54573 entry daha
  • zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
    aradıklarının çoğunu bulamamış,
    beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
    göçüp gidiyor bu dünyadan.

    işte yaşamak maceramız bu.
    yaşarken beklemek, beklerken
    ve yaşayıp beklerken ölmek!

    (bkz: ümit yaşar oğuzcan)

    (bkz: aşka dair nesirler)
  • gel seninle bir kez daha ağlayalım.
    yaşanmışlara, yaşanmamışlara, bir de hiç yaşanmayacaklara.

    -oğuz atay
  • gümüştenim ve hatasızım. önyargısızım.
    gördüğümü anında yutarım.
    olduğum gibiyim, sevgiyle ya da sevgisizlikle puslanmadım.
    zalim değilim ben, yalnızca gerçekçiyim –
    dört köşeli, küçük bir tanrı gözüyüm.
    çoğu zaman karşı duvarı düşünürüm.
    benekleriyle pembedir. sanırım o denli baktığımdan
    yüreğimin bir parçasıdır. fakat çırpınır.
    yüzler ve karanlık bizi tekrar tekrar ayırır.bir gölüm şimdi ben. araştırarak
    kendisi olan ufuklarımı, eğilir üzerime bir kadın.
    sonra döner o yalancılara, mumlara ya da aya.
    sırtını görürüm, ve yansıtırım sadık bir şekilde.
    göz yaşlarıyla ve ellerin tahrikiyle ödüllendirir beni.
    onun için önemliyim. gelir ve gider.
    yüzüdür her sabah karanlığın yerini alan.
    içimde boğdu genç bir kızı, ve korkunç bir balık gibi
    yaşlı bir kadın doğrulur ona doğru içimde günden güne.

    sylvia plath (1932-1963, abd)
  • "bir ara sokakta öldüm, dün
    öylece yani, birdenbire
    boşluğa düşer gibi
    sarı bir sessizliğin içinde

    granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
    şehrin boşu boşunalığına içerlerken
    bırakmışım son nefesimi kaldırıma
    bitmiş, öylesine yani

    birdenbire yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
    yüz ifadesini göremesem de
    anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?

    o sokakta bitti her şey
    öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren apartman sakinlerini düşlerken
    sıkıntıdan ölmüşüm.

    dün arka odada ütü yapıp
    buharını burnuna çeken kadını,
    mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
    gözyaşını kabuklara saklayan madam mari'yi
    kocasıyla artık sevişemediği için,
    kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen servi'yi düşündükçe
    ölüvermişim.

    dün böylece bitmiş yani,
    birdenbire sıkılıvermişim derinden zahir.
    tutunca da nefesimi
    portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
    iki kedi de bulanınca
    kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini

    balkabağı mevsimi bile değilken
    dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
    ve saat henüz 12'yi vuramamışken
    kalkmış otobüsler durmamaya

    mecal mi bulamamışım,
    yere döktükleri bala mı basmışım
    hatırlamam ama
    öylece kalakalmışım, kalkamamışım.

    şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
    vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan kayıklar da serseri misinalar
    otobüsler kimseyi almadan
    durup durup geçiyorlar duraktan
    arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor
    her gün, her öğle, her gece

    bisikletleri balkonlarında unutanlar
    her an yağmur yağsın diye dua ediyor
    üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
    buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar.

    aynı kuru kahveciden gün aşırı
    iş olsun diye yüzer gram kahve alıp
    evde, iş olsun diye öğütüyorlar
    ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
    kimse sormuyor
    iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?

    bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
    balkondaki beyaz brandalar
    rüzgarla sökülürken
    sökülüvermişim

    şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
    sıkıntı işte ya da ölmek yerine
    iki adım yol yürüyeydim de
    konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle
    gitmek yerine."
  • ..

    yorgun ve üzgün gidiyorum harap evime, yemin ederim deli yüreğimi senin şehrinden alacağım..

  • bizden artık akması beklenilen kan da katı
    kovulduk ölümün geniş resimlerinden.
    efsanelerden kovulduk
    kan ve demir kelimeleri söyleyince
    elbiseler içindeyiz, şehrin içinde
    önümüz iliklenmiş, ayakkaplarımız bağlı
    kimsenin uykusunun fesleğen koktuğu yok
    altıkırkbeşte vapur ve sancı geç saatlerde
    eski savaşçılar vesair geçmiyor bulutlardan
    çiçek alıp eve götürüyoruz
    bunun bir delilik olduğunu bile bile
    en ıssız duyguların ucunda karakollar
    asmaların altı tuzak ve tuzak caddelerde
    külçeler yüklüyüz, çıkmak istiyoruz yokuşu
    gözler kısılıp bakılıyor bize.
    biliniyor
    bizim mahsustan yaşadığımız
    biliniyor
    şarkıların sırası bizde
    biliniyor
    hayat bizden razıdır
    biliniyor
    otların sarardığı yerlerde güneş
    kurşunun değdiği tende heves kalmıştır.
  • haluk'un amentüsü

    bir kudret-i külliye var ulvî ve münezzeh,
    kudsî ve muallâ, ona vicdanla inandım.

    toprak vatanım, nev'-i beşer milletim...insân
    insân olur ancak bunu iz'ânla, inandım.

    şeytan da biziz, cin de, ne şeytan ne melek var;
    dünyâ dönecek cennete insânla, inandım.

    fıtratta tekâmül ezelîdir; bu kemâle
    tevrat ile, incil ile, kur'ân'la inandım.

    ebnâ-yi beşer birbirinin kardeşi... hülya!
    olsun, ben o hülyaya da bin canla inandım.

    insân eti yenmez; bu teselliye içimden
    — bir ân için ecdadımı nisyânla — inandım.

    kan şiddeti, şiddet kanı besler; bu muâdât
    kan âteşidir, sönmeyecek kanla, inandım.

    elbet şu mezar ömrünü bir hasr-i ziyâ-hiz
    ta'kîb edecektir, buna imânla inandım.

    aklın, o büyük sâhirin i'câzı önünde
    bâtıl geçecek yerlere hüsranla, inandım.

    zulmet sönecek, parlayacak hakk-ı dırahsân
    birdenbire bir tâbis-i burkanla, inandım.

    kollar ve boyunlar çözülüp bağlanacak hep
    yumruklar o zincîr-i hurûsânla, inandım.

    bir gün yapacak fen şu siyah toprağı altın,
    her şey olacak kudret-i irfanla... inandım

    yani diyor ki;

    bir yaratıcı güç var, yüce ve temiz,
    kutsal ve yüksek, ona vicdanla inandım.

    yeryüzü yurdum, insan soyu ulusum...insan
    ancak insan olur bunu anlamakla; inandım.

    şeytan da biziz, cin de, ne şeytan, ne melek var;
    dünya dönecek cennete insanla, inandım.

    yaradılışta evrimin başı yok; bu olgunlaşmaya
    ben tevrat ile, incil ile, kur'an ile inandım.

    insan oğulları birbirinin kardeşi... hayal bu!
    olsun, ben o hayale de bin canla inandım.

    insan eti yenmez; bu avuntuya içimden
    bir an için atalarımı unutmakla inandım.

    kan şiddeti, şiddet kanı besler; bu düşmanlık
    kan ateşidir, hiç sönmeyecek kanla, inandım.

    elbet şu mezar hayatını aydınlık bir kıyamet
    izleyecektir, buna tam inançla inandım.

    boş inanç yerin dibine geçecek, yok olacak,
    aklın, o ulu büyücünün hüneriyle, inandım.

    karanlık sönecek, parlayacak hakkın ışığı
    birden, bir yanardağ patlayışıyla, inandım.

    kollar ve boyunlar çözülüp bağlanacak hep
    yumruklar, o şangırdayan zincirle, inandım.

    bir gün yapacak teknik şu kara toprağı altın,
    her şey olacak bilim gücüyle... inandım.
  • böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
    en uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
    laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
    birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
    ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
    sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
    yatakta yatmayı bildiğin kadar
    sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
    boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
    ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
    her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
    bütün kara parçaları için
    afrika dahil

    senin bir havan var beni asıl saran o
    onunla daha bir değere biniyor soluk almak
    sabahları acıktığı için haklı
    gününü kazanıp kurtardı diye güzel
    birçok çiçek adları gibi güzel
    en tanınmış kırmızılarla açan
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
    boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
    değerlendiremez
    bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
    iki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
    böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
    zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
    bütün kara parçalarında
    afrika dahil

    burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
    kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
    padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
    aklıma kadeh tutuşların geliyor
    çiçek pasajında akşamüstleri
    asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
    bütün kara parçalarında
    afrika hariç değil
  • sen ordan bi' 'canım' dersin, benim kalbim kaburgamın altına sığmaz burada...

    (bkz: can yücel)
  • durakta üç kişi
    adam kadın ve çocuk

    adamın elleri ceplerinde
    kadın çocuğun elini tutmuş

    adam hüzünlü
    hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

    kadın güzel
    güzel anılar gibi güzel

    çocuk
    güzel anılar gibi hüzünlü
    hüzünlü şarkılar gibi güzel

    cemal süreya
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap