aynı isimde "go (programlama dili)" başlığı da var
  • 2014 yılı itibariyle, dünyanın unuttuğu oyun. neden unuttu? çünkü nicelik, niteliğin önüne geçti. anlık heyecanlar, zevkler daimi heyecan ve zevklerin önüne geçti.. teknoloji ve eğitim konuları insanları an'a odaklamaya hazırladı. lakin an'ın verdiği bu hissiyatlar, içi boş, niteliksiz şeyler oluverdi. gençler hiperaktivite gibi acınılası bir hastalıkla doğdular biz olgunların yüzünden. evvel zamanda, filozoflar vardı ki, bunlar 5 sene hiçbir iş yapmayıp da kurdukları 2 satır cümleyle milyonlarca insanın hayatını değiştirebilecek güzel sözler üretebilen insanlardı. şimdi bu insanlar gereksiz olarak değerlendirilir oldu. acı..

    2 sene aralıksız oynayarak 8kyu derecesine kadar yükselebildiğim oyun. seviye olarak yükseldikçe oyun dahada genişler.. oyundan alınan zevk artar.. lakin bir yerde, bir zaman olur ki kısır döngü başlar. mantık silsilesinde hamlelere verdiğin anlamlar, anlamını yitirir. oyunu, hamleleri yorumlayamaz seviyeye gelirsin. "acaba?" sorusu hep varsayılan olarak alt planda durur. her hamlede bu "acaba?" sorusunu sorar durur oyuncu artık. ve yaptığı hiçbir hamlenin aslında mantıklı olmadığını fark eder ve daha da gelişmek ister. lakin oyun zor.. ilerlemek güç, azim istiyor.

    trevanian gibi bir dahinin romanında * bile bir karakter 3 senesini sadece bu oyunda ilerlemeye adıyorsa, biz neden uğraşmayalım hacı? sorusu abes kaçmaz bu noktada.

    o nedenle oyuna belli bir zamanda herşeyini vermesi gerekiyor insanın ki ilerleyebilsin.

    ben bu noktada 2 yıl gelişime adadığım oyunda kendime ara verdim. lakin şimdi yeniden farklı bir plan dahilinde yeniden go aleminin o gizemli, mistik ve çılgınca heyecanlı iç dünyasına yeniden geri dönüş yapmayı düşünüyorum. eğer türkiyedeyseniz elinizin altında 2 seçenek var;
    birisi https://www.gokgs.com/
    bir diğeri; http://www.tygemgo.com/

    bu 2 sunucuda da oyununuzu diğer rakiplerle oynayabilir, geliştirebilirsiniz. lakin ben bunları bıraktım. neden? oynamakla oyunda egoların tatmini üzerine odaklanıyoruz sürekli. ya da belli bir noktadan sonra böyle yapıyoruz.

    o nedenle şöyle bir plan oluşturdum. eve güzel bi dev ekran tv alınır, pc bu tv'ye bağlanır, ardından oyun oynamaya ara verilir, ya da günde 1 oyun oynanır. ama hakiki bir oyun. bu oyunda her hamleni yapmadan önce yorumlaman gerekir ki gelişebilesin. bırak yenmeyi, yenilmeyi, egoları felan.. izle buradan pro'ların oyunlarını. dur düşün 1 hamle hakkında dakikalarca, saatlerce, günlerce.. böyle böyle ilerlenebilir sanırım bu oyun.

    1 oyun oyna, 3 oyun izle, 1 oyun daha oyna, 3 oyun daha izle, yorumla, anlamaya çalış. boru değil ki bu, pro'lar oynuyor verdiğim 2. linkte. türkiye gibi bir yerde 1 tane bile pro oyuncusu yokken sen pro'ların oyunlarını dev ekrandan izleme şansına sahipsen kullan bunu. bak adam neden yapıyor o hamleyi. düşün.. demi efendim.

    pro olmak belki çok güç ama en azından bu şekilde bir planla amatör dan oyuncusu olabilirim deyü planladım. nasip, kısmet.. gelişmelerden habedar edeceğim sizleri :)
  • bu oyunu kısaca özetlemek gerekirse: nefes alsın yeter
  • derler ki:
    tavlada insan kaderine karşı,
    satrançta insan bir başka insana karşı,
    go 'da ise insan kendisine karşı mücadele eder.
  • go oynayanlar goyu satrancla kiyaslarken, satrancin tuccar, gonun ise filozof oyunu oldugunu soylerler.
  • "go sadece saldırgan taktiklerle kazanabilceğiniz bir oyun değildir.bir yerlerde bir şey kazanıyorsanız,bilinki başka bi yerde kaybediyorsunuzdur.eğer erken kazanç elde ettiyseniz,daha sonra etki alanı kazanamazsınız.çok fazla veya çok erken istiyorsanız,zayıflığınız sizi bitirir."
    ..
    hayat.
  • 3 sene önce tanıştığım bazı 20-30 yaş arası japonlara büyük bir hevesle go oynayıp oynamadıklarını sormuştum. sonuçta milli sayılabilecek oyunları (çinle beraber), biraz dayak yer ama 3-5 numara öğrenirim tarzı bir heves bende. fakat bana boş gözlerle bakıp bunun yaşlıların oyunu olduğunu söylemişlerdi, oynayan bulamadığım gibi biri "bildiğim kadarıyla sadece büyükbabam oynar" gibi bir cevapla beni şoka uğratmış.

    akabinde uğradığım şokla sorduğum manasız "peki siz ne oynuyorsunuz?" sorusuna da verdikleri cevap gayet sakin bir biçimde:

    "playstation"

    evet, elbette japonyada go oynayan gençlerde vardır ama orada go oynunun genel imajının sadece yaşlı insanlarca oynanan bir oyun olacağı hiç aklıma gelmezdi.
  • go öğrenmeye başlayan insan, yetenekleri artıkça farklı hislere kapılır oyun sırasında. go üzerine söylenmiş bir sürü söz okumuşsunuz ama tahta üzerinde hepsini yaşarsınız ve gerçek oluverir birden bire her şey.
    eğer size eğlenceli geliyorsa oyundur, size rahatlık veriyorsa hobidir. eğer sizi sinirlendiriyorsa bu go oyunudur. gerçektir bu. hatalarınıza normalden fazla sinirlenirsiniz. tahtaya ilk taşı koymadan önce, bomboştur alan. sizi sınırlandıran hiçbir şey yoktur. sizin kararınızla başlar her şey. yaptığınız her hatada kendinize kızarsınız bu nedenle. oyun bittiğinde de devam eder bu kızgınlık. kaldırımın üzerindeki çizgiler tahtaya dönüşür. nerede hata yaptığınızı ve kurtuluş yolu olup olmadığını düşünür durursunuz yürürken. sayfa üzerindeki cümleler anlamını yitirir. her harfe odaklanırsınız. harfler taşlara dönüşür. bir bakmışsınız ki oyunu düşünmeye başlamışsınız yine. yavaş yavaş kişiliğinizin tahta üzerinde açıkça okunduğunu anlarsınız. oyun stratejiniz değişirken, karakteriniz de değişime uğrar. artık kendinize kızmak yerine, yapacağınız hamleleri düşünürsünüz sakince. rakibinizin akıllıca hamlelerine saygı duyarsınız ardından. hatalarınızdan ders aldığınız gibi, başkalarının tecrübesinden yararlanmayı da öğrenirsiniz böylelikle. tahta üzerinde hayatta kalmayı başardıkça, yaşamınızın kontrolünü de ele geçirme şansına erişirsiniz.
    hayat gibidir go. sadece siz yoksunuzdur, başkalarının hareketlerine göre de şekillendirirsiniz kendinizi. engellerle karşılaştığınızı düşündüğünüzde, başkalarını ve sistemi suçlamak yerine kendinizin de bunun parçası olduğunuzu ve şartları değiştirme şansına sahip olduğunuzu fark edinceye kadar yenilir durursunuz.
  • oyunlar inkâr edilemez bir şekilde uygarlığın getirdiği tabii bir sonuçtur. hatta en ilkelleri bile belli seviyede karmaşıklık gerektirir. en önemlisi ise, oyunlar; soyut biçimde düşünebilme ve düşünceleri mantık çerçevesinde idare edebilme yetilerini gerektirir. böylece biçimsize biçim verip, büyük esrarengizliklerin gölgesinde küçük ve fark edilir modeller yaratırız.

    bu oyunlardan en önemlileri olan ve uzakdoğuda "3 oyun" diye tabir edilen oyunlar; tavla, satranç ve go'dur.
    bütün oyunlar, -ister aydınlanmaya ister tam tersine yol açsın- mental enerjileri yönlendirir, fakat '3 oyun'u kendi sosyal durumlarında düşünmek daha anlamlı olacaktır. çünkü bu sayede her birinin genel ya da bölgesel tipin bazı temel karakteristiklerini nasıl yansıttığını görebiliriz.

    örneğin batının büyük tarihi oyunu satranç; kralı, orduları, yıkımı ve sonuç olarak bir şahın diğer şah tarafından yıkımını içerir. oyun, mahabarata'dan roland'ın şarkısı'na kadar batı'nın büyük efsanelerinin çizgisine tamamen yönlendirilmiş biçimde görünmektedir. bir kahramanın devrilmesi ve yeni kahramanın taçlandırılması.. şahtan piyona kadar tüm taşlar, güçleri katı biçimde tanımlanmış ve sınırlandırılmış hiyerarşik ve piramidal toplumun resmini verir.

    tavla, yakın ve orta doğu'nun favori oyunu zihni şans ve kısmet hakkında sorularla meşgul eder. zaten dinlerin doğduğu bu coğrafyada oluşan bu oyunun, din tesiri altında olmaması mümkün değildir. bu oyunun neresinde din tesiri var diyebilirsiniz. bu oyunda zarlar kader ve kısmeti temsil eder. ne kadar profesyonel ya da önde olursanız olun her zaman sizin haricinizde de bir kontrol mekanizması vardır. oyunun gidişatını bir anda değiştirebilecek bir güç vardır. bu da zardır yani mecazen kaderiniz. oyuna ne kadar iyi başlarsanız başlayın, ne kadar usta olursanız olun kaderiniz neyi gösterirse onu oynayacaksınızdır.

    go ise doğru insan, iyi toplum olmanın ön planda olduğu felsefelerin ve dinlerin yaygın olduğu uzak doğuda ortaya çıkmıştır. tüm taşların eşit değerde olması ve başlangıcında bomboş tahtada tamamen kendi hamlelerinizle sıfırdan bir yapı kurulur. bu da 'açık uçlu ve bilinmezlik dolu' budizm öğretisindendir.
    amaç yıkmak değil de geniş alan yapmaktır. yani birey değil toplum önemsenir. bir taşın gücü konumuna ve içinde bulunulan ana bağlıdır. bütün tahta üzerinde gelişme ve zayıflama, hareket ve hareketsizlik, küçük yenilgi ve geçici zafer dönüşümleri meydana gelir.

    tavla, satranç ve go beraber düşünüldüğünde uyumlu bir dünya görüşü oluşturduğundan, '3 oyun' kullanışlı ve mantıklı bir sınıflandırmadır.
    dolayısıyla bu '3 oyun' insan ruhundaki temel ihtiyaçlara cevap vermektedir. insanlar her yerde zihinlerini sosyal yapılar, mevkiler ve statülerle meşgul etmektedirler (aynı satrançta olduğu gibi). ayrıca, düşünme yetisine sahip her birey bazen kendi özel ilişkilerini şans ve kadere bağlar (tavladaki gibi). go ise hiçbir şeyi olmadan sadece zekasıyla yola çıkan insanların ruh halini yansıtır. herkes boş bir tahtayla başlar ve hiçbir kısıtlama yoktur ve o andan sonra meydana gelenlerin hiçbiri şans, varlık ya da sosyal statüyle değil de sadece sizin kendi aklınızın niteliğiyle ilgilidir...
  • odtü go topluluğu: http://www.metu.edu.tr/home/wwwgo/
    bilkent go topluluğu: http://ug.bcc.bilkent.edu.tr/~dkutluay/index1.html
    mehmet dardeniz'in go sayfası: http://www.geocities.com/mehmet2112/
    altay özaygen'in go sayfası: http://www.go-tr.org/
    türkiye go oyuncuları derneği: http://www.tgod.org.tr/

    çin imparatoru shun'un (m.ö. 2255-2206) aklı kıt oğlu shang kiun'un zekasını geliştirmek için icat ettiği oyun. bu hikayeye göre go oyunu 4000 yıldır oynanan bir oyundur.
    günümüzde go, tibet'te 17*17'lik tahtalarda oynanmaktadır.
    ilk go kitapları m.ö. 618-1126 yılları arasında hüküm süren hanedanlar zamanında yazılmıştır.
    çin'de go oyunu ustalarına kisei
    go oyunu, japonya'ya m.s. 735 yılında tenpyo döneminde girmiştir. çin'e gönderilen bir elçi ülkesine go tahtası ile dönmüştür.
    türkiye'de ise ilk go oyunu topluluğu odtü'de kurulmuştur. (bkz: alpar kılınç).
    gelmiş geçmiş en iyi go oyuncuları; dosaku, jowa ve shusaku'dur.

    (bkz: go oyunu ile ilgili kitaplar)
    http://www.super-j.com/mosimosi/go.htm
    (bkz: istanbulda go oynanabilecek mekanlar)
    http://www.telgo.com/ iyi bir sayfa
    ayrica abiler soyle bir program yapmislar: http://www.goplusplus.com/

    her ne kadar oyun cin'de ortaya cikmis ve japonlar dunyaya yaymis olsalar da, gunumuzde en basarili oyuncularinin kore'den ciktigi oyun.
  • siyahlarin ve beyazlarin kareli bir tahta uzerindeki didismesinden cikan oyun.
hesabın var mı? giriş yap