine mi lan cigaralık" kısmı herhalde en sevdiğim yer olsa gerek. karakan'ın en sevdiğim yönlerinden biri olan sample kullanımındaki beceri bu şarkıda da bariz. reklamlar oyunundan "bir de gözlerinizi kapatıp dinleyin bakalım" ve "hepsi süper" replikleri şarkıya çok iyi yedirilmiş. bunun yanında nakarattaki scratchler de muazzam. bir de şarkıya elektro gitar çok iyi gitmiş. nereden alınma bir sample olduğunu bilmiyorum ama bu da cuk oturan tercihlerden. bir bakıma türkiye'de rap ve rock'ı birleştiren ilk grup da cartel desek yeridir.

    bu şarkıdan sonra erci-e'nin party'sine geçiyoruz. normalde böyle sert tarz değişikliklerini sevmesem de bu albümün toplama albüm olduğunu unutmamak lazım. party, mtv hiphop'u diyebilecegimiz bir eğlence kafasında. ama mtv'dekiler kadar boş değil. aksine altyapısı şarkının sonunda da dedikleri gibi "çok funk abi ya, di mi?". bu zenginlik, cartel üyelerinin ne kadar farklı kaynaklardan beslendiklerini gösteriyor. aynı zamanda kıtalarda bağlama da kullanılmış. bu adamların albüm çıktığı zaman piyasada ne kadar kısa bir süredir profesyonel olduğunu düşündüğümüzde, bu amatörlükle funk, hip hop ve türk müziğini nasıl bu kadar iyi sentezleyebilmişler, anlamak mümkün değil. bir de şarkının türkçe - ingilizce karışık olması durumu var. ilk dinlediğimde ingilizce rap yapan bir türk çok ilginç gelmişti bana. hala çok fazla örneği yoktur sanırım. erci-e'nin ingilizce performansının hip hop'tan dancehalla kayması da şarkının başka bir güzelliği. sözler çok derin değil. iyi bir vakit geçirmek için dinlenilecek hoş bir parça.

    party'nin hareketli havası karakan tarafından hani bana para ile devam ettiriliyor. ahmet'in acayip güzel scratchleri ve şarkının old school beati çok hoş. ama asıl gaza basış alper ağa'nın kendine has sesi ile şarkıya girmesiyle gerçekleşiyor. performansı aşırı iyi. bir makina gibi döktürüyor valla. özellikle de ilk kıtanın sonlarında. bir güzellik şarkının ikinci yarısında alper ve kerim'in karşılıklı söylediği kesimler. acayip bir uyum içindeler. nakarat sonrası giren zurna solosu da bence oldukça gaza getirici. sözlere baktığımızda yine bir hayat dersi var. neredeyse bir kapitalizm eleştirisi olan şarkı, paranın önemini hem zenginin eğlencesiyle hem de fakirin gösterdiği emekle anlatıyor. yani hareketli müziğin altında bir dram yatıyor. eee, bu adamlar karakan, "yalanları değil, gerçekleri anlatan".

    yetmedi mi, barış manço'nun 2023 sample'ı ile oldukça güzel açılan bir da crime posse şarkısı. bu şarkıyı çok eleştirmek istemiyorum çünkü "yoksa yerim şebekemin çelik bileğinden bir tokat" ama elimde değil. albümün müzikal anlamda en zayıf halkası bu dört kişilik grup. hem rap, hem söz anlamında oldukça amatör bir şarkı bu. söz olarak baktığımızda verilen mesaj, almanya'da en ve birbirlerini yiyen türklerin birleşmesi, yabancıların altında çalışmaması ve türk malları kullanarak ülkesine destek olması gerektiği. insanlar birleşsin, farklılıklarını görmezden gelsin, hiçbir sıkıntım yok. ama diğer bölümlerde ne demek istediklerini anlamak zor. mesela bir yandan türklerin pazarın çoğunu ele geçirdiğini, dönerci, "kasapçı", manav ve kasetçi olarak çalıştıklarını söylüyor. e bu güzel bir şey. ama hemen ardından "böyle giderse eziliriz" diyerek negatif bir mesaj veriyorlar. grubun türkçesinin cartel'deki diğer iki gruba göre daha kötü olması da onlara yardımcı olmuyor. mesela "allah'ın derdine açık avucumuzla ereriz" tam olarak ne demek? bu gibi nedenlerle şarkının mesajını ve bazı belirli bölümlerini anlamak zor ("-anlamadım -anlamadın sen heaaa?"). rap olarak baktığımızda da bir curcuna var. bazen sözler ritme uymuyor, sanki müzik ve sözler birbirinden bağımsız gidiyor gibi. ses kalitesi de çok iyi değil. bu arada grubun iki yabancı elemanının bu şarkıda yer almadığını da not düşelim.

    bu şarkıdan sonra albümün en popüler ikinci şarkısı evdeki ses'e geçiyoruz. sample yine barış manço ama bu sefer kendisinin en muzır şarkılarından lambaya püf de kullanılmış. karakan da bu şarkının üstüne türk müziğin tarihinin en seksi şarkılarından birini yazmış. şarkının en ikonik sözünü yazmadan olmaz: "bir gecelik aşkta yirmi beş pozisyon, fan fini fin fon, seksi don". kabus kerim'in söylediği ilk kıtanın sözleri bir yandan aslında çok aptalca ama bir yandan da çok güzel. o kadar erotik muhabbetin arasında "komşular görmesin söyler hemen anama" kısmını ayrıca çok seviyorum. almanya'daki türklerin sosyal çevrelerinin muhafazakarlığına rağmen cinsel anlamda açık görüşlü olmasının yarattığı ikilemleri tek bir cümle ile çok güzel özetliyorlar. şarkının ikinci kısmında erotizm kayboluyor, bu da biraz talihsiz olmuş. ilk bölümün o ateşli havasını devam ettirseler iyi olurmuş. alper ağa'nın performansı yine çok güzel ama, ona laf yok. pek bilinmez ama bu şarkının karakan'ın solo albümünde devamı var. tadı damağında kalanlar oradan devam edebilir.

    erci-e'nin türksün'ü ile albümün en önemli teması olan "türklük"-"almanlık" meselesine kafadan dalıyoruz. şarkının nakaratı olan "sen türksün, almanyalı, bunu anla, bunu unutmamalı" o dönemde ufaktan bir tartışma yaratmıştı. bu konulara dalmak pandora'nın kutusunu açmak gibi ama şunu demek lazım: bir taraf bu sözlerin türklerin almanya'ya entegre olmasını engelleyecek bir düşünce olarak görürken, diğer taraf türkler'in almanya'da asimile olmasını durdurmak ve kendi kimliğini unutmamak olarak algılıyor. bir de üçüncü bir bakış açısı var. şarkının nakaratında "almanyalı" kısmının kısık söylenmesiyle ya da görmezden gelinmesiyle, "sen türksün" sözleri asıl bağlamından koparılıp ülkücü kesim tarafından da benimsendi. keza cartel, türkiye'ye ilk geldiğinde elleriyle bozkurt işareti yapan büyük bir grup tarafından karşılanmıştı. cartel üyeleri de verdikleri röportajda bunu hiç beklemediklerini çünkü dertlerinin sadece almanya'da yaşayan türkler ve onların yaşadıkları olduğunu söylemişti. bunun dışındaki sözler de çok önemli. erci-e, türklere yapılan saldırılardan sonra arkadaşlarını toplayıp protesto için sokağı çıktığını ama polisin onları dövdüğünü ve almanların onları hiçbir zaman anlamayacağını anlatıyor. mesajın daha çok kişiye ulaşması için de üçüncü kıtayı ingilizce söylüyor. şarkının türklük temasına rağmen altyapısı diğer şarkılar kadar türk müziği motifleri içermiyor. bu da ilginç bir tercih aslında. oldukça sade ve vurucu bir şarkı bu.

    karakan'ın araba yok'u gitardan beslenen, ağırdan ilerleyen çok iyi bir beat'in üstüne kaydedilmiş ve devekuşu kabareden bir repliği sample olarak kullanmış bir eser. bu nedenle "çek bir fırt"ın ikizi denebilir. sözlerinde ise "hani bana para" ile ortak noktalar var. şarkı, araba imgesini kullanarak bomboş yaşayan insanların onlara statü sağlayacak materyallerin peşinden koşup, onları alınca da kendinlerini bir şey zannederek boş bir eğlencede dertsiz, tasasız yaşamlarını sürdürdüklerini anlatıyor. yani herkes bir arabanın peşinde ve öyle bir talep var ki artık "araba yok kardeşim, yani araba yok". bir hit değil, nakaratı hariç diğer karakan şarkıları gibi çok fazla akılda kalıcı sözü yok, ama asla dinlemekten sıkılmam. tek beğenmediğim yeri çok garip bir aksanlı almanca ile birbirlerine "gecenin bu saatinde ne oluyor?", "hiçbir şey, türk gitar çalıyor" diyen ikili. çok mu aradınız bu ikiliyi, anlamadım ki? ama bunun ardından gelen gitar solo öyle güzel ki, tüm bıdı bıdılarımı ağzıma tıkıyor. karakan, gerçekten çağının ötesinde bir rap grubuymuş.

    karakan sonrası da crime posse'yi dinleyince iki grup arasındaki kalite farkı çok bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. tüm kayıtlar aynı stüdyoda yapılsa da da crime posse'nin bu albümdeki şarkıları hep biraz daha eski duyuluyor. posse attack için diyeceklerim, "yetmedi mi?"den çok farklı değil. bu şarkıda da grubun rap kabiliyetinin çok yüksek olduğunu düşünmüyorum. sözler keza aynı. aslında gaz olması ile bir sıkıntım yok ama "gümüş kurşundan daha sert gelecem, hatlarımla beyninizi vurup geçecem, sonra da oturup ve sevinecem" gibi bölümlerde sanki klavye başında birilerine atarlanan 14 yaşında bir ergeni dinliyormuşum gibi geliyor. favori mısram ise - tabii ki de şarkıyı bilenlerin tahmin edeceği gibi - "darısı senin başına kel kafa, sıçıcaz senin ağzına". bu öfkeyi oldukça naif buluyorum. ama bu konuyu uzatmayayım çünkü bu şarkıda bana yıllar öncesinden bir cevap vermişler: "beğenmezsen defol git, siktir artık". ama aslında sevdiğim şeyler de var. kesinlikle "yetmedi mi?"den çok daha iyi bir şarkı bu. birincisi, arkada derinden gelen ve zurna olduğunu düşündüğüm enstrüman çok iyi gitmiş. ikincisi, nakaratı aslında fena değil. üç, olcay'ın rap kısmı baya iyi. özellikle de türkçe söylediği kısım.

    karakan'ın albümdeki son şarkısı kankardeşler. albümdeki diğer karakan şarkılarına kıyasla mizah dozu en düşük eser (yine de girişteki yeşilçam sample'ına değinmeden olmaz). albümün genelinde olduğu gibi "birliğin önemini" öğretmek için yazılmış bir şarkı bu. meşhur single'ı "defol dazlak"a da gönderme yapan grup, "bize faşist dediler ama dediğimizin arkasındayız" diyor ve bunu yaparken yine barış manço'dan ilham alıp kendisi ile özdeşleşmiş kol bastı'ya da selamını çakıyor. türk, kurt, laz, çerkez'in beraber olması gerektiğine vurgu yapan grup, albümde bahsedilen "türk" kavramının oldukça geniş tutulduğunu bize gösteriyor. bunun dışında neden rap müziğine gönül verdiklerinden bahsediyorlar ("kurşun gibi sözler, delip de geçer"). bir de cartel olarak hiçbir zaman ayrılmayacaklarını bir kez daha tekrarlıyorlar (tabii bugün bakınca bunun tutmayan bir kehanet olduğunu görüyoruz). müzik olarak diğer karakan şarkılarının biraz gerisinde kalıyor. yine de nakaratta duyulan ve nereden alındığını bilmediğim klavye melodileri güzel.

    erci-e'nin televizyonu "party" gibi funk ve türk müziğini bir araya getiren bir sentez. ancak şarkı albümde bu ana kadar değinilenlerden daha farklı bir sosyal meseleye değiniyor. okan bayülgen'in televizyon çocuğu ile televizyonda televizyon eleştirisi yaptığı bu dönemde çıkan erci-e şarkısı "aptal kutusu"na takılıp kalan insanları anlatıyor. televizyon konusu türkiye ile almanya'nın ender benzeştiği konulardan biri. başta rtl olmak üzere, alman kanalları saçma sapan reality show'larla, son kullanma tarihi geçmiş eğlence programlarıyla, ya da seksin öne çıkarıldığı programlarla gerçekten rezil bir görünüm sergilemekte. erci-e'nin de dediği gibi almanya'da binlerce kanal binlerce aptal program gösteriyor. ama endüstri çok büyük. herkes programların ne kadar aptalca olduğunu ama bir o kadar da para getirdiğinin farkında. şarkı olarak ise çok bayıldığım bir eser değil. "televizyon, ölü bir vizyon" nakaratını ruhsuz buluyorum. kayıt da çok iyi değil kanımca. sanki asıl şarkının demosunu dinliyormuşuz gibi.

    albümü kaparken da crime posse'yı yine barış manço'dan bir sample ile (gönül dağı) dinliyoruz. ancak bu anadolu ritmi üstüne söylenen der weg den du gehst tamamen almanca bir şarkı. emin olmamakla birlikte şarkıyı sadece olcay söylüyor. diğer da crime posse şarkılarına göre çok daha iyi bir şarkı. nakaratı oldukça sıkı. ama asıl canavar kısmı sözleri. şarkının başlığında türkçesi var. merak eden bakabilir. tüm albümdeki bütün şarkılardan çok daha vurucu ve etkileyici bir hikaye. almancanın sertliği hikayenin ciddiyetini çok iyi yansıtıyor. ama albümde biraz sırıtmıyor da değil. evet, bu bir toplama albüm ve şarkılar farklı farklı tarzlarda olabilir, orası tamam. ama albümün yine de bir konsepti var o da "almanya'daki türkler ve türkçe rap". bu şarkı ise "100% - made in deutschland".

    öyle bir albüm ki, sosyologu da siyasal bilimcisi de dinlemeli ki entegrasyon, azınlık, göçmenlik, sosyal devlet, ırkçılık gibi konularda birinci ağızdan en gerçek (ve en eğlenceli) şekilde bir bilgi alsın. bazı şarkılar diğerlerine göre daha az güzel ama genel olarak dinlemesi hoş, sözleri bakımından da öğretici bir eser bu. ama sadece müzik mi? bilinmeyen bir memleketten gelen, bir örnek giyinen, çete gibi dolaşan, sert konuşan ve o dönem memlekette hiç bilinmeyen rap müziği yapan, ikisi yabancı 7 kişinin bir anda ortaya çıkması 7'den 77'ye herkesi şaşırttı ve etkiledi. 7'den 77'ye diyorum çünkü bunun alt limiti bendenizdi. cartel çıktığında küçücük bir çocuk olarak deliye dönmüş, istanbul'da konser afişini gördüğümde annemin beni götürmesi için ısrar etmiş (ama gidememiş), cartel'in şarkı sözlerini yayınladığı için hayatımda ilk kez donald duck dışında bir dergi almış (number one diye hatırlıyorum), adam olacak çocuk'a katıldıkları gün programı tv karşısında izlemiş (cartel ve manço ile beşlik yapan çocuklara manço'nun 'çok şanslısınız, ellerinizi yıkamayın' dediği anda içimden kıskançlık krizlerine girmiş) ve tabii ki de kasedini almıştım. kısa sürede o heyecan geçti, çocuğuz sonuçta, ama o dönem bu adamlar her çocuğun müzik dünyasını genişletmişlerdi.

    hikaye burada biter gibi olsa da bitmedi. cartel geliyor diye bir şarkı yaptılar ama bu şarkının yer alacağı albüm hikayesi yattı. erci-e ve karakan, solo albümleriyle kral tv'de bir miktar daha gözüktü. yıllar sonra öğrendik ki 1998'de erci-e'nin başını çektiği "yeni" cartel, alman müzisyen peter maffay ile ortaklık yapmış. ve tabii 2011'de kabus kerim ve inceefe'siz cartel, bugünkü neşen cartel'den ile ayrı ayrı gruplar olarak değil, cartel grubu olarak geri döndü. o albümü de tamamen dinledim. kötü değildi ama artık ne almanya'daki türklerden, sosyal meselelerden bahseden etkileyici sözler vardı, ne de altyapıları türk müziğinden besleniyordu. eğlence dozu artmıştı, kötü değil ama eksikti. sonra bu hikaye de bitti ve almanya'nın üç köşesine geri dönüldü.

    4/5 verdim gitti
    albümü en iyi anlatan şarkılar: hani bana para, türksün, posse attack
70 entry daha
hesabın var mı? giriş yap