• urfa civarlarında bulunan, üzerinde milattan öne on binli yıllardan kalma bazı yapıların ve kabartma sanat eserlerinin bulunduğu tepe.

    - tepe üzerinde devasa boyutta taşlar ve bu taşların üzere işlenmiş bazı sanat eserleri bulunuyor.
    - yakınlardaki taş kaynaklarının uzaklığı ve işlenmesi için gerekli insan gücü düşünüldüğünde bu anıtların yapılması için bin kadar insan çalıştırılması gerektiği tahmin ediliyor.
    - bu sayıdaki insanın böyle bir işte çalışması için bölgeye yakın bir yerde konaklaması gerekir.
    - bu kadar çok insanın bölgeye yakın bir yerde konakladığına göre bu kişilerin bir şekilde beslenmesi gerekir.
    - bir arada bulunan bu kadar çok insanı toplayıcılık ya da avcılıkla doyurmak mümkün değildir.
    - binlerce farklı yabani buğday türü üzerinde yapılan çalışmalar bu bölgede kendiliğinden yetişen buğdayın genetik yapısının bugün tarımda kullandığımız ekilebilir buğdayla neredeyse aynı olduğunu gösteriyor.
    - insanın mağra duvarlarına resim çizmekten vazgeçmesi başka bir deyişle avcılık ve toplayıcılık üzerine kurulan mağra yaşamını terketmesi bu anıtın yapımıyla aynı yıllara rastlıyor.

    özetle: insanın muhtemelen ilk kez tarım yaptığı, yerleşik hayata geçtiği, mağra duvarlarına resim çizmekten ziyade, sistematik bir biçimde sanat yapmaya ve kültürel birikim oluşturmaya başladığı yer, başka bir deyişle ilk "uygarlık"'ın kurulduğu yer ülkemiz toprakları içinde.

    peki biz ne yapıyoruz?
  • kendisi ile birlikte toplamda bölgede 12 benzer yapının bulunduğuna dair haberler yayınlandı geçen sene. birbirlerine oldukça yakın megalitler bunlar. kazılar hala devam etmekte ve muhtemelen yıllarca daha sürecek. şuana dek çıkarılan bulgularda (bkz: karahantepe) ve (bkz: sayburç) dikkat çekiyor. özellikle karahantepe'de bulunan ana kayaya oyulmuş insan başı hayret verici. görsel üstelik bu yapının göbeklitepe'den birkaç bin yıl daha eski olduğu oraya çıkarıldı. yani artık en eski diye adlandırılan yapı göbeklitepe değil karahantepe gibi gözüküyor.

    buradaki t şeklinde sütunların göbeklitepe'den farkı üzerindeki oymaların insan figürleri barındırması. göbeklitepe'de çok detaylı hayvan figürleri ve süslemeleri var. burada ise kaftan giydiği düşünülen insan figürleri söz konusu. t harfli sütunların yanısıra fallus yani erkek organı şeklinde yine ana karadan oyulmuş dik sütunlar da var. görsel ve bu odaya "akıtılması" için kullanıldığı düşünülen bir de oyuk var görsel akıtılan şey su mu, kan mı? bilinmez.

    sayburç'ta ise durum daha farklı, henüz çok küçük bir kısmı kazılabildi çünkü modern bir yerleşimin yani köyün tam ortasında bina yapımı aşamasında temel atılırken fark edildi burası ve burda da yine ana karaya oyulmuş kabartmalar mevcut. kabartmada bir eliyle yine fallusunu tutan bir adam mevcut - insan figürü. ve iki tarafında da hayvan figürü var. görsel

    dediğim gibi bunun gibi kazılmayı bekleyen toplamda 12 tepe söz konusu.

    işi daha da ilginçleştiren şey ise günümüz teknolojisi kullanılara yer altına bakıldığında daire şeklinde ortaya çıkan odalardan 10-15 oda kadar daha olduğu bulundu. fakat bunu daha da ilginçleştiren şey o dönemde insanların aniden bu yapıların üstünü örtmeye karar verip çakıl taşları ve toprakla hepsini doldurup üzerlerini tepe şeklinde kapatmaları. böyle bir kararı neden verdiler henüz kimsenin bir fikri yok.

    neden yapıldığına dair ibadethane ya da ritüel alanları fikri ilk başlarda mantıklı gelmiş olsa da kazılar devam ettikçe şöyle bir durum çıkıyor ortaya:

    bugüne dek tarih hep avcı toplayıcılıktan tarıma/yerleşik hayata ve dolayısıyla hayvancılığa geçildiği bununla birlikte ibadethane/inanç kavramlarının daha sonra oluştuğu yönünde bir kronolojik bakış açısına sahipti. fakat göbeklitepe ve diğer tepeler incelendiğinde daha eski ve erken gelişmiş bir medeniyetin avcı toplayıcı topluma bilgilerini aktarmış olabileceği daha mantıklı bir yaklaşım gibi görünmekte. yani inanç, inanış, ibadet, mesaj, bilgi aktarımı için yapılmış olabilen bu megalitleri birileri avcı toplayıcı insanlara öğretti. uzaylılar vs demiyorum tabii ki - fakat yerel insan topluluklarından daha ileride/zaten erken gelişmiş bir medeniyetten gelen insanların aktarım yapması durumu akla yatkın. hali hazırda o bölgede yaşayan toplum bir sabah uyanıp böyle bir yapı inşaa etmeye karar vermiş olamaz diyor konuyu inceleyen uzmanlar. bu da hem tarihsel kronolojik bakış açımızı tamamen değiştirecek bir buluş gibi duruyor; hem de sandığımızdan çok daha gelişmiş medeniyetlerin çok daha eski zamanlarda var olmuş olabileceğine işaret ediyor.

    diğer bir konu da özellikle göbeklitepe'de şuana dek yüzeye çıkarılmış 4 daire şeklinde odanın birbirleri arasında da birkaç bin yıllık zaman farkı olması. ilk yapılan daire ile 4.daire arasında binlerce yıl çıktı karbon testlerinde. insanlar yeni odalar yapmaya bin yıllar içinde devam etmiş yani. mevcut olanı kullanmak ya da geliştirmek/üzerine koymak yerine yeni odalar yapmaya karar vermişler. hemen yanlarında toprağın altında duran 10-15 oda daha gün yüzüne çıkarıldığında onların yapılma zamanı ve yeni bilgileri aç gibi bekliyorum ya.

    kazıların yapılması keşke daha da hızlandırılsa dedirtiyor insana.
  • mutlaka görülmesi gereken aşırı etkileyici bir yer, ha eğer dümdüz taş lan bu kafasıyla bakarsanız bir şey ifade etmeyecektir tabi. göbeklitepe'ye gittiğimde döndüm arkamı oradaki tepelere tarlalara baktım vay arkadaş dedim 12 bin yıl önceki adam da buraya bakıyordu ben de şu an buraya bakıyorum. tam o sırada yanda barzonun teki hayvan gibi bir balgam attı, aha işte dedim 12 bin yıl sonunda evrildiğimiz tip anca bu olmuş. ziyaret sırasında etrafına çevrilen platform üzerinde abartmıyorum en fazla on metrede bir güvenlik olması lazım, türkiye burası hocam giderler o taşların üstüne göt çizerler kalp çizerler aman dikkat. şurası almanya ya da italya'da ortaya çıksa dünyanın en çok turist çeken yerlerinden birisi olurdu, kesinlikle ülkenin hiçbir güzelliğinin hakkını veremiyoruz. kazı alanına çıkmadan önce bir multimedya salonu yapılmış isteğe bağlı olarak gidebiliyorsunuz, oyun salonlarında bile çok daha gelişmiş görsel şovlar var o kadar diyeyim neyse dilerim zamanla bu tanıtıcı özellikler de gelişir.
  • usta profesör hauptmann emekli olup diğer prof. schmidt de öldükten sonra kazı başkanı olarak yerine selçuk üni halkla ilişkiler mezunu müslüm ercan diye bir adam getirtilmiştir. gerçekten göbeklitepe'yi inşaa eden neolitik çağda yaşamış atalarımızın kemikleri kaldıysa sızlıyordur. ben bundan 12 bin yıl sonra benim yaşadığım yerin yapıldığı kazıyı selçuk üniden halkla ilişkiler mezunu olmuş bir müze müdürünün yönetmesini arzu etmezdim peşinen şimdiden buraya yazıyorum.

    başka memlekette dünya'nın en önemli kazısının başına halkla ilişkiler mezunu ne idüğü belirsiz birisi atansa acaba millet nasıl ayağa kalkardı?? neyse haydi o adamı fetöden içeri almışlar. hatadan dönülmüş mü? hayır tabi. şu an kazıyı kim devam ettiriyor diye soracak olursanız; o'nun yerine atanan yeni müze müdürü. kırıcı olmak istemem ama urfa arkeoloji müzesinin müdürüyle, doğuş holding sponsorluğunda ilerletiyormuş bir işler işte. veremediniz mi şurayı adam gibi bir profesörün, sözüne güvenilecek akademik zümreden nitelikli bir ekibin eline? böylesi önemli bir kazıyı müze müdürüyle devam ettirme kararı almak ne kadar doğru? yerli yabancı hiç mi kimse talip olmadı akademik dünyadan?

    klaus schmidt öldüğünden beri doğru düzgün akademik bilgi akmamış.

    dilerim kazı alanı hauptman ile klaus schmidt ekolü ve donanımında bir arkeolog ekibine teslim edilir de uluslararası makalelerle bilgi akışı yeniden başlatılır. aksi takdirde atiye izlemiş kedi annesi entellerin boğucu göbeklitepe güzellemelerinden veya liyakatsız kalibresiz, zihniyetini az çok tahmin ettiğimiz kesimin yöneteceği kazılardan hayırlı bir iş çıkacağını düşünmüyorum.

    dünya'nın sıfır noktası, dinlerin başlangıç noktası falan filan diye sürekli reklam yapmayı biliyorsunuz, gerçekten de tarihi baştan yazacak bir yer. daha kazılacak 24 tane alan var bunun gibi. ede ede müze müdürünü mü başkan ettiniz koca kazıya? kim o adam, background'u nedir? akademik kariyeri nedir? kaç dilde yayın okur, nerede makale yayınlar? kime bağlı çalışır, kimin lafından çıkmaz, tam misyonu nedir? adını aratınca google araması bile sonuc vermiyor. göbeklitepe adamın sıfır noktası gibi.

    böylesi önemli bir kazıyı, uluslararası yayınlar yapacak, güvenilir, alanının en iyisi, bilindik bir akademisyene değil de böylesi vasıfsız bir adamın başkanlığına terk etmenin arka planındaki çekince, beklentiler ve dinamikler nelerdir? başıma bir şey gelmeyecekse bunu sorgulamak isterdim.

    elinde sonsuz güzellikleri olup onu layığıyla kullanmayı bir türlü beceremeyen klasik bir türkiye vakası yine cereyan ediyor. tarih gerçekten tekerrürden ibaret. bundan sonrası kıraathane geyiğine girecek. ben kıraathane geyiği yapma meraklısı değilim ama ülkedeki liyakat anlayışı kıraathaneye dönmüş ben ne yapayım?
  • urfa ilinde neolitik çağdan kalma taştan yapıların bulunduğu ören yeri.

    internet sanalında göbeklitepe ile ilgili o kadar çok spekülasyona denk geldim ki, işbu entrinin sebebi sadece, artık galat-ı meşhur haline gelmiş yanlışları düzeltmek olsun. tabi ki bahsettiğim düzeltmeler maddi hatalara ilişkin değil. zaten uzmanı da değilim. daha çok göbeklitepe kültürünün anlamı ve önemi üzerine yanlış çıkarımlardan bahsedeceğim.

    yazarlarından biri olduğum, bir sanat sitesinde altamira, lascaux, chauvet gibi mağara adamı sanatının örnekleri ile ilgili bir yazım yayınlanmıştı. ekinde 34.000 bin yıl öncesinden günümüze kalan sanat eserlerine dair fotoğraflar da vardı. şöyle bir okuyucu yorumu gördüm. "hocam 34.000 yıl falan ne anlatıyorsun ? göbeklitepe bile en fazla 12.000 yıl geriye gidiyor." insan elinden çıkmış en eski eserlerin göbeklitepe’ye izafe edildiğini, daha yaşlı yapı, sanat eseri hatta insan yapımı alet olmadığını sanıyordu sanırım. sonra farkettim ki bu arkadaş yalnız değil. meraklıların büyük kısmı göbeklitepe'nin ne ifade ettiğini hiç anlamamış. kahir ekserisi "tarihin sıfır noktası" söylemini yanlış anlamlara tevil etmiş. gerçi o tabir de (kim bulduysa) ne demek anlamış değilim. terminolojide tarihin sıfır noktası yazının icadıdır. yazının icadından sonrasına tarih çağları, öncesine pre-historia (tarih öncesi) denir. yani samuel noah kramer gibi söylersek tarih sümer'de başlar. tarihin sıfır noktasıyla kastedilen medeniyetin başlangıcı demekse, medeniyet yerleşik toplum ve şehirler ile başlar. birazdan göreceğimiz gibi göbeklitepe'yi yapanlar yerleşik öncesi avcı toplayıcı göçebelerdir.

    medeniyet sözcüğü arapça medine yani şehir kökünden gelir. medeni şehirli demektir. batı dillerindeki civilization, latince civitas yani yine şehir kökünden gelir. türkçedeki uygarlık sözcüğü ise ilk yerleşik hayata geçmiş türk toplumu olan uygurlardan türetilmiştir. şehir ve yerleşik kültür olmadan medeniyet olmaz.

    o zaman söyleyeyim insan elinden çıkmış ne teknik, ne pratik ne de sanatsal buluntuların en eskisi göbeklitepe değildir. sadece sanat eserlerinden gidelim.

    altamira bizonları, 17.000 yaşında görsel

    willendorf venüsü, 28.000 yaşında görsel

    chauvet atları, 32.000 yaşında görsel

    hohlenstein-stadel aslan adamı, 40.000 yaşında görsel

    tan tan figürini, yaklaşık 500.000 yaşında görsel

    daha eskileri de var üstelik.

    makapansgat manuportu, sıkı durun, yaklaşık 3 milyon yaşında görsel

    göbeklitepe'nin önemine gelirsek; önce şunu bilmek gerekir.

    en eski olduğu için bu kadar önemli değildir. onun ayırt edici özelliği ölçeğindedir. o büyüklükte kompleksler yapabilmek için çok sayıda insan gücü, sürekliliği sağlayacak kurumsal yapılar ve eşgüdümü sağlayacak organizasyon tecrübesi gereklidir. yani ancak yerleşik tarım toplumlarında olması beklenen kalifikasyonlar.

    genel kabul görmüş teori şudur. insanoğlu mağaralarda, ormanlarda, savanalarda, avcı toplayıcılığın hakim üretim tarzını temsil ettiği çağlar boyunca, küçük gruplar halinde yaşadı. üretimi ancak günübirlik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelikti. fakat sonra avladığı bazı hayvanları öldürmek yerine sağ tutmaya, topladığı bazı bitkileri kendisi ekmeye başladığında sadece bir öğün sonrası için değil, daha uzun vadeli ihtiyaca yönelik yiyecek stoklamak mümkün oldu. yiyecek fazlası, her gün avlanmanın getirdiği iş yükünü azaltınca grup üyelerine daha çok zaman kaldı. teknik gelişti. yemek bol olunca daha büyük nüfusları beslemek mümkün oldu. popülasyon arttı. av sürülerinin peşinde göçer hayatı yaşamanın gereği kalmadı. yerleşiklik başatlaştı. yiyecek üretimini ilk kontrol edenler tarlalara, meralara sahip çıktı. mülkiyet böyle doğdu. stoğunu saklayabilmek için silolar, depolar yapmak gerekti. göçebelik yerine yerleşiklik öne çıkmaya başladığı için haneler, meskenler inşa edilmek istendi. böylece primitif mimari ve mühendislik doğdu. kalabalık gruplar halinde ve yerleşik halde yaşamak toplumda bazı ihtiyaçlar doğurdu. buna yönelik meslekler, zanaatlar, iş bölümü ve uzmanlaşma gelişti. ürün fazlasını kontrol eden gruplar zamanla politik iktidarı oluşturdu. artı ürünün kontrolü meselesinin yağmayı, hırsızlığı ve hazıra konmayı engelleyen işlevsel bir mekanizmayı da kapsaması gerekiyordu. politik iktidarın emrinde kolluk kuvvetleri ve adli müesseseler ilkel halleriyle tesis edildi. mülkiyet, sınıflaşma ve ekonomik katmanlar oluştu. güneşin, yağmurun, nehir baskınlarının zirai istihsale uygun seyretmesi için göksel üretici güçlere yakarılması, ürünün kutsanması, hasadın şenliklerle kutlanması gibi ritüeller, organize dinlerin yolunu açtı. avcı toplayıcı kabiledeki doğacı/animistik şifacının pozisyonu, tarım toplumunda ruhban sınıfına dönüştü. artı ürünün sayımı, dağıtımı, bölüştürülmesi, ticareti vs. hesap gerektiren ve kayıt tutulması gereken bir karmaşıklık düzeyine ulaştığında matematik ve yazı ortaya çıktı. (ilk yazılı eserler olan sümer tabletlerinin kahir ekserisi edebi değil ticari içeriklidir. muhasebe kayıtları, sözleşmeler ve bunun gibi)

    tüm bunların gelişimi binlerce yıl sürdü ama süreci başlatan kilit unsur tarım devrimiydi. yani önce üretim biçimlerinde ve üretim ilişkilerinde radikal bir dönüşüm yaşanmıştır. kurumlar, yapılar, dinler arkadan takip etmiştir. maddi koşulların (altyapı) kültürel strüktürü (üstyapı) belirlemesine dair yaklaşım marksist tarih teorisidir. arkeoloji ve antropoloji gibi disiplinler için kabul görmüş en tutarlı yaklaşımın sahibi de gordon childe adında marksist bir arkeologdur.

    şimdi yine teoriye göre tarım devrimine erişememiş ve yerleşik hayata geçememiş toplulukların büyük iş gücü isteyen ve karmaşık organizasyonlar gerektiren projelere girişememesi gerekirdi. göbeklitepe'yi ilginç kılan ise konut, ocak kalıntısı, çöp yığını gibi yerleşim izine rastlanmamasıdır. kazılarda, diğer iskan edilmiş alanlarda oldukça sık rastlanan kilden figürinler de çıkmamıştır. tam tersi, alanda bulunan binlerce yaban hayvanı kemiği yapı inşaatında çalışan işçilerin yiyeceklerini avlanarak ötelerden taşıdığına işaret etmektedir.

    tonlarca taşı belirli bir sıra ve düzen içinde taşımak, yerleştirmek ve şekillendirmek, uzun süreli ve çok miktarda işgücü ile bu işgücünün koordineli çalışmasını sağlayacak iş bölümü, uzmanlaşma, yöneticilik becerisi ister. bu saydığımız kalifikasyonlar geniş tarlaları birlikte işlemeleri gereken yahut sürülerle besi hayvanlarıyla uğraşmaları gereken toplumlar için mümkün olabilirdi ama teknik kapasitesi ok, yay ve mızraktan ibaret olan, işgücü değil, toplam nüfusu 150 kişiyi geçmeyen (antropologların koyduğu üst sınır) avcı toplayıcı kabileler için göbeklitepe gibi yapıların inşası mümkün olmamalıydı.

    aslında göbeklitepe gizeminin düğümü budur. tarım öncesi yarı göçebe bir topluluğun mega inşaatlar yapabildiğini kabul ettiğimizde, alt yapının üst yapıyı belirlediği, artık genel geçer kabul görmüş sosyoloji kuramlarına tereddütle yaklaşmak gerekecektir. yüzlerce belki de binlerce insanın işbölümü ve eşgüdüm ile çalışmasını sağlayabilen toplumsal yapının basit avcı toplayıcı kabilelerden beklenmeyecek kadar karmaşık, hiyerarşik ve çok katmanlı olması gerekir. bu durumda önce kültürel yapıda bir devrim gerçekleşmiş, tarım üretimi, şehirleşme arkadan gelmiş demektir.

    dahası arkeologlar göbeklitepe’yi öncü tapınak ya da kült alanı olarak sınıflandırdıklarında tarım toplumundan önce de organize dinlerin ve sınıfsal katmanların yerli yerinde olduğunu öğrenmiş oluruz. bu da kuram için ezber bozan diğer bir yorumdur. normalde tarım öncesi topluluklara dair ören yerlerinde kamusal yapı çıkmaz. tapınak, saray gibi yapılar sınıflı topluma yani dikey hiyerarşiye işarettir ki, böylesi sosyal strüktürler artı ürün ve mülkiyet kavramıyla ilişkilidir. avcı toplayıcı toplumların karakteristiği itibariyle ortaklaşacı, komünal ve sınıfsız olması gerekirdi.

    çatalhöyük mesela, şablona harika uyan bir ören yeridir. tarihi 9 bin yıl öncesine giden bu neolitik dönemden kalma buluntuların nerdeyse tamamı konutlardan ibaret olduğu için yerleşiklik başlamış demektir. büyük saraylar ve konaklar çıkmadığı için henüz sınıflı topluma geçmediklerini, avcı toplayıcılığın görece egaliter ve komünal yapısını kısmen muhafaza ettiklerini varsayabiliriz. alt katmanlarda kamu binalarının izine rastlanmazken üst katmanlara doğru bazı konutların çevresindekilere göre büyüklük açısından farklılaşması, bize sınıfsal tabakalaşmanın bin yıllara yayılan bir süreç içinde tedricen ortaya çıktığını gösterir. üstelik çatalhöyük’te tapınaklar yoktur, sadece kült binalar vardır. farkı ne derseniz tapınaklar başta işlevine uygun inşa edilmiş yapılardır, kült mekanlar ise başta ayin, tören, tapım gibi fonksiyonlar için inşa edilmemesine karşın sonradan kutsallaştırılmış yapılardır. bugün bir caminin ya da kilisenin planını ya da temelini bile görsek bu inşanın amacına dair fikir yürütebiliriz, en azından mesken olmadığını bir bakışta anlarız. çatalhöyük'e baktığımızda, dinsel ritüeller için kullanılmış olsa gerek diye düşündüğümüz yapıların en başta bu amaçla inşa edilmediğini, sağındaki ve solundakilerden farkı olmayan alelade bir konutun zaman içinde kült mekana dönüştüğünü yani kutsiyet kazandığını anlayabiliyoruz. ama çatalhöyük'ten yaklaşık 3 bin 500 yıl önce yaşamış, üstelik yerleşik yaşama geçmemiş göbeklitepe sakinlerinin elinden çıkma eserler kesinlikle kült yapı sınıfına girmiyor. belli ki göbeklitepe amacı her neydiyse ona uygun inşa edilmiş.

    işte yerleşik hayata ve tarım toplumuna geçmiş çatalhöyük’te bile sınıfsal hiyerarşi, organize dinler ve ruhban sınıfı teoriye uygun olarak peyderpey oluşuyorken, henüz tarım devrimini gerçekleştirmemiş avcı toplayıcı göbeklitepe sakinleri nasıl tapınak inşa etmiş olabilirler? soru budur?

    şimdi müsaadenizle naçizane kendi görüşümü ilave etmek istiyorum.

    en başta göbeklitepe tapınak mı, barınak mı, sığınak mı, meclis mi, rasathane mi, sanat galerisi mi, primitif emtianın trampa edildiği bir ticaret merkezi mi, seküler bir festival alanı mı ya da bambaşka amaçlara hizmet eden bir yapı mı bilmiyoruz. arkeolog ian morris'in naklettiği, meslektaşlar arasında yaygın bir şaka vardır. "kazıp çıkardığınız şeyin ne olduğunu çözemezsek dinsel deyip geçeriz" yapının tapınak yahut öncü tapınak olduğu kesin bulgu değil, en iyi tahminimiz. sonra tapınak ya da ayinlerin varlığı tek başına, bugünkü gibi kurumlarıyla, bütçesiyle, ruhban sınıfıyla, tastamam örgütlü bir dinin varlığını, dolayısıyla organize dinlerin var olabilme koşullarını giderecek (tarım devrimine atfedilen) karmaşık sosyal/siyasal hiyerarşinin mevcudiyetini kanıtlamaz.

    tartışmayı organize dinler var mıydı yok muydu ikileminden kurtaralım. bu çapta yapıların inşasının dinsel bir amaç taşısın taşımasın avcı toplayıcı toplulukların boyunu aşan bir pratik olması gerekirdi sorunundan gidelim. burada tahminimce yapılan hatalı yorumlar paleolitik çağların avcı toplayıcı ilkel kabilesinden tarım toplumlarına geçişte kesikli bir aşamacılık tahayyülünden kaynaklanıyor. bir anda ve kesin çizgilerle avcı toplayıcılık yerini tarıma, göçebelik ise yerleşik yaşama bırakmadı. tarım devrimi binlerce yıla sari, içinde iki ileri bir geri aşamalar barındıran tedrici ve girift bir süreçti. nasıl ki bugün sanayi toplumlarının içinde hala tarım toplumlarının unsurları devam ediyorsa, tarıma geçiş süreci de avcı toplayıcılığın birçok unsurunu bağrında yaşatmaya devam etmiş olmalı. tarım devrimini biteviye ve tekil bir süreç olarak ele aldığımızda avcı toplayıcılıkla arasına kesin bir çizgi çekmiş oluyoruz. bu durumda sosyal yapıdaki karmaşıklığa ve işbölümüne giden evrimi zaman çizelgesinde tek bir noktada görmek istiyoruz. halbuki, belirli bir bölgedeki yaban bitkileri ve hayvanlarını tükettikten sonra bufalo ya da mamut sürülerinin peşinde başka bir bölgeye göç eden, az nüfuslu göçebe ilkel kabile yaşantısı ile tarıma dayalı neolitik toplumların, siyasi erki de içeren şekliyle ilk tam gelişmiş örneği olan sümerler arasında yarı göçebelik, yarı yerleşiklik, konar göçerlik, pastoralizm, natufyen kültür gibi bir çok ara geçiş formu vardır.

    epipaleolitik çağda bile halklar bazı bitki ve hayvan türlerini evcilleştirerek yerleşimler kurmaya başlamışlardır. ki göbeklitepe'ye sanıyorum 40 km mesafede kazılan karahantepe'de bir yerleşiklik kanıtı olarak köy yaşantısına dair bulgular ortaya çıktı. yani henüz bilinen anlamıyla tarım (bitkilerin insan eliyle toprağa ekilerek hasat edilmesi) söz konusu değilken yabani tahıl türlerini devşirerek ve yaban keçisi, yaban koyunu gibi türleri evcilleştirerek kalabalık köyleri besleyecek kritik artı ürün stoğuna ulaşmış olmaları çok mümkündür. 12 bin yıl öncesi urfa ve çevresinin bitki örtüsü ve iklimini tahminleyen uzmanlar, milyonlarca av hayvanının büyük sürüler halinde otlayabildiği, natufyen kültür için çok uygun bir ortam tarif ediyor.

    her ne kadar ilke olarak yerleşik toplumu tarım devriminin bir fonksiyonu olarak kabul etsek de uygun çevresel avantajlarla zirai üretim tarzı başat duruma gelmeden yerleşik yaşama geçildiğini kabul etmek akla yatkındır. bu bakış açısı fikri takip bize şu çıkarımları verir. ilk yerleşimlerin tarihlenmesi tahmin ettiğimizden daha geriye çekilebilir. yerleşik yaşam için tarımsal üretim tarzının varlığı koşul olmaktan çıkarılabilir. avcı toplayıcılarda hiyerarşi ve sosyal örgütlenme meselesi yeniden gözden geçirilebilir. bunlar da az şey değildir. tarihe ve antropolojiye bakışımızda bazı parametreleri revize etmemizi gerektirir.

    ama altyapının üstyapıyı belirlediği savına dayanan oldukça kapsamlı ve tutarlı teoriyi hepten çöpe atmayı teklif eden yaklaşımlara katılamıyorum. "dinsel düşüncenin insanlık tarihinde maddi koşullar doğrultusunda biçimlenen bir görüngü değil, tersine bir motor güç işlevi gördüğü, yani devrimin önce insanın simgesel dünyasında yaşanmış, bu, gerçek dünyayı biçimlendirmiştir" şeklinde özetlenebilecek görüş dinin maddi dünyayı öncelediği fikrine dayandığı için neo-sağ çevrenin çok hoşuna gidiyor. farkındayım.

    insanın (tarih öncesi de dahil) zamansal derinlik içindeki yolculuğunu bugüne kadar en iyi açıklayan kuramın marksist tarih tezi olması bir kısım çevreler için oldukça rahatsız ediciydi. bana öyle geliyor ki göbeklitepe'den elde edilen bulguların klasik teoriyi çöpe attığını iddia etmekte bu kadar aceleci davranılmasının sebebi bu yargı yanlılığına dayanıyor.

    edit: tan tan figürini ve makapansgat çakılı için şöyle bir itiraz geldi. doğal süreçle oluşmuş insanların sembolik olarak kullanımına geçmişlerdir diye. aslında doğrudur. arkeologların buluntuların arasından kazıp çıkarabildikleri objelerin bazıları insan yapımı oldukları için değil, insan kullanımında oldukları için oradadır. ağırlıklı görüş de bu yöndeymiş zaten. gerçi anlatılmak istenen ana fikre zararı yok. arkeologların kesin olarak insan yapımı olduğunu bildikleri objelerin içinde 3.3 milyon yaşında lomekwi taş keskileri, 1.4 milyon yıllık olduvai baltası ya da 420 bin yıl öncesinden kalma clacton mızrağı gibi aparatlar vardır. son iki taşı listeden çıkarıp bu saydıklarımdan eklesem sanırım metnin mesajına bir zarar gelmez, sanat eserlerinden örnekleyerek gitmiş olmamızın bozulan insicamı dışında.

    bir de küçük bir not. göbeklitepe ile ilgili bulguları yorumları 20 yıla yakın zamandır dinlerken, kafamda bir fikir oluşuyordu ama uzman olmadığım için fikirlerim makul mü, saçma mı emin değildim. internet ortamında, gençlik yıllarımdan beri hayranı olduğum antropolog sibel özbudun'un, göbeklitepe hakkında bildiklerim ve düşündüklerime çok yakın görüşlerine denk gelmem görüşümü netleştirdi.
  • bildiğim bilgiler doğrultusunda biraz tanımlayayım size bu gizemli yeri.
    göbekli tepe, çevredeki oldukça gelişmiş ve derinlik kazanmış bir inanç sistemine sahip olan avcı-toplayıcı gruplar açısından önemli bir kült merkezidir. bu durumda bölgenin en erken kullanımının çanak çömleksiz neolitik çağın a evresine (mö 9.600-7.300), yani günümüzden en azından 11.600 yıl öncesine dayandığı ileri sürülmektedir. bu tepe kültürel evrimimize bir devrim yaptı.

    göbeklitepe kazıları daha tamamlanmamış olsa da ortaya çıkan bölge, bizim tarihi bilgilerimizi ve kuramlarımızı sorgulatmaya yetti. kazılar sonucu ortaya çıkan 4 tane alanın çevresinde yapılan araştırmalar aslında bu bölgenin düşünüldüğünden daha büyük ve toplam 16 alandan oluştuğunu yaklaşık 300x300 metrekarelik bir bölgeye yayıldığını gösterdi. ortaya çıkan bu 4 alanın 3 tanesi küçük olup, 1 tanesi ise daha merkez sayıldığından en büyük olduğu biliniyor. diğerlerinden farklı olan bu büyük alanın ortasında 5.5 metrelik, ağırlığı 16tonluk 2 tane “t” şeklinde taş, etrafında ise 3.5 veya 4 metrelik 11tona varan “t” şeklinde taşlar yerleştirilmiş. taşların üzerine işlenen leopar, yaban domuzu, aslan gibi yabani hayvanların bu taşların muhafızları olarak görüldüğünü ve aslında doğaya karşı artık meydan okuma seviyesine geldiklerini ispatlamak ister nitelikte. merkeze dikilen bu 2 taşın üzerinde “t” şeklinin baş kısmında insanın başını, gövde kısmında ise elleri çizerek güneydoğu yönüne bakan bir insan motifi işlenmiştir. dikkat çeken ise motifteki baş kısmında insan yüzüne yer verilmemesi. bunun da aslında bu taşın insani bir varlığı değil de olağanüstü güçlü, ilahi bir varlığı temsil etmek istercesine dikildiği gözlemleniyor.

    tarihi, buzul çağının sonlarına yaklaşan, insanlık tarihini alt üst eden bu bölge gizemlerini de yanında getirdi. burasının bir dini mekan mı, yoksa ölülere adanmış bir mabet mi? olduğu akıllarda soru olarak yer ediniyor. göbeklitepe, bugüne dek tarım hayatının yerleşik düzene geçmesine zemin sağladığı düşüncesine darbe yaparak dinin yerleşik hayata geçmeye zemin hazırladığını gösterdi. dini ayinler için bir araya gelen bu topluluğun, tapınağa yakın yerlerde daha küçük yaşam alanları oluşturup bir gıda ambarı kullanarak yerleşik hayata geçmelerinde, birlik içinde yaşamanın daha kolay olduğunun ve dinin birleştiriciliği etkisinde kaldıklarını gösteriyor. yerleşik hayata geçerken tarımı hedef almadıkları ise tapınağın alt zeminlerinde yapılan kazılarda yaban domuzu gibi otçul olmayan yabani hayvanların yenilebilir kısımlarının kemiklerinin bulunması. hala gizemini koruyan konulardan bir diğeri ise, bu 16 ve 11 tonluk taşları dikerken kullandıkları mühendislik bilgisi. taşların önce yerde oyulup şekil verildiği sonra ise dikildiği, çevrede bulunan yere gömülü taşırken çatlamış taşlardan anlaşılıyor. bu olağanüstü tapınağın üstü yaklaşık 2bin yıl sonra yöre halkı tarafından kapatılmış. bunun gizemi hala çözülmese de kapatılan yerin üstüne daha minimal bir tapınak yapılması eski tapınağın veya inancın önemini kaybettiği fikirlerini getiriyor. gizeminin çözülmesinin ise olanaksız olduğunu söyleyebiliriz. göbeklitepe’nin devamı sayılabilecek,13 sütunluk bir tapınağı bünyesinde bulunduran nevali çori köyü, fırat nehri üzerine kurulan atatürk barajı sonrasında sular altında kaldı. fakat bu inanç sisteminin binlerce yıl sonra devam ettiğini çatalhöyük’teki taşların üzerinde bulunan motiflerle göbeklitepe’deki motiflerin birebir olması bunu kanıtladı. hatta yerleşik hayatın başladığı kabul edilen bu bölgedeki bir evde, göbeklitepe de bulunan boğa motifi duvara işlenmiş bir şekilde bulunmaktadır.

    bana daha ilginç gelen bir bilgiyi de eklemek istedim. göbeklitepe örencik köyü etrafında bulunmaktadır. yöre halkı tarafından,daha göbeklitepe bulunmadan önce kazının başladığı alandaki ağaç ve çevresi kutsal sayılırdı. göbeklitepe'nin varlığından bile haberdar olunmadığı yıllarda halk oraya -özellikle çocuğu olmayan çiftler- adak adamaya giderlerdi. bu toprakların kutsal sayılması süregelen bir gelenektir yani. şimdi göbeklitepe'yi ziyaret ederseniz bu ağacında koruma altına alındığını görebilirsiniz. etrafına banklar koyularak gelen misafirlerin -ki bazıları hala adak adamaya, çaput bağlamaya gitse de- bu ağacı da ziyaret etmesi kolaylaştırılmıştır.

    edit: yıllarda olan hata düzeltildi. ayrıca ağaçtan bahsettiğim paragraf eklendi. göbeklitepe hakkında o kadar geniş bilgiler var ki, bu yazıyla yetinmeyip mutlaka araştırmanızı öneririm.
  • klaus schmidt beyefendinin ankara medeniyetler müzesi' nde hakkında güzel bir konferans verdiği dünyanın en eski yapısı. aklımızda kalanları paylaşalım,

    - bulunan kemikler üzerinde yapılan testlerde* bulunan tarih m.ö. 9500 yılına gidiyor. ancak kemiklerin orada olabilmesi için bu yapının çok daha önceden tamamlanması gerekli.
    - işaret ettiği tarih bakımından dünya üzerinde eşi benzeri yok.
    - göbeklitepe çevre yerleşim birimlerinden gelen insanların festival, ziyafet yaptıkları bir toplanma noktası olarak değerlendiriliyor.
    - taşlar üzerinde yapılan betimlemeler, göbeklitepe' ye yakın yerleşim birimlerinde olduğu gibi, ölmüş insanların bedenlerinin, hayvanlara***, o yüksek kolonların üzerine konmak suretiyle sunulması olarak yorumlanıyor. daha önce bahsedildiği gibi hayvanlara kurban verme gibi bir durum yok.
    - ilginç olarak yorumlanabilecek, kızılderililerin kullandığı totemlere çok benzer, üst üste figürlere sahip totemler bulunmuş.
    - insanların zamanla dini inanışları değiştiği için, bir süre sonra burayı kullanmayı bırakıp, üzerini örttükleri düşünülüyor.

    son olarak gidip yerinde stonehenge' i de görmüş bir insan olarak, ingilizlerin pazarlama yeteneği ile dünya çapında şöhret olmuş m.ö. 3000 tarihli o yapı, her ne kadar kendisine ait mistik bir tarafı olsa da, komplekslik ve bizlere anlattıkları açısından m.ö. 10.000 tarihli göbeklitepe' nin yanında çocuk kreşi gibi kalır diyorum.
  • göbeklitepe'yle ilgili bir şey öğrenmek istiyorsanız mehmet özdoğan'ın youtube'daki konferanslarını izlemenizi öneririm. bir defa mehmet özdoğan işin kökenindeki kişilerden. göbeklitepe bulunmazdan önce anadolu'da göbeklitepe benzeri neolitik yerleşim alanlarını arayan ekibin bir üyesi. halet çambel'le birlikte asistanlığında çayönü'nü kazanlardan biri. çayönü, göbeklitepe'nin kabaca bin yıl sonrasına denk gelen aynı kültürün devamı olan ve tarım devriminin gerçekleştiği merkezlerden biri.

    mehmet özdoğan'ın konferanslarında göbeklitepe'ye giden süreci, süreç içindeki paradigmal devrimi de bulabiliyorsunuz. örneğin özdoğan hoca diyor ki biz göbeklitepe'ye benzer bir yerlerin var olduğunu tahmin ediyorduk ama yanlış yerde aramışız. biz ovalarda olması gerektiğini düşünürken dağ başında çıktı. sonra sonra fark ettik ki hepsi dağ başlarındaymış zaten. sürecle bu kadar birebir iç içe olmuş adamın türkiye'de türkçe verdiği konferanslar 1997 izlenme alırken neden national geographic'in yüzeysel ve çarpıtmalarla dolu belgeseli 2,5 milyon izlenme alıyor?

    ekşi sözlük'te sırf göbeklitepe başlığında bununla birlikte 755 giri var. mehmet özdoğan'ın tüm boyutlarıyla göbeklitepe ve etrafındaki dünyayı anlattığı konferanslarının izlenme sayısı 1997.

    https://www.youtube.com/watch?v=wz-kioopdvu

    ekşi sözlük'teki 755 girinin tamamı en iyi ihtimalle bir kaynaktan edinilen bilgiler olduğuna göre işin kaynağındaki özdoğan hocanın konferanslarını ya canlı takip ediyorsunuz ya da götten sallıyorsunuz. başka açıklaması yok yani.

    adam çıkıp göbeklitepe'yle ilgili her şeyi ıcığını cıcığını göbeklitepe'yle aynı dönemlerde var olmuş benzer kültürlerle ilgili onlarca kazıyla bağlantılarını da işin içine katarak bilal'e anlatır gibi anlatmış ve sonuç 1997 görüntüleme. başka yerde lavuğun teki göbeklitepe ve mu kıtası diye bir saçmalık yayınlamış izlenme sayısı 250 bin. mehmet özdoğan'ın göbeklitepe'yle ilgili youtube'da 5-6 videosu var toplam görüntülenmesi 250 bin etmiyor. allah'tan habertürk'te teke tek'e çıkmış da o 178 bin görüntüleme almış. yoksa toplam rakam bile o tek videonun aldığı 250 bin izlenmeye yaklaşamayacak.

    ya bu türk sosyal medya kullanıcıları neden bilgiye bu kadar zıt? kötü niyetli olsam sırf adam konuya bilimsel yaklaşıyor diye izlemediğinizi düşüneceğim.
  • on bir bin yıl öncesine, insanlığın tarihine tuttuğumuz fener.

    kim derdi ki insanlığın tarihi ile ilgili bildiklerimizi yerle bir eden keşif urfa'da yapılacak? ama gel gör ki bizim über medyamızın süpersonik gazeteleri internet sitelerini göt-meme-bacak fotograflarıyla doldurmakla meşgul olduğundan bu keşifi bana duyurmak yabancı menşeli bir belgesele nasip oldu. (bkz: the rise of man)

    bölge, dört beş metre yüksekliğinde ve beş on ton ağırlığında taşlardan yapılmış "t" şeklindeki yapıların belli bir düzene göre dizilmesiyle oluşturulmuş devasa bir anıttan oluşuyor. bu bölge keşfedilene kadar avcı ve toplayıcı (hunter-gatherer) insanların göbekli tepe gibi kompleks bir yapıyı bina edebilecek bilgi ve yetenekten yoksun olduğuna inanılıyormuş ancak bu keşif ile insanoğlunun gelişiminin daha erken zamanlarda olduğu ortaya çıkmış. hatta bu kadar büyük bir anıtı inşa etmek için gerekli iş gücü çok büyük olduğundan, bilim insanları, ufak tefek klanların birleşerek büyük bir yerleşik toplum oluşturduğunu, yani insanlığın sosyal gelişiminin de tahmin edilenden daha önce geliştiğini düşünür olmuş. yani bu keşif insanlığın gelişimiyle ilgili zaman tahminlerini hatırı sayılır biçimde geriye doğru kaydırmış. durun daha bitmedi... bu keşifin bir başka çok önemli boyutu da insanın hayvan ve bitkileri evcilleştirmesi ile ilgili yapılan tahminleri değiştirmiş olması... bilim insanları göbekli tepede bulunan hayvan kabartmalarına bakarak insanın merkezcil olarak tasvir edildiğini görmüşler ve insan merkezli bir yapının o zamanlarda oluştuğu kanısına varmışlar. yani bu avcı-toplayıcılar doğayı domine etmeye on bir bin sene evvel başlamış. hayvanları evcilleştirip kendi yararlarına kullanmaya başlamışlar.

    adı geçen belgeseli izlerken türkiye sınırları içindeki bu büyük keşiften bihaber olduğum için kendimden utandım. meme başından gayrısına haber gözüyle bakmayan sevgili türk medyasına ve haberi nerden alması gerektiğini bilmeyen kendime teşekkürü bir borç bilirim.

    not: çatalhöyükten de hatırı sayılır miktarda bahseden bu belgeseli izlemek için
    1. bölüm: http://www.teachers.tv/video/29702
    2. bölüm: http://www.teachers.tv/video/29705
  • tepeyi ilk olarak amerikalılar 1960'lı yıllarda uydu görüntüleri ile tespit ediyor. zirvesi tıraşlanmış bir tepe görüyorlar. tepede bir anormallik olduğunu anlıyorlar. ancak bu tepenin olsa olsa roma impratorluğu'nun eski ileri karakollarının yıkılmış temel izlerinden biri olabileceği tezini öne sürüyorlar.

    daha sonra şavak yıldız 1984'te tarlayı sürerken heykeller buluyor. müzeye götürüyor. o yıllarda tarih öğretmeni olan müze müdürü bu heykelleri iplemiyor, müze deposuna atıyor. 1990'ların başında alman klaus schmidt müzede heykelleri görüyor. alanı ziyaret edip göbeklitepe'yi akademik perspektifte keşfediyor.

    benim asıl merak ettiğim amerikalıların 1960'lı yıllardaki uydu görüntüleri. bu tepedeki anormalliği nasıl tespit ettiler? google'ladım malum görüntüleri bulamadım. sonra google earth'ün google earth geçmiş görüntüler özelliği ile tepenin kazılmamış görüntülerine ulaşmak istedim. yine istediğimi tam alamadım. 1985'ten kalma görüntüler var ama görüntüler çamurdan hallice. en net görüntü 2006 aralık ayına ait. o tarihte de alan artık kazılmış. 1985-2006 arası tek bir görüntü var. 2006'dan sonra güncel görüntüler gelmeye başlıyor.

    1985'te görüntüler de ipucu veriyor aslında. normalde kayaç bir yüzeye sahip tepenin göbeklitepe kısmının tıraşlanmış olduğu görülüyor.

    2006 görüntüsü;
    görsel

    1985 görüntüsü;
    görsel

    edit: ben smyrna adlı yazar, alanın kazılmadan önceki uçak çekimi görüntülerini bulmuş.
    https://www.researchgate.net/…-c-dai_fig1_303823598

    smmf adlı yazar da 60'lı yıllardaki görüntülere ulaştığını söylüyor ama yüzeyleri pek benzetemedim. alan vadideymiş gibi görünüyor. mesaj attım kaynakçasını bekliyorum.
    (bkz: #147081205)

    edit 2: smmf kaynakçasını söyledi. arkansas üniversitesine ait corona atlas adlı bir sitesinde 60'lı yıllardan kalan görüntüler var. söylediğine göre abd'nin casus uydularına ait görüntülermiş. helal olsun arkadaşa. bravo. işte bu tür bilgileri ancak ekşi sözlükte bulabilirsiniz =)
    https://corona.cast.uark.edu/…om=3&center=0,3000000

    1968'den tepenin görüntüsü şöyle. gerçekten de anormallik varmış. çöküntüler var.
    görsel
hesabın var mı? giriş yap