• “kanserin ilk darbesini 2 haziran 1990'da yemiştim, ilginçtir ki ikincisi de 2 haziran 2000'de geldi. on yıl önce bir gün stüdyoda çalışırken sol ayağımda küçük bir yağ bezesi gördüm. doktorum meral türbedar'a gösterdim, o da bir operasyonla aldı, ben yine stüdyoya gittim. iki gün sonra beni arayıp ''durumunuz ciddi, patolojide yumuşak doku kanseri çıktı.'' dediler. gittiğim bir büyük hastane bana 6 ay ömür biçti; ''şu kadar para verirseniz belki kurtulursunuz'' dediler. istedikleri para o güne kadar biriktirdiklerimin üstünde bir rakamdı. kızım beste'nin annesini arayıp ''altı ay ömrüm kalmış, iyileştirmek için benden istenilen parayı kızıma ve sana bırakıyorum, kimseye muhtaç olmayın'' dedim.

    teşhisin ardından eve kapanıp ölümümden sonra insanların beni hatırlayacakları bir şarkı yazmalıydım. işte ''yemin ettim'' böyle ortaya çıktı. o eser ortaya çıktığında sözde ölümüme daha iki ay vardı. bu şarkıyı ilk kez nilüfer, rumelihisarı'ndaki konserinde söylerken ben de izleyiciler arasındaydım. ölümümden sonra hatırlanmak için yazdığım bu şarkıya seyircilerin vereceği tepkiyi büyük bir merakla bekliyordum. nilüfer çok güzel söyledi, ama hiç alkış almadı şarkı. halbuki ben ''yemin ettim''i o güne kadar yazdığım en iyi şarkı diye biliyordum. o anda içimden ''eyvah yanlış bir şey yaptım galiba'' dedim. hemen atlayıp sahneye çıktım, şarkıyı bir kere de ben söyledim. yer yerinden oynadı, insanlar ağladı, bana şarkıyı aralıksız iki kere daha söylettiler. o zaman anladım ki doğru şarkı yapmıştım.

    o zamanlar oturduğum darphane semtindeki evimin köşesinde terk edilmiş kırmızı renkli bir kamyonet vardı. o psikoloji içinde ben onu gri görmeye başladım. öleceğim güne kadar gezip dolaşıp günümü gün etmeyi hiç düşünmedim. bu arada prof. dr. reha uzel'e gittim, sonra da prof. dr. münir kınay'a. her ikisi de bana üzülmememi, tedavim için gerekli bütün imkanları kullanacaklarını söylediler. çapa tıp fakültesi hastanesi'nde 35 gün radyoterapi tedavisi gördüm. terapinin son günü konsere çıktım.

    sigara ve sıkıntının kanser yaptığı kesin. ikisi de 's' ile başlıyor zaten. geçen 10 yıl boyunca kendimi sürekli kontrol eder oldum. dört ay kadar önce yine sol ayağımda küçük bir sertlik hissettim. ben onun kötü huylu olduğunu rüyamda görmüştüm. rüyalarım bugüne kadar aynen çıktı. rüyamda ayağımda dört nokta vardı. hastahaneye gittim, bir operasyonla kist alınıp hemen patolojiye gönderildi. birkaç saat sonra gelen raporda tümörün daha da asabileşmiş olduğu belirtiliyordu. on sene önce yaşadığım duyguları yeniden yaşamaya başladım. doktorlarım bir an önce ameliyata girmemde çok ısrar ediyorlardı. ben ise gömeç'teki gönül köşkü'nün yolunu tutup yeni albümümü hazırlamaya koyuldum. yine ölüm duyguları içinde yaşamaya başlamıştım. o hastalığın pençesindeki karmaşık duygular içinde “gönül sayfam”, “kağıttan kayıklar”, “ninni” ve “söz güzelim” ortaya çıktı. ben normalde bir şarkıyı altı ayda yazarım, ama bunların hepsini bir ay içinde yazdım. bu arada televizyonlara çıkıp iç kulağımdaki problemin geçtiğini söyleyerek sevinçli adamı oynadım. halbuki o anda çok daha büyük bir hastalığın pençesindeydim.

    24 ocak 2001 günü son on sene içindeki üçüncü ameliyatımı oldum. amerikan hastanesinde ayağımdan daha derine giden kanserli hücreler alındı. baktılar ki daha derindeki hücrelere de sıçramış, bunun üzerine 10 gün önce dördüncü kez ameliyat ettiler. bu sefer ayakta daha geniş bir oyuk açılıp kanserli hücreler temizlendi, bu arada adalenin de bir kısmı alındı. sol baldırımda 22 cm yer açılmış, 30 dikiş atmışlar. bu hastalığın en korkutucu yanı, akciğere, beyne ya da karaciğere zıplama ihtimali olması. üç gün dokuz doğurarak sonucun gelmesini bekledim. son ameliyatın raporu çok şükür temiz olarak geldi. şimdi daha da garanti olması için radyoterapi tedavisi göreceğim. gönül köşkü'ne gidip moral depolayacağım. 20 gün sonra tamamen yürüyebileceğim ama, ne yazık ki erkek bacak güzelliği yarışmasına katılamayacağım.”

    7 şubat, 2001.

    (bkz: #154778043)
  • --- spoiler ---

    2000'li yılların başıydı.
    magazin programlarının rating rekorları kırdığı dönemler..
    bir akşam prime time kuşağında, top secret olmayan bir program bulmak için o kanal senin, bu kanal benim zapping yapıyorum.
    show tv logosunu ve program ismini görür görmez bir sonraki kanala geçtim.
    fakat alt yazı dikkatimi çekmişti, back tuşuna bastım geri döndüm.
    altyazıda "kayahan açar canlı telefon bağlantısı" yazıyordu.
    allah allah!.
    kayahan gibi bir sanatçı bu tür frikik programına neden bağlansın ki?
    konu ne acaba?
    51 ekran tüplü tv'nun sesini açtım ve dikkatle dinlemeye koyuldum..
    çünkü biliyordum ki, kayahan konuşuyorsa konu önemlidir ve oradan çıkarılacak dersler mutlaka vardır!.
    bakın neler söyledi:
    - beste benim kızım, tayfun'da damadım!. bir kadın, kocasının sırtına kaldıramayacağı yükler yüklerse sonucuna katlanır. benim kızım beste, kredi kartlarını hesapsızca kullanıp kocasını zor duruma düşürdü. bir kadın harcamalarını babasının servetine göre değil, kocasının karşılayabileceği şekilde yapmalı!. tayfun mahsun bir çocuk, bu meseleleri ben duymayayım diye çok uğraşmış. bir extreler geliyor, inanılmaz!. 1.5 milyar olan var 2 milyar olan var. toplam aylık harcaması 7-7.5 milyar!. değil tayfun, fabrikatör olsa bu yükü kaldıramaz!. ben birkaç kez extreleri ödedim. şimdi beste, başını iki elinin arasına alıp iyice düşünecek!. asgari ücretle kirada oturup 5-6 boğaz bakan insanların olduğu bu ülkede beste'nin kocasının boynunu bükmeye hakkı olamaz. bu benim kızım da olsa olamaz!. tayfun şu an benim damadımdır, kızımı boşasa bile oğlum olarak kalacaktır!."
    --- spoiler ---

    türkiye'de ünlü olmak kolaydır ama bir kayahan olabilmenin gerekleri çok daha fazladır.
    çok eski dostlarından sezen cumhur önal ın kayahan için bu sabah söylediği şu cümle, o'nun için söylenebilecek herşeyi özetliyor aslında.
    "kayahan sanatında ve yaşamında, ne dekolte ne de detone hiç olmadı!"
    ruhun şad olsun kayahan abi.
  • nihayet huzur bulmuşsun usta.

    vallahi şahidiz, bazılarına inat adam gibi yaşadın. adam gibi çektin gittin bu dünyadan eğilip bükülmeden.

    mekanın cennet olsun.
  • buyuk ustanin 91 yilina ait bir konserine denk geldim youtubeda,

    oradaki seyircilerin gozlerindeki isigi, o "hirpalanmamisligi" gorunce, keske o senelerde 18-20 yaslarinda olsaydim dedim kendi kendime...

    butun kadinlar dogal, simdikinin aksine hicbiri birbirine benzemiyor, "gerizekalica" sisirilmis ordek dudaklar sifir, hareketler yapmacik degil, simarik degil, bildigin normal insan, kadini da erkegi de...

    uzerine bir de internet ve sosyal medya henuz hayatlarimizin icine etmemis, beyinlerimizin irzina gecmemis, turkiye de demografik olarak isgal edilmemis, daha ne ister insan be...

    ulkede yine sorunlar tabi vardi ama, hayat simdikinden bin kat daha organik ve keyifliydi diye dusunuyorum.

    e: bu arada ekibe bak ekibe... klavyede iskender paydaş ve vokalde ise demet sağıroğlu var, vay be...

    rahmetli gercekten hocalarin hocasi, ozel bir adammis, huzur icinde uyusun.
  • 2005 yılında uludağda bir otelde*fotoğrafçılık yapıyorum. bu adam da otelin kral dairesinde ali ağaoğlunun misafiri olarak beş para vermeden eşi ve şımarık kızı ile birlikte kalıyor. bir hafta kadar kayak yaparken, sağda solda falan fotoğraflarını çektik. gitmeden önce fotoğraflarını geldi istedi. ben de bastırdım, odasına çıkarttım. normalde fotoğraf başı 7,5 tl alıyoruz o zamanlar otel 5 yıldızlı ve sezonluk* kirası 50.000 tl çünkü. bunun 65 kadar fotoğrafı vardı bastığımız. patronla konuşup hepsini 150 liraya verelim dedik hani ünlü ya bu adam normalde. tanesi 2,5 liraya falan geldi.
    her neyse kapısını tıklattım girdim içeriye, eşi çocuğu falan valizlerini hazırlıyorlardı, fotoğrafları verdim aldılar şöyle bir baktılar beğendiler falan. sonra kayahan efendi fiyatını sordu, 150 tl dedim. birden kayahan'ın gözleri döndü sanki o an. bu ne böyle adam mı kazıklıyorsunuz siz. ben o parayı vermem öyle fotoğrafa diyerek yüzüme bağırmaya başladı. ben de zaten indirim yaptığımızı normalde 7,5 tl'den satıyoruz kimseye bu fiyattan vermiyoruz dememe rağmen istemezükçülük oynamaya devam etti. indim patrona sordum böyle böyle diyor diye patron da kızdı getir fotoğrafları yakarım daha iyi dedi*. adam zannediyor ki herkes ona bedava hizmet vermek zorunda. ben de çıkıp aynen kayahan efendiye iletince bunu susup kaldı öyle. tamam dedi al parası neyse şuradan dedi çıkardı verdi parasını göt gibi de kaldı.

    bir de bunun kızı vardı. küçük velet bir havalardaki görmeyin. o zamanlar arada televizyonda görürdüm, ay çok sevimli falan diye gösterirlerdi. külliyen yalan 7 yaşındaki kız gelmiş sana hava atıyor benim babamı tanıyor musun, ben kayahanın kızıyım diye. lan kayahan kim olmuş da sen kayahan'ın kızı oluyorsun. sinirim bozuldu bak hatırlayınca gene.

    ek olarak o zamandan kalma bir fotoğraflarını da buldum tarih 28 ocak 2005'miş.
    http://i.imgur.com/uauhk.jpg

    neyse efendim işte bu da böyle bir anımdır.
  • 25 yıldır derbi izlerim ve her derbi öncesi mutlak bir iki gazete kayahan'a gidip tahmin alır. son senelere kadar kayahan hiç şaşmadan '' mutlak galatasaray kazanır, skor tahminim 5-0'' diye cevap verdi. son iki senedir üzülerek görüyorum ki o yılların hayalperest, kar tanesi, miyav diyen aslan kayahan'ı '' derbi maçlar önceden belli olmuyor, hakeden kazansın '' cevabı veriyor.

    ulan sırf kronolojik sıraya göre kayahan'ın tahmin tablosunu florya'da çerçeveletip assalar elano bile maça ayrı bir motive olur, hakan balta maç haftası sigarayı azaltır, joao partiyi salı gecesine alır.
  • esmer günler;

    önce bestesini yapiyor kayahan bu sarkinin, nilüfer cok begeniyor ve cok iyi sözler yazacagindan emin arkadasinin. kayahan'in maddi olarak sikisik bir dönemi ve bu sarki icin para istiyor. nilüfer "daha sözleri olmayan bir sarkiyi nasil alalim, güzel olmazsa sözler" diye direnen yapimsini ikna ediyor ve kayahan'a o zaman icin iyi bir para olan 2bin lira ödeniyor sarki icin. nilüfer emin arkadasinin yeteneginden, cok güzel bir sarki olacak o beste, yazilacak sözleriyle...

    sonra sözler yazilmis ve nilüfer de sarkiyi cok sevmis, kendine ve sesine cok yakistirmis, devamli sölüyormus.

    kayahan o zamanlar bir barda sarki sölüyormus ve esmer günleri'de orda caldigi zamanlar sölüyormus. samim deger gelmis dinlemis ve mutlaka sezen de dinlemeli diyerek, sezen aksu'ya götürmüs kayahan'i.
    sezen sarkiyi dinler dinlemez bayilmis ve istemis kayahan'dan esmer günler'i.

    kayahan 6bin lira istemis ve sezen de kabul etmis. sezen'in yapimcisi da gidip parayi kayahan'a vermis.
    bu arada sezen aksu'nun, kayahan'in sarkiyi daha önceden nilüfer'e sattigindan haberi yokmus.

    nülüfer kayahan'in sarkiyi sezen aksu'ya sattigini ögrenince sok yasamis ve yapimcisi da olaya cok bozulmus.

    kayahan'i aramis bunu nasil yaparsin, daha sözlerini bile yazmadan istedigin parayi ödedik demis.

    olaylar olaylar...

    kayahan'a küsmüs, ortada bir anlasma olmadigi icin sarkiyi söyleyemiyormus ve yapimcisina karsi da mahcup olmus nilüfer.

    kayahan, para ihtiyacim var, yeni sarki yaparim senin icin dese de, nilüfer razi olmamis.

    ne nülüfer, ne de kayahan sezen'i durumdan haberdar etmis. acikcasi nilüfer kayahan'in sezen'i arayip durumu izah etmesini beklemis ama kayahan da bunu yapmamis. sezen bir sekilde esmer günler sarkisinin daha önce nilüfer'e satildigini ögrenmis ve kayahan'a, sarkiyi daha önce ona satmissin, eger parayi geri verecek durumun yoksa, baska bir sarki yaparsin onun karsilinda diyerek, sarkidan vazgecmis.

    kayahan da sonra kendisini bir otel odasina kapatmis. perdeler kapali bir sekilde yeni bir sarki yapmaya calismis ve sonrasinda, hep karanlik, diye baslayan bir kuş uçur sarkisini yapmis. sezen aksu albümleri icinde bu sarki hep dikkatimi cekmistir, kayahan imzasi tasidigi icin.

    megerse bu sarkinin da böyle bir hikayesi varmis.

    bunu nilüfer'in biyografi kitabi olan hepsi bu'da okumustum, ki o kitapta kayahan'la ilgili iyi yada kötü pek konu var. ki sarkilarini nilüfer'e söyletmeme hikayesi ve davalarla ilgili de bir kisim da var kitapta.

    iki iyi arkadas, iki dev isim, kayahan ve nilüfer...

    cok zor bir insanmis kayahan. büyük bir egosu ve ciddi bir para hirsi olan bir insan. bu para hirsindan dolayi, arkadasini cok üzmüs ama sadece arkdasini degil, arkadasinin konserlerinde kayahan'in sarkilarini dinlemek isteyen kisileri de üzmüstür kayahan.

    eski dost düsman olmaz derler, dogrudur. nilüfer kanser olunca, ilk kapisini calanlarin basinda yine kayahan var, arkadasina bu zor günde destek olmak icin.

    en son konserinde kayahan sevenleriyle vedalasirken, yaninda yine eski dostu nilüfer vardi. baristik diyordu. müzikle baslayan, parayla bozulan, hastalikla tekrar bir araya gelinen ve yine müzikle biten farkli, güzel, zor ve özel bir dostluk...

    evet, kayahan'i da nilüfer'in seslendirdigi sarkilariyla tanidim, kendisini özel olarak dinlemedim hic bir zaman, sevemedigim bir kisiydi ama bu demek degil ki, o kötü bir sanatciydi. gercekten de cok güzel sarkilar yapmis bir kisiydi, ben sadece sarkilarini ondan dinlemeyi sevmedim ama sarkilarini sevmistim.

    allah rahmet eylesin.
  • "ben bedenimde hem atatürk'ü hem de müslümanlığı taşıyorum. biz ailemizden de öğretmenlerimizden de böyle gördük. ben doğduğumda büyükbabam hayattaydı, ondan da öyle gördüm. büyükbabamın dizinde tesbih çektim, teravih namazlarına gittim, kur'an okudum. bir yandan da atatürk'ü, türk bayrağını, atatürk rozetini gördüğüm zamanlarda da gözlerim yaşardı. hala öyleyim çok şükür.
    eğer bu ikisi aynı bedende olabiliyorsa, aynı ülkede de olur. yakama taktığım atatürk rozetiyle müslümanlık dövüşmez."

    ruhun huzur bulsun.
  • cem yılmaz'ın kardeşi can yılmaz'ın yazdığı gibi:
    "doğru dürüst şarkı sözü yazan son adam da gitti.bundan sonrası, hoppa coppa...dedi ki,yedi ki,verdi ki. gelemem, gidemem, yiyemem..."
  • bugün itibarıyla kaybettiğimiz üstad, büyük müzisyen.

    kayahan benim için, "öldü badem gözlü oldu, gireyim sözlüğe de entry gireyim hakkında" insanı değildir. 1983 doğumluyum ve "kasetçalar" zamanlarında büyüdüm ben. çocukken arabada giderken, evde, televizyon kanalları ilk yayına başladığında kayahan hep vardı. babama olan benzerliği, kimseninkine benzemeyen puslu, dumanlı sesi ile çocukluğumdan beri hep kulaklarımda, şarkılarını ezbere bildiğim biridir kayahan benim için.

    arabamdaki usb'de 100'e yakın şarkısı var ve daha bu sabah "canım sıkılıyor canım, gözlerinle olmayınca" şarkısını dinler ve "hani koyup gidiyorsun ya beni canım, canım sıkılıyor geceleri..." sözlerini bir insanın hangi ruh haliyle yazabileceğini düşünüp "üstad" diye geçirirken içimden, vefat ettiğinden henüz haberim yoktu.

    kendi adıma çok üzgünüm. boğazımda bir şey düğüm düğüm. ama artık ölümlere alışmak, yaş ilerledikçe dünyanın bu doğum-ölüm döngüsünden ibaret olduğunu kabullenmem gerektiğini biliyorum.

    geride kalanlarına ve biz sevenlerine allah sabır versin. eşi ipek açar için de çok üzgünüm. allah sabrını sonsuz etsin.

    "ben, yorgun seyyahım,
    sen, güzel siyahım,
    usul usul yavaşça şöyle,
    sokul bana sokul kal öyle,
    sıram gelip hayat bitince,
    bu elmanın yarısı olmayacak..."

    ruhun şa'd olsun büyük üstad...
hesabın var mı? giriş yap