• snowpiercier, memories of murder gibi iki güçlü yapıma imza atmış güney kore'li yönetmen bong joon ho'nun cannes film festivalinde gösterilecek filmidir. ayrıca altın palmiyenin en büyük adayı gibi gözüküyor
  • kang-ho song'lu kadrosuyla joon-ho bong'uyla meraktan yanıp tutuşturmuştur. bu kadronun kötü bir işe imza atmasına imkan yok. joon-ho batırsa (ki, batırdığı filmleri var) kang-ho song uçurur (ki, batırdığı hiçbir filmi yok, bu nedenle kore sinemasının baş tacı, mucizesi), ikisi de uçarsa zaten hepimiz uçarız.
  • artık gizli gizli uzak doğu filmleri izlemek zorunda kalmayacağız, teşekkürler cannes.

    sanırım bu filmde geçen sene ödül alan shoplifters gibi aile düzenini ele alıyor. film cannes film festivali nde tarantino'nun once upon a time in hollywood filmiyle aynı gün gösterilmişti ama gel gör ki tarantino işlemiyor jüriye.

    edit: güney kore'nin altın palmiye kazanan ilk filmi ülkesinde gişe rekoru kırmayı başarmış.bizde tam tersi işliyor mekanizma maalesef.
  • cannes film festivalinde salondaki tüm seyircileri dakikalarca alkışladığı filmmiş kendileri. merakla türkçeye çevrilmesini bekliyoruz
  • (bkz: borgman)
    (bkz: manbiki kazoku)
    (bkz: bijita q)
    (bkz: bin-jip)
    (bkz: beoning)
    (bkz: straw dogs)
    (bkz: the invitation) (2015)
  • buralar değerlenir diyerek entry'i bırakayım. nefis bir film. aslında sıradanmış gibi gözüken bir hikayenin etkili bir şekilde anlatılışının bir filmi ne kadar değerli kılabileceğine çok güzel bir örnek.
  • 2 saatten fazla süren ve çok keyifli + kaliteli zaman geçirmemi sağlamış süper film. oyuncuları çok başarılı buldum.

    hikayenin kendisi çok gerçekçi değil, yani gerçek hayatta böyle olayların gözlemlenmesi zor ama hikayenin aksine anlatılmaya çalışılan hisler, dertler, insanlar arasındaki farklılıklar çok gerçekçi. fabl gibi.

    film komedi tadında başlayıp gerilime ve drama doğru ilerliyor. olayların büyük bir kısmı görkemli bir yerde geçiyor ama hikayenin anlatılış şekli sade/yalın. bu kontrast hoşuma gitti.

    temel konusu sınıf farkı desem çok yanılmış olmam diye düşünüyorum. elbette eleştirel bir film fakat ders verici ve ukala bir tavrı yok. gözlemlediğim en büyük eleştiri ise "alt" sınıfın kendi durumunu düzeltmek adına yanlış/boş kavgalar veriyor oluşu ve kendi arasında birlik olmak yerine birbirini rakip olarak görüyor oluşu.
  • yönetmenlik koltuğunda joon-ho bong'un yer aldığı 2019 yapımı film.

    film, dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. cannes film festivali'nde yapmıştır.

    gwoemul (the host - yaratık), snowpiercer (kar küreyici) ve okja ile hayran kitlesini daha da genişleten joon-ho bong, "gisaengchung" ile cannes'da "altın palmiye" kazanarak yılın en iyi filmlerinden birine imza attı.

    güney kore'de tüm gişe rekorlarını kırarak 10 milyon izleyiciye ulaşan ve ülkesinin oscar adayı olan filmin merkezinde birbirinden derin farklarla ayrılan park ve kim aileleri var. neredeyse sefalet içinde yaşayan kim ailesinin fertleri gerçek kimliklerini bir şekilde saklayarak birer birer, zenginlikleri sınır tanımayan park ailesinin hizmetine giriyor. bu tuhaf birliktelik sürerken sınıf atlama çabası ve servet kibrinin yol açtığı trajikomik olaylar ardı ardına gerçekleşiyor. film, güçlü sinema dili ve sürprizlerle dolu, sağlam senaryosuyla öne çıkıyor.

    filmin afişi

    edit: filmi vizyona girdiği ilk gün izleme fırsatı buldum. sınıflar arası çatışmayı büyük bir hassasiyetle işleyen film, seyirciyi her anında içinde tutarak derdini anlatmayı rahatlıkla başarıyor. ultra zengin ve zor koşullarda yaşayan fakir aileleri aynı çatı altında ustalıkla toplamayı başaran senaryo, keskin dönüşleri olan bir viraj misali filmin özellikle ikinci yarısında ters köşelerle bir hayli etkiliyor seyirciyi. toplumun iki farklı sınıfsal tabakası arasındaki ilişkileri belirli metaforlar kullanarak ustaca işleyen yönetmen, filmin ikinci yarısındaki iki kırılma noktası ile destekleyerek nefessiz bir şekilde izlememize olanak sağlıyor. başarılı görüntü yönetmeni, filmin atmosferiyle uyumlu müzikler, ustaca rollerine bürünen oyuncular ve ani patlamalar yapan senaryosu ile kendini belli eden film, beklentim yüksek olduğu için istediğimi tam olarak karşılamasa da oldukça sağlam ve kesinlikle izlenmesi gereken bir yapım.

    filme puanım: 8
  • bu filmin izleyicilerinde iki karşılığı var diye düşünüyorum: birincisi, sisteme,sosyal adaletsizliğe ettiği zarif küfürlerin yarattığı tokluk hissi; ikincisi, tam da bizzat bu düzenin parçası olan bireylere(hepimize) ulaşan ‘çok aptalız’ hissi.

    sinemanın elinde bulundurduğu araçları etkin kullanımı üzerinden inanılmaz başarılı bulduğum, izlediğim sinema salonunda resmen ağzımın suyunu akıtan film.

    filmin daha önce rastlamadığım kendine özgü akıcı bir dili var. bu dili yukarıda da bahsettiğim gibi sisteme, sosyal eşitsizliğe, sınıf farkına uzatıyor. bunu nasıl yapıyor?

    --- spoiler ---

    filmde konu edilen aile, mevcut sosyal adaletsizlikte alt tabakayı sembolize ediyor. filme ismini veren parazit göndermesi bu ailenin hayatta kalabilmek için adeta parazit gibi zengin bir aileye yapışmasını anlatıyor. ancak beklemedikleri şey bu parazit yaşantısına talip, savaşmak zorunda oldukları ve onlardan çok daha azını talep eden başka parazitler de var.

    aile kendini tam da mükemmel bir şekilde bu yaşantıya adapte ettiğini düşünse de zengin aileden gizleyemedikleri ‘sınırı aşan’ bir şeyler var:koku. üzerlerine yapışmış bu koku onları hayalini kurdukları sınıf atlama yarışında ele veriyor. mükkemmel bir şekilde yerinde oturan bir metafor!

    filmde bir diyalogda hamamböceği göndermesi var. hemen ardındaki sahnelerde gerçekten de ailenin adeta mobilyaların altında karanlığın yardımı ile gizlenmek zorundayken hamam böcekleri gibi resmedilmesini görüyoruz.

    bodrumda yaşayan adamın sadece orda yaşayabildiği için ev sahibine duyduğu minnet, teşekkür ve tapınma hissi ayrıca parantez açılması gereken bir konu. sistemi ve parazit yaşantısını kanıksamış kişiler asla durumun garipliğinin ayırdına varmıyor.

    filmde, günümüz insanı ve akıllı telefonlar üzerinden göndermeler var. kovulan hizmetçi kadının parazit aileyi kaydettiği videoyu patronlarına gönderecek olan tuşa basmak ile tehdit etmesi ironisi ve sonrasındaki diyaloglarda artık internetin bu gücünün atom bombasından etkili olduğundan bahsedişi dikkate değerdi.

    yine film alt tabakada artıklar için yaşanan çekişmemin ve savaşın acımasızlığını ve şiddetini tüm çarpıklığıyla gözümüze sokmaya çalışıyor.

    mekan değişikliğine bağlı sahne geçişleri ile (mesela evin bodrumuna inilen sahne) her ayrı mekanın sembolize ettiği dünyaların farkını vurgulamada çok etkili bir görsellik kullandı ve bu fark güçlü şekilde hissettirildi. burada dikkatimi çeken husus tamamen farklı renk filtreleri kullanılması oldu. filmin tümüne ait baskın bir renk tonu yok.

    filmin sonunda bir an için gerçek sandığımız, çocuğun zengin olup babasını evin bodrumundan kurtardığı ‘hayali’, inanılmaz bir kapanış ve aynayı izleyicilerin kendisine çeviren bir ters köşe oldu. harari’nin sapiens’i ile okuyabileceğimiz bu son bize bizi anlatıyor. sapiens’de insanların mitlere inancı ile ilgili olan kısımdan hareketle, hepimizin tüm zorluk ve akıl almazlıklarına rağmen ‘parazit’ yaşantımızdaki biricik motivasyonu olan bir gün zengin ve onlar gibi olacağımıza dair ‘hayal’, daha ne kadar güzel bir şekilde izleyicinin suratına çarpılabilirdi ki? nitekim bu filmden sonra artık biliyoruz ki her şey değişse bile ‘koku’ kalıyor.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap