• herakleitos nehir değil de göl kenarında yaşamış olsaydı günümüz felsefesi ne alemde olurdu sıkı bir merak konusu...
  • "oyun oynayan çocuğun ciddiyetine ulaştığımız anda, kendimiz olmaya en yakın oluruz" da demiş. öyle de sufi bir amcaymış.
  • i.ö 540-480 yılları arasında parmenides ile aynı zamnda yasamıstır.(bkz: parmenides)
    doganin en belirgin özelligini deisim olarak düsünüyordu.
    'hersey akar hicbirsey kalıcı deildir o yüzden aynı dereye iki kez girmek mümkün degildir;cünkü dereye birkez daha girdigimde hem ben hemde dere deismistir' demistir.
    dünyada sürekli zıtlıklar bulundugunu düsünüyordu'hic hasta olmamissak sağlıklı olmanın ne demek oldugunu bilemeyiz' demistir.
    'zıtlıklar arasında sürekli oyun olmasaydı dünyanin sonu gelirdi'
    '-dogada olup biteni herseyi denetleyen bir cesit evrensel mantık olması gerekir.bu evrensel mantık doga yasasina uymak zorunda oldugu birseydir.yine de bircok kisi kendi mantigina göre yasar ' demistir.
    'insanların fikrinin cogu cocuk oyuncagi kadardir'
    stoacıydı.
  • parmenides'den daha önce doğmuştur. stoacılıkla da hiç alakası yoktur. (bkz: blofcunun rehberinden felsefe ogrenmek)

    soylu bir ailenin çocuğudur. insanların kusurlarını sert sözlerle yüzlerine haykırmıştır. her şeyi değişirken değişmeden kalan logos fikrinin yaratıcısıdır. arkhe için ateş demesi de ateşin her şeyi değiştirip, kendisinin değişmeden kalmasıyla alakalıdır. nietzsche, goethe, hegel ve daha bir kaç milyon adamı etkilemeyi başarmıştır. nietzsche şöyle der: "dünya her zaman doğruya muhtaçtır, o halde her zaman herakleitos'a muhtaçtır." çağını o kadar aşmıştır ki yönetici görevi babadan kendisine geçtiğinde bu görevi kardeşine bırakmıştır. tyrant melankomas'ı tiranlığı bırakıp demokrasiyi kurduracak kadar etkileyici bir insanmış fakat kendisini demokrasi de tatmin etmediğinden olacak ki kendini dağa taşa vurmuş...
  • "ruhları nemlendiren haz veya ölümdür. biz onların ölümünü yaşarız, onlar bizim ölümümüzü yaşar." demiş feylesof heraklit ağbimiz.

    şöyle bir şerh düşmüşler bu lafza: heraklit döneminde nemlenmek ve uyku, ruh için bilinçsiz ve kötü bir durumda olmak anlamına gelir: "ruhu nemli olan biri, sakalı bitmemiş bir çocuk tarafından nereye götürüldüğünü bilmeyen sarhoş gibidir, yalpalar durur." bilinçsiz ruh, nemli ve ıslaktır. bedensel hazların ve tutkuların bedelini ruh nemlenerek öder.

    enteresan bir yaklaşım. nitekim insan, ruhi bir daralma hissettiğinde de ağlar, içi ve gözleri nemlenir. cağnım gözyaşı hariç, eşyadaki nemlilik ve ıslaklık benim de pek hazzetmediğim hâllerdir. meğerse antik bir uyuzlukmuş. nemli ortamda ciğerim sıkışır, ıslak bir şey gördüm mü hemen kurulayasım gelir. havayı nemlendiren lodos da, kemikleri sızlatır, nefes almayı zorlaştırır. rutubetli mekânlar morali süründürür, eşyayı çürütür. uzun süre ıslak kalan şey de kokar, bozulur, büzüşür.

    ben ıslaklığın tuhaf etkisini sadece suyun içinde olduğum zaman hissetmem. suda olan ıslak olmaz zaar. sudan çıkmış olan ıslaktır. velhasıl, sudaki için bir müşkül yok. sudan çıkan için durum sakat. öyleyse, sudan çıkanın yapması gereken hemen kurulanmak. karaya ve havaya uygun hâle gelmek. demek ki ruh nemlendiği vakit, onu da kurutmak gerek. ne ile? ruh havlusu veya ruh kurutma makinesi ile...

    eşyanın tabiatı, somut olan her eşyanın soyutu da mevcut, hatta yanında hediye. eşyaya bu gözle bakanlar, ne saçlarını ne de ruhlarını kurutmakta zorlanırlar, diye düşündüm ben şimdi şu tuzu kuru hâlimle. hah sahiden, tuz da kuru olması elzem bir malzeme.
  • varlığın ateşe tekrar döndüğünü söyleyen ilk ve tek filozof. [ateşten meydana geldiği ayrı..]

    atlas dergisinden [ ekim 2003 (sayı:127)]

    herakleitos / ephesos'un ateşi

    nietzsche, "dünya her zaman hakikate mecbur olduğundan herakleitos'a
    da mecburdur." diyordu. ephesos'lu filozofa göre her şey zıttıyla
    birlikte vardı ve her şey değişiyordu, ayne nehre iki defa girmek
    mümkün değildi. görünmeyeni gören, sorulmayanı soran biri olarak
    aristoteles kadar goethe, hölderlin, schopenhauer ve hegel'i derinden
    etkiledi. ephesos'un kırları hala onun şu sözünü fısıldar:
    "bilgelik, doğaya uygun davranmaktır."

    ..

    tüm ephesos'lular gibi herakleitos da artemis'e baktığında onun
    zatında hem tanrı'yı hem de doğayı görüyordu. ama herakleitos'un
    gözleri diğerlerinden daha keskin olduğu için onun sözleri de tüm
    ötekilere göre daha derin ve engin idi. bir gün ona sordular; "doğada
    hem birlik olduğunu söylüyorsun hem hareket. oysa bunlar birbirlerini
    dışlarlar; birliğin olduğu yerde hareket olmaz, hareketin olduğu
    yerde de birlik. yani bir olan harekete geçince birliğini yitirir;
    hareket halinde olan ise ne orada, ne burada, ne şu, ne bu olduğundan
    ona var denemez." sonrasında, herakleitos, bu soruna hiç kimsenin
    beklemediği bir yanıt verir: "doğa kendini gizlemeyi sever. gizli
    olanı kavramak içinse gözler ve kulaklar yetmez. bakın artemis'e,
    hayatın ve ölümün tanrıçasına; bakın lir ve yay tanrısı apollon'a,
    gerilimden meydana gelen ahenk tanrısına.. o hayatın diyalektiğidir;
    o zıtların birliğidir ve o dünyanın gizidir. bunu kavramak için
    insanın ruhunu eğitmesi koşuldur. ve eğer insan ruhunu eğitmemişse
    gözler ve kulaklar o insan için kötü tanıklardır. hakikat düz bir
    görme ve duymaya kendini açık etmez. bir kez görüp de o görülen şeyin
    üzerine eğilip düşünülmedikçe, görünüşlerden hareketle gerçeğe doğru
    yönelmek mümkün olmaz."

    bu sözler karşısında onun ne demek istediğini anlamayanlar öylece
    kalakalırlar; fakat anlamasalar da bu sözlerde büyülü bir şeyler
    olduğunu sezerler. sözün; "logos" un ruhu tüm ephesos'u sarıp
    sarmalar. herakleitos, yüzünü artemis tapınağı'na dönerek konuşmasını
    sürdürür: "beklenilmeyeni beklemezsiniz onu bulamazsınız,
    şaşırtıcıdır o ve onu bulması zordur." ephesoslular bu son ifade
    karşısında bir kez daha donup kalırlar. "beklenilmeyeni beklemek ne
    demek?" diye bakışırlar. "beklenilmeyen eğer beklenilseydi zaten ona -
    beklenilmeyen- denmezdi." diyen gözlerle birbirlerine bakarlar.
    arkasını döner ve bu boş gözlere herakleitos ve evine gidip
    odasındaki mangalın başına geçer. bir yandan ateşi deşeler ve diğer
    yandan sözcükler dökülür dudaklarından: "beklenilmeyen, hayatın ta
    kendisidir. bu dünya, hiç kimsenin beklemediği bir şeydir.
    beklenilmeyen şey mucizedir. ah evet, içerisinde bulunduğumuz bu
    dünya ve bu hayat biz mucizedir. dünya bir mucizedir. ve insanın
    trajedisi de budur; bu dünyayı anlamaya yazgılı olmak. bu dünyayı
    anlamaya gayret etmek insanın kaderidir. gökkubeyi omuzlarında
    taşımaya mahkum olan atlas gibi, insan da bu hayatı anlamaya
    koyulmuştur. ama insanı yücelten de bu değil midir: sınırlı doğasını
    aşmaya yönelmek. belki de sonunun hüsran olacağını önceden bile bile
    bu yola düşmek."

    thales "su" der bu yola düşer, anaksimenes "hava" der yola devam
    eder. "bana gelince" der herakleitos, "evrenin kökeni, kaynağı için
    ateş diyorum" sürdürür konuşmayı "karanlık" adam: "evrende değişim
    içerisindeki farklı farklı şeylerin altında ateş vardır. artemis'in
    tutuşturduğu ateş. evrendeki herşey ateşten gelir ve ateşe doğru
    gider. dünyayı ne tanrılar ne de insanlar yapmıştır. dünya her zaman
    için ateştir ve ateş olarak kalacaktır. ölçü ile yanan ve ölçü ile
    sönen canlı bir ateş." bu sözler üzerine sorarlar ona: "evrenin ana
    maddesi, tözü olmak bakımından ateşin sudan ve havadan ne farkı
    vardır?" miletoslu ustalarından -thales, anaksimandros,
    anaksimenes'ten ve su, belirsizlik, hava'dan- öğrendiklerine yeni bir
    açılım katarak sürdürür bilgece konuşmasını herakleitos: "ateşte oluş
    vardır; ateş bir harekettir; ateş her şeyin varlıktan yokluğa,
    yokluktan varlığa geldiği bir süreçtir."

    herakleitos, nietzsche'nin tabiriyle söylersek, içeriye alev saçan ve
    dışarıya buz gibi olan bakışlarını taşıyan başını gururla kalabalığın
    üstüne çevirir ve bir zaman sonra ephesosluların sürgüne yollayacağı
    dostu hermodoros'u yanına çağırarak şöyle sürdürür
    konuşmasını: "ephesoslular, aldanmayınız! beni değil, sözlerimi
    dinleyiniz. homeros'un söylediklerine kanıp hayatın içerisindeki
    gerilimi gidermeye çalışmayınız. çünkü iyi ile kötü arasındaki
    çayışma hayatın kaynağıdır. işte doğru budur ve dolayısıyla doğa
    budur. bilgelik ise bu doğayı teorik olarak kavramak değil, bu doğaya
    uygun davranmaktır. çok şey bilmek aklı eğitmez, çok şey bildiğini
    sandıklarınız, daha gece ile gündüzün bir olduğunu bile
    anlayamamışlardır." ve sonra bir el işaretiyle bütün ephesosluları
    peşine takıp kaystros nehri'nin kıyısına götürür. taşkın bir şekilde
    akan nehri göstererek devam eder söz söylemeye: "panta rei, herşey
    akıyor. aynı nehre iki defa inemezsiniz; çünkü nehre inenlerin
    üzerine her zaman yeni sular gelir. dolayısıyla her şey her an
    değişmektedir. biz, bir önceki biz değiliz."

    ephesos'u sarsan bu sözlerin etkisi sınırlı kalmaz ve giderek
    yayılır. i.ö. 500'ün ikinci yarısında persler, lydia'yı ve onun
    başkenti sardes'i ele geçirip hazinesiyle ünlü lydia hükümdarı
    kroisos'u yerinden ettikten sonra, yönlerini on iki irili ufaklı
    ionia kentine çevirirler. pers hükümdarı kayros ölür, yerine meşhur
    darius geçer. rivayete göre, darius bilgili ve bilimlerle ilgili
    birisidir.çok geçmeden de ephesos'lu herakleitos'un sözlerinden
    haberdar olur.

    o sıralar ephesos'un kral/rahibi ölür ve yerine iki oğlundan
    büyüğünün geçmesi beklenir. fakat beklenenin tersine büyük oğul
    görevi kabul etmez. gerçi ephesoslular bu adamda öteden beri bir
    gariplik ve olağanüstülük sezmiyor değildir. bütün zamanını dağlarda,
    tepelerde gezinerek geçiren, uzun uzun seyirlere dalarak doğanın
    gizlerini keşfetmeye yönelen bu adam herakleitos'tan başkası
    değildir. bu olay ile birlikte darius'un herakleitos'a karşı duyduğu
    merak ve ilgi daha da artar. bu durum darius'u, herakleitos'a bir
    mektup yazmaya dek götürür.

    darius, herakleitos'a gönderdiği mektupta, kendisinin doğa üzerine
    yazdığı kitaptan haberdar olduğunu, hem söz konusu kitaptaki
    düşünceleri açıklamalarıyla birlikte öğrenmek, hem de kendisinden
    yunanca öğrenmek istediğini bildirir. darius, bunlara ek olarak, pers
    yurdunda felsefeye çok önem verildiğini ve bu yüzden de filozofların
    en itibarlı insanlardan olduklarını, kendisini sarayında ağırlamak
    istediğini iletir: "siz benim yanımda ilk safta olacaksınız ve her
    gün dakik bir dikkat, hassas bir sohbet ve özlü sözlerinize layık bir
    yaşam bulacaksınız."

    herakleitos, bu cazip çağrıyı geri çevirir. nietzsche'nin de dediği
    gibi, "durmadan akıp giden ölümlünün şan ve şerefi onun nesine?"
    darius'a, içerisinde yetiştiği ve kendisini biçimlendiren kültürüne
    çok şey borçlu olduğu ephesos'u terk etmeyeceğini bildirir. o
    ephesos'lu herakleitos'tur. ve filozof da olsa bir insanın kendi
    topluluğundan uzak kalmasının varlığına karşı hayati bir tehdit
    olduğunun farkındadır.

    rivayet odur ki; darius, herakleitos'un bu yanıtını anlayışla kabule
    der ve ona olan saygısını korur. bu yüzden "persler tüm batı
    anadolu'yu yıkıp geçerlerken ephesos'a dokunmamışlardır." derler.

    ..

    herakleitos, sadece kendi devrinde ve o devre yakın zamanlarda
    yaşamış olanları, örneğin aristoteles'i etkilemekle kalmamış,
    kendisinden yüzlerce yıl sonra gelenlere de rehberlik etmiş bir
    filozoftur. goethe, hölderlin, schopenhauer, nietzsche ve hegel,
    herakleitos'un felsefi hikayesinden çok şey öğrenip kendi eserlerini
    kaleme almışlardır. örneğin hölderlin, hyperion'unda ondan
    etkilenmiştir. nietzsche, "böyle dedi zerdüşt" ünü herakleitos'un
    ağzından çıkan özlü sözlere göre biçimlendirmiş ve şöyle
    demiş: "dünya her zaman hakikate mecbur olduğundan herakleitos'a da
    mecburdur."

    ..

    bir gün euripides, herakleitos'un bir yazısına bakması için
    sokrates'e vermiş ve sonra "ne diyorsun?" diye sormuş. şöyle
    yanıtlamış o da: "anladıklarım mükemmel şeyler; öyle sanıyorum ki
    anlamadıklarım da mükemmeldir."

    herakleitos, bugün biz modern insanlar için de büyük bir öğretmendir.
    onun yaşamını bir çırpıda özetlediği "kendimi araştırdım." deyişi
    bizim bugün yokluğuyla sarılıp kuşatıldığımız bir zaafımıza işaret
    eder. modern insan hemen her şeyi araştırır da kendinin bilgisine
    doğru bir adım atmaz. dolayısıyla her şeyleri bilen modern çağın
    insanı kendinin bilgisinden yoksundur. uzayın ulaşılmaz
    derinliklerine bakan insan dönüp kendisine bakmaz, bakamaz. bu da
    ortaya şöyle bir sonuç çıkarır. leo strauss'un ifadesiyle: "modern
    insan, önceki insandan daha iyi mi kötü mü olduğunu bilmediğimiz bir
    devdir. modern insan kör bir devdir."

    eğer herakleitos, bir yerlerden bize ve çağımıza bakabilseydi
    olasılıkla içerisinde yaşadığımız çağ ve bizler için "mutsuz ve
    çılgın" derdi. belki bugün her zaman olduğundan daha fazla mecburuz
    kadim bilgilere. ve bu yazı biraz da bu durumun yönlendirmesiyle
    yazılmıştır. böylece hafızamızın bahçesinde nicedir unuttuğumuz bir
    biçimde dolaşılmıştır..

    yazı: hasan demirbüker
  • parmenides'in durağan ve değişmez varlığına karşı, niteliksel değişme olarak oluşun gerçekliğini öne sürmüş olan antik yunan filozofu.

    bilgi bakımından, empirik ya da duygusal bilgiye hiç değer vermeyen herakleitos, gözlerin ve kulakların kötü tanıklar olduğunu öne sürerek, gerçek bir rasyonalizmin savunuculuğunu yapmıştır. çok şey bilmeye, ansiklopedik bir bilgiye karşı çıkan filozof, çok şey bilmenin akıllı olmayı öğretmediğini söylemişti. siyasi alanda, demokrasi karşıtı eğilimlerini, çoğunluk geniş halk yığınlarına karşı duyduğu nefretle birleştiren ve "bir kişinin, yetkin biriyse eğer, kendisi için, on bin kişiden daha değerli olduğunu " söyleyen herakleitos'un metafiziğin en önemli tezi, hiç kuşku yok ki, çatışma ve savaşın her şeyin babası olduğu düşüncesindeydi. ona göre, karşıtların savaşı, varlık ya da oluşun tek ve en önemli koşuludur. zira bu savaş olmasaydı, hiç birşey var olmayacaktı. bundan dolayı, varlıkların doğuş ya da varlığa gelişi, birbirlerine karşıt olan ve dolayısıyla birbirlerini varlıkta tutan karşıtların çatışmasında bağlıdır.

    onun varlık öğretisinin ikinci tezi ise, her şeyin birliğini ortaya koyar. birlik, tıpkı iyonyalı düşünürlerde olduğu gibi, evrenin ilk maddesinden, evrendeki her şeyin kendisinden doğduğu maddi tözden meydana gelir. bu birliği ateşte bulan herakleitos'a göre, ateş, örneğin yoğunlaştığı zaman, nemli hale gelir ve basınç altında suya dönüşür. su donduğu zaman ise, toprak olup çıkar. onun ilk madde olarak ateşi seçmesi, daha çok ondaki oluşu, değişme ve birlikten çokluğa geçiş sürecini en iyi, yakarak ve yıkarak yaşayan ateş ifade ettiği için önem taşır.

    herakleitos birliğin olduğu kadar, çokluğun da hakkını veren bir filozoftur. başka bir deyişle o monist bir filozof olduğu kadar, aynı zamanda bir çokluk filozofuydu. onun çokluk filozofu olmasını mümkün kılan şey ise, oluşu ön plana çıkartmış olmasıydı. herakleitos'a göre, çokluk ya da karşıtlar olmaksızın, varlık ya da oluş olamaz. o, bir yandan da çokluğun birliğine dayandığını söylemekteydi. bundan dolayı, çokluk olmadan birlik, birlik olmadan da çokluk olamaz. evren, aynı zamanda hem bir ve hem de çoktur; bu da oluşla ifade edilir.

    birlikten çokluğa geçiş ve oluş sürecini, ateşle ve dolayısıyla akış düşüncesiyle ifade eden herakleitos'ta bu, onun varlık görüşünün üçüncü temel tezini meydana getirdi: şeylerin sürekli akışı, her şeyin akmakta oluşu, evrenle ilgili en önemli doğrudur. ona göre, evrende kalıcılık ve durağanlık yoktu; her şey değişmekte, yakarak, yıkarak yaşamaktaydı.

    herakleitos kendisinden önceki filozofların boşu boşuna evrende kalıcılık ve süreklilik aradıklarını, oysa evrende kalıcılık bulunmayıp, mutlak bir değişmenin söz konusu olduğunu öne sürmüştü. nehir akıp gittiği için, aynı nehre iki kez giremeyeceğimizi belirten herakleitos'a göre, evrende hiçbir nesne, nesnellerin hiç bir özelliği yoktur ki, değişmeden kalsın. her şey bir başka şeyin yıkımı ve ölümü sayesinde varlığa gelmekte ve daha sonra yok olup gitmektedir. evrendeki tüm öğeler arasında sürekli bir çatışma ve savaş hali vardır ve değişmeyen tek şey, bu değişme halinin sonucu olan kozmik denge durumudur.

    kaynak:

    ahmet arslan, ilkçağ felsefesi tarihi
    léon robin, la pensée grecque
    eduard zeller, grek felsefesi tarihi
  • bu zat toplumu "gosteri$ci donekler" ve "aptallar" olmak uzere ikiye ayirmi$tir..goruldugu gibi biraz acimasiz bi ele$tiri anlayi$ı vardir.. tahminime gore bu zat-ı muhteremden tam hacet aninda boyle bir ayrimda bulunmasi istenmi$, o da sinir ve hi$ımla bu talihsiz beyanati vermi$tir*
    hekimleri, politikacilari,dinadamlarini,bilicileri ve tuccarlari "gosteri$ci donekler" grubuna,geri kalanlari da "aptallar" grubuna sokmu$tur*
  • "aynı nehirde iki kere yıkanılmaz." ne kolay değil mi? duymayan, bilmeyen yok.
    ama hayır, değil. çünkü böyle bile söylememiş. ardından gelenler söylemiş. papirüs rulosu halinde tek bir kitap yazıp, sadece aristokratların girebildiği artemis tapınağı’na bırakmış. yazmış diyorsak, bulmaca gibi yazmış. kitabın yapısı tartışmalı. nispeten tutarlı argümanlardan oluşmuş bölümler olduğu gibi diğer yandan çok sayıda fragman, muhtemelen birbirleriyle kolayca bağlantı kurulamaz durumda. hayatı hakkındaki hemen hemen tüm bilgileri de diogenes laertios'dan öğreniyoruz.
    evren üzerine düşünceleri, değişim üzerine düşünceleri, logos, bilgi kuramı ve ruh.. hiç kolay özetlenemeyecek biri herakleitos..

    "her şeyden bir, bir'den her şey oluşur.."
    aristoteles'in aktardığına göre bu söz şöyledir; tam bütün ile tam olmayanı, örtüşenle çelişeni, uyumluyla uyumsuzu bir araya getirin; tüm bunlardan bir gelmektedir, bir'den de her şey.
    logos öğretisidir bu. evrende karşıtlar, logosun sağladığı uyum içinde sürekli birbirlerine dönüşürler.

    öğretileri m.ö 500'den bize kadar uzanan, nietzsche'nin "dünya her zaman doğruya yani herakleitos'a muhtaç" dediği, kant'ın, darwin'in ve hegel'in ilham perisi bu filozof bilindiği gibi, diyalektik'le anılıyor.
    ateş..
    her şey ateşten meydana gelmiştir ve ateşe dönüşecek, bu sonsuz bir döngü olarak devam edecektir. evren zamanda meydana gelmemiştir, ezeli ve ebedidir; bir fragmanında şöyle der, "ne bir tanrı ne bir insan yarattı onu, vardı, var ve var olacak. hep canlı kalan ateş, ölçüyle alevlenip ölçüyle sönecek"..
    bu ateş nasıl bir ateştir sorusu doğar. anlamı ateşle birebir değil daha çok analojiktir. ateş yanarak sürekli değişir ve ateş diğer şeyleri yakar, böylelikle sönmez. ateşin kalıcılığı, varlığın kalıcılığından çok, oluşun kalıcılığını ifade eder.* *
    o, doğayı gözlemlemiş, kitabının adı da- on nature- doğa üzerine'dir zaten, mevsimlerdeki değişiklikleri izlemiş, sararma- yeşerme, sıcaktan soğuğa, soğuktan sıcağa geçiş gibi tezatları saptamıştı.
    zıtların mücadelesine sahne olan doğa, varlık ve yokluğu uyum içinde kendinde buluşturuyordu. dedi ki; her şey akar (panta-rhei) aynı nehirde iki kere yıkanılmaz. çünkü ne su aynıdır, ne de biz. su akıp gider, biz değişiriz. değişmeyen tek şey değişimin kendisidir..
    fragmanlarından anlaşıldığına göre tam olarak şöyle demiştir; potamoisi toisin autoisin embainousin hetera kai hetera hudata epirrei.
    "aynı ırmaklara girenlerin üzerinden farklı sular akar.."
    diyalektik üzerine bütün çalışmaların başlangıç noktasıdır bu..
    herakleitos diyalektiği ontolojik bağlamda değerlendirmiştir.
    değişimin de bir düzeni vardır; tüm değişenlerin birbiriyle uygun ve oranlı bir biçimde değiştiği düzene logos adını verir.
    nesnenin potansiyel olarak karşıtlarından her birine dönüşebildiğine dikkat çekmek için nesne "hem vardır hem yoktur" der. zıtlar arasındaki çekişmeyi düzenleyen de logos'tur. sonraki yıllarda çokça tartışılacaktır bu konu hatta çarpıtılacaktır.
    ona göre; görünenin arkasındaki düzen akılla kavranabilir. duyular aldatıcıdır. *

    herakleitos, insanların bilgiye ulaşabildikleri halde, mesafeli ve duyarsız olmalarını, bilgiyi sevmemelerini eleştirirdi. ona göre, insanlar hayatı koyun sürüsü gibi yaşarlardı. anlaşılan, yüzyıllardır bu hiç değişmiyor. "sürü"den hep kaçmıştır herakleitos..
    "ruhları ham olan insanlar için, gözler ve kulaklar kötü tanıktır".
    insanları 3 guruba ayırmış:
    1-ne söylenirse söylensin, ağzı açık dinleyip, inananlar,
    2-her söylenene karşı köpek gibi havlayıp, karşı çıkan tutucular,
    3-filozoflar, bilgeler diye adlandırılan, bilgi depolamakla bilge olduğunu sananlar..

    bir kaynağa göre halk yığınları ile ilgili bu kanaatleri yüzünden başka bir görüşe göre de didaktik öğretme biçimini sevmediğinden kitaplarını, okuyanların bulmaca çözüyormuş gibi uğraşmalarına neden olacak şekilde gizemli yazmış. ; bu nedenle kendisine karanlık filozof denmiş. bu ismin babası cicero..
    soylu bir aileden gelmesine rağmen, statü ve parayı terk etmiş, servetini kardeşine devretmiş, dünyevi zevkleri önemseyenleri aşağıladığı için "deli" denmiş, adı deli ile özdeşleşmiş. sonunda artemis tapınağı'nda inzivaya çekilmiş. ölümü hakkında muhtelif rivayetler var, bazılarına göre şehre dönüp, öyle ölmüş. bazılarına göre ise oldukça acılı..
    şunu da söylemiş;
    "evet, pek az şeye sahibim, ama en azından hepsi bana ait."

    yaşarken türlü aşağılamalara maruz kalan, itilip kakılan filozof sonradan çok sevilmiş, hâlen güncelliğini ve önemini hiç yitirmemiştir. çünkü "aynı nehirde iki kere yıkanılmaz- her şey değişir(akar)-her şey zıddıyla vardır ve uyum içindedir.
    üstelik, insanlar hâlâ koyun gibidir.
  • herakleitos'un efeslilere bedduası:

    "eksik olmasın sizde zenginlik ey efesliler, kötü olduğunuzun belli olması için."
    (ulus baker, "yüzeybilim fragmanlar")
hesabın var mı? giriş yap