• 15 yıldır memurum.
    ondan öncesinde toplumun bana yüklediği görevleri benimsemeye çalışan ev hanımı ve anne idim. ondan daha da öncesinde ailemin benden beklediklerini yerine getirmek için çabalayan bir evlattım. her zaman üzerimde bana tam olmayan bir giysi varmış gibi hissettim; her zaman hep en olmamam gereken yerde, zamanda ve kişilerleydim. hep ağırdım kendime, taşıyamadığım ve bunu da istemediğim ağırlıklarım vardı.

    bir önceki kurumumdan sürülüyor gibi olununca, bu kuruma ve daha önce hiç bilemediğim bir birime geçmiş oldum. biraz şehir dışında sayılabilecek bir yer ve etrafında da bakımlı olsa koru diyeceğim yoğunlukta ağaçları olan bir alan var. bahçemizde uyduruk bir voleybol sahamız ve fazlaca şişirildiğinden ellerimizi/kollarımızı fena acıtan bir voleybol topumuz var. resmi bir kurum olduğundan hepimiz resmi kıyafetler içerisindeyiz. içimizde durumu iyi olan da var borç harç içinde olan da, dedikodu seven de var fellik fellik kaçan da, işçi olan da var memur olan da, erkek olan da var kadın olan da, yaşı epey geçkin olan da var gencecik olan da, beli ağrıyan da var sapasağlam olan da.

    havalar güzelleştiğinden beridir, öğlenleri voleybol oynuyoruz ve bu kalabalık içinde bu oyunu bilen sadece bir tek kişi var; gerimiz tamamen atmasyon oynuyoruz. gelen topu kafayla, ayakla ve hatta totoyla karşılayan bile var. bir grup biraz geride kalınca hemen skor sıfırlanıyor. herkes birbirine itiraz ediyor, ama kimse bunu takmıyor. yorulan kenara seyircilerin arasına karışıveriyor hemen, seyircilerden biri dilerse istediği tarafa geçip oyuna katılıyor. skor asla doğru sayılmıyor, tam bir karmaşa hakim anlayacağınız. ama...

    ama işte herkes gülümsüyor, yanımıza çevrede bulunan ve bizim beslediğimiz kedilerle köpekler geliyor. kediler yüzümüze bile bakmadıkları gibi sevdirmiyorlar da; ama köpekler onları sevelim diye kıvranıyorlar resmen. ben -ki ben tescilli ve müzmin bir köpekten korkanım, köpek seviyorum kaç öğlendir. kirli tüylerini seviyorum hem de, tiksinmiyorum. oyundakilerin yaka paça dağılmış, yanaklar kırmızı, saçlar birbirine girmiş, gözler çakmak çakmak. seyirciler tezahürat bilmez, aynı anda milyon tane farklı tezahürat yapılıyor. ben seyirciysem ıslıklar benden ve kim sayı yaparsa onu tutuyoruz hepimiz. gerçi habire skor sıfırlanıp yeniden başlıyor, ama olsun; burada hepimiz şampiyonuz zaten, fark etmiyor o yüzden.

    hayatımda kendimi hiç bu kadar iyi hissettiğim bir öğle tatilim olmadı. kelimenin tam anlamıyla kuş gibiyim -ki zaten kuşlar havada birbirlerine kur yapıyorlar. muhteşem bir koku var etrafta. ağaç, çiçek, hayvan, toz, toprak kokusu.

    işte yaşamak bu, hafif olmak yani.
    bugün benim için yaşamakla hafif olmak eşanlamlıdır.
  • candan erçetin'in naif, nazik, hafif ve çok güzel şarkısı. müziği de adı ve sözleri gibi hafif.
    birbirini seven ama günlük telaşlarla bunu unutacak kadar yoğun bir çifti anlatıyor gibi. her şey ilk günkü gibi de sadece hatırlamaları gerekiyor. biraz hafifliğe, dinginliğe ihtiyaç duyuyorlar sanki.
    dinleyiniz efendim, kimseye olmasa da kendinize söyleyiniz, hafifleyiniz. daha iyi hissedeceksiniz.
  • türk musikisinde ender kullanılan bir usül. örnek olarak ahmet avni konuk'un "ey bülbül-i hoş neva hamuş ol"u*, dr. emin kılıç kale'nin "cemaline dil teşnedir"i* ve "gülzare gel gülzare"si* verilebilir.
  • candan erçetin'in yeni albümü milyonlarca kuştuk'tan süper bir şarkı.
  • (bkz: hafif mesrep)
  • hareket kabiliyeti yüksek olan. uçabilmenin ilk şartı.
  • ağır olmayan her şey hafif değildir!
  • dokuzuncu nesil çaylak.
  • anlam kaymasi oldugunda azicik anlaminda da kullanilir.
    hafif egilsene, hafif kosalim.
  • http://www.hafif.org/ adresinin webmasterı, eskinin chatkapicisi hasan adli ancak alican baskaya oldugu sanilan ki$i..
hesabın var mı? giriş yap