• faydası sayısız, kendi iddiasız bir hayvan. vazifesini yapmak için dünyaya gelmiş, gerisiyle meşgul olmayan bir canlı.

    her yerde bulunan, değer biçmediğimizden ayaklarımızın altında ezilen basit otu yiyor, dağda bayırda yetişen yeşillikleri yiyor, onu yemem bunu istemem demiyor. sofrada artanı, payına düşeni, önüne konanı yiyor, nasibine razı geliyor. karşılığında da süt gibi, et gibi, deri gibi sayısız nimete aracılık ediyor.

    "ahır gibi" diye betimleme yapılmasına neden olan ufacık tek göz bir yerde yaşıyor, itirazı yok. yazın otlaklara çıkar, gün boyu dışarlarda gezer, ben nereye gidiyorum bugün de gitmeyeceğim demez. kış gelir ahıra kapatılır, e ben alıştım hani gökyüzü hani taptaze meralar demez, o duruma da uyar. yarı karanlık bir ahırda yatar kalkar kaç ay. belki sadece süt verimi değişir ama hastalık ya da gebelik gibi durumlar dışında sahibini hiç aç bırakmaz, yarı yolda koymaz.

    çok uysal, çok sakin, nahif, ağır başlı hayvanlardır. yavaş yavaş, usul usul yürür, acelesi hiç yoktur. yapabileceği halde durduk yere koşmaz. gerçek bir derdi olmadıkça kolay kolay bağırmaz. bir insanı rahatlıkla yere serebilecek cüsselerine yani güç sahibi olmalarına rağmen insanın tahakkümüne hiç ses çıkarmaz, direktiflere uyar, uyumludur. saldırganlık göstermesi için aşırı zorlamanız gerekir ki onu da çoğunlukla size uyarı mahiyetinde yapar, zarar verme amacı gütmez. otlarken rahat bırakmayan sineği bile sadece kafasını sallayarak, ya da kuyruğuyla kovar. baktı baş edemiyor, otlamasına bakar.

    tam bir görev insanı gibi. vazifesini yerine getirir, hakkına razı olur. insanın elde etmesine vesile olduğu sütten, kesildiğinde etten kemikten, deriden, koskoca sektörler doğar ve doyarken, kendisinde en ufak bir mağruriyet, iddialılık hali görülmez. tam bir hizmet ehli. kainattaki her şeyde ibretler var ama özellikle bu hayvanda bizim için örnek olacak çok fazla şey var.
  • hayatımın en büyük dumurlarından birini yaşatan sevimli hayvan.

    şöyle ki:

    veterinerlikte okuyan bir arkadaşım vardı. kendi bölümümden çok onların kliniğinde zaman geçiriyordum. bir gün kliniğe bir inek getirdiler. hayvan oturmuş bir daha da kalkmamış. ( oturup kalkmaması hastalık göstergesiymiş. hatta dişi ağrıdığı için oturan ve kalkmadığı için kesilen inek bile varmış.)

    sahibi de atmış kamyonun arkasına getirmiş kliniğe. normalde getirmezdi de bence, hayvan hamile. neyse önce bebeğin yaşayıp yaşamadığını kontrol ettiler. yaşıyor, gayet sağlıklı neyseki. yavru ölmüş olsaydı, sahibi anneyi de kesecekti.

    tanı konuldu ameliyat başladı. ameliyattan sonra hayvanın içinden 4 el arabası gübre, bir adet pil, bir adet atlet, bolca taş ve çivi, bir adet terlik, 2 - 3 tane poşet çıktı. ne bulduysa demir eksikliğinden yemiş ahu gözlüm. yedikleri de midelerini tıkamış. yok yere ölüyordu garibim.

    ameliyatı yapan hekim de sahibine sağlam bir fırça kayıp gönderdi:

    çamaşırlarınızı ineklerin ulaşamayacağı yerlerde kurutacaksınız.

    hiç bu kadar pis boğazını görmemiştim ben. terlik yenir mi yaa?
  • cnntürk'ün haberine göre
    geviş getirdikten sonra ağızlarından saldıkları metan gazı, tüm dünyadaki ozon tabakasını delen gazların %4ünü oluşturuyormuş. bilim adamları da bu gazın çıkışını azaltacak haplar üretmeye başlamışlar şimdi. yani fabrikalar, sanayileşme falan değil bu hayvan delmiş ozonu. biz de boşuna suçlamışız yıllardır amerikayı falan. inek yapıyormuş ya. hem de geviş getirerek.

    salak yerine koyuluyoruz sanki.

    diyebilirsiniz ki adam inek yapıyor demiyor. %4ünü ine yapıyor diyor. haklısınız ama nedense ben hiç bir anahaber bülteninde o %96lık kısıma böylesine geniş bir yer ayrıldığını görmedim. bana sanki günah keçisi yaratılmaya çalşılıyormuş gibi geliyor.

    edit: prdeay diyor ki günah ineğiymiş o.
  • küçükken boynuna sarılıp fotoğraf çektirebilecek kadar sevdiğim hayvan. deli cesareti varmış o zamanlar uzayda kapladığım alan ineğin kafasına eşdeğer, bir koysa kafayı allah yarattı demez duvara yapıştırır. heybetlerine ve kırıta kırıta yürümelerine hala hayranım. en zevkli yanlarından biri de bulundukları alanı -ki bizim yörede dam deniyor- temizlemek. kürekle önce bokları bir köşeye toplarsın sonra çalı süpürgesiyle bir güzel süpürürsün tam malzemeyi el arabasına doldurmaya başlayacakken kendini bilmezin biri sıçmaya başlar hemen küreği kapar havada yakalarsın ki tekrar süpürmek gerekmesin.*
  • inekler poliöstrik hayvanlardır. yani, gebe kalmadıkları takdirde yıl boyunca östrus (kızgınlık) gösteren hayvanlardır.
    ineklerin yüzde altmışlık bir kısmı geceleri kızgınlık gösterir. pubertasa yani cinsel olgunluk yaşına gelme süreleri 9 ay ile 18 ay arasındadır. gebelik süreleri 270-296 gün arasındadır.

    diyelim ki bir ineğiniz var, suni tohumlama yaptıracaksınız. veteriner hekime ne zaman haber vermeniz lazım? bunun için pratik bilgiler vereceğim.

    inek eğer kızgınlığa gelmişse, ne gibi değişiklikler gösterir?
    sık sık bağırır. böyle sebepsiz, amaçsız deli gibi bağırır.
    başka hayvanların üzerine atlamaya çalışır. sen dişisin, ne yapıyorsun? denmez hayvana. tabiatı öyle.
    duldung refleks vardır. bu nedir? hayvanın sırt-bel bölgesine elinizle dokunduğunuzda, hayvan kuyruğunu kenara çeker. (yani üzerine erkek hayvan çıkmaya çalışınca, kuyruğunu kenara çekip, neyi var neyi yok gösterip, çiftleşmeye hazırım demesi gibi düşünün)
    iştahı azalır. süt verimi azalır. geviş getirme süresi azalır.
    on ineğiniz varsa, içlerinden bir tanesi önündeki yemlere dokunmamış, suyuna azıcık dil atıp bırakmışsa, ne oldu kız? diye şüphelenebilirsiniz. eğer hasta değilse, bir ineği yemekten alıkoyacak yegane sebep kızgınlığa gelmiş olmasıdır. inekler deli gibi yer. öküz gibi yemek burdan gelir. yem, tahta, çamaşır, ip, önüne ne çıkarsa yer bu hayvanlar normalde.
    vücut ısısı biraz artmıştır.
    çara (serviks kökenli müköz bir akıntı) artmıştır.
    vulva, hayvanın ''şeyine'' baktığınızda gözünüze çarpan ilk kısım, ödemli (biraz şişkin), yumuşak ve hiperemiktir (hafif sulumsu gibi)
    inek yerinde duramaz, aktivitesi artmıştır, huzursuzdur.
    diğer hayvanlar yatarken, kızgın ineğimiz ayakta durur, dolanır.(hatta hayvanın bu özelliğinden dolayı pedometre geliştirilmiştir. ineğin adım sayısını esas alarak kızgınlık belirleme yöntemlerinden biri olarak kullanılır bu)
    lakin bu belirtilerden bazıları, akla ilk gelen bazı durumlarla karışabilir. mesela, hayvan ileri gebeyse, o zamana kadar fark edilmediyse de çara benzeri bir akıntı görülür. ama o esasında çara değil, servikal tıpa akıntısı denen, çaraya çok benzer bir sıvıdır. hayvanın ovaryum kisti varsa da benzer değişiklikler görülebilir.

    şimdi bu belirtilerin pratik puanlamaları var.

    hayvan huzursuzsa, 5 puan veriyoruz.
    çara akıntısını görüyorsak (bunu da hayvanın şeyine bakıp, akan bir şey varsa görürüz), 3 puan veriyoruz.
    başka bir ineğin vulvasını kokluyorsa, yalıyorsa, 10 puan veriyoruz.
    başka bir ineğin arka kısmına çenesini dayıyorsa, 15 puan veriyoruz.
    başka hayvanların üzerine atlamaya çalışıyorsa, 35 puan veriyoruz.
    başka hayvanların başına atlamaya çalışıyorsa, yanıyor bu hayvan deyip 100 puan veriyoruz.
    duldung refleks varsa, 100 puan veriyoruz.

    hayvanı bir gün boyunca izledik, baktık böyle değişiklikler var. puanlamamızı yaptık. sonuçlara bakıyoruz;

    - 50 ve 100 arasında bir puan toplayan ineğimiz kuvvetle muhtemel kızgındır diyoruz
    - 100 puan ve üzeri puan toplayan ineğimiz garanti kızgınlıktadır, hayırlı olsun diyoruz.
    12 saat içinde veteriner hekim çağırıp suni tohumlama yaptırırsanız, yüksek ihtimalle tohum tutar, hayvan gebe kalır.

    sözlükte kaç kişinin ineği vardır bilmem lakin varsa, bu bilgiler işlerine çok yarar.
  • 20 litre süt veren bir ineğin günlük protein ihtiyacı, hesaplandığında neredeyse 2 yetişkin aslanın gereksinimi kadar bir meblağ tutmaktadır. bilindiği gibi inekler sadece otla beslenen canlılar olup sadece bitkilerdeki protein ile geçinmeleri haliyle mümkün değildir. inekler burada işkembe joker haklarını kullanırlar. bu organı dev bir bakteri üretme çiftliğine benzetebiliriz. sıcacık işkembe ortamı içerisinde gelişen envai çeşit mikroorganizmanın sayısı belirlidir. bu sayıdan fazlası özsu içerisinde işkembeyi terk eder ve esas mide görevindeki şırdan içerisinde parçalanır.. ortaya neredeyse yüzde yüze yakın saf bir protein içeriği çıkar ve kullanıma hazırdır.. inekler bu özellikleriyle plankton üzerine çalışan balina türleriyle yakın benzerlik gösteriyor..
  • inekler iri yarı olmalarına rağmen dişidirler. üstelik hareketlerine baktığımızda şişman olmalarına rağmen gayet nazik hayvanlar olduklarını görürüz. ama reklamcı arkadaşlar bunu bir türlü idrak edememişlerdir ve her reklamda ineklere illa erkek sesi verirler, ayraniç gibi erkek isimleri verirler. yazık günah kızlık gururlarını zedeliyolar hayvanların. iyi ki televizyon değil de trenleri falan seyrediyolar. çok gücenirler sonra.
  • gerek ot yeyişiyle, gerekse sağa sola dönüşleriyle çok havalı bir hayvan. cool..
  • büyük ihtimalle dünya üzerindeki en şansız hayvan çünkü insan ona ait her şeyi çok seviyor.
    ne zaman fark edildiğini bilmiyorum ama o gün bugündür çok büyük eziyet çektiği kesin. bildiğim kadarıyla dünya üzerinde yaban hayatı süren inek yok. hepsi istinasız ellerimizde. çok miktarda süt verme, yüksek canlı ağırlığa ulaşma, hızlı üreme niteliklerinin yanı sıra uysal mizacı ve lezzetli etiyle midemizin, gözümüzün bebeği. bugünden sonra ineği kendimizden kurtarmanın imkanı yok ama bunca eziyet etmemek hâlâ mümkün.

    madem eti seviyoruz, sütü sudan çok içiyoruz, buzdolabımızın yüzde yetmişi inekten gelen ürünlerle dolu, o zaman şu hayvana insan gibi davranalım, davranılması konusunda baskı yapalım. gerçek şu ki hayvan dışkısında boğuluyor; eziyetli hayatı elli santimlik zincirin ucunda, güneş görmeden, otlamadan tükenip gidiyor. dayak, kötek, acı gırla... hastalıklarının çoğuna müdahale edilmiyor, ufak rahatsızlıkları dışında tek çözüm kesim. bu işlem her halükarda acılı ama ızdırabı hafifletmek için hiçbir şey yapılmıyor. bir zamanlar kurbanlık hayvanın gözü bağlanır, karnı doyurulur, suyu verilirken şimdi kesimhanelerde hayvanlar işkence görüyor.

    gözden kaçan küçük bi ayrıntı var: inek sandığımız gibi bir şey değil. taş değil mesela, odun değil, ot değil. sen gibi, ben gibi etten kemikten sinirden ibaret bir mahluk. ayağına diken batınca canı insanınki gibi yanıyor, doğumu bence en az insanınki kadar sancılı geçiyor, en kötüsü de hissediyor. korkuyu tanıyor, ondan kaçmayı biliyor; ama insan ona sahip olduğundan beri kaçamıyor.

    tüketim alışkanlıklarımızı kökten değiştiremesek bile acımasızca sömürdüğümüz bu hayvana daha iyi davranabiliriz. hayatta kalmak için avladığı hayvandan özür dileyen ve daha fazla hayvan avlamamak için her parçasını değerlendiren kızılderilileri hatırlayabiliriz. çünkü kabul etmek gerekir ki işin bokunu çıkardık.

    edit: dünyada çok az sayıda yabani inek varmış, sevindim.
  • inek bize yaramaz bir hayvandır.
    iç anadolu'nun geniş stepleri göz önüne alındığında, üstelik iç anadolu'nun ve ege'nin belli bölgeleri dahil olmak üzere güneydoğu anadolu'daki yağış kıtlığı düşünüldüğünde ülkemizin besiciliğine uygun bir hayvan değildir. akıl almaz bir şekilde keçiciliği öldürdüler türkiye'de. yerine koya koya inek koydular.

    zira;
    - inekler atmosfere bir otomobilin yıllık saldığı sera gazının on kat fazlasını salarlar.
    - sütleri insan sağlığı için keçi sütü kadar faydalı değildir.
    - keçi gibi tüyünden, kılından yararlanamazsınız.
    - keçinin derisi tef, su kabı, yağ tuluğu, post gibi çeşitli amaçlar için kullanılır.
    - keçi, inek gibi hantal ve bön değildir. tehlike sezerse özgürlüğüne kaçar mutlulukla. bu sebeple saldırıya uğrayıp telef olma riskleri daha azdır.
    - keçiler otun en güzelini, en tazesini yerler. biz fark etmeden sütlerinin birçok hastalığa deva olmasının sebebi budur. tarihin ilk aspirini taze söğüt filizlerini yiyen keçilerin sütlerinin ağrı kesici özelliği taşıdığının anlaşılmasıyla bulunmuştur.
    - ormana zararlı oldukları bilgisi yanlıştır. aksine ormana fayda sağlarlar. keçiler daha küçük oldukları için ormanlara rahatça girerler ve ormanlara gübre bırakırlar. yol açarak yangın şeritleri oluştururlar.
    - su kıtlığı yaşanan coğrafyalarda gerektiğinde deniz suyu da içebilirler.
    - bir kilo sığır eti üretmek için, bir sığırın 25 kilo tahıl ve 15 bin litre su tüketmesi gerekir. bu miktarı karşılamak için ormanlık arazilerin açılarak tarım arazilerine dönüştürülmeleri, su kıtlığının yakın olduğu bu yıllarda bu muazzam su ihtiyaçları inek/dana/sığır etini doğaya, insana ve hayvanın kendisine bile zararlı bir hale getiriyor.

    tüm bunların yanı sıra keçi bizim kültürümüzdür. yörükler keçisiz, keçiler yörüksüz yapamaz.
    devlet keçiciliği bilinçli bir şekilde katletti. avrupa'da keçiciliğin değeri anlaşıldıkça, türkiye'de katledilmeye devam edildi.
    mono kültür yaratıldı ve tütün, yerli mısır gibi, yok edilen mera kültürü gibi, yörük kültürünün bir parçası keçiler de yok edildi. son kırk senede 20 milyonu aşkın keçimiz varken bugün bu sayı ancak 8 milyon civarı. kırk yıl önce iki kişiye bir keçi düşerken bugün ki durum malum.
    içme suyu olmayan bodrum'a dekar dekar golf sahası açan, su kıtlığı yaşayan türkiye'ye yonca ve mısır üretimini dikta edip de kekik, adaçayı gibi sulama gerektirmeyen ürünleri zorla terk ettiren bu zihniyet bir defolup gitse ülkenin çiftçisi de, köylüsü de rahat nefes alsa.
    sonra soruyorlar, köyden şehire neden göç oluyor? işte bu yüzden oluyor. bu da laf mı?
hesabın var mı? giriş yap