• bir malın yurt dışından ithal edilmesi yerine yurt içinde üretilmesini öngören, böylece döviz tasarrufu sağlayan sanayileşme stratejisidir.
  • endüstri sosyolojisi.
  • öncelikle katma değerli ürünü üretecek kapasite, yani ar ge yatırımı (hem para hem insan kaynağı) yani kaliteli eğitim veren bir eğitim öğretim sistemi gerektirir.
  • 1980'lerin başına kadar bizde de kısmen olan sanayileşme türü. genel olarak ekonomi ithal ikamesine dayanıyordu. ithal hiç bir şey getiremiyordunuz ya da çok sınırlı idi. kendi ürettiğini tüketmek. dışarıya mümkün olduğunca az bağımlı olmak. 1980'den sonraki liberalleşme ile ortadan kalktı.
  • olması gereken bir model ancak, bu tür modelde şöyle bir sorun olabilmekte; eğer yurtiçinde üreteceğiniz bir sanayi ürününün teknolojisini ülke olarak kendiniz bulur üretirseniz sorun yok! bu ürünü ihraç da edebilirsiniz.

    ancak, eğer ürünün teknolojisine sahip değilseniz, lisansını bir başka ülkeden alırsanız veya know-how gibi bir anlaşmayla üretirseniz, işte o zaman teknolojiyi veren ülke bu ürettiğiniz ürünü 3. bir ülkeye ihraç ettirmez size! kötü olan tarafı buradadır. sadece iç piyasaya çalışırsınız.
  • örnek olarak, fiat'tan lisans alıp 2000 yılına kadar şahin - doğan üretmeye yaramazsa faydalı olabilecek sistem.

    bir kia, hyundai, toyota çıkarabiliyorsan yap bunu, yoksa (her sektör için) tenekeden bozma şeylere sahicisi kadar para ödemek zorunda kalırsın.
  • zıddı ihracat odaklı sanayileşme olan, gelişmekte olan ülkelerde kullanılan iki temel sanayileşme politikasından biri.
  • yukarıda bahsedilenin aksine hiç bir işe yaramayan, aksine işleri daha çıkmaza sokan bir ekonomi modeli.

    kaynakların boşa harcanmasına sebep olmakla kalmayıp ürettiği sanayi kolları da rekabet ortamından uzak ve sürekli sürekli sübvanse edildiği için milletin sırtına yük olmuştur.

    ayrıca bu sanayi modelinin yine yukarıda bahsedildiği gibi ihraç diye bir derdi yoktur, hatta iç piyasaya yönelik olduğu için de ihracat yapmak sıkıntılıdır.

    ve ve ve en büyük sıkıntısı ise döviz tasarrufunu hedeflerken yarattığı ekonomik sistem ile ülkeyi döviz darboğazına sokmuştur.
  • türkiye'nin 1973 sonrasını ancak 12 eylül'le bitirilebilen bir kan banyosu ve toplumsal infial dönemi olarak geçirmesinin arkasındaki esas unsurlardan birisi. chp'sinden msp'sine, bir şekilde düzen değişikliği hedefleyen tüm aktörlerin gözündeki/hedefindeki "bozuk düzen"in ta kendisi.

    ithal ikameci sanayileşme, başlı başına kötü bir şey değildir: sanayi devrimi sıçramasına hazırlanan büyük britanya'da da, asya mucizesi tacını paylaşan güney kore'de de uygulanmış; dozajı ve süresi iyi ayarlandığında gayet başarılı sonuçlar veren bir ilaçtır. türkiye'de 1950'lerin sonlarında "fiilen" yerleşmeye başlamış, 1961'de dpt'nin kurulması ve ülke ekonomisinin plan esasına göre yönetilmesi kararı alındığında yasal bir zemine de kavuşmuştur. 1962-1977 yılları arasında hiç küçülmeden büyüyen bir ekonomi vardır karşımızda. ücretlerin, konuyla ilgili çalışmalarda sıkça söz edilen güney kore-türkiye kıyasında görüldüğü üzere benzer gelişmişlik düzeyindeki ülkelerden fazla olduğu, satın alım gücünün de tüm dalgalanmalara rağmen fena seyretmediği bir dönemdir.

    sorun, bu kadar görkemli biçimde inşa edilen binanın temellerindeki çürüme ve yapı tamamlandıktan sonra gereken bakımların ihmal edilmesindedir. ithal ikameci sanayileşme modelini tamamlayan ülkelerin ekonomilerini zamanla dışa açmaları hem gerekli hem de o güne kadarki örneklerde (örneğin, britanya) tekrarlanmış doğal yoldur. yaşı gelen çocuğu bebek arabasından çıkartıp yürütmeye benzetilebilir.

    1960'ların ortalarından itibaren türkiye'de işler biraz farklı seyreder. dışa kapatılan, sübvansiyon alan ve böylece istediği gibi top koşturabileceği bir pazar bulan sanayiciler, dışa açılmayı bir türlü kabul etmez ve üretim altyapısını bu doğrultuda geliştirmez. dpt'nin deyim yerindeyse piç edilmesi ve zamanla kamu yatırımlarının da azalması üzerine tuz biber eker.

    70'lere gelindiğinde, ithal ikameci modelde bir fasit döngü başlamıştır: sınai malların üretilmesi için gereken her şey dışarıdan ithal edilmekte ancak ekonomi döviz, yani gelecek ithalatı karşılayacak kaynağı getirecek şekilde ihracat yapmamaktadır. dönemin genelinde türkiye'nin toplam gsyh'sinde ihracatın payı yüzde 2-3 civarında çok komik bir düzeydedir. bu ihracat içinde katma değeri yüksek ürünlerin payı daha da düşüktür. kendi kendine yetmek, bu yüzden başlı başına iyi bir şey değildir; hele ki kendine kendine yetmek için sürekli dışarıdan bir şey almak gerekiyorsa.

    zaten dönmekte zorlanan tekeri kıran çomak, 1973'te tüm dünyayı kapsayan ekonomik durgunlukla gelir. petrol fiyatları artar, işsizlik ve enflasyon hemen her yerde birlikte yükselir ve böylece türkiye'nin kör topal ilerleyen sisteminin sonu gelir. üretimi iç talep nedeniyle sürekli artan ekonomiye dışarıdan döviz ve petrol alınması gerekirken bu dönemdeki kriz iki kalemde de ülke ekonomisine büyük bir yük bindirir. dövizler kesilir (yetmiş cente muhtacız lafının anlamı budur) , tüketimi sürekli artan petrolün fiyatı israil ve arap ülkeleri arasında atılan her top mermisinde biraz daha yukarı çıkar.

    ayaklarını bebek arabasından aşağıya sarkıtması gereken türkiye isimli bebek, 1977'ye gelindiğinde neredeyse erişkinlik çağına gelmesine rağmen sürekli mama ve abur cuburla beslenerek obez olmuş, olduğu yere tuvaletini yapan ve sürekli bağırıp çağıran atarlı bir "şey" olmuştur. fabrikalar petrol ve döviz olmadığı için çalışamaz, ülkenin eskiyen enerji altyapısı da krizden nasibini alır ki o dönemde enerjinin önemli bir bölümü fuel oil ile karşılandığı için yangına benzin dökülmüş olur. chp'nin 1973 ve 1977'teki yükselişinin arkasında, bu düzendeki temel bozukluğu görmüş olmasında (bkz: bu düzen değişmelidir) yatar ama chp bu konuda yalnız değildir. milli görüş de ülkenin avrupa'dan parça ithal edip montaj üretim yapan sanayisine karşı ağır sanayiyi savunan bir çizgi izlemektedir. sol, zaten daha önce olmadığı ve daha sonra olamayacağı kadar radikaldir.

    dünya iktisat tarihinde ülkenin sanayileşmesini sağlayan bir uygulama, türkiye'deki iktidarların, koalisyon kavgalarının ve muhatap olunan bölgenin dengesizliği nedeniyle ülkenin mahvına yol açar. türk ekonomisinin, ekonomi biliminin kurallarının ötesinde mantığın gereğince dışa açılması ancak 1980 sonrasında mümkün olur ancak o dönemde de ithal ikameci yılların ücret yüksekliğinin esamesi yoktur.
  • 50’lerin sonundan 70’lerin sonuna kadar türkiye'de uygulamaya konulan ekonomi modelidir. bu modele göre yerli sanayinin gelişmesinin öncelik olduğunu görüyoruz. o uzun 60’lar dediğimiz dönem hem dünyada hem de türkiye’de kalkınma kavramının ve sol fikirlerin öne çıktığı bir dönemdir. türkiye’de buna paralel olarak devlet planlama teşkilatı kurulmuş ve devlet hazırlanan 5 yıllık kalkınma planlarıyla demokrat parti dönemine göre ekonomide daha aktif bir role soyunmuştur. 65’te ap’nin başa gelmesiyle bu süreç devletin daha yönlendirici ve teşvik edici pozisyona geçmesine doğru evrilmiştir. günümüz avrupa birliğinin temeli olan avrupa ekonomik topluluğuyla bağlar geliştirilirken yerli sanayinin kurulup korunması için bazı politikalar uygulanıyor. gümrük vergilerinin arttırılması ve ithalat kotaları gibi yöntemlerle ithalat dezavantajlı hale getirilirken yerli sanayici kur politikaları (kurun devalüe edilmesi, ihracatçıya ucuz kurdan döviz sağlanması vs.) ve teşviklerle destekleniyor. bu politikalar kimya ve demir -çelik sektörü gibi ağır sanayinin kurulup geliştirilmesinde işe yararken çoğu alanda sadece montaj ve ambalaj sanayisini geliştirmiştir. ve bu durum kimi kesimlerce eleştirilmiştir.
hesabın var mı? giriş yap