• [resimli, grafikli, reklamsız, diamond elite hali için: fularsız entellik | medium ]

    tıpkı endüstri 4.0 gibi, bir süredir her yerde karşımıza çıkıyor evrensel temel gelir. elon musk ve bill gates, yakın gelecekte iş kaybı öngördüklerinden ve artık ekonomik büyümenin, irili ufaklı her gemiyi yükselten bir dalga olmadığını düşündüklerinden, bu konuya dikkat çekiyorlar. richard branson’a göre temel gelir kaçınılmaz. herkeste bir acele, biraz içince de hemen bir distopya senaryosu. peki nedir bu temel gelir?

    tanım
    tüm vatandaşlara,
    hayat boyu,
    herhangi bir ön şart olmadan,
    sefil olmalarını önleyecek miktarda bir gelir bağlanması.

    modifiye edilmiş halleri:

    -herkese değil de gelir düzeyi belli bir sınırın altında olanlara
    -…veya sadece kadınlara (kadınların iş hayatına atılamadığı ülkelerde, ceplerine para koyarak seçim şanslarını arttırmak için)
    -nakit para değil de iş garantisi veya faizsiz kredi garantisi
    -ömür boyu değil de belli bir yaşa kadar / yaştan sonra
    -ön şartsız değil de mesela aktif olarak iş arayanlara

    ***

    bu konuyu bu kadar sık duymamızın sebebi, uzun süredir devam eden iki trendin kritik bir seviyeye gelmeleri: gelir adaletsizliği artışı ve otomasyon. biliyormuş gibi yapmanıza gerek yok, ikisi hakkında da üçer bölümlük yazı dizileri hazırlamıştım, ortamlarda hava atmanız için ideal:

    1) gelir adaletsizliği: tek grafik üzerinden en büyük sorunumuz

    2) dördüncü dalga #1: yeni teknolojiler

    ***
    ***
    ***

    tarihsel süreç

    endişelerin kaynağı olan bu iki trend de yeni değil:
    -zengin-fakir farkı hep vardı.
    -hayvanlarla tarla sürmek gibi “otomasyon” teknikleri sonucu artan üretimi kimin yiyeceği de her devirden insanı ilgilendiren bir konuydu.

    dolayısıyla utopia gibi eserlerin, taa 1500’lü yıllarda, herkesin işinin garantilendiği veya herkesin refah içinde olduğu dünyaları hayal etmeleri normal. lakin, şimdi wikipedia’dan baktım, ilk büyük refah devleti vizyonunu marquis de condorcet (1743–1794) ortaya koymuş. fransız devrimi ve tatsızlıkları döneminde, hapiste idamını beklerken yazdığı satırlarda bir sosyal sigorta sistemi anlatıyor. ve bunun eşitsizlik, güvenlik, fakirlik gibi birbiriyle alakalı sorunları kökünden çözeceğini iddia ediyor.

    condorcet’in hayalindeki bu sistem, bismarck’tan önce doğru düzgün uygulanmadı. bunun iki ilginç yönü var:

    1) bismarck bir muhafazakar. zaten bu programları, ulusal birliği kuvvetlendirmek için ve marx’ın fikirlerinin önünü kesmek için kullanıyor.

    2) marx dediğim için tahmin etmişsinizdir, fi tarihinden bahsetmiyoruz, alt tarafı 1880’ler. atatürk’ün doğumu yani. utopia’dan beri 350 sene geçmiş. “evrensel emeklilik/yaşlılık sigortası” gibi bize gayet banal gelen kavramlar, dünyanın büyük kısmının hayalinde bile değil. oysa bugün, en azından avrupa’da, sosyal sigortası olmayan, işsizlik sigortası olmayan, çocuk yardımı olmayan bir yer yok.

    (kapitalizm ve federalizm deyince akla ilk gelen yer olan abd bile, dünyanın muhtemelen en büyük iki merkezi sosyalist projesini yürütüyor: abd askeriyesi ve sosyal sigorta sistemi. bunu 100 sene önce tahmin etsen ne derlerdi acaba?)

    ***

    milton friedman ve negatif vergi

    dünya savaşları çağına gelindiğinde, tartışmalar artık sigorta sisteminin, yani nesiller arası kontratların ötesine geçmiş, evrensel temel gelir konuşulur olmuştu. endüstri devrimi’nin (2. otomasyon dalgası) beşiği olan ingiltere’de, filozof bertrand russell, milletin yanı başındaki fabrikalarda üretilen malları alamamasından yakınıyordu. bence bu düşüncenin evrimindeki en ilginç durak milton friedman ve negatif gelir vergisi:

    mevcut vergi sistemlerinde, az kazanan insanlar düşük vergi oranına tabiler. negatif vergi ise, belli bir düzeyin altındaysan cebine para konması demek. evrensel gelirin bir alt türü yani. hemen örneklendirelim:

    -negatif vergi eşiği senede 30 bin altın olsun.
    -50 bin kazanıyorsan, eşiğin 20 üstündesin. diyelim bunun yarısı, yani 10 bin altın devlete gitsin.
    -komşunsa 30 bin kazanıyor, ona dokunulmuyor.
    -onun da işe yaramaz amcası senede 0 altın kazandığı için devlet ona 30 bin altın verecek.

    ne oldu?

    -kazancımız 50, 30, 0 iken, sırasıyla bize kalan para 40, 30 ve 30 oldu.
    -devletin açısından bakın: kazandığı vergi 10, harcadığı ise 30 oldu, yani devlet bu örnekte 20 bin altın içerde. demek ki nötr olması için, her işe yaramaz amca başına, 50 bin kazanan 3 tane yüksek katma değerli çalışan lazım.

    ***

    hemen dikkatinizi çekecek şey, 30 binin üstünde kazanamayacak insanların, hiç çalışmamaya teşvik edilmeleri. çünkü sıfır kazansan da 29.9 kazansan da, devlet seni 30 binde sabitleyecek. hatta çok çalışıp 50 kağıt kazanmana da pek teşvik yok, zira çok kazanandan daha çok vergi alınıyor.

    80’lerde, nobel ödüllü ekonomist milton friedman bu görüşün abd’deki en önemli temsilcisi oldu. bu gayet ironik çünkü kendisi chicago okulu’ndan ve görüşleri, reagan döneminde çok etkindi. yani sağ liberalizmin mimarlarından birisidir. fakat o bile, serbest piyasanın herkesi mutlu edemeyeceğini anladığı için, negatif vergi teklifinde bulunmuş.

    paralel biçimde, cumhuriyetçi parti’den (muhafazakar, sağcı) başkan olan nixon’ın da bir evrensel temel gelir teklifi oldu ama kongreden geçiremedi.

    mtv’nin açıldığı yıllara yetişseydi, belki money for nothing ile mesajını daha iyi verebilirdi

    ***
    ***
    ***

    ilk deneyler ve sonuçları:

    70’lerden itibaren bazı pilot projeler, bu fikri test ediyorlar. stanford’ın yaptığı meta-araştırmaya göre, hakikaten de işsiz kalmaya teşvik gözlenmiş ama korktukları kadar değil: erkeklerde %9, kadınlarda %18 oranında işgücüne katılımda azalma olmuş.

    buna bir iki yorum getirelim:

    1) eğer çalışma saatleri %10–20 azalacaksa (bazı insanlar işi tamamen bırakmıyorlar da part-time oluyorlar), kabaca üretimin o kadar azaldığını düşünebiliriz. o zaman soru şu: bir ülke, %20 daha az üretimle, her açını doyuracak, her fakirini sefaletten kurtaracaksa buna değer mi?

    2) bu soruyu cevaplayabilmek için, ikincil etkileri de gözetmek lazım. aklıma bir iyi, bir de kötü etki geliyor: ülkeler bir vakumda varolmuyorlar. zenginlerin çok vergilendirildiği bir yerde, şirketler komşulara kaçtıkça, üretim daha da düşer. öte yandan, düşen ortalama sefalet sayesinde suçun ve kötü sağlık hizmetinin israf ettiği üretimi kazanmış oluyoruz. örneğin, fakirler checkup yaptırmıyorlar, hastalıkları son raddeye geldiğinde acil servise gidip yığılıp kalıyorlar. o noktada tedavileri çok daha masraflı oluyor. (elmayla elmayı karşılaştırmak için üretime odaklanıyorum, elbette suç ve sağlık konularında iyileşmenin etkisi tamamen rakamlara dökülemez)

    3) insanların cebi para gördüğünde, kadınlar iş hayatından daha çok çekiliyorlar. bariz sebep çocuk bakmak. part time çalışıp, günün yarısını evde çocukla geçirmek varken -karnı tok olduğu sürece- haftada 60 saat ofiste kalmak isteyenlerin büyük kısmı erkek. çocuk olmasa bile, işine takıntılı insanların çoğu erkek.

    bu komik bir durum yaratıyor: bir feminist açısından, kadının mümkün mertebe eşit kazanması, eşit derecede iş gücüne katılımı önemli. çünkü bunlar finansal bağımsızlığın bir göstergesiydiler. ama devlet herkesin cebine para koyuyorsa, bağımsız olabilmek için, kariyer yapmana ve paralı olmana gerek yok.

    bunun sonucu ne olur? düzgün ailelelerde, kadının rolü daha klasik bir hal alır. temeli sakat olan ailelerde ise, kadın kocasından boşanır. çünkü evli ol veya olma, herkesin “aile reisi” devlet artık. bir nevi ultimate patriyarka. bu gelişmeler feminizmi işlevsiz kılacaklarından, onlardan bir karşı tepki gelmesini beklerim.

    ***
    ***
    ***

    modern durum

    milton friedman 2006’da öldü. yakın gelecek üstünde ne kadar kafa patlatmıştı bilmiyorum ama günümüz insanının endişesi absürd:

    ideal bir dünyada, makineler işlerimizi yaparak, bizi özgürleştirirler. dolayısıyla işimizi otomasyona “kaybetmek” diye bir şey olmaz, insan buna üzülmez. işi otomasyona “yıkmak” ve keyif çatmak vardır.

    gerçekte ise insanların ezici çoğunluğu, işlerini robotların yapacak olmasına sevinemiyorlar. endişenin kaynağı, yüksek seviyeli değil (“ben ne işe yarayacağım, bu hayatta ne yapacağım” gibi varoluşsal kaygılar). aksine, ihtiyaçlar piramidinin alt katlarındayız (“işimi kaybedersem yarın ne yiyeceğim” kadar dramatik olmasa da, “bir sonraki ev taksidini nasıl ödeyeceğim” kaygısı).

    ***

    yukardaki durumun ne kadar saçma olduğunu bile durup düşünmüyoruz çoğu zaman. bu, abd’de biraz daha anlaşılır, zira orada “deliler gibi çalışmak” kutlanıyor, kutsanıyor. elon musk, geçenlerde çok tepki gören bir açıklama yapmıştı bu yönde: “dünya’yı değiştirmek istiyorsanız haftada en az 80 saat çalışmanız, çoğu zaman 100 saati bulmanız lazım.” yahu zaten istisnasız her gün 12 saat çalışsan bile haftada 84 saat ediyor, ne 100’ü?

    millet, pek fazla çalışmadan dünyayı değiştiren insanlardan örnekler verdi vermesine de (einstein), sorun musk gibi istisnai insanlar değil. sorun, piramidin ortalarındaki milyonlar. “haftada 80 saat çalışıyorum, 3 senedir tatile çıkmadım, 18 yaşında iki işte çalışıyordum” gibi söylemlerle birbirini ezmeye çalışıyorlar. batının arabeski de böyle oluyor işte: “eziliyoruz” muhabbeti yerine “sen benim kadar ezilmiyorsun, öyleyse senden üstünüm” muhabbeti yapıyorlar. hastalıklı bir iş kültürü bu. ve evrensel temel gelir tartışmaları arttıkça, bir nevi grev kırıcılık olarak tezahür edecektir. (“biz çektik, siz de çekin” + protestan çalışma ahlakı)

    yeterince temel oluşturduk, şimdi bu konu lehine ve aleyhine sunulan yaygın sebeplere topluca bakalım…

    ***

    pozitif yanları

    1) otomasyonun en ciddi yan etkisi, eski işçilerin yeni işlere uyum sağlayacak zamanları olmaması. evrensel temel gelir, onlara haftada 2–3 gün eğitime gidecek imkanı veriyor. sürekli öğrenim herkesin dilinde ama sübvanse edilmesi lazım, yoksa kim uğraşacak.

    2) bir insanın iş saatlerini azaltıp yaşlılara, çocuğuna bakma seçeneği vermek, bu işleri huzur evleri ve bakıcılara “outsource” etme zorunluluğundan daha iyi. burada anahtar kelime: zorunluluk. herkesin şartları ve yetenekleri farklı ama en azından gerçek bir seçim şansı olacak. bu değişik alanlarda da geçerli: zamanı olan insan öğretmenlik yapar, gönüllülük yapar, hayvanlara bakar vs. sonuçta herkes evde oturup netflix karşısında göbek büyütecek değil, insana hayatını anlamlı kılacak bir amaç lazım.

    3) işgücünün bu şekilde kayması, reel “üretimi” o kadar da düşürmüyor, “kolayca ölçülebilen üretimi” düşürüyor. gsmh rakamlarına bakınca çok fark göreceğiz, çünkü bir bakım evinin gelirini giderini (dolayısıyla yapılan işi) ölçmek kolayken, bir çocuğun babasının bakımına harcadığı zaman ekonominin parçası sayılmıyor. dolayısıyla istatistikler, durumu gerçekte olduğundan daha kötü göstereceklerdir, moralinizi bozmayın.

    4) temel gelir basit bir uygulama. mevcut refah devleti ise karmaşık. düzinelerce ayrı sübvansiyon, ayrı program var. hepsi için ayrı bir bürokrasi ve yolsuzluk yığını var. evrensel temel gelir olursa -özellikle de en yalın hali- başka hiçbir refah devleti programına gerek olmayacak.

    5) sanat ve bilim. bunları eskiden patronaj olmadan yapmak mümkün değildi. o yüzden avrupa sanatı, asırlarca aynı bayık incil sahnelerini, aynı tekniklerle üretti. ne zamanki sanat, burjuvaların evlerini süslemeye başladı, o zaman teknikler de, konular da çeşitlendi. (zaten bu yüzden piyasaya iş yapanlara kıl oldukları için "kapitalizm sanatı öldürdü" tespitleri yapanlar da beni öldürüyorlar. bunları pre-kapitalist döneme veya mao dönemi çin'e yollayacaksın, sanat için sanat yapmaya çalışsınlar bakalım.) şimdi durum daha iyi tabii ama evrensel temel gelir *herkesi* bu konularda üretim yapmak için serbest bırakıyor. insanların ekstra %1'inin bile, piyasada fiyatlanmamış ama yararı yadsınamayacak uğraşlara yönelmelerinin müthiş etkileri olur.

    6) acil nakit sıkıntısı çeken insanlar tefecilerin ve yüksek faizli kredi kartı faizlerinin kurbanı oluyorlar. bunlar zaten genelde cahil olduklarından, 20 dolarlık faiz oluyor 200 dolar, bu sefer hiç ödeyemiyorlar. saçmasapan sebeple hapse giriyor, arabalarına haciz geliyor, arabasız da işe gidemiyorlar, tam bir fasit daire. bunları önleyecek ufak bir nakit rezervi herkese lazım.

    7) avrupa daha medeni gerçi de, bugün abd’de en yaygın `kişisel iflas" nedeni tıbbi harcamalar. düşün, hayatın boyunca çalışıyorsun, bir gün eşin kanser oluyor, ve sigortan olsa bile co-pay’ler ve kontrattaki açıklar yüzünden iflas ediyorsun. evin ipotekleniyor ama nafile, ilaçlar pahalı. bu senaryo abartı değil, onmilyonlarca insan bu eşikte yaşıyor. bunun yarattığı stres inanılmaz boyutlarda. medeniyet, stresi azaltmayacaksa ne işe yarar?

    8) köyden kente göçü azaltır. birçok ülkede gençler, bereketli ama çok para getirmeyecek tarım topraklarını bırakıp şehre gidiyorlar, sonra orada fare gibi yaşıyorlar. bunun uç halini japonya’da gözlemlemiştim. kırsal kesimleri çok güzel olmasına rağmen, o güzelim evler ve bahçeler mahvoluyor, 90 yaşındaki insanlar 20 yaşındakilerin yapacağı işleri yapıyorlar. ben genel olarak şehir yaşamı yanlısıyım (kültürel olarak daha zengin ve -inanılmaz ama- daha çevre dostu, daha verimli). yine de insanların seçim şansı olursa (ceplerinde para olursa), bir kısmı kırsal kesimlerde kalıp oraları yaşanabilir kılmayı isteyeceklerdir ve bu güzel bir şey.

    ***

    negatif yanları

    1) işsizlik teşvikinden bolca bahsettik halihazırda. insanları en çok korkutan sebep de oymuş, yukarda gördüğünüz gibi.

    2) göçmenlik. “eğer benim zengin ve az nüfuslu ülkemde bu uygulama olursa, kapıda bekleyen komşuların gelip bizi talan etmeleri kaçınılmaz.” bu sınır güvenliği az olan ve\veya temel geliri vatandaşlıkla sınırlı tutmayacak, legal göçmenlere de veren yerler için büyük sorun. belçika bu programı başlatsa, romanya’nın yarısı oraya göçmez mi?

    3) enflasyon. üretimi arttırmadan -hatta azaltarak- cepteki nakti arttırırsan, herkes gibi harcama yapar ve her şeyin fiyatı yükselir. yükselmeyen tek şey, fakirlerin alım gücü olur.

    4) maliyet. çok pahalı. zaten nüfuslar yaşlanıyor, daha emeklilik sigortasını ödeyemiyoruz emeklilik yaşını arttırmadan, bir de koşulsuz karşılıksız maaş mı bağlayacağız?

    5) kutuplaşma. siyasi olarak bazı yerlerde sorunlu. özellikle abd’de, halkın önemli bir kısmı devlete bağımlılığa karşı. bu, kültürün dnasında var. demokratlar, kazandıkları bir seçim sonrası bu yasayı geçirmeye çalışsalar, zaten devam eden kültür savaşı iyice alevlenir, her tv yorumcusu, her dandik youtube siyasi analisti, bu konuyu bire bin katarak anlatır, insanların yarısı, ülkenin sonunun geldiğine ciddi ciddi inanır

    ***

    paranın kaynağı

    bir çok argümanı etkileyecek önemli bir faktör var: finansman.

    her evrensel temel gelir projesi, parayı aynı kaynaktan bulmuyor. zenginlerin vergilendirilmesi herkesin aklına gelen ilk şey, ama daha ilginci, mesela “yapay zekadan faydalanan şirketlerin” vergilendirilmesi. bir sürü insan bunu destekliyor. gerçi tam olarak neyi desteklediklerini kendileri de bilmiyor bu insanlar.

    1) zira şirketler, “yapay zekadan faydalanan ve faydalanmayan” diye iki gruba ayrılmıyorlar. diyelim sen kendi işçilerini kovmadın. ama onlar da taşla sopayla üretim yapmıyorlar ya, yazılım kullanacaklar ve bunların çoğu yapay zeka ile harmanlanmış olacak.

    2) üstelik böyle bir vergi, önemli bir teknolojinin adaptasyonuna karşı teşvik demek. senin özel sektörün aı ile entegre olamazsa, çin’inki olacak, japonya’nınki olacak. global piyasada rekabet ediyorsun onlarla, bir süre sonra geri kalırsan zaten işçilerini kaybedeceksin.

    3) daha mühimi, iş kaybı deyince, sadece yapay zekadan bahsetmiyoruz. ıot (internet of things) ile alakası olan tüm şirketleri de mi vergilendirecekler?

    bu tip belirsiz durumlarda en mantıklı hareket, finansman tabanını yaymak: biraz zenginlerin gelir vergisinden, biraz şirketlerden, biraz miras vergisinden… hatta, yardım alanlar, ilerde zengin olurlarsa, onlardan biraz daha ekstra vergi almak da makul.

    ***
    ***
    ***

    ne zaman

    bugün avrupalıların üçte biri, temel gelirin mümkün olan en kısa zamanda uygulamaya sokulmasını istiyor. ek olarak yarısı ise, başarılı pilot projelerden sonra (kendi ülkesinde veya başka ülkelerde) uygulama yanlısı. sadece 5 kişiden 1’i karşı.

    peki bu pilot proje dedikleri ne?

    benim tahmin ettiğimden çok daha fazlası varmış. balanced.org dan şu listeyi buldum, bir parçasını koyuyorum:

    -alaska. 1982’den beri petrol gelirlerinden senede 1200 dolar geliyor kişibaşı (epey düşük aslında)

    -y combinator, deney için 100 aileye ayda 1000–2000 dolar ödeyecekmiş.

    -kanada, 4000 fakir vatandaşını bir deney programına sokmuş.

    -kenya, 12 yıllık bir programa başladı geçen sene. 6000 köylüye, ayda 22 dolar verilecek (bazılarının mevcut geliri kadar).

    -2016’de isviçre bu konuyu oyladı ve reddetti. resmen “2500 franka gerek yok” dediler.

    ***

    finlandiya’nın 2017’deki programı en çok yankı getireni oldu. 2 sene boyunca, 2000 kişiye, şartsız şurtsuz 500 euro maaş vereceklerdi. iş bulsalar bile, bu maaş devam edecekti. amaç ne? 500 euro finlandiya için bir şey değil, yani gerçekten “temel gelir” sınıfına girmiyor. ama stres azalmasına yol açıyor mu ona bakacaklardı.

    geçmiş zaman kipiyle konuşuyorum çünkü 1 sene içinde projeyi yenilememe kararı aldılar. alternatif refah projeleri deneyeceklermiş. öyle çok öne çıkan bir sebebi de yok. yani inanılmaz bir yolsuzluk dönmedi, insanlar “evet kaygılarım çok azaldı” dediler, parayı bulur bulmaz harcamak yerine biriktirdiler, vs. ama yine de iptal ediliyor.

    işin açıkçası, o kadar ufak meblağlarla, o kadar kısa süreli deneylerle, varacağın sonuçlar da çok sağlıklı olmaz. sanki “yapmadık demesinler” demek için olmuş gibi.

    hele hele finlandiya gibi bir ülkeye bakıp, oradan diğer gelişmiş ekonomiler için, mesela 125 milyonluk ihtiyar japonya için ne öğrenilebilir ki? bir mühendis olarak her şeyin deneyinin yapılmasını isterim tabii (“halk için değil deney için deney!”) ama burada o kadar çok değişken var ki, yani bir ülkeden ülkeye o kadar çok fark var ki, genele yayılabilecek bir sonuca varmak imkansız olmalı.

    ***
    ***
    ***

    sonuç

    tüm bunları, belli bir sonuca varalım diye yazmadım. zaten “en iyi politika şudur” diye çözüm üretebilecek olsam, bunu bir think tank çatısı altında yapıp paraya para demezdim. o paraları da hemen karayiplere filan atardım ki temel gelir olarak size dağıtılmasın.

    mühim olan bu konunun önemini ve çeşitli argümanları anlamak. bu geçici bir moda değil, yakın geleceğin önemli bir cephesi olacak. dedelerimiz nasıl 8 saatlik çalışma günü için mücadele ettiler, bu da bu nesillerin mücadelesi.

    benim kişisel tahminim bunun epey yaygınlaşacağı yönünde. bunun kabaca iki nedeni var:

    1) şimdiden epey muhalefet enerjisi birikti gelir adaletsizliğine karşı. yeni gelişen ülkeler idare ederler ama gelişmiş ülkelerin orta sınıfı, artan üretimden hiç nemalanmıyorlar. abd’de bile açık açık kendilerine demokratik sosyalist diyen politikacılar türediyse (tabii ki bu amerikan tarzı sosyalizm, aslında avrupa’daki merkeze denk geliyor) kalanı siz düşünün. bu gazın bir şekilde alınması gerekiyor.

    2) sol kesim, tarihsel olarak kapitalizmin esnekliğini hep yabana attı. “kapitalizm” diye tek bir sistem yok ve şimdiki versiyonları da, 100 sene öncesinden çok farklılar. gözümüzün önünde defalarca evrim geçirdiler. bu da bir sonraki evrim basamağı. yani evrensel temel gelir, “alttan gelen baskılara boyun eğen para babaları” hikayesi olmak zorunda değil. tam tersine, sistemin devamı için, bizzat sistemin aktörlerinin katılımıyla tasarlanmış bir gaz alma projesi olarak da görülebilir.

    ***

    nihayetinde, insanlar otomasyon sayesinde özgürleşmeliler. bunun maliyeti de, toplam üretime kıyasla gayet kabul edilebilir olacak gözüküyor. abd için konuşursak, 2.5 trilyon dolardan bahsediliyor. o da bir kısıtlama veya önceliklendirme olmadan, 18–65 arası her yetişkine çat diye 12,000’er dolar verilirse. (bu, yoksulluk sınırına denk geliyor).

    mevcut refah yardımlarının tutarı 1 trilyon kadar zaten, yani fazladan 1.5 trilyon dolardan bahsediyoruz.

    kulağa çok mu geliyor? toplam ekonomik büyüklük şimdiden 20 trilyona dayandı, endüstri 4.0 ile iyice artacak. 2030’da 33 trilyon dolar olacağı tahmin ediliyor. çin için de benzer bir rakam tahmini var. yani dümdüz hesap, gsmh’nin %10’u bu işe gidecek: stabilite için ucuz bir maliyet.

    kısaca, piramidin ucu sivrilmeye devam eder de, tabanı biraz rahatlar en azından.
  • ilk denemeleri kanada'nın bir eyaletinde yapılan gelir yardımı. bu yıl hollanda ve finlandiya'da uygulamaya konması bekleniyormuş.

    link
    basic income

    bir ülkedeki bütün insanların yaşamları boyunca ön şart ve formalite olmaksızın yaşamalarına yetecek bir gelirin sağlanması demekmiş. varlıklı veya yoksul, evli veya bekar, çalışan veya çalışmayan, ayrımı olmaksızın bu gelir yardımının yapılması planlanan proje.

    yani yine yetersiz kalan kapitalist sistemin insanlığı kurtarma çabalarından biri. tabi dünya'yı yöneten para babaları bu gelişmeye nasıl bakar bilemeyiz.

    (universal basic income)
  • dünyayı yöneten para babalarının olumlu bakacağını düşündüğüm sistem

    temel ihtiyaçları karşılama alt limitinin 1000 tl, temel gelirin 500 tl olduğu bir dünya düşünelim.

    3 tasarımcımız var diyelim ki elimizde:
    işsiz tasarımcı - 0 tl geliri var, geçinemiyor, çöp karıştırıyor, insanların atıklarıyla beslenip giyiniyor.
    freelancer tasarımcı- 1000 tl geliri var, geçinebiliyor.
    devlet memuru tasarımcı - 1000 tl geliri var, geçinebiliyor.

    bu insanlara ayda 500 tl temel gelir bağlandığında şunlar olacak:

    1) freelancer tasarımcı diyor ki "yav devlet bana 500 tl veriyor, benim geçinmek için 1000 tl kazanmama gerek kalmadı, haftada 40 saat yerine 20 saat çalışsam, kalan 20 saatimde de sanat yapsam ne mutlu bana"

    2) işsiz tasarımcı diyor ki "devlet bana 500 tl vermeye başladı, bir de haftada 20 saatlik freelance iş çıktı ondan da 500 alsam ayda 1000 tl'ye yaşarım ben"

    3) devlet memuru tasarımcı da diyor ki "aylık gelirim 1500 tl oldu, 500 lira fazlam var, işi azaltamıyorum ama eve kendime daha güzel bilgisayar, çizim tableti vs. alabilirim artık"

    sonuç ne:
    temel gelir öncesi biri işsiz, sefil durumda, para babalarına para kazandırmıyor hatta hırsızlık vs. gibi sebeplerle zarar verme ihtimali yüksek. ikisi çalışıyor ama para babalarına minimal para kazandırıyorlar.

    temel gelir sonrası işsiz olan iş sahibi oldu, para babasına para kazandırıyor minimal de olsa, zarar verme ihtimali azaldı. iş sahibi olanlardan biri halen minimal de olsa para kazanıdırıyor para babalarına, diğeri de artan geliri sayesinde çok para kazandırıyor.

    hem insanlar daha iyi durumda, hem para babaları daha çok para kazanıyor. sosyalist gibi gözükse de aslında kapitalizmin tepe noktası bir model.
  • artan otomasyonlar ile beraber dünya gündeminde yerini alan gelirdir.

    şimdilik ismine tezat olarak, evrensel temel gelirin önerilen tek bir çeşidi yok, ülkeler arası sınırlar var olmaya devam ettiği sürece de ücretleri belirleyecek olan parametreler çok çeşitli olmaya mahkum. gönül ister ki sınıf, kast, gelir seviyesine bakılmaksızın her bireye karşılıksız, asgari bir güvenceyi sağlamak mümkün olsun fakat gidip de saint kitts and nevis'te uygulayacağınız bir koşulsuz gelir sistemini aynı şekilde hindistan'da uygulamanız pek mümkün değil.

    tarihte vatandaşlara karşılıksız para dağıtan bir sisteminin işlediği mi görülmüş diyenlere alaska daimi fonunu (#87973630) hatırlatmak mümkün. lakin bu fon her ne kadar sık sık ubi savunmacılığında kullanılsa da ubi ve apf arasında bir benzetme yapıp buradan ütopik sonuçlar çıkarmak mantıksız. çünkü:

    1) fonun devlete gerçek anlamda bir maliyeti yok.
    2) temettü ödemeleri yıllık.
    3) alaska nüfusu günümüzde 700 binlerde.

    haliyle bu tür mikrokozm örneklere bakarak evrensel bir çıkarım yapmak ne yazık ki fazla optimist oluyor. macau'daki wealth partaking scheme de bazı yönlerden alaska'ya benzetilebilecek olan, 2007'deki mayıs protestolarından 1 yıl sonra hayata geçirilmiş bir sistem. yine alaska'daki gibi, tüm macau sakinlerine koşulsuz olarak nakit ödeniyor. fakat nüfus az (600 bin küsur) ve ödemeler yıllık.

    avrupa'ya bakılırsa, sadece seçilen insan sayısı anlamında değil, denemenin bölgesel olmaktan ziyade ülke genelinde yapmış olduğunu da düşünürsek, finlandiya'daki uygulamanın, iskoçya veya hollanda gibi ülkelerdekilere kıyasla daha geniş çaplı olduğu söylenebilir. bildiğimiz gibi finlandiya, 2 yıllık bir deneme sürecinden geçti. açıklanan ön sonuçları merak edenler şu linke göz atabilirler ama kısaca özetlemek gerekirse finlandiya denemeyi yapabilmek için 2000 işsiz seçti ve 2000 kişiye vergiden muaf olarak koşulsuz 560 euro ödedi.

    yakın dönemde ise yapılacak olan önemli denemelerden bir diğeri stockton, california. (bkz: seed) 18 aylık bir süreç olacak, sonuçların nasıl olacağı görülecek.

    evrensel temel gelir tartışmalarındaki en büyük endişelerden biri iş kaybı kuşkusuz. bunun yanında, bugün bile yapay zekanın doğru diyagnoz koyma oranının çoğu doktoru solladığını yapılan denemelerde görmekteyiz. (örnek ) passengers'taki gibi autodoc ne zaman üretilir bilemeyeceğim, fakat otomasyonun çoğu sektörü yavaş yavaş etkileyeceği ve bunun zaman içinde bir istihdam sorunu yaratacağı, tedbirlerinin erken alınması gereken öngörülebilir bir problemdir. ubi'a yönelik en büyük endişe ise gelirin istihdama nasıl etki edeceğidir fakat 21. yüzyılda kaçınılmaz olarak etkisini gösterecek olan yapay zeka gelişmeleri bu tartışmaları ileride pek anlamlı kılmayacağı gibi evrensel temel gelirin de önünü açabilir.

    bazı ekonomistler ise sanayi devrimi örneğinden yola çıkarak yeni iş piyasalarının ortaya çıkacağına dikkat çekiyorlar. sanırım bu noktada, uzun vadedeki önemli soru işaretlerinden bir diğeri de ar-genin otomatize edilip edilemeyeceğidir. ar-ge de otomatize edildiği takdirde, mevcut kapitalist sistemin meşrulaştırılmasında sık sık kullanılan "rekabet psikolojisi inovasyon için bir zorunluluktur." argümanının pek bir geçerliliği kalmayabilir.

    otomasyonun boyutu her ne olursa olsun uzun vadede otomasyondan kaçış olmayacak. bundan ötürü hükümetler, yapay zekadaki ve makine öğrenimindeki gelişmelere dikkat etmekle yükümlüler. kaotik durumların ortaya çıkması arzu edilmiyorsa gelecekte mekanizasyondan dolayı oluşacak iş kayıpları öyle veya böyle kompanse edilmek zorunda. bunun da çeşitli evrensel temel gelir sistemleri ile mümkün olup olmayacağı, yapılacak olan yeni denemelerle daha net analiz edilecektir.
  • "boyle bir sey olursa kimse calismaz, yer sicar yatar" diyen insanlar icin birkac sozum var:

    halka satis, hizmet saglayarak milyar dolarlar kazanan sirketler, devlete, devlet de keyfine gore sosyal politikalar ve hizmetle vatandasa hizmet saglamaya calisiyor suanki sistemde. arada kalan devlet, butun hepsinin kontrolunu elinde tutuyor ve esas calismadan para kazanan insanlar bu aracilarin icinde.

    bu politikadaki amac, insanlara direkt "vergi" odemek gibi bir sey. devlet araya girmeden, "al iste sana cep harcligi", "ister bunu biriktir, ister temel ihtiyaclarini gider, yasaman icin sana sosyal destek" kafasi. (bu var olan devlet kaynakli sosyal destek politikalarinin sonlanmasi anlamina gelmiyor, 'ona ek' olarak konusuluyor)

    suanki duzende oldugu gibi, almanya'daki kimi gurbetciler gibi cocuk dogurup, onun yardimi ile gecinmeye calisan insanlar olmayacak mi? elbette olacaktir. fakat 18 yasindan sonra devreye girmesi planlanan bir politika bu. 18 yasindan sonra hemen her insanin temel bir hayatta kalma gideri oluyor, onu karsilamaya yonelik yani.

    suandaki sosyal politikalar genellikle saglik ve egitim uzerine, ki o bile yetersiz kaliyor cogu kisi icin. guvenli barinma ve beslenme aslinda bir diger en buyuk temel ihtiyac. bircok aile sadece bu temel ihtiyacini gidermek icin birbirinden yorucu, ayak isleri yaparak gecimini saglamaya calisiyor.

    eger otomasyon bu yorucu, anlamsiz, ayak islerini yapmamizi sonlandirabilirse, insanlar neden bu degersiz islerde calisarak en temel ihtiyaclarini gidermek zorunda kalsin? "ama yatacaklar" deniyor, e yatsinlar zaten!! sanki parasi olan zengin yatmiyor.

    fakirin sirtindan gecinen sistemi sonlandirmak icin de bir politika bu. yatmayi secen insanlar olacak mi? elbet olacaktir. olsun da, kendi secimi yani, sana ne?

    ama kafasinda bir plani olup, bir girisimcilik yapmak isteyip, sistemin icinde caresiz kalan genclere, insanlara guzel bir destek olacak bir politika da olabilir boyle bir yasa. ornegin, amerika'da ogrenci kredisi yuzbinlerce dolari asan gencler, ailesinin bodrum katinda yasamaya, dandik islerde (baristalik, kasiyerlik vb) calisarak para biriktirmeye calisiyorlar. bu gencler yine ailesinin yaninda yasasa ve enerjisini bu islerde harcayip bitirmek yerine var olan bilgisini ve becerisini egitimini aldigi ya da ilgilendigi bir konuda yatirima donusturmek istese, onlar icin destek olabilir boylesi planlar.

    en azindan insanlarin "hayatta kalma korkusu" ve "en temel ihtiyaclarini giderememe korkusu" olmamasi ile yani maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine gore en temel ihtiyaclarini korkmadan karsilayabilenler uzerine diger degerleri ekleyebilecek motivasyonu bulabilirler.

    herkes yapacak mi bunu? hayir. zaten herkes yapsin diye degil. yapmak isteyenlere destek olsun diye. diger insanlar da bi zahmet essek gibi calismadan yatmislar, cok mu? zengine reva, fakir yaparsa asagilama... oyle cifte standart olmaz. herkes insan gibi yasamayi hak ediyor. once bizim kafamizin degismesi lazim belki de, insanlari parasina, egitimine ve sosyal statusune gore temel haklarinin giderilmesini "hak ediyor mu etmiyor mu" diye kendinde had gorup, elestirmektense.
  • eyt yasası sonrası orta ya da uzun vadede şahsi kanımca gündeme gelecek olan meseledir. yaklaşık 10-15 sene sonra eytlilerin genç nesillerde yarattığı huzursuzluğu ve adaletsizlik duygusunu giderebilmek için devletin bu yönde hamlelere başvuracağını düşünüyorum.

    avrupa ülkelerinde zaten konu hakkında çalışmalar mevcut. bunlar başarılı olursa gelecekte türkiye'de de uygulanması söz konusu olabilir.

    zaten bugün de özellikle devlet kurumlarında yeterince insan herhangi bir katma değeri olmayan işlerde sırf iş olsun diye istihdam ediliyor. bunun üzerine bir de hükümetten, belediyelerden vs. sosyal yardım alan milyonlarca insan var. onlar da üstü kapalı şekilde bu maaşı alıyor.

    eyt meselesinde olduğu gibi, en dar gelirliye yapılan nakit destekler de genelde tasarrufa ve yatırıma dönüşmeyeceği ve minimum oranda lüks ithal tüketime yöneleceğinden verilen maaşın büyük kısmı dolaylı vergiler * * yoluyla tekrardan devletin kasasına girecek. yani devlet 10 veriyorsa 7'sini zaten geri alacak.

    en düşük emekli maaşı kadar, yani öldürmeyen ama süründüren bir temel gelir, ki insanlar çalışmayı tercih etsin, hükümetlerin bir sonraki popülist politikası olacak.

    bu uygulamaya çok sıcak bakmıyorum ama diğer yandan da zaten 10 insandan 5'i yalandan çalışıyor bari iş resmiyete dökülsün herkes rahatlasın diyorum.
  • mitt romney'nin 16 mart'taki tweetlerinden sonra tekrar gündeme gelmiş olan gelirdir. abd siyasetine yabancı olanlara öncelikle romney'i açıklamak farz oldu:

    romney'i ilkeleri ile hareket eden bir adam zannetmeyin. trump'ın impeachment sürecinde trump aleyhine oy kullanmış olmasının nedeni trump'a “rendered himself obnoxious” diyecek bir benjamin franklin idealizmine sahip olmasından ziyade trump'la kendisi arasında olan bireysel anlaşmazlıklar.

    romney'nin kimseye ubi teklif ettiği falan yok. adam ne demiş? one-time check demiş. yıllardır bu iş için kendisini yırtan bir isim yok değil ama: andrew yang. salt politik çıkar için değil üstelik, iowa'daki sonuçlardan sonra andrew yang bitti ama yine de ubi için çalışmaya devam etti. kendi organizasyonu ile 500.000 dolar para saçıp deney yapıyor bu iş için. ubi dedimiz şey denemeden şak diye hayata geçirilebilecek olan bir uygulama değil. dünyanın çeşitli yerlerinde küçük ölçeklerde bu deneyler (#87973640) yapılıyor ki insanların uygulama sonucunda çalışma alışkanlıklarının, üretkenliklerinin bundan nasıl etkileneceği, ne oranda iş kaybı olacağı daha iyi analiz edilebilsin.

    abd'de işsizlik maaşı başvuruları şu anda rekor kırdığı için en alakasız siyasiler bile geçici olarak bu tür önerilerde bulunuyor. bu demek değil ki kriz sona erdiğinde aynı çizgiyi koruyacaklar. kaldı ki ubi'ın önerilen tek bir çeşidi de yok. yaratacağı sonuçlar nasıl bir ubi'ın hayata geçirileceğine bağlı olarak değişir.

    * * *
    ps: covid-19 nelere kadirmiş. yılların republicanlarını iki ayda progresivist birer mesih yaptı.
  • virüs ile birlikte tartışılan hede. lakin esas sorun bu salgın geçtiğinde bile robot teknolojisinin ve yapay zekanın insan emeğinin yerini alacak olması.

    beyaz yakalılılar bu tehlikenin mavi yakalılar için geçerli olduğunu sanıyor. oysa seneler önce wallmart çok sayıda önmuhasebe çalışanını çıkarttı. abd'de bazı gazeteler spor karşılaşmalarını izleyen çalışanlarına yol verdi. yapay zeka maçı izleyip özetini çıkartıyor, şu dakikada şu oldu vs. diye. yakında maçları yorumlamaya da başlarlar, çok da zeka gerektirmeyen bir alan nasıl olsa.

    bir de bazı andavallar var, geçende prof. olan birini dinledim; bu yeni teknolojiler yeni iş alanı açacak diyor. bir robotu 15 kişi tasarlayacak 100 kişi yapacak o da binlerce işçiyi işinden edecek. bunların hepsi işsiz kalınca bari robot tasarlayalım, yazılım öğrenelim mi diyecek?

    henüz değil ama gidişat evrensel temel gelire gidiyor.

    yıllar önce gördüğüm bir karikatürde, fabrika sahibi robotlarını sendikacıya gösterip, bunlar ne yemek ne su ne de zam istiyorlar diye böbürleniyordu. sendikacı da "iyi o zaman ürettiğiniz otomobilleri de robotlara satarsınız" diye cevap veriyordu.

    işin özü bu. geldik kapitalizmin temel meselesine; toplam talep sorunu.
  • nasıl ki '29 büyük buhranından sonra keynesyen ekonomi modeline geçildi, covid-19 krizi bittiğinde de evrensel temel gelir norm olacaktır.

    başka çare yok.

    herkes şunun farkında ki tüm dünyada halihazırda evrensel temel gelir sistemi olsaydı bu pandemi bu denli yıkıcı olmazdı. ilk vakalar çıktığında devletler 1 aylık bir sokağa çıkma yasağı sayesinde virüsle mücadeleye 10-0 ileride başlar, şu anki gibi ekonomik kaygılarla sokağa çıkma yasağından geri durulmazdı.

    edit: covid-19 krizi bitti ama etg norm olmadi.
  • jeff bezos'un eski eşine ödediği nafakayla pek çok ülkenin dış borcunun ödenmesi normal de insanlara çalışma şartı aramadan giyinme, barınma ve gıda ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri, insanca yaşayabilecekleri temel bir ücret ödenmesi anormal.

    refah yüksek binalarla, aya marsa yollanan füzelerle değil, en şanssız %10'un ortalama yaşam standardıyla ölçülür. bu kıstasla bir grup insanın suya erişimi yokken, birileri bebeği donmasın diye saç kurutma makinesini açık bırakıp intihar ederken başkası milyonlarca liralık saat takıyorsa o medeniyette refah yoktur, göz boyama vardır.

    covid-19 ile mevcut düzenin makyajı aktı ve altından gelir ve fırsat adaletsizliği herkesin görebileceği şekilde çıktı. evrensel temel gelir bir tercih değil zorunluluktur, devranın nasıl döneceğini göreceğiz.
hesabın var mı? giriş yap