• sadece filmi seyrettiyseniz çok güzel ama benim gibi sonrasında kitabı okuyup yeniden filmini seyrederseniz çok güzel bir hikayenin piç edilmiş olduğunu görüyorsunuz. saçma olan ya da kitapta tamamen farklı olan yerlerin birkaç önemli noktasını aktarırsak ;

    --- spoiler ---

    howl'un karakteri : hem kitapta hem de film de; howl'un her yeri sümük yaptığı bölümde "güzel olmadıktan sonra yaşamanın ne anlamı var" türü bir cümlesi var. filmde ağır başlı howl'un böyle çocukça bir cümle kurması saçma ama kitapta howl kalbinin olmaması nedeniyle kadınlara aşık olamayan o yüzden güzel olan her kadını kendine aşık etmeye çalışan aşık edince de kaçan bir karakter olduğunu ve sürekli peşinde olduğu kızlarla buluşmak için evden çıktığını tembel, aylak ve korkak olduğunu düşününce (ki sophie'nin kardeşinin peşinde koşuyor uzun süre o yüzden sophie howl'a hep sinir oluyor aslında) saçı yüzünden bunalıma giren howl'un evi sümükle doldurması da, bütün evin pislik içinde olması da daha mantıklı oluyor. açıkçası kitaptaki howl süper ama filmdeki çok "rüyalarımızın prensi" havasında saçma bir tip

    karanlığa açılan kapı (feci spoiler) : karanlığa açılan kapı film de howl'un çocukluğunu gösteriyor kitapta ise karanlık kapı bizim dünyamıza açılıyor. howl'un büyü tarihi üzerine doktora yapan normal bir adam olduğunu bir şekilde diğer dünyayı keşfettiğini biliyor muydunuz ? karanlık tarafta da geçmiş değil howl'un kuzenleri var.

    çöl cadısı : film'de yaşlanıp tatlı bir kadına dönen çöl cadısı kitabın sonuna kadar kendi ateş şeytanı ile asıl ve tek düşman, öldüğü ana kadar yaşlanmıyor aslında...yaşlanmaması ve kötü olmasının nedeni çok uzun zamandır bir ateş şeytanla anlaşmalı olması.

    süliman : o da bir üniversite araştırmaları sırasında diğer dünyayı bulan bir normal adam hatırladığım kadarıyla. çöl cadısı tarafından büyülenmiş. biz onu film / kitap boyunca korkuluk olarak görüyoruz. en sonunda büyü bozulunca normal insana dönüyor.

    madam süliman : howl'u sever aslında bu kadın... howl'da onu çok sever... film'de kötü bir kadın gibi göstermişler ama kitapta iyi tarafta.. hikayenin yarısında öldüğünde howl yas kıyafetlerini giyip köpeğe dönüşerek cenazesine gizli gizli gidiyordu. kitaptaki aklı bir karış havada howl için bu bayağı ciddi bir saygı ve sevgi demek. he bu arada kitapta saray büyücüsü madam süliman değildir. madam süliman diye biri yok kitapta. saray büyücüsü ve howl'un hocası bayan pentstemmon adıyla geçiyor.

    komşu ülkenin prensi : yok öyle bir şey... savaşta yok. kitapta süregelen tek savaş çöl cadısı ile howl'un arasında... çöl cadısı ayrıca süliman ile kraliyet sarayını gördüğümüz kral'ın kardeşi olan prensi daha evvelden büyülemiş... hikayenin en sonunda görüyoruz.

    köpek : kitapta birden bire adama dönüşüyor. hikayenin en başında çöl cadısının yanında sophie'yi büyülenmesini seyreden adam... diğer deyişle "prens" büyülenip köpek olmuş.

    büyü : filmin en başlarında howl'un masasına sophie'nin cebinde gelen büyü düşüpte masayı yakıyor ya sonra o büyünün adımları, gelişimi o büyüden howl'un kaçmak için neler yaptığını hiç görmüyoruz.. kitapta önemli bir bölüm aslında bu

    şato : iki büyülü sözle ev mi değişirmiş bir de değişe değişe sophie'nin şapkacı dükkanına dönüşüyor... yok öyle bir şey ilk olarak gidip şapkacı dükkanını satın alıyorlar sonra çok zor bir büyüyle calcifer'in yerini (calcifer gerçek anlamda şatoda değil evde o yüzden evden diğer eve alıyorlar büyüyle) değiştiriyorlar sonra da şapkacı dükkanıyla şatoyu birleştiriyorlar. şato asla yıkılmıyor. hem niye yıkıp iki saniye sonra calcifer düzelt bu şatoyu desinler ki ..

    sophie'nin gençleşmesi : filmde devamlı gençleştiğini görüyoruz ama kitapta sadece howl büyüyle onun eklem ağrılarını yok edip çevikleştiriyor. görünüşü hep aynı.... tabii filmde de hep aynı ama bize howl'un gözünden sophie 'yi gösteriyorlar da diyebiliriz.

    korkuluk : korkutur.... filmde sophie korkulukla arkadaş gibi ama kitapta korktuğu için devamlı kaçıyor. hatta kitabın en karanlık bölümü korkuluğun onları takip etmesiyle ilgili.. bu arada korkuluk en başta hareket etmiyor. sophie içten söylediği sözlerle farkında olmadan korkuluğu büyülüyor ve hareket etmesini sağlıyor söylediği cümle de şöyle ; "ailedeki konumum yüzünden başarısızlığa mahkum olmasaydım canlanıp kısmetimi bulmama sen yardım edebilrdin. ama yine de iyi şanslar"

    sophie ve cadılık : calcifer sophie'den büyüyü bozmasını istiyor çünkü sophie sözlerini gerçeğe çevirme gücüne sahip. örnek ; bu şapka giyene hayırlı kısmet getirsin diyerek sattığı şapka sayesinde çirkin bir müşterinin zengin ve yakışıklı bir adamla evlenmesi, howl'un kalbini calcifer'den alıp howl'un içine koyabilmesi ve howl'un canlanmasını ve calcifer'e "binyıl yaşa" diyerek ölmemesini sağlaması gibi... bu arada çöl cadısı howl yüzünden değil sophie'nin şapkalarının güzel olması nedeniyle sophie'yi yaşlandırıyor... çünkü onun yüzünden kimse çöl cadısından şapka almıyor.

    bahçe : bahçenin howl'la pek alakası yok aslında.. orası süliman'ın çölü yok ederek çöl cadısından kurtulmak için yaptığı bir yer.

    --- spoiler ---

    kitabı okumayı düşünmeyip filmi seyretmiş olanlar için ilginç geleceğini sanıyorum. benden bu kadar..
  • bir kadının ve bir erkeğin birbirini dönüştürmesini bu kadar güzel anlatan bir film yoktur.
    sophie öncesinde de kendini güzel, değerli bulmayan ve kendini gerçekleştirmek için hiç bir devinime girmeyen biridir. zaten herkes dışı güzel olan kızların "dışına" ilgi göstermektedir. sevgi potansiyeli çok büyük olsa da hayatını babasından kalan işi hiç bir heyecan ve arzu duymadan hatta duyma ihtiyacı hissetmeden sürdürmektedir. sophie duygularından uzak ve donuktur. bu görüntüye uygun olarak cadı tarafından yaşlı bir kadına dönüştürülür. yani bir anlamda, sophie büyük bir potansiyel olarak "bilinmemektedir" çünkü onu harekete geçirecek eril prensip yoktur. sonra ilk eril prensip hayatına girer: şalgam kafa. sophie'yi howl'un şatosuna yönlendirir. sophie howl'un şatosunda yeni "boyutlarla" tanışır. hayatı devinime girer. filmde sophie duygularından korkmadığı zamanlar ve duygularını ifade ettiği zamanlar gençleşmekte, duygularını inkar ettikçe de yaşlanmaktadır.
    sonra howl'un hikayesini görürüz. büyülü güçlerini artırmak için gökten düşen bir yıldız yuttuğunu ve kalbini bedeninden ayırdığını görürüz. kalp sevmek, cesaret, bağlılık konuları ile ilişkilidir. aklını ön plana çıkarmış ve o da kalbini inkar etmiştir.
    birbirlerini müdahale ederek değil, birbirlerinin hayatlarına girmeleriyle sevmeyi ve cesareti, canlılığı öğrenirler, öğretirler. son olarak da akıl-duygu savaşı biter ve uçarlar....
  • --- spoiler ---

    sophie: savaş gemisi mi?
    howl: şehirleri ve insanları yakmaya gidiyor.
    sophie: düşmanın mı, bizim mi?
    howl: ne fark eder ki? katiller.

    --- spoiler ---
  • miyazaki'nin hollywood'u bir kez daha hayran bırakan harikası.

    filmde fazla gözükmese de kilit roller üstlenen şalgam kafa, enteresan bir karakterdir...

    filmi de özetleyen şekliyle şalgam kafa şöyle bir önemli şahsiyettir;

    --- spoiler ---

    korkuluk, sofi’nin taktığı isimle şalgam kafa; hikayenin yan karaktere yaklaşan tiplerinden biridir ; artı şeklinde birbirine bağlanmış iki çubuktan ve tepesine geçirilmiş kocaman beyaz bir şalgamdan oluşmuş bir tarla korkuluğudur…

    eski-püskü de olsa; smokinli, papyonlu ve şapkalıdır. elleri niyetine çubukların ucuna geçirilmiş iki beyaz eldiven vardır. arada sırada, daha çok sevindiğinde, şalgam kafası kendi ekseninde 360 derece dönmektedir ama o aslında tam bir korkuluktur..

    şalgam kafasına çizilmiş bembeyaz dişleriyle sabit bir gülüşe sahiptir. ağzında tütmeyen bir pipo vardır sürekli.. en üst ucuna şalgam kafası geçirilmiş olan, omurgasını ve gövdesini oluşturan ince / dikey bir sırığın üzerinde zıplayarak yer değiştirir…

    hiç konuşmaz, gözleri sabittir hiç oynamaz ve suratının gülümseyen ifadesi hiç değişmez..

    şalgam kafa; büyük bir büyü sonucu korkuluğa dönüştürülmüş olan karşı ülkenin prensidir aslında…

    filmde söylenmese de,
    bence;
    savaşa karşı oluşu nedeniyle babasıyla ters düşmüş, bu yüzden, babasının entrikasıyla korkuluğa dönüştürülmüştür… büyü; ancak, aşık olunan kadın tarafından öpüldüğünde bozulacaktır.
    babası onun “kalp kırıcı bir çapkın” olduğunu bildiği için de bu büyünün uzun süre bozulmayacağına emindir.

    çünkü prens, yani şalgam kafalı uşak, ona korkuluk büyüsü yapılmadan önce;
    (yine bence) her çiçekten bal alan, ayran gönüllü, her şeyden çabuk bıkan, kızları kendine aşık edip onları yüzüstü bırakan egoist, şerefsiz bir tiptir…o da zaten daha çok bu adi huyu nedeniyle bu laneti hakettiğini düşünmektedir…

    bu yüzden, incecik bir çubuğun üzerinde tın tın dingildeyerek yürüse de;
    her an, herkese hizmet etmeye hazır bir halde, gerçek aşkı aramaktadır.

    şalgam kafalı uşak, yürüyen şato’yu nereye gitse takip eder.. belki şato’nun sahibi iyi büyücü howl’un büyülerinden medet ummakta belki de öptüğünde büyüyü bozacak olan, aşık olacağı kadını beklemektedir şatonun civarında…

    hikayenin en başından bu yana herkese ve özellikle de ilk olarak yaşlı haliyle gördüğü ve onu “sarpa sardığı” çalılıklardan kurtaran sofi’ye yardım eder ve o her dışarı çıktığında onun gölgesi gibi onu izler… sofi’nin güzel ruhuna aşık olmuştur şalgam kafa.

    anlayışlı, duyarlı ve romantiktir.. sofi’ye platoniktir.. sofi’nin ne zaman ona ihtiyacı olsa oradadır, bazen bir dost, bazen duygusal bir aşık, bazen bir alet, bir kaldıraç, bir dayanak, bazen de bir uşak gibi sofi’nin ve herkesin hizmetindedir…

    yağmurda sofi’ye şemsiye tutan bir centilmen ve kibar bir beyefendidir o… çamaşır direğidir, uçurumun kenarında insanları kurtaran bir fren çubuğudur. duygulu odundur… kafası şalgam olsa da sofi’nin dediği gibi “iyi bir şalgamdır!”

    hikayenin sonunda; herkesi uçuruma düşmekten kurtardığı için sofi’nin ona verdiği dostça bir teşekkür öpücüğü sonrasında büyü bozulur ve şalgam kafa, prens’e dönüşür…
    ve yakışıklı prens, geçmişi ne olursa olsun, artık iyi biridir ve iki ülke arasındaki savaşı durdurmak için, herkese veda ederek ülkesine döner.


    şalgam kafa; aslında mekansızlık duygusunu hissettirmek, asıl mekanın insanın kalbi olduğunu anlatmak ve
    korkuluk gibi de olsa” insanın mutlaka candan bir dosta sahip olması gerekliliğini anlatmak için bu hikayede vardır.

    --- spoiler ---
  • miyazaki'nin aşk adına en net söyleminin olduğu filmdir.

    --- spoiler ---

    sophie’yi sarayın büyücüsü suliman’ın yanında yaşlı bir halde görürüz. sophie, suliman’la konuşurken howl’dan bahsetmeye ve howl’u korumaya başlar. farkında olmadan howl’u ne kadar çok sevdiğini anlatır. bu sırada ise büyü bozulur ve sophie gençleşmeye başlar. sophie, büyüden önceki genç haline döner. yani 20’li yaşlarına…

    ama sophie sözlerini bitirince, yani howl’dan bahsetmeyi bırakınca, tekrar eski yaşlı haline döner.

    filmin başka bir sahnesinde ise howl ve yaşlı sophie’yi howl’un şatosunda görürüz. bir büyücü olan howl, sophie’ye sürpriz yapar ve şatoyu bir eve dönüştürür. bu ev sophie’ye tanıdık gelir.

    çünkü bu ev, sophie’nin bir cadı tarafından yaşlı bir kadına dönüştürülmeden önce yaşadığı evdir. yaşlı sophie, kendi evini gördüğünde yine gençleşmeye başlar. howl’un sophie’ye böyle bir sürpriz yapması, ona sevgisini göstermesi yani sophie’nin sevildiğini hissetmesi de onu gençleştirir. ama bu dönüşüm, diğeri kadar etkili değildir. sophie, sevgisini ifade ettiği andaki kadar gençleşmez. yine de gençtir ama.

    ilginç bir şekilde sophie, en genç haline kendi sevgisini ifade ettiğinde bürünür.

    miyazaki, sevmek ve sevilmek arasında burada bir ayrım yapıyor. ve sevmeyi yüceltiyor. sevmek, sevilmekten daha çok gençleştiriyor insanı.

    --- spoiler ---

    yazının tamamını blog'umdan okuyabilirsiniz: miyazaki'nin anlamı
  • dünya sinemasında, hollywood sinemasından farklı olan ve hollywood sineması haricinde film seyretmeyenlerce kolay kolay anlaşılmayacak bir değer vardır: yönetmen.

    bunu söylerken kimseyi aptal yerine koymaya çalışmıyorum, bazı istisnalar hariç bu bir gerçektir. hollywood'ta bir senaryo, prodüksiyon firması tarafından beğenilirse, sırasıyla uygun olabilecek, kafa olarak ve maddi olarak anlaşılan bir yönetmene çektirilir. bu yüzden filmler defalarca yönetmen değiştirir, parayı veren konuşur çünkü; ve bu yüzden sadece amerika'da bu derece gelişmiş bir bağımsız sinema akımı vardır; paranız sizin olsun ben film çekeceğim diyen yönetmenler sayesinde.

    bir yönetmenin kendine özgü bir dünyası vardır. kendi sinema dilini oluşturmuş, karakter sahibi bir yönetmen, her filminde kendine ait bir dünya sunar izleyicisine. bir yönetmeni sevip takip eden kişi de o dünyayı sevdiği için takip eder, o dünyaya ait karşılaştığı her detaydan mutlu olur ve elbette sevdiği şeyleri tekrar tekrar görmekten de...

    bu bir sinema anlayışıdır ve buna alışmış, bunun değerini anlamış sinema seyircisi, hiçbir zaman, aman terry gilliam da hep acaip tasarımlı makineler kullanıyor, tim burton da zaten hep johnny depple karanlık evler kullanıyor, hep de aynı küçük köpek, cık cık cık, aman mamoru oshii de hep aynı kadın karakteri çiziyor, onun da bir köpeği var bööle, zaten jean pierre jeunet de karakterleri hep aynı tanıtıyo, hep aynı valla... gibi şeyler söylemez.

    elbette hayao miyazaki de böyle bir yönetmendir ve bu filminin önceki filmlerinden izler taşıması son derece normaldir. önemli olan bu benzerlikleri onun bir parçası olarak kabul etmek ve öylece sevmeyi öğrenmektir. en azından benim sinema aşkından anladığım bu...

    konuyla ilgili olarak (bkz: auteur) (bkz: auteur theory) (bkz: auteur sinema) (bkz: auteur eleştiri)

    tanım: çok şirin bir filmdir.*

    --bu noktadan sonrası spoilerdır--

    miyazaki bu filmde de insanların içindeki iyi niyete sonsuz inancını sergilemiştir. en kötü karakterin bile içindeki iyiliğin bulunup çıkarılabileceğine olan inancını gösterir.

    ille karşılaştırılacaksa, spirited awayin karakterlerinin yaşları daha küçüktür, onlar çocuklardır ve aslına bakarsanız birer çocuk için de fazlasıyla olgunlardır. bu filmdeki karakterler ise çok daha gerçeğe uygun çizilmiştir.

    howl, son derece iyi çizilmiş bir karakterdir. haku gibi gizemli bir yanı, karizmatik bir görünüşü ve sesi vardır onun da ve aynı güçlü ve zayıf taraflara sahiptir ama daha derindir. bir erkeğin olabilecek tüm meziyetleri ve kusurları bu karaktere ustalıkla yerleştirilmiştir. kendini çok beğenir, çevresini etkilemekten çok zevk alır ama içinde yalnızdır ve bunu kimseye göstermek istemez. ona hem , hem anne olacak bir kadına ihtiyacı olduğunu kendine bile itiraf edemez ama bu kişiyle karşılaştığında birden şımarık bir çocuğa dönüşüverir. kabul ettiğinde ise bu kadını koruyabilmek için bir erkek olarak sahip olduğu her şeyi kullanarak ona sahip çıkar. asıl bu dürüstlük ve güçtür onu bu kadar çekici yapan. haku bu kadar derin çizilmiş bir karakter değildir oysa...

    sophiede genç bir kadının naifliği ve olgunluğu vardır. o da çevresindekilerden farklıdır ve farklı bir hayatı olacaktır ama chihironun heyecanının ve tatlı şaşkınlığının yanında sophie daha sakin ve sabırlı bir karakterdir, genç haliyle bile. bir kadın olarak daha içten bir şefkati vardır, anaç bir kadındır.

    ayrıca bu filmdeki sophie karakterinin yaşlı halinin, spirited awaydeki yaşlı cadıya olan fiziksel benzerliği son derece dikkat çekicidir. bir filmde kötü olan karakter tasvirinin diğer filmde iyi olan karakter için kullanılmış olması, mutlak iyi ve mutlak kötüyü reddetmenin bariz göstergesi olmakla birlikte, bende bu mavi elbiseli, gri dağınık şaçlı, kısa boylu, sevimli, anaç tasvirin yönetmenin annesine benzediği duygusunu uyandırdı. az da olsa benzer bir tipleme, princess mononokedeki yaşlı büyücü white womanda ve laputa castle in the skydaki annede de vardı.

    bu filmde çok daha fazla büyücü vardır ayrıca ve spirited awayde her şey bir büyücünün başının altından çıkarken, bu filmin kurgusunda görevler dağıtılmıştır. kaleyi calcifer hareket ettirir, ayrıca howlun kalbine sahiptir, ama sophieyi büyüleyen witch of the weisttir ve hepsini tuzağa düşürmeye çalışan ise suliman denen kraliyet büyücüsüdür, turniphaedi ise kimin büyülediği bile belli değildir... bu arada bu karakter de tam olarak spirited awaydeki noface karakterine dek düşer, chihironun yolculuğunda yanında olan bebekten bozma farecikle kuşun buradaki izdüşümleri de sulimanın casus köpeği olsa gerek... çocuk da laputa castle in the skydaki çocuğa benziyor biraz...

    tüm filmlerdeki ortak paydalar ise aşk ve belirgin bir savaş karşıtlığıdır. ister hoşunuza gitsin, ister gitmesin, hayao miyazaki dünyanın en ünlü anti-militaristlerinden biridir ve bu filmde de üstüne basa basa bunu göstermekten çekinmemiştir.

    --spoiler bitti--

    ayrıca, bu filmin hayao miyazaki amcanın son filmi olacağına inanmıyorum, hala kısa da olsa film çekmeye devam ediyorsa, dayanamayıp uzun metraj çekme ihtimali her zaman vardır diyorum. son kısaları için:
    http://www.imdb.com/title/tt0756260/
    http://www.imdb.com/title/tt0768132/
    http://www.imdb.com/title/tt0756217/

    edit: ben demiştim demek istiyorum ama daha altı ayım var: http://www.imdb.com/title/tt0876563/
  • howla aşık olmaktan kendimizi alamadık, sophie'nin nasıl olur da bu kadar iyi olabildiğine anlam veremedik, ufaklık neyin nesi kimin fesi bilemedik.

    --- spoiler ---
    mutlu sonla bitmesi şüphesiz en güzel yanıydı, ancak beni rahatsız eden bir şey var. zavallı sophie hiç yoktan kaynana, doğurmadan da bacak kadar velet sahibi oldu. gençliklerini yaşayamacaklar, o kötü oldu. *
    --- spoiler ---
  • gunumu guzellestiren miyazaki animesi. buyulenerek izledim ama yine de aklimda en cok kalan replik su:
    " erkekler... onlari niye isteyelim ki. ama genc adamlarin kalpleri cok lezzetlidir"

    yaslandikca gonul yazar'a donusmekten korkuyorum sozluk.
  • anti depresan niyetine izlenebilecek filmlerden. hangi ruhsal durumda olursaniz olun bu filmden cikarilan sonuc: "evet evet dunyayi tum kotuluklerden arindirabiliriz, dunya cok guzel bir yer olabilir. asla vazgecmemek lazim. biraz sevgi, biraz hosgoru, o kadar da zor degil."
    yan etkileri konusunda uyari: hayatinizin geri kalanini bir cizgi film kahramani olarak gecirmek isteyebilirsiniz...
  • hayao miyazaki ile tanışmamı sağlamış harika anime.
    cnbce yamulmuyorsam bir kaç defa vermişti. her izlenişinde insanın içini kıpır kıpır eder.
    özellikle filmin başında howl ın sophie yi kollarından tutarak gök yüzünde gezdirdiği sahne bana hep sembolizmin doruk noktasında yapılmış bir aşk tanımı gibi gelir.
    aşağısı boşluktur bilirsin ancak yine de sevdiğinin, elinden tutup seni götürmesine izin verirsin, ona güvenir ve bir gün düşebileceğini aklına bile getirmezsin...

    (bkz: entry girerken uzaklara bakan insan modeli)
hesabın var mı? giriş yap