• hayat pahaliligi cok dah genis bir kume fakat ben ozellikle turkiye'deki hayat pahaliligindan bahsedecegim ve bu konu ozelinde konusurken de marketteki paynirin fiyatindan filan bahsetmeyecegim daha onemli bir nokta -bana gore- olan pahaliliklardan bahsedecegim. direkt aklima gelenleri payasacagim.

    ornegin universite sinavi. bugun universite sinavlarina sanirim yaklasik 2.5 milyon ogrenci giriyor. sinav hayli zor bir sinav. cunku neden? o muthis odtu bogazici gibi okullara girmesi lazim ogrencilerin. cok net soyleyecegim, bu tur sinavlarda ilk 5000'e giren ogrenciler bildiginiz kaziklaniyor. bu sinavlarda ilk 5000'e giren ogrencilerin bir kere kafadan harvard, mit, stanford, princeton, caltech, ucla, berkeley, brown, columbia, chicago, delft,cambridge, oxford,lse, imperial college, sorbonne, toulouse, freiberg, aachen, tu munchen, heidelberg, eth zurich vs gibi okullara girmesi geriyor. kifayetsiz ve basiretsiz akademisyenlerin dolustu fakat adlari becerilerinden onunde gelen uyduruk turk universitelerine degil. bakin direkt soyluyorum, ilk 5000 derecesi yapan ogrenciler dolandiriliyor, kandiriliyor. bu cocuklara turkiye'de egitim verecek bir universite yok!

    gelin bakalim isterseni inceleyelim, bircoklari hak verecektir. mesela vaktinde ilk 1000'e girmis bir bilkent ogrencisini ele alalim. bugun eger turkiye'de ise bu arkadas, calistigi kurum en fazla ya bankacilik, ya savunma sanayii ya da telekomunikasyon sektoru olacaktir. bu arkadasin da henuz 30 yasinda oldugunu dusunelim, aldigi maas maksimum 20-25 bin lira olabilir. bakin bu maksimumu bu arada yani kariyeri cok hizli ilerleyecek vs vs. normal olani da 12-15 bin tl arasi bir maas ve aptal bir supervisor, dandik projeler, akilsiz insanlarin dolustugu toplantilar, riyakarlik, duzenbazlik, adam kayirmaca, yaltaklanma, dalkavukluk, cyniclik, baskasinin basarisinin uzerine coreklenme gibi durumlar ile karsilastigi bir yasam surecek. bu da butun hayati boyunca boyle olacak. dusunsenize sabah kalkiyorsunuz ve ise gideceksiniz sozum ona cok buyuk bir kurumsalda calisiyorsunuz, cok da basarilisiniz kendinizce, bir sorun cozmussunuz ya da cozmenin arefesindesiniz, supervisorunuz sizi gazliyor "supersin, harikasin, senin bu projeni cfo'ya gosterecegim, ceo'ya sunduracagim" sonra siz bitiriyorsunuz bu isi, toplanti ayarlanacak, supervisor gelip duruyor "haftaya cfo ile toplanacagiz", "oteki hafta ceo sunum istedi" halbuki yalan ha, haftaya bir gelir "ya kusura bakma cfo hemen toplanti istedi haber veremedim" der cikar isin icinden. siz de inek gibi sagildiginiz ile kalirsiniz. cunku cfo da sormaz bu isi kim yapti diye, cunku onun da umurunda degildir, o da ceo'ya kendini gosterme pesindedir vs. dolayisiyla insanlarin da tatmin duygulari kalmaz. bu tatmin duygularini cinsel iliskilerde ve para harcamada gidermeye calisirlar. geldik ikinci pahalilik kismina.

    190 bin yildir insanlarin aslinda cok rahat sekilde ve papatya tarlasindan bir papatya koparip kulagina takmasi kadar rahat sekilde ulastigi cinsellik bugun turkiye'de cok pahalidir. bu pahalilik erkek icin de kadin icin de pahalidir. cunku herkes biriciktir ve en iyisini hak ediyordur. ozellikle bir de yukaridaki gibi hak ettigini alamamis birileri bunu cok daha fazlasini ister. hem kendisi icin ister, kendi bosluklarini doldurmak icin hem de toplum nazarinda iyi bir es sectigini gostermek icin yapar bunu. yani ozu itibariyle kendi ruhu ve zevki icin yapmaz bunu. turkiye ozelinde tabii ki bu denklem daha cok kadin uzerine kaliyor. ornegin ona ogretildigi sekilde "guclu kadin" rolundeki bir kadini alalim, halbuki bu da tamamen kandirmaca da neyse oralara girmeyelim, guclu kadin bu sefer artik daha da bir secme ozgurlugunu eline almistir degil mi? nah almistir! o kadin gercekten asik oldugu issiz bir erkek ile beraber olamaz. toplum hemen tepesine coker. "ay sen bu paspalla mi beraber olacaksin" der hemen en yakinindaki diger ozgur kadin arkadasi. ne demek istedigimi anliyorsunuz daha fazla dramatize etmeyecegim, istesem ederim, icinizi nefret buruturum fakat bosluklari kendiniz doldurun. o yuzden o "ozgur kadin" filan kisimlariyla kendiniz yuzlesin.

    eksik kalmasin sonra seksist diyip cikamasin oyle kolayca bazi sjwler, aynisi erkek icin de gecerli. mesela buna en guzel ornek iki adet bence. bunlardan biri redpill riyakarligina dusmus insanlar. redpill aslina bakarsaniz ayni size istanbul'da bogaz havasi satmak gibi bir islevi olan zirvadir. redpill denen seyden bir tek o dinin peygamberi fayda saglar. geri kalani zaten doganin kendisidir. fakat doga derken sunu iyi anlamak lazim, insan dogasi diye bir sey yok, genel olarak bir doga var ve insanin ait oldugu kultur var. yani insan kulturel bir canli. eger insan dogal bir canli olsaydi kedi gibi davranirdi. o zaman da redpill denen seye hic gerek kalmazdi. zaten doga kendi denklemlerini calistiriyor orada. bir kedi kizisisinda gidiyor disi kedinin ensesinden yakaliyor, isini goruyor gidiyor. insan denen varlik frontal kortexi yuzunden buyuk olcude daha farkli bir canli ve dogadan ayri bir de kultur denen seyi olusturmus bir varlik. dolayisiyla bu kulture gore hareket ediyor. her insan kendi icinde bir hapishanede yasiyor, bu nomadic halden yerlesik hale gecmemiz ile baslayan bir surec ve ozellikle sanayi devrimi ile zaten iyice kurallari belirlenmis bir sey. bundan 200 sene once evlilik filan denen sey yoktu hatirlatmak isterim. herkes bekar, beraber yasama denen sey var ama evlilik yok. ozu itibariyle evlilik denen sey de aslinda kole grubunun olusturulmasi icin icad edilmis bir sey. hani derler ya "evlen hayatin bir duzene girsin" bu su demek, "evlen ki siz kari koca birer makina gibi calisin". bundan da iste sanayi sahibi kazacanacak. o da tabii ki baska bir carkin grubunun dislisi. o da kredi cekecek faiz odeyecek vs. iste bu aile kurumunun da asil sorumlusu erkek oldugu icin, adamcagizin yasadigi bir hayat o da boyle ona bak buna bak ile geciriyor omrunu. yazik gercekten. bir omur icin cok buyuk bir bedel.

    turkiye'de cok basit iliskiler gercekten cok pahali. bir arkadas ile otesini berisini dusunmeden sohbet etmek cok pahali. bir is yapmak cok pahali. ticaret daha basindan "ama o bu isten kar edecek" diye bitiyor. artik "benim bundan ne faydam var" kismi coktan gecti. kisinin bundan faydasi olsa bile, karsisindakinin bundan hic faydasi olsun istemiyor. diyor ki kendi kendine "ben zaten durumumdan cok da sikayetci degilim, daha iyi olmasam da olur, yeter ki o da durumundan daha iyi olmasin". boyle bir toplum duzeni kurulmus vaziyette. bu dedigim gibi her alanda kendini gosteriyor. mesela yine universitelerden bahsedelim. gercekten konunun ozune dair sordugunuz bir soruya kaciniz cevap aldi? o hoca denen kisi size hicbir zaman ogretmeyecek o sordugunuz seyi ve hatta o sordugunuz noktaya gelemeyin diye de onun etrafindaki cembere dahi girmeyecektir. belki iste kendi cabasiyla hareket edecek olan ogrenci o alana girip de o sorulari sorabilir, hocasi da "helal olsun, ne guzel soru" filan diye gazlayip o cocugu bedavaya mutlu edip gonderecek. cocugun notlari yuksek olacak, bu da hocanin ogrenciye verdigi rusvet. cocuk yuksek not aldigi icin o seyi ogrendim sanacak, halbuki gercek hayata bir cikacak, hicbir sey bilmiyor. tuzaklamayi umarim anlatabilmisimdir. cunki ticari fayda elede edebileceginiz hicbir sey turkiye'de universite hocalari size bunu ogretmez. tabii ki eger kendileri biliyorsa. sjfds

    o yuzden bence marketteki akmek, gofret filan pahali bunlar cok basit seyler. insanin gercek ihtiyaci olan seyler, ustelik insan bunlari kendisi bedelsiz uretiyor, cok pahali. bunu da biraz kiymet bilmeyen aptal cocuklarin davranisina benzetiyorum. turkiye bircok seyi ataturk sayesinde bedavadan elde etmis bir millet oldugu icin 3.-4. jenerasyonda iflah olmaz lanet simarik cocuklar gibi davranmaya basladi. halbuki bizim milletimiz ayni hindistandaki gibi kocasi oldu diye pesinden kendisini yakmak zorunda olan kadinlarin yasadigi bir toplum olsaydi, ne bileyim, kast sistemi olsaydi, alt tabakadan insanlarin hamambocegi gibi ezilebildigi, ne bileyim canlarinin kiymetinin gercekten olmadigi bir toplum olsaydi tam layigini yasardi diye dusunuyorum. bu tabii ki her kademe icin degil fakat o rezil hayati hak eden insanlar bugun o rezil hayati yasamadiklari icin normalde cok daha iyi bir hayati hak eden insanlarin gorece olarak yasadiklari hayatin kalitesini dusuruyorlar. bu sefer de iste bircok sey haddinden pahali hale geliyor. mesela bugun anadolu'nun bilmem koyundeki cahilin, istanbul'un en gozde semtlerinde borc dongusu icinde yasayan avanak beyaz yakalisi arasinda bir fark yok. bu iki andaval grubun ceremesini ise anadolu'nun bilmem koyunde yasayan gercekten bilge olan bilmem ne dayi ile bugun 19 yasinda gercekten bir seyleri degistirme motivasyonu icerisinde gece gunduruz calisan genc arkadasim cekiyor. cok aci bir ornek ile bitirmek zorundayim:

    gecen gun apple yeni macbook urunlerini tanitti. m1 islemcilerin yeni versiyonlari geldi. daha oncesinde utana sikila (toplumun cogunun bu cihazlari alma finansal yeterliligi olmadigi icin) bu yeni m1 islemci ailesinin muthis bir gelecegi oldugunu ve dunya'yi degisrecegini nacizane anlatmaya calistim. gectigimiz haftalarda da iste bu m1 islemcilerin iki yeni versiyonu daha cikti ve muthis silikonlar bunlar. inanilmaz hizlilar ve gercekten dunyanin degisiminde buyuk rol oynayacaklar. cok yuksek islem gucu gerektiren yuksek cozunurluk videolari raw halde kare kare takilmadan isleyebilen islemciler. bunlari biz ozellikle giyilebilir teknolojik aletlerin icinde filan de gorecegiz zaman kuculdukce. video cozunurlukleri 256k oldugu zaman (ki bugun 8k civarindayiz) cekilmis goruntu ile gercek goruntu arasindaki farki hissedemeyecek hale gelecegiz. neyse, bunlar bir kenara, asil diyeceklerim bunalr degil cunku, bugun bu aletleri satin alabilen cocuklari yurtdisinda, turkiye'deki counterpartlarindan, rivallarindan, peerlarindan bir adim, iki adim, on adim, yuz adim one geciyorlar. zaman gectikce de bu fark daha da acilacak. bu da tabii ki ulkenin rolatif olarak fakirlesmesine katkida bulunacak. bugunku siyasiler en degerli varligimiz olan turk lirasinin degerini kasitli olarak dusurerek turkiye'de hala bir ucuz is gucu ortaminin olusturulup cin gibi bir buyumeyi biz de yapabilir miyiz acaba diye dusunuyorlar. halbuki turkiye'nin demografisi bu gibi ekonomik politkanin uygulanmasi icin musait degil. turkiye'de yapilmasi gerken temel olarak is gucune dayanan bir ekonomi degil, akil gucune dayanan bir ekonomik modelin yurutulmesidir. fakat ne yazik ki bu demin yukari bahsettigim anadolunun comari ve sehrin cynic'i yuzunden bir nevi ulkenin icinde bulundugu durum budur. dolayisiyla da ulkede her sey cok pahalidir.

    kadin cinayetleri de buna baglidir,
    bogazici universitesi'ndeki avanaklarin bahcede dikilip de kendilerini direniyor sanmalari da buna baglidir. direnmek oyle dikilmek ile olmaz, akademik calisma ile olur. o hocalarin icinde nobel almis 3-5 insan olsaydi zaten o okula boyle seyler yapilamazdi. ama hocalari da bos cuval oldugu icin (ekseriyeti) onlar da hak ettikleri muameleyi goruyorlar. o kadar ovunulen hangi okuldan hangi uluslararasi basari cikmis. yok iste hicbirinde. bir elin parmaklari sayisinca var iste birkac cok degerli akademisyenimiz. gerisi robert college'a bile hoca olamaz, birakin universiteyi.
    ekonominin kotu olmasi da buna bagli
    siyaseyin rezalet olmasi da buna bagli
    durmadan savas icersinde olmamiz da buna bagli, yunan egeyi ister, rus guney sinirimizi ister, ingiliz istanbul'u ister. ister tabii ki sen guclu olmazsan isterler, bir gun de almak icin geri gelirler.

    daha da kotusu, dogrulari konusanlari oldurduklerinde saniyorlar ki gercekler de o oldurdukleriyle beraber yok olacak. toplum icinde dogru soyleyen dokuz koyden kovulurmus diye bir laf var. ben daha ne diyeyim ki size. bizim toplumumuz boyle bir sey iste. fakat universiteleri duzeltmek yerine o dandik yerlere girince birbirimizi asagilamamiz, is gucumuz yurtdisindakilere gore 5 kat ucuza kullanilmasina ragmen aldigimiz maaslar ile birbirimize hava atmamiz, gonlumuz baskasindayken sadece toplum daha cok hosgorecek diye baska insanlarla beraber olmamiz, yetmeyisi ve uzerine baskalarina da bunlari dayatmamiz...

    kimse kusura bakmasin da boyle yasayip kimse ben hayat yasadim demesin! bu durumdan cikis mumkun, bundan da haberiniz olsun. eger bunlardan azade yasayanlar varsa bu genele de yayilabilir. sadece tercih meselesi.
  • kafama sıkmama az kaldı. dünya kadar iş başvurum var oralardan da geri dönüş gelmiyor. para yok, iş yok aq neye yaşıyorum bilmiyorum ki. hamallık işlerine kadar koşturuyorum artık. onlar bile geri çağırmıyor. kendimi artık böcek gibi hissetmeye başladım. hani eve girince milletin iğrendiği böcekler olur ya onlardan.
  • ekşisözlüğün tepesine sabitlenmesi gerek başlık.
    ne sezen aksu ne de imamoğlunun balığı ile unutmamamız lazım.
  • "aralık ayında 4 bin 13 lira olan açlık sınırı, ocak ayında 4 bin 249 liraya yükseldi. yoksulluk sınırı 13 bin 843 lira 50 kuruş oldu."

    şaka maka ağır fakiriz lan. baya baya yoksuluz. eskiyi o kadar çok özlüyorum ki. öğrenciyken zengin olduğum yılları özellikle.
    evet evet öğrenciyken baya baya zenginmişiz alım gücümüz varmış. hem çalışıp hem okuyordum. istediğim her şeye rahatlıkla ulaşabiliyordum.
    peki soru şu, neden her şey iyiye gidecekken kötüye gitmeye devam ediyor?
  • geçenlerde bir haber okudum, deprem bölgesindeki öğrencilere verilen burs kontenjanını artırıyorlarmış, hadi iyi güzel diyelim. sonra milli eğitim bakanı'nın açıkladığı burs miktarına baktım, 863 lira veriyorlarmış meğer. o 863 lirayla 1 ayda şurdan şuraya gidemezsiniz. sonra çalışma ve sosyal güvenlik bakanı açıklıyor, asgari ücret 500 dolar olacakmış. ulan 500 dolar para mı.

    insan şu paraları vermeye ve verdiğini söylemeye utanır.

    kendimle ilgili herhangi bir şey istesem, velev ki diş temizliği olsun, onun dışında ekstra bir ihtiyacımı karşılamam mümkün olmuyor. yani, bu ay hem dişlerimi temizleteyim, hem gözlük camlarımı değiştireyim diyemiyorum, bir şeyleri sürekli ertelemem gerekiyor, ben erteledikçe de ertelediğim zımbırtılara zam geliyor.

    geçen sene ağustos ayında sivilce tedavisine başlamıştım, sekiz ay içinde tedavi ücretim neredeyse iki katına çıktı. devlette sıra bulmam imkansız. o kadar tedavimizi olduk, güneş kremi alalım desek, en kıytırık güneş kremi bile cep yakıyor.

    sonra bu adamlar dalga geçermiş gibi 300-500 lira paralardan bahsediyor. maaşımın bir kısmını psikiyatriste yatırmaya karar verdim, en azından akıl sağlığımı koruyabileyim istiyorum. allah'ın bir bakkalına girip bir sidikli kola, bir cips alsanız 50 kaymeniz gidiyor şaka mı olum bu...

    kredi kartıma bakıyorum binlerce lira borç görünüyor, lan ben ayda iki dışarı çıkan insanım, ne yaptım da o kadar borç oldu. hepi topu birkaç bira içmişim, iki kere de dışarıdan yemek söylemişim, yani kendimi ne kadar kısmam gerekiyor yazıklar olsun valla. öleyim ben o zaman.

    güle güle hadi yallah siktir orospu afedersin.
    863 lira diyor ya 3 lirasını da götünüze sokarsınız.
  • somutlaştırmak gerekirse:

    markete gidersin, 3-5 şey alırsın. kasada senden ablamız 100 tl ister. sen de, 100 liralık ne aldık ki amına koyayım dersin.

    işte budur.
  • en iyisi buraya yazmak sanırım. şimdi bu konuya ilişkin bildiğim konu olan tarımla ilgili biraz bilgi vermek istiyorum.

    sebze meyve fiyatlarınının pahalılığından genel olarak şikayet var ve şu an marketler buna sebep gösteriliyor. bu durum pek doğru değil.

    bu ay kışlık diye tabir ettiğimiz sebzelerin bazılarının hasatları başladı. örnek vermek gerekirse lahana- karnabahar diyelim.

    az önce baktım migrosta lahana 1 adet 3 kg 2,69 tl. yani kg 0,89 kuruş.

    yine karnabahar 1 adet 1.8 kg 3,95 tl yani kg 2,19 tl.

    dün itibariyle lahananın tarladan hasat fiyatı adana bölgesinde kg 0,60-75 kuruş, karnabaharın dünkü fiyatı kg 0,8-9 kuruş aralığıydı.

    şimdi bu ürünlere hasattan sonra marketin ürünü direkt üreticiden aldığını kabul edersek, nakliye masrafı, vergi maliyeti, ambalaj maliyeti, lojistik depolama maliyeti, son satıcının kira elektrik işçi maliyetleri ekleniyor. bunu ülkede sağlayabilen 2-3 zincir market var. diğerleri ürünü aracı diye tabir edilen kabzımallardan, halden almak zorunda orada da yukarıdaki maliyetlerin üzerine hal- komisyon- aracı maliyetleri eklenir.

    bu durumda baktığımızda tarlada 0,7 kuruşa alınan ürünün 0,89 kuruşa satılması gayet makul görünüyor. karnabahar da fiyat hasatın yeni başlaması nedeni ile biraz yüksek, çünkü 10 gün önce kg 1,2-1,3 tl aralığındaydı.

    bu ve benzeri birçok üründe durumlar buna benzerdir.

    şimdi soracaksınız peki genel olarak fiyatlar neden pahalı. işte esas sorun burda başlıyor.

    ilk olarak ürünün yetiştirilmesindeki maliyetler yüksek, yani meşhur çiftçi maliyetleri. burada en baştan başlamak gerekirse, toprak kira-hazırlama-fide-işçi-gübre-mazot-elektrik ve benzeri maliyetler.

    tabi bunlar herşeyin düzgün gitmesi halindeki maliyetler. bu sene yağmur az yağdı, bundan sebep sondaj daha fazla yapıldı elektrik maliyeti arttı, gübre maliyeti arttı. hava birden soğudu don oldu, maliyet arttı. döviz arttı fide- gübre- mazot fiyatı arttı vs de vs

    işte bu nedenle tüm sebze meyve tahıl da fiyatın düşmesi için öncelikle çiftçinin maliyetinin azaltılması gerekiyor. bu da yukarıdaki kalemlere göre değişir. her ne kadar çiftçi doları bilmese de dolarla kazanmasa da gübre- mazot- fide dolara göre fiyatı artan ürünlerdir. yine üretimi arttırmak için sulama sistemleri, kamera gibi maliyeti yüksek teçhizatlar gereklidir. ha bir de işçinin kıyafetine kadar üretici karşılar. tabi ürünü ürettim sattımla da olmuyor, bu ürünü satmak için de künyesi vardır, irsaliyesi vardır, faturası vardır, muhasebecisi vardır, bunlar da hep maliyettir. en önemlisi de ürünü satarsan bir de ürünü satamamak vardır ki allah muhafaza.

    bu işin düzelmesi ve yıllarca iyi şekilde yapılması için devletin destek - proje ve eğitimi şarttır. buna avrupa ve benzer ülkeler ile karşılaştırmalı detaylı ayrı bir yazı gerekir.

    milli ekonominin temeli tarımdır. atatürk

    şimdilik bu kadar bi ara devam ederim yazmaya.
  • küçücük püskevit bile 5 lira olmuş, şimdiki gençler aslında çok şanssız, mesela biz 20li yaşlarda cebimizde kısıtlı paralarla bile neler neler yapardık barlarda, diskolarda sabahlardık baya baya eğlenirdik gezerdik hatunlarla sabahlara kadar paramızda yeterdi. fakat şimdi bir gencin bizim yaptıklarımızı yapabilmesi için zengin olması lazım, antalya'nin en kaliteli mekanlarinda takilirdik şimdi bakkaldan bira alırken bile zorlanıyoruz.
  • orta direk kayboldu, bitti tamamen. market etiketi takip etmekten kafayı yedi. uygun bir şey kalırsa stok yapayım dedi. önemli ihtiyaçlarını erteledi, sonra daha da pahalanacağını bile bile. arkadaş buluşmalarından kaçınır oldu. bir mekana gidip 2 bira içeceğine evde çay koyup dizi izledi. yemek siparişi uygulamalarının minimum ücretlerini görünce şoka girdi. eğer yalnızsa, sevgilim olursa ona nası jest yapabilirim ki diye kara kara düşündü. kıyafet mağazasına girip bir veya iki şey alıp 200 tl ödedi. ömrü tükenmiş ayakkabısının bu kışı çıkarmasını diledi...
    yavaş yavaş tükeniyor insan bu hayat pahalılığında, ruh halimiz iyi değil, sonumuz kötü. seçimlere kadar nasıl dayanılır bilemiyorum :(
  • en kötü yanı iş hayatındaki motivasyonu negatif etkiliyor oluşudur.

    bu ülkenin gençleri yıllarca "oku-iyi işe gir-hayatını kur" üçgenindeki bir felsefe ile yetişti. bugün gelinen noktada ise maaşla, beyaz yakalıkla, iyi şirkette çalışmakla ne yazıkki en fazla standartlar korunuyor yada kaliteli bir öğrenci hayatı yaşanıyor.

    e durum böyleyken kim niye okusun? niye iyi işe girmek, kariyer yapmak gibi hırsları, motivasyonu olsun?

    peki insanlar bu motivasyonlarını kaybederken ülke nasıl kalkınsın, daha iyiye gitsin?

    işte bu sonsuz loop hem ülkemizin hem de 25-45 yaş arası insanların en büyük kabusu artık.
hesabın var mı? giriş yap