49739 entry daha
  • bir gece habersiz bize gel
    merdivenler gıcırdamasın
    öyle yorgunum ki hiç sorma
    sen halimden anlarsın
    sabahlara kadar oturup konuşalım
    kimse duymasın
    mavi bir gökyüzümüz olsun
    kanatlarımız dokunarak uçalım
    insanlardan buz gibi soğudum
    işte yalnız sen varsın
    öyle halsizim ki hiç sorma
    anlarsın.

    (bkz: cahit külebi)
  • anladık iyisin,
    ama neye yarıyor iyiliğin.

    seni kimse satın alamaz,
    eve düşen yıldırım da
    satın alınmaz
    anladık dediğin dedik,
    ama dediğin ne?
    doğrusun, söylersin düşündüğünü,
    ama düşündüğün ne?
    yüreklisin,
    kime karşı?
    akıllısın,
    yararı kime?
    gözetmezsin kendi çıkarını,
    peki gözettiğin kimin ki?
    dostluğuna diyecek yok ya,
    dostların kimler?

    şimdi bizi iyi dinle:
    düşmanımızsın sen bizim
    dikeceğiz seni bir duvarın dibine
    ama madem bir sürü iyi yönün var
    dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
    iyi tüfeklerden çıkan
    iyi kurşunlarla vuracağız seni
    sonra da gömeceğiz
    iyi bir kürekle
    iyi bir toprağa.

    bertolt brecht
  • sonra bir gün anneler de ölür
    böcekler ve kertenkeleler ölür
    boşalır suyu havuzun kum seddi yıkılınca
    sivrisinekler ve kağıttankayıklar ölür
    sonra o gün çocuklar da ölür

    biz hepimiz önce küçük birer çocuktuk

    sonra büyüdük hepimiz çocuk olduk
    balçıktan bir külçe olan dölleri
    en iri elleriyle kepçeliyen
    ve biçimleyen
    ve hep önce kendisiyle biçimleyen
    o dehşetli yontucuyu
    doğumu ve gebelik sanatının bütün hünerlerini
    sütten bir mermere eşsiz bir incelikle işliyen
    anneyi o usta nakkaşı
    unutmadık

    önce anne doğurdu çocuğu acıya
    sonra çocuk acıya anneyi ve ölümü kattı
    sonra herşey ve herkes çocuktan var oldu

    geçti sarp kayalardan aştı nice dağlar
    içti ağulu sütünü hayat denilen annenin
    sıkıntının kutsal kabında yıkadı ellerini
    hüznü kuşlara dağıttı unutmasınlar diye onu
    acıyı gömdü toprağa gayrı açar mezarlık çiçekleri

    böylece vardı bir ırmak kıyısına
    anne bir tedirginliktir nerede olsa
    bağırgan bir karmaşadır onun sesi
    takılır gibi eski bir gıramafona titrek bir iğne
    -bu ayıp bu günah
    bu çok ayıp günah
    -el ne der sonra
    ayak ne der
    bırakmaz çocuğu çocukça yaşamıya

    ama bir gün anneyle de hesaplaşılır

    çocuk yalnız annesine yaşar çocukken
    anne yalnız çocuğuna yaşamaz anneyken
    bölüşür anneliği babanın kasığında
    çocuğum bakışındaki çelişkidir büyüyen
    ağlamak bir soru olur sevginin yarım payında
    -ah bana
    niye baba

    ve bir gün babalar ölür

    tanrı bir ürpertidir çocuğun yüreğinde
    her tanrı biraz baba gibidir
    yiğit ve erkektir çocukları koruyan
    umacılar ve peri masallarının korkulu padişahı
    çünkü tanrıyı yaratan ve öldüren şeyler aynıdır
    vurunca acının ilk gölgesi yaratır kuşkuyu
    acının padişahı elbette zalim olur
    ve bilincin duvarına çarpınca şaşkınlığı
    bir soru önce acıya sonra acıya uzanır
    -hey tanrı
    hani tanrı

    böylece bir gün tanrı da ölür

    şimdi annenin yüreğinde ışıyandır
    sevginin ıslak soluğuyla örgülü tapınak
    bir gün bir kalem bir hokka içindeki kana bulaşır
    akıtır mürekkebini sevda denilen papirüse
    hani bir kuş gelir bir tapınağın duvarına yuva yapar
    çökertir tapınağı daha bir güzelleşir yuva
    işte artık ne anne ne tapınak
    yıkılır gözyaşlarının sığınağı da

    sonra bir gün anneler de ölür

    gerilir gıcırtısı bir tüfek tetiğinin
    öfke yalnız tekliği besler büyür çocuk
    çocuk büyür
    sesi nemli yine elleri yine soğuk
    hayat sığmıyorsa gövdene yüreğini sığdır çocuk
    nemli bir sesi sığdır o gittikçe nemlenen
    çocuk çocuk sana bir dost gerek

    işte yeniden giyiniyor kendini çocuk
    bir çiçek gibi kopardı başkalarına uymıyan yanlarını
    kendini üstlenmişsin var olmak için susmalar köprü
    çocuk çocuk sana bir aşk gerek

    sen iyilikler ve güzellikle uzmanı
    suskunun gizemli sabrı
    bir teraziyi en iyi kullanan
    iğnenin ve ipliğin mercek gözlü büyücüsü
    karnaval gecesinin eğlentisiz parmak çocuğu
    ey hayat cambazı
    ey ip şaşkını
    ezberle o incecik tel üzerinde
    hayatı dengeliyen asayı:
    aşkın ve dostluğun ayrımı yoktur çocuk
    ikisini de doğuran şey aynıdır
    bir kuşa bakarken hüzünlendiren, bir güle baktıkça yürek kanatan, bir yüreği açmadan solduran, bir kadınla yatarken çocuk gibi ağlatan, uyuz bir kedi gördükçe kanı kudurtan, suyu yüz derece sıcaklıkta donduran, anneyi üreten babayı coşturan çocuğu güldüren, seni izmirlere çılgın gibi koşturan, bir vagon penceresinden şaşkın baktıran, bir mektubu ısrarla bekleten, umudu dalında çürüten, acıyı dayanılır kılan bir çıbanı irinle onduran aşka merhem sürdüren, güneşsiz bir gök gördükçe öldüren öldüren öldüren.
    sevgi: tragedyanın kaynağı yaşamın kökeni insanı var kılan umut
    ah nasıl ayrılır aşk ve dostluk birbirinden
    can canı sever ötesi yok bunun çocuk
    ölümü ve ölümün ölümsüzlüğünü
    çocuğu ve çocuğun ölümsüzlüğünü
    sevgiyi ve sevginin ölümsüzlüğünü
    ah elbette aşktır dostluğu mayalayan
    ama kim anlatabilir bu parmak çocuğa
    bir dostla bir sevgili arasındaki ayrıntıyı

    hayır'lara evet'lere direten
    çirkini öptüren kötüyü sevdiren
    aşkı sevgiliyle değil kendinle yorumla
    kim ki kendini açığa komaktan korkmaz
    o saygın bir insandır
    herkes kendi yorumunun cellatıdır biraz da
    böylece lady chatterley de sevilir giovanni de
    böylece lady chatterley ve giovanninin sevgilisi de
    elbette her aşk yalnızca kendine sorumludur
    ama elbette her aşk yalnıza kendine sorumlu olunca
    bir gün aşk ta ölür

    ve başlar sıkıntısı kuralsız bir çelişkinin
    yapışkan bir sevişmenib sancısı doldurur boşlukları
    ve tutku aç bir güve gibi kemirirken sevdayı
    dölün pasıyla bulanırken sevginin beyazlığı
    ah şimdi kim inandırabilir bu eski çocuğa
    aşkın ve dostluğun varlığını
    bir gün ansızın yiter dostlar ve sevgililer
    etin ve kemiğin sıcaklığıyla solar sevdalar

    işte o gün herşey ölür

    şimdi bu yüreği nerelerde beslemeli
    bütün saksıları kırılıyorken güneşin büyüsüyle
    ve ölümler ilençleniyorken en masum sevinçleri
    ve her sevgi kendisiyle çelişiyorken
    şimdi bu nasıl dğmaklar olur yeniden beyazlara

    ama şimdi kim kandırabilir sizi
    bir ölünün hayat kokan ağzını öpmek için

    arkadaş zekai özger - beyaz ölüm kuşları - soyut, haziran 1970
  • gözlerimi açtığımda seni görmek,
    güne seninle başlamak, rüyadan uyanmamak gibi olurdu.
    sıcak bir kahve eşliğinde, ellerimizde buluşmak,
    sabah güneşine kamaşan gözlerle beraber bakmak.

    gökyüzüne bakarken, seninle hayal kurmak,
    yanı başımda senin gülüşün, içimi aydınlatırdı.
    gün boyu seninle dolaşmak, özgürce sarılmak,
    paylaştığımız anlarla kalbimizin atışlarını hızlandırmak.

    akşam güneşi batarken, seninle sessizce izlemek,
    birbirimize sarılıp, huzurla kucaklaştırdık.
    gözlerin gözlerime değdiğinde, zamanı durdurmak,
    sonsuz bir aşkla seninle bu hayatta birlikte yürümek.

    gece yatağa başını koyduğunda, yanında olmak,
    sevgi dolu sözcüklerle sabahlara uyanırdık.
    güne seninle başlamak, yine senle bitirmek istiyorum,
    çünkü sen, her sen anımda hayatıma anlam katıyorsun.
  • gördüm bir ellerim vardı geri alınmayan
    bir kalbim bir gözyaşım
    yaşayacak arzum bile yoktu
    gecenin elvedadan kollarına sığındım
    ve sadece yazdım
  • • karşılaşacağımız caddeler var, buluşacağımız istasyonlar sonra, koşacağımız son seferler. ama birbirimize yetişeceğiz önce.

    ataol behramoğlu.
  • sen gelinceye kadar;
    pencerem kapalı duracak,
    rüzgar gelmesin diye.
    artık perdeleri açmayacağım,
    gün ışığı girmesin diye.
    sonra kahrolacağım,
    bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta.
    ve günlerce, gecelerce haykıracağım;
    nerdesin diye, nerdesin diye.

    ümit yaşar oğuzcan
  • benim şiirim:)

    çok da ciddiye almamış olabilirim hayatı, pek istikrarlı da sayılmam ayrıca,
    kimilerinden ve kimi şeylerden...
    sıkıldığım da doğrudur zaman zaman,
    bir de ertelemişliğim var hayatı,
    bıkmış da olabilirim yaşadıklarımdan, bazen huysuz ve çekilmez de oluyorum,
    farkındayım..

    sinirlenince yüksek perdeden de çıkabilir sesim,
    duygusal olduğum da doğrudur,
    kırılırım da çok,
    göstermesem de kimseye...
    yalnız da ağlarım...
    özlüyorum çok...
    mezarda ve geride bıraktıklarımı.

    çok anlatmam...ama sen anla isterim...
    yanlış anlaşılma korkusundan da olabilir.
    pişmanlıklarım da var bir hayli,
    affetmem kolay kolay...
    ve güvenmem de,
    ama güvenmek isterim...
    en çok da sana.
    arama mesafe koyduklarım var...
    hak edenlere.

    güçlü görünüyor olmam...
    yenilmediğim anlamına gelmesin,
    düştüm defalarca...hem de çok,
    kalktım da hep...
    acılarımı kendim dindirmiş olsam da,
    her şeye rağmen,
    gülümsediğim de doğrudur...
    hayata..!
  • bir gün seni görmeyecek olsam,
    masmavi gökyüzü birden soluklaşır.
    kuşlar sessiz sessiz öter, rüzgar kesilir aniden.
    dünya o gün eksik gelir bana.

    senin yokluğunda yıldızlar karanlık hal alır,
    ay bize aydınlık tarafını dönmez,
    sözcükler anlamsızlaşır, cümleler yarım kalır.
    sensizlik, içimde fırtınalar koparır.

    bir gün seni görmeyecek olsam,
    hayat nasıl da anlamsız olur.
    güneşin bütün renkleri kaybolur, alelade bir hale bürünür gözümde,
    hiçbir cazibesi kalmaz.

    bir gün seni görmeyecek olsam,
    dünya durmuş olmalı diye düşünürüm.
    çünkü sen, hayatıma anlam katan bir parçasın,
    seninle geçen her an benim için çok değerli.
4894 entry daha
hesabın var mı? giriş yap