• baş rolünde oynayan domhnall gleeson'ın ana karakter olmadığı enfes film.

    --- spoiler ---
    yönetmen lenny abrahamson istese filmi öyle bir noktaya götürürdü ki control yapımındaki gibi sonunda boğazınız düğümlenecek hale gelirdi. ama gayet keyifli müzik dolu bir film çekmiş. çıtırdan wes anderson havası var. görüntü yönetmeni hariç de.

    filmin birkaç alt metni olduğunu düşünüyorum.

    birincisi: delilikle dahilik arasındaki ince çizginin bir tarifi yapılmış; delilik çoğu zaman toplumun yarattığı "normal" olmayanı dışlama davranışından başka bir şey değildir. grubu sevenlerin gördüğü; frank "akıl hastasıdır" ve grupta çalan herkes bir parça "çatlak"tır. çünkü diğer insanlara göre normal olmayan davranışlar sergiliyorlardır. tıpkı shine filmindeki dahi piyanist gibi.

    ikincisi: günümüz popüler kültürü öyle bir algı yarattı ki, hepimiz birer rock star, dahi sanatçı ve popüler kültüre yön veren ünlü kişilere dönüşeceğiz. filmde bu çok güzel eleştirilmiş. filmin başında işinde mutlu olmayan devamlı şarkı yazmaya çalışan jon, bize adeta "hayallerinin peşinden koşarsan başarırsın" alt metnine sahip filmleri hatırlattı. fakat sonunda gördük işler hiç de öyle değil. yetenek gerçekten çalışarak başarılacak bir özellik değil.

    jon irlanda'daki kayıtlar sırasında kendi akıl hastanesini yarattığını düşünüp frank gibi başarılı olacağını zanneder. hatta frank kaçınca ailesine psikolojik rahatsızlığın altındaki nedenleri ısrarla sorar. çünkü frank'in müzik yetisinin doğuştan geldiğini kabul etmek istemez. ona göre hayallerini takip ederse başarıya ulaşacaktır.

    --- spoiler ---

    kısaca film gayet başarılı. soronprfbs keşke gerçek olsaydı.
  • bu filmi herkesin anlamasını kesinlikle beklemiyordum ki zaten ekşi'deki yorumlar da beni haklı çıkardı.gerçekten müzikle ilgilenmiş ve bazı tecrübeler edinmiş insanların çok beğeneceğini düşündüğüm filmdir.elbette ki üstteki tarif çok genel oldu ama kastettiğim kitle okuyunca kendini bilecektir * filmde çok ama çoook fazla mesaj var,grubumdaki gitaristle izledik ve izlerken aslında bazı şeylerin çok fazla bizden olduğunun farkına vardık.müzikle pek alakası olmayan bir insan zevk alır mı?empati kuracaklarını ve filmin içine gireceklerini,mesajları anlayacaklarını pek sanmıyorum.

    pekala mesajların da hatırlayabildiğim kadarını açıklayayım:
    -sanatı, toplum beğenisi için mi yoksa sanat için mi yaptığının ayrımına vardırıyor.sen bunların hangisisin,jon mu frank mi? deniliyor filmin bir kısmında tam anlamıyla.
    -frank ayrıntılara çok kafayı takmış ve 11 ay gibi bir sürede çalışmalar tamamlanmıştı.ayrıntılar olmasa ve onlara tam lazım olan ilhamı beklemeseler belki çok daha hızlı bir süreçte kayıtları bitebilirdi.ancak müziğe verilen önem ve o ahenk filmde işlenmiş.
    -frank bir kapı gıcırtısını gösterip:''sırf bundan bile bir albüm çıkar'' demişti.önemli olanın gören gözle,duyan kulakla yaklaşmak olduğunu çok iyi bir biçimde aktarmışlar.enstrümanlar yalnızca bir araç.
    -aslında izleyen müzisyenlerin çoğunun jon olduğunu düşünüyorum.biz de onun gözünden izledik ve ilk bakışta gruba girmesini çok büyük bir şans olarak algıladık ama aslında önemli olanın yetenek ve grup içi uyum olduğunu gördük. theremin çalan hatunun baştan beri doğru söylediğini dakika dakika,acı acı gördük.
    -film, popülaritenin peşinde koşmanın ve popüler olup olmamanın ne kadar içi boş kavramlar olduğunu yüzümüze yüzümüze vurdu.bunda fazla ayrıntıya girmiycem,frank'in en büyük hatası da aslında bu oldu.dinleyici kaygısına girdi ve sonucunu gördük.önemli olanın yaptığın şeyden keyif almak ve kaliteli olduğunu bilmek olduğunu gördük.
    -önceki klavyecilerinin don olduğunu öğrendik.aslında don,jon'dan çok daha yetenekli olduğunu bize bazı sahnelerde gösterdi.grubun aynı zamanda dost olduklarını,kararlara saygı duyulması gerektiğini,diğer gruplara öğretici bir film olması açısından çok değerli bir bilgi.grup içindeki misyonunu tamamladığını düşündüğünde de kendini grubun simgesi haline gelmiş frank başlığı ile astı.aslında bu ian curtis 'e bir gönderme olmasının yanı sıra grup içindeki mesajı açısından da önemli.
    -theremin çalan hatunun gitmesiyle diğer grup üyelerinin ayrılması da çok güzel bir detaydı aslında.binlerce dinleyenin önüne çıkma fırsatı birkaç adımlık uzakta iken onlar gruptaki kaliteyi ve sadakatin daha önemli olduğunu bize gösterdiler.
    -theremin çalan hatunun bizim dediklerimizi çalan 10 tane et parçasından ibaretsin sözleri çok anlamlı.
    -frank'in gözünün gördüğü her şeyden müzik yapabilmesi aslında beste yapmaya çok kasılmamasını,üretecek adamın bir şekilde ilham perisinin geleceği mesajıdır. jon'a orada verdiği ders, aslında tüm müzisyenlere ders niteliğindedir.
    -jon'un bestesini dinleyip ondan çok daha farklı bir beste ortaya koyma sahneleri de aslında filmin çok ince sahnelerinden bir tanesi,bunu artık sizlere bırakıyorum.
    -diğer grup üyelerinin de aslında başka enstrümanlara hakim olduğunu da gördük,mesela frank çok güzel gitar çalıyor ancak grup içinde çalmamakta. grup içindeki uyumun sağlanması için herkesin bir enstrüman seçmesi ve ona sadık kalması da güzel bir detay.söylerken gitar çalmak az da olsa sese zarar verir,odaklanmayı düşürür mesela. bu bile müziğe ne kadar değer verdiklerinin küçük bir göstergesi.
    -aslında filmi bir kere daha izleyip gelsem bir bu kadar daha yazabilirim.yalnızca ''bir buçuk saatlik'' film hakkında.

    kısacası bence gerçekten muhteşem bir film.müziklerine değinmek bile istemiyorum.
  • akademi götümü yesin. gönlümün 2014 oscar'ını verdiğim film.

    not: imdb'de 7 aldığını görünce gözlerime inanamadım. sinefillik ölmüş.
  • lenny abrahamson'ın yönettiği, michael fassbender'ın kafasında maske ile dolaştığı film. hatırladığım kadarıyla freaud, çocukluk travmalarının, gerçek sanatçının ortaya çıkmasında önemli olduğu hakkında bir şey söylemişti. işte bu film onun tam tersini kanıtlamaya çalıştığını, bunun yetenek ile alakalı olduğunu söylemeye çalışan bir film diyebilirim.

    --- spoiler ---

    filmde frank yaşadıklarının onu güçlendirdiğini bu sayede yetenekli olduğunu söylüyor. jon da sürekli bunun etkisinde kalıyor ve frank'in yaşadığı travmaları yaşamamış olmaktan yakınıyor. ama film ilerledikçe görüyoruz ki frank aslında iyi bir aileye sahip olan ve bahsettiği travmaları da pek yaşamamış gibi duran biri. hatta jon ile hemen hemen aynı hayata sahip. ama frank yeteneği olan, jon ise yeteneksiz olan kişi. bu yüzden de filmin sonunda ayağa kalkıp gruba katılmıyor,olması gerektiği gibi çekip gidiyor.
    --- spoiler ---
    fassbender'a gelince, yüzünde o koca maske ile bile filmdeki en başarılı performansı sergiliyor. hunger'dan beri bu adamı takipteyim,büyük ihtimalle de devam edeceğim.
  • --- spoiler ---

    kendi hâlinde takılan, müzik yapan, kafası bozulunca kemik sesi gelesiye kadar dövüşen, osuran, ağlayan, gülen, intihar eden bir grup delinin * arasına kendini farklı zanneden, popülerlik kaygısı taşıyan bir adet gavatın dahil olmasını ve nihâyetinde de o güzelim ortamın içine sıçılmasını izlediğimiz bir film. esasına bakılırsa, o sonradan dahil olan eleman tam olarak biziz. filmi onun gözünden izliyoruz ve her ne kadar kabul etmesek de insanların hayatlarına karışmaya bayılıyoruz. onları kendimiz gibi yapmaya çalışıyoruz, acımasızca yargılıyoruz.

    film boyunca düşündüğüm şeylerden bir diğeri ise, bu diyarlarda yaşasa frank'in başına gelecekler oldu. bir kere o yaşa gelmesine müsaade etmez, çok önceden el birliği ile intihar ettirirdik fukarayı da, hadi yaşadığını farz edelim, artık o kafasına taktığı zımbırtıyı çıkarttırmak için kimler devreye girerdi ben tahmin edemiyorum; anne-baba, dayı, amca, enişte, arkadaşlar, doktorlar, yörenin önde gelenleri... herif takmak istiyor be babacım, bırak taksın. sanane? yok, olur mu? olmaz. illa çıkacak o zımbırtı. bunu elinden tutup rakıya götüreni mi ararasın, ağzına sigara tutup "kardeş açıldın mı biraz daha? böyle olma olm. amacın ne senin? gir bir maaşlı işe, memur ol. itlik yapma, babayin kemiğine sıçarım senin. neyse gel, sarılalım." tarzı öğüt vereni mi ararsın artık. huzur vermezdik yemin ediyorum.

    filmin bir şey anlatma derdi yok. öyle kendi aralarında takılıyorlar ve sonradan giren itle beraber biz de olaya dahil oluyoruz, hepsi bu. o doğallığı da filmi başka bi' yere taşıyor zaten. herkese hitap ettiğini söylemek güç. ama eden için de unutamayacağı bir film kendisi.

    son olarak, film boyu bir tek ben mi düşündüm bilmiyorum ama, kafası çok sonradan gelen güzel ve enteresan şarkıları, garip müzik aletlerini görünce aklıma hemen bir dönem ali ece'nin de üyesi olduğu dinar bandosu ve dahi asaf zeki yüksel * geldi. bu da ayrı bir gülümseme vesilesi oldu kendi namıma.

    --- spoiler ---
  • çok güzel bir film, evet belli bir süreden sonra düşüşe geçiyor ama bu güzelliğinden bir şey kaybettirmiyor.
    kesinlikle saf müziğin,hissedilerek yapılan müziğin filmi frank,film boyunca sanatın ne kadar bireysel olduğunu hissettiriyor.bunun dışında filmdeki şarkılar da şahane,özellikle kayıt sahnesinde 60'lara gidiyorsunuz ve michael fassbender'ın mükemmel oyunu buram buram jim morrison kokuyor.
  • fazla iyi bir film.

    frank'in püsküle yazdığı şarkıya özellikle bayıldım.

    --- spoiler ---

    lonely little carpet tuft

    a twisted woolly joshua tree

    surrounded by its fallen friends

    alone in a threadbare woven field

    lone standing tuft

    defy the foot

    what age are you in carpet years?

    ıs it spring and you're the first to wake?

    or are you old but still strong enough

    to keep what winter wants to take?

    lone standing tuft

    defy the foot

    ıs it luck that you're still standing

    and you've not been flattened too?

    do you tremble in the little wind

    that's squeezed out by my shoe?

    lone standing tuft

    defy the foot

    has your tuftiness mutated so

    your strands are made of steel?

    ıs it sheer determination

    you'll never bend beneath the heel?

    lone standing tuft

    defy the foot.

    --- spoiler ---
  • çok güzel filmdir, izleyin izletin efendim.
    kulağa karanlık gelen müzikleri aslında mutlu bile eder.
    (bkz: i love you all)
  • son zamanlarda izlediğim en kasvetli film. bayıldım. izleyen çok olsa da tartışsak, konuşsak.
hesabın var mı? giriş yap