geceye bir şiir bırak
-
zeynep beni bekle / gece ağaçlarına
yağmur çiseliyorum / cam tozu su beyazı
yalnızlığını mutlaka değiştireceğim
bir yaprak halinde süzülüp saçlarına
eski teşrin’lerden / kederli kırmızı
zeynep beni bekle mutlaka döneceğim
söyle kim önleyebilir buluşmamızı
geceleyin ışıkları söndürdüğün zaman
benim şiir kitaplarından sızan aydınlık
elinde uyuyakaldığın heyecanlı roman
pancurların çarpıldığı lodos geceleri
rüzgârın değil benim / pencerendeki ıslık
her akşam koridordaki ayak sesleri
yanlış çaldığını zannettiğin telefon
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
hem bu ne ilk ayrılığımız ne de son
pikapta eminağa acemaşirân saz semaisi
sokakta çocuklar saklambaç hırsız polis
hayat akıp gidiyor olsam da olmasam da
saatı durmamalı ufak sorumlulukların
resmi bırakmadın ya / son çektiğin hangisi
bak mektuplar birikmiş yine masamda
fakülteler açılacak bak bugün yarın
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
başladığımız filmi birlikte bitireceğiz
kim ne derse desin içimde delice bir his -
ne duruyorsun be
at kendini denize
geride bekleyenin varmış aldırma
görmüyor musun her yanda hürriyet
yelken ol dümen ol kürek ol
git gidebildiğin yere. -
ben senin en çok sesini sevdim
buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
önce aşka çağıran sonra dinlendiren
bana her zaman dost, her zaman sevgili
ben senin en çok ellerini sevdim
bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
nice güzellikler gördüm yeryüzünde
en güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
ben senin en çok gözlerini sevdim
kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil
ben senin en çok gülüşünü sevdim
sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
unutturur bana birden acıları, güçlükleri
dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman
...
ben senin en çok bana yansımanı sevdim
bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...
ümit yaşar oğuzcan -
bir şey var aramızda
senin bakışından belli
benim yanan yüzümden.
dalıveriyoruz arada bir
ikimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,
gülüşerek başlıyoruz söze.
bir şey var aramızda.
onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
fakat ne kadar saklasak nafile
bir şey var aramızda,
senin gözlerinde ışıldıyor.
benim dilimin ucunda.
nahit ulvi akgün -
kahveli şiirler 3
sahilde yürüyen yengeçlerin uyumu
beni herzaman duygulandırır ve şaşırtır
sigaramı sararken aklıma gelen bu düşünceden kurtulmak ve
seni daha iyi görebilmek için ayaklanmışım
o sırada taksici kornaya asıldı
sahilde ki yosunlar bile havaya kalktı
hemen yakınımdaki bi taşı fırlattım
dikizi sol alt köşeden almıştım
mevzu patlar dedim kendime (g)
taksici dışarı fırladı arabadan
zopasını çıkardı bagajdan
ellerimi kaldırmıştım, bekliyordum ilk darbeyi
ve sallamıştı ilk saltoyu
arkamda ki güzel kızı yere sermişti. (b)
kızı yerde görünce içim cız etti
artık kız baygındı, şekil yapacak kimse kalmamıştı
arkadaki mısır tarlasına ulaşsam
ekerim dürzüyü dedim (g)
taksiciden intikamı mı seçicektim
yoksa güzel kızı kurtarıp aşkı mı
ve tabiki de herzaman ki gibi aşkı seçmiştim
kızı iyileştirmiş , onu tekrar hayata kavuşturmuştum
beraber bi kahve içebilir miyiz sorusu artık benim hakkım olmuştu
onu plaja götürmüştüm, dertleşmiştik, gülmüştük, nefis bi vakit geçirmiştik
peki acaba akşam şarap içer miyiz sorusu artık o kızın hakkı olmuştu
kabul ettim, gene plajda, bu sefer masa sahibi kız olmuştu ben misafir
dertleşmiştik, gülmüş, hicaz makamı dinlemiştik (b)
bu kadar mutlu olmak normal mi diye düşünürken
taksicinin acı ferdayı sardı bütün sahili
meğer üç kere çıkma, iki kere evlenme teklif etmiş kıza
ani bir kararla kızı alıp kütahya ya gitmeye karar verdim, orada bizi bulamazdı
ben gündüzleri işporta yapar, akşamları taksiye çıkardım diye düşündüm
kız kabul etmedi ve silahıyla kaba etimden vurdu beni
meğer bayburtluların adamıymış
ben şoktayken taksicinin uçan tekmeyle kıza vurması
her anlamda devrimci bir eylemdi
kızı orda bırakıp veli baba'nın yerine gittik
bir yetmişlik, bir otuzbeşlik içildi
ilk defa küfürsüz kavgasız bir muhabbet olmuştu
(g)
şekerdik, gülüp gülüp birbirimize tokat atıyorduk
taksici hicaz makamından gazeller patlatıyor, ben ise kürdili hicazkâr okuyordum
güüm diye bi ses daha geldi, kız ve çetesi torpil attılar arkamızdan, ayılmıştık
siper aldık ve artık birbirimizle helalleştik
filmin sonuna geldiğimizin farkındaydık. (b)
çete zorlu, zaman dardı
hep taşıdığım bomba diğer pantolonun cebinde kalmıştı
neyse ki taksici sabıkalıydı
onu almaya gelen polisler çeteyle çatıştı
biz aradan süzülürken silahların acı sesleri çınlıyordu
kendimizi çorbacıya attık
usta durumu anlamıştı
size tuzlama gider dedi
karşı çıkacak durumda değildik ve zaman da dahil herşey aleyhimizeydi
arka kapıdan koşarak çıktık
bir daha da ne o mahalleye gittik, ne o kızı gördük
taksici yunanistan'a geçerken çıkan kavgada kendini yaralamış ve sosyal medyada konuşulmuştu
sigaramı söndürürken ne kadar gereksiz hareketler yaptığımızı düşünmeden edemedim. (g) -
eşdeğeriyle yan yana yürürken
cehennem sokağında birey olmak,
ve en inceldikten sonra
ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.
saat beş nalburları pencerelerden
madeni paralar gösteriyorlar,
yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
hiç bir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.
(cemal süreya) -
bir gülüşte ne olabilir en fazla,
bilmiyorum.
ama seninkinde huzur var.
saklamaya çalışsan da biraz hüzün...
sen gülünce;
bir çocuk annesine koşuyor.
kanat çırpıyor martılar.
gökyüzü maviye boyanıyor.
renkli balonlar,
papatyalar...
sen ne zaman gülümsesen,
kimse sana benzemiyor…
• ümit üsküdar -
"sana gökyüzünü ısmarladım,
gülüşlerinde güneş batsın diye.
geceleri soğuk olur,
gözlerini düşledim,
içimi ısıtsın diye..."
nazım hikmet -
yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansız inen akşamdan,
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini... -
*hasretinden prangalar eskittim*
seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni anlatabilmek seni,
namussuza, halden bilmeze,
kahpe yalana.
ard-arda kaç zemheri,
kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül-gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarına kan gülleri takayım,
bir o yana
bir bu yana...
seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.
yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansız inen akşamdan,
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...
ahmed arif
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap