• king crimson'ın lyricleri:

    "the wall on which the prophets wrote
    is cracking at the seams.
    upon the instruments of death
    the sunlight brightly gleams.
    when every man is torn apart
    with nightmares and with dreams,
    will no one lay the laurel wreath
    when silence drowns the screams.

    between the iron gates of fate,
    the seeds of time were sown,
    and watered by the deeds of those
    who know and who are known;
    knowledge is a deadly friend
    if no one sets the rules.
    the fate of all mankind i see
    is in the hands of fools.

    confusion will be my epitaph.
    as i crawl a cracked and broken path
    if we make it we can all sit back
    and laugh.
    but i fear tomorrow i'll be crying,
    yes i fear tomorrow i'll be crying." * *
  • uzun yıllardan sonra yeniden dinlerken şu başlığa girdiğim ve hakkında yazılmış birçok yanlışı düzeltme ihtiyacı duyduğum efsane parçadır:

    - öncelikle, şarkının sözleri (doğru tercümesini aşağıda sunuyorum) farklı yorumlara açık olabilse de tamamen politiktir ve dinin çöktüğü toplumda kifayetsiz politikacıların elindeki toplumun karanlıktan çıkıp çıkamayacağını, barışa erişilip erişilemeyeceğini tartışır. sonuç karamsardır... bu arada, şarkının ikinci dünya savaşı sırasında doğan kuşak tarafından vietnam savaşı yıllarında (1969) yazıldığı unutulmamalıdır.

    - sözleri vokalist greg lake tarafından değil, tüm albümün sözlerini yazan şair peter sinfield tarafından yazılmıştır. peter sinfield king crimson adının da mucididir ve ilk dört albümün sözleri ona aittir. ilk albümdeki (bkz: in the court of the crimson king) parçasının sözleri son derece yaratıcı "pun"larla doludur. sonrasında robert fripp'in kaprisi nedeniyle gruptan kovulup bir solo albüm yapmışsa da, ne sesi, ne de gitarı fazla başarılı değildir. hemen ardından da greg lake'in transfer olduğu emerson, lake and palmer grubuna söz yazarı olarak geçiş yapmıştır. cidden özgün bir yazardır ve şarkı sözleri kendisinin de hayranı olduğunu söylediği ingiliz şair william blake'den izler taşır. emerson lake and palmer'ın muhteşem şarkısı "c'est la vie"nin adı ve nakaratındaki "c'est la vie" kısmı hariç ingilizce bölümleri de yine peter sinfield'a aittir.

    - sözlerin çıplak anlamına gelince:

    "peygamberlerin yazdığı duvarlar
    artık ek yerlerinden çatlıyor...
    ölüm aletlerinin üzerinde
    güneş ışıl ışıl parlıyor.
    her insan kabuslar ve rüyalar arasında kalmışsa,
    kimse defne çelengini koymayacak mı,
    sessizlik çığlıkları boğduğunda?

    mezar taşımda karmaşa yazacak
    ben kırık dökük bu yolda yürürken,
    eğer başarabilirsek,
    hepimiz arkamıza yaslanarak gülebiliriz.
    ama korkarım ben yarın ağlıyor olacağım,
    evet, korkarım yarın ağlıyor olacağım...

    kaderin demir kapılarının arasında,
    zamanın tohumları ekilidir
    ve bilenler ve bilinenlerin
    yaptıklarıyla sulanır;
    bilgi tehlikeli bir dosttur
    eğer kimse kuralları koymazsa,
    görüyorum ki tüm insanlığın kaderi
    aptalların elleri arasında..."

    - ilk kıtadaki peygamberler ve duvarlar bahsi 20. yüzyılda dinin çöküşünü anlatırken, "ölüm aletleri" de savaşa bir gönderme. "defne çelengi" roma'dan beri barışın sembolü. "sessizlik çığlıkları bastırdığında (yani çığlık atacak kimse kalmadığında) bile kimse kabusları ile rüyaları arasındaki ikilemden sıyrılıp barış yapmaya kalkmayacak mı?" barış özlemini çok damardan anlatıyor.

    - ikinci kıtadaki kırık dökük yol tabii ki barışa, daha iyi bir dünyaya giden yol. bu yolun sonuna erişmek mümkün olursa herkes bir rahat geriye yaslanıp gülebilecek. ama şairin kendisinin bile pek umudu yok..

    - kaderin demir kapıları arasındaki tohumlar "bilenler ve bilinenlerin" iyi eylemleriyle sulanır, büyür ve o demir kapıyı zorlayarak açar. yani kader diye gidişat kabullenilmemeli, o kapıları açmak için çaba gösterilmelidir. "kural konmazsa bilgi tehlikeli/ölümcül bir dosttur" ifadesi büyük ihtimalle atom bombasına bir göndermedir, bilgi sayesinde milyonlarca kişi iki bombayla öldürülmüştür, çünkü kimse engellememiştir. ve tabii dünyanın kaderi de "aptalların", yani poltikacıların elindedir.

    ayrıca: (bkz: türkiye'nin şu anki durumunu anlatan en iyi şarkı)

    edit: imla
  • zaten kapak tasarimindan icindeki eserlere kadar karamsar ve paranoyak bir "concept album" olan kizil kralin huzurunda albumunun, belki de en karamsar ve paranoyak kismidir.

    nacizane birebir tercume etmeye kalkarsak:

    mesihlerin uzerinde yurudukleri duvar, derzlerinden catliyor
    [ve] gunes, olum araclarinin uzerinde parliyor
    herkes kalmi$ken kabuslari ve ruyalari arasinda
    kimse bir celenk koymayacak mi, sessizlik cigliklari bastirdiginda?

    kaderin demir kapilari arasina ekildi zamanin tohumlari
    ve hem bilen, hem de bilinenlerin yaptiklariyla sulandi
    bilgi olumcul bir dosttur, kimse kurallari koymadiginda
    tum insanligin kaderi de aptallarin elinde, gordugum kadariyla

    mezar yazitim olacak $a$kinlik
    surunurken bir yolda catlak ve kirik
    eger hayatta kalabilirsek, oturup gulebiliriz hep beraber
    ama korkarim yarin ben agliyor olacagim
    evet korkarim yarin ben agliyor olacagim

    bu birebir tercumenin uzerinden, soguk sava$ doneminin yarattigi nukleer silah korkusundan*, politikacilara duyulan guvensizlige kadar; veya sozlugun an itibariyle geldigi noktaya dair pek cok alt okuma da yapabiliriz tabii... ama tum isiklari ve gozleri kapatip $ahane muzigin kollarina birakmak lazim $imdi bunyeyi...

    [cit] ***
  • daha once king crimson dinlememi$ insanlarin dinledikten sonra kendini yerlere aticagi $arki.
  • king crimson 'ın 3. dinleyişten sonra insanı bunalıma sokan şarkısı.
  • king crimson'un harika parçası, aynı zamanda "in the woods" tarafından da coverlanmıştır.
  • cumartesi cumartesi saçlarıma aklar düşüren king crimson şarkısı. reha muhtar olsa söyle derdi; her nerede esinleniyorsanız ve esinlendiriyorsanız efendim..(bkz: epitaph records)
  • muhammed suiçmez'in yıllar önce tek başına yaptığı ve underground piyasaya bomba gibi düşen “one-man-project” albümü “onset of putrefaction” tam anlamıyla bir gövde gösterisiydi. böyle kompleks bir müziği tek başına bestelemek, vokalleri yapmak ve tüm gitarları evinde kaydedip davulları da bilgisayarda yazarak böyle uç bir albüm yaratmak gerçekten de önemli bir şey. “sen önce müziğin tarzını söyle” diyorsanız, müzik uç noktalarda gezinen aşırı teknik ve progresif bir death metal.

    ancak bu şekilde müziği özetlememiz mümkün değil çünkü bu karmaşık death metalin üzerinde malmsteen’i hatırlatan sololar da var. “oop”nin ardından, neyse ki muhammed diğer grup elemanlarını da bir şekilde buldu ki, uzun zamandır beklenen ikinci necrophagist albümü piyasaya çıkabildi.

    öncelikle muhammed suiçmez hayatımda dinlediğim en iyi türk metal gitaristi. yakınına yaklaşanını bile görmedim. sweep picking’ler, tapping’ler, bir gitar üzerinde yapılabilecek ne varsa muhammed hepsini kusursuz yapıyor. bunu sadece çok iyi solo atıyor olarak algılamayın. çok hızlı ve temiz solo atabilirsiniz ama kişisel konuşmam gerekirse bir gitaristi iyi yapan asıl şey şarkı düzenleme ve besteleme yeteneğidir. bunun her ikisini de yapabilenler zaten hemen diğerlerinden ayrılır. bir de gitar çalmayı kendi kendilerine öğrenmişlerse, işte onlar her zaman farklı ve özgün olurlar. chuck schuldiner, peter lake (theory in practice) ve jeff loomis (nevermore) ilk aklıma gelenler. kendi başına öğrendiği gitarı yalayıp yutmuş olan muhammed de ciddi anlamda saygı duyulası bir müzikal dehaya sahip. pek çok internet sitesinde onu zamanının çok ilerisinde ve geleceğin idollerinden biri olarak gösteren yazılar okudum. neyse, biraz da müziğe değinelim isterseniz. tüm müziği yazan muhammed, belli ki sıradan ve tahmin edilebilir şeylerden oldukça sıkılan bir insan. zaten müziğine bakınca bunu görmek mümkün çünkü burada hiç bir riff (parça başına en az 15 riff) otuz saniyeden fazla sürmüyor neredeyse. “epitaph”ın daha ilk saniyelerinden, albümün ve dolayısıyla da grubun nasıl bir potansiyelinin olduğunu ve yakın gelecekte binlerce insanı şaşkına çevireceğini görmek mümkün. şarkılara geçmeden önce “necrophagist”in, gitar kullanımı açısından “theory in practice”ten sonra duyduğum icrası en zor metal müziği yaptığını söyleyebilirim. (ancak bu akıl almaz teknik bile “theory in practice” ile boy ölçüşemez açıkçası.)

    albümü başlatan “stabwound”; 45 saniyelik bir “şimdi aklınızı alıcaz haberiniz yok” bölümüyle açılıyor. “aman n’oluyo?” demeye kalmadan muhammed’in brutal vokali (vokal yaparken çaldığı ritmlere de bir bakın derim) giriyor. oldukça tok ve sert bir brutal vokal yapıyor muhammed. bu şarkı kısa ama bir o kadar da dehşete düşüren bir teknik gövde gösterisi. ardından gelen “the stillborn one” yavaş ama çok sert, klasik bir “morbid angel” patentli riff’le açılıyor ve iki dakika boyunca bu ağır tempo devam ediyor. bu iki dakikanın ardından grup öyle bir coşuyor ki, müzikten buhar tüttüğünü hissediyorsunuz adeta. gitarlar resmen kazıyor. (kazımak) bu şarkıda paganini tadları bulmak bile mümkün. özellikle sololarında ağzınızdaki salyalara hakim olun, damlamasın. tüm şarkılar neredeyse sıradan bir death metal grubunun bir albümündeki riff’lerin toplamı kadar riff zenginliğine sahip olsa da ve hepsinin ayrı ayrı özenle dinlenmesi gerekse de, şarkıları tek tek açıklama gereği duymuyorum. nefis riff’ler barındıran “diminished to be” ya da 1.57’de giren hayvani riff’iyle aklıma kazınan “symbiotic in theory” de harika şarkılar mesela. sondan bir önceki “seven” ise benim albümdeki en sevdiğim parça. özellikle girişi boyun kıracak cinsten, ağır tempoda aksak gitar ritmleriyle süslü nefis bir şey.

    herkesin kolay dinleyemeyeceği ve hemen alışamayacağı bir müzik yapan necrophagist, türünün en iyileri arasındaki yerini daha ikinci albümüyle aldı. almanya’da doğup, kendi başına böyle akıl almaz gitar çalmayı başaracak kadar yetenekli ve böyle bir müziği tek başına yapabilecek kadar büyük bir müzikal deha olan bu türk’ün yaptıklarını bence bir duyun derim. yıllardır bu müziği araştırmaya, öğrenmeye çalışıyorum ve diyebilirim ki; muhammed suiçmez “death metalin geleceği” diyebileceğin birkaç kişiden biri.

    en azından yabancı müzik forumlarında “bunu çalan bir türk mü gerçekten?” şeklinde başlıklar olduğunu ve insanların “bu adam bir dahi” diye bahsettiğini bilin yeter. o da yetmediyse metal alanında dünyanın en iyi gitar çalan türk’ünü bir duyun derim.

    bu tür adına bir başyapıt ve yakın zamanda başka gruplarca geçilmesi pek mümkün olmayan bir müzisyenlik ve müzikal deha şöleni.

    bir röportajdan...

    soru: sence şu anda metalin kralları kimler?
    muhammed suiçmez: monarşiye inanmıyorum.
  • ing. mezar taşına kişiyi* hatırlatması için yazılan yazı.

    king crimson'un harika şarkısı.

    "but i fear tomorrow i'll be crying, yes i fear tomorrow i'll be crying." ***
  • neden muzik dinlenir sorusuna verilebilecek en guzel cevaplardan biri... en alakasiz zamanlarda bile sizi oldugunuz yerden tutup koparan, kafanizi duvara duvara carpan king crimson sarkisi... olumle yasam arasinda kipkisa bir yol...
hesabın var mı? giriş yap