• köpek gibi davranan hayvandır. benim için yeri ayrıdır.

    eve sarhoş gelen baba figürüne hemen herkes aşinadır. hani "ben çocuklarıma çikilata alamaz mıyım yaee, ne sarhoşu yaee" diye evde dolanıp anneden fırça yiyen baba... işte herkesin babası içip içip gofret, çikolata falan getirirken benimki bir gece yarısı kucağında keçi yavrusuyla geldi. ben tavşan istiyordum ama babam olayı yanlış anlamış, keçi getirdi. yanında da bizim bir akraba var. hayır keçiyi aldın adamı neden eve getiriyorsun o saatte? bunu bir ara sorayım bak, hala bilmem ismet amca niye geldi keçiyle beraber.

    neyse, ben hayvanı kucağıma aldığım gibi odaya, annem daha kapıda başladı "bıktım sizdeen, eve keçi getirilir mi, hem de yavru dahaaa, nerede yatacak bu hayvaaan, çiftlik mi burasıııı...." ertesi gün keçi anamın gözü gibi baktığı koltuğuna işeyince evde gerginlik tırmandı, bizimkiler resmen kanlı bıçaklı oldular. ben keçiye sarılmışım "vermem de vermem" diye zırlıyorum. babam evden hışımla çıktı, birkaç saat sonra baktık bahçeye bir köpek kulübesi geldi. bildiğin köpek kulübesi. keçimin artık kendi evi vardı.

    bu olay yaşanırken lojmanda oturuyorduk, tek katlı, kocaman bahçesi olan bir lojman. askeriyeyle aynı alanda, yani her sabah yaylalar yaylalar diye uyanıyoruz. tam keçi beslemelik, şahane ortam! bahçede kiraz, vişne, kayısı ağaçları falan vardı. ortam cennet ama hayvan büyüyünce delirmeye başladı tabii. ağaçların gövdelerini kazıdı, rahmetli amcam ağaçların alt kısımlarını kapladı çuvallarla zarar vermesin diye. bu defa ağaç yapraklarını yemeye başladı. pezeveng kirazları bizden önce yiyordu.

    bir gün evin kapısını açık unutmuşum, içeri girmiş, banyodaki çeşmeleri ağzıyla dişleye dişleye çevirmiş açmış. her yer su. annemin çamaşırlıktaki ipek gömleğini kemirmiş, parçalamış. anneme gıcığı vardı zaten.

    sonra başka bir gün askeriye mutfağına girmiş, epey karıştırmış. bir tabur asker "seni hımına kodumun keçisi gellanburayaaa!" diye benim keçiyi kovalıyor. önde keçi, arkada rap rap askerler, en arkada da salya sümük ağlayıp "yaaa bırakın keçimi yaaa arif amcaya (komutanları) söyliycem yaa ühühüh" diye koşuyorum.

    (sonrasında arif amca babamı arayıp "ya kediniz bitti keçi başladı bu ne lan" diye sitem etmiş. bir dönem de yaban kedisi besledim, askeriyedeki bütün güvercinleri yedi piç. vuracaklardı kediyi, ben etimi koparıyorlarmış gibi çığlık atıp kendimi yerlere atınca bıraktılar. zaten keçi olayından bir süre sonra arif amca öldü. cesedini de gördüm yol kenarında, askeri araçla kaza yaptılar. bir daha askeriye tarafına hiç gitmedim.)

    bir defasında da bahçeden çıkıp karşıdaki okulun bahçesine daldı, onca öğrencinin arasında beni tanıdı ve bana doğru koşmaya başladı. "hop dur bakalım keçiler giremez" diye sözde espri yapmaya çalışan müdüre boynuzları takıp yere yıktı. müdürün oğlu sınıf arkadaşımdı. herkesin içinde bağıra bağıra "lustral keçini bizim eve götüreyim mi nolur lan nolur, babama kızdıkça toslatırım" dedi diye müdür bütün okula sıra dayağı atacaktı.

    sonra iş kontrol edilemez bir hal aldı. benim keçi ilçede terör estirmeye başladı. resmen evlere dalıyor, rüşvet olarak lokum istiyor, ağzını da üstümüze siliyordu. tipini beğenmediğine kafa atıyor, köpek gibi nereye gitsem peşimden geliyordu. dediler ki bunu sürüye verelim, artık bakamayız. zaten tayinimiz merkeze çıkacak, şehirde keçi olmaz. böyle beni kandırdılar ve bıdığı köye gönderdiler. (evet adı bıdıktı. babam sarhoş geldiği gece elimde bıdık diye sakızlı oyuncaklı bir şey vardı ondan adı bıdık oldu)

    bıdık bey köyde de rahat durmamış. milletin evine dalmış, bütün köy halkı arkasından terlik taş falan fırlatır olmuş. bir gün yaşlı bir kadını köprüden dereye atmış. kadının ayak kırılınca isyan çıkmış. "siktirmeyin lustralı da keçisini de, kesin şunu yiyelim" demiş şerefsizler. ciddi ciddi oğlumu kesip rakıyla yemişler. annem babam da beni senelerce "bıdık iyi ya, çayırda bayırda koşup oynuyor" diye kandırdı. bir gün yavşağın biri "senin keçi de ne lezzetliydi beeaa" dedi, dünyam yıkıldı. günlerce ağladım hiç unutmam.

    gece gece yine hüzünlendim bak.
  • ayni zamanda 1970-1985 yillari arasinda dogan bir cok kurt kizina turk nufus memurlari tarafindan zorla verilen addir. "qecè" kurtce'de guzel kiz, guzel kadin anlamina gelir... cok da guzel bir isimdir aslinda... yanliz turk hukuk kurallari ve dil inkilabi nedeniyle q ve è harfleri kullanilamaz isimlerde... zaten bu donemlerde q ve è harfleri olmasa da kurtce isim vermek de facto yollardan engellenmektedir... bu cok ciddi bir sorun degildir aslinda diyebilirsiniz... ne de olsa turk inkilabi kulturel bir devrimdir, turkiye de turkce konusulur ve turkce harfler ile turkce isimler verilir... haklisiniz...

    ama isin tuhaf tarafi su: qecè ismini koyamayacagini anlayan bir cok aile kizlarinin ismini "gece" yapmak istemistir... iste nufus memuru isin burasinda devreye girer ve qecè'nin turkce'sinin gece degil keci oldugu iddiasiyla ve oturdugu sandalyenin, giydigi kiytirik uniformanin ve arkasinda tuttugu devletin yasal gucunu kullanarak "keci" ismini o guzel el yazisi ile daha once hic ozenmedigi kadar duzgun bir yazi ile ve buyuk bir keyif ile yazar kurt kizinin nufus cuzdanina... 1-2 degil 100lercesi vardir bu hikayenin...

    karsilasmamis olabilirsiniz "keci" isimli genc kizlarla... cunku genelde takma isimlerini kullanirlar... soylemez bazilari... bazilari da qecè'yi kullanir hala... isimlerinin hikayesi gibi ezilmis, saklanmis ve isimleri kadar guzel kizlardir onlar...
  • keçi küçükbaş hayvan ailesinin bir ferdidir. doğduklarında erkek, dişi farketmeksizin oğlak adını alırlar, yaklaşık 3 4 aylık olduklarında erkeklerine teke denmeye başlanır, dişileri ise çebiç adını alır. daha da büyüdüklerinde dişilerine özel bir şey denmez keçi olarak kalırlar, erkekler ise teke olarak anılmaya devam ederler.

    çiftleşme döneminde bir teke günde yaklaşı 20 - 25 tane dişi ile çiftleşir (kere demiyorum bak). kendi haline bırakılsa sürüde 300 dişi olsa bile hepsini sıraya dizmeye çalışır. öyle bir dürtüleri vardır ki dişi bulamazlarsa birbirlerini kovalamaya başlarlar. bu dönemde bu salak hayvan başka hiç bir şey düşünmez, yeterli beslenmediği durumlarda dişinin üzerinde hayatını kaybettiği görülmüştür. azgın teke sendromu denilen şey gerçekten de vardır bu hayvanlarda.

    dişisi ise dünyanın en kötü annesidir. bir kuzu 1000 koyun içinden annesini 10 saniyede bulurken keçi hayvanı iki oğlaktan hangisinin kendinin olduğunu ancak 10 dakikalık bir çalışma sonucu bulur, burada da doğruyu tutturma oranı %50 dir. 10 dakika önce doğurduğu oğlağı bırakıp yeni doğmuş başka bir oğlağa annelik yapmaya çalışmasından tutun da henüz doğum yapmamış bir tanesinin 10 günlük bir oğlağı kendi doğurdu sanıp sahiplenmeye çalışması bile normal karşılanmaktadır. ayrıca özellikle yerli ırkların süt verimi o kadar azdır ki kendi yavrularına yetecek sütü bile neredeyse yoktur. bu yüzden yavru kaybı çok olur.

    türkiye'de yetiştirilen keçiler, yerli ırk olarak kıl keçisi, filik, angora olup süt için yetiştirlen kültür ırkları arasında en popülerleri ise saanen, halep ve alpin keçilerdir.

    etinden, sütünden ve bazılarının tüyünden yararlanılır ancak unutulmaması gereken şeylerden biri de bu hayvanın bokunun da değerli olduğudur. düzgün istiflenerek fermante olması sağlanan bu bok çok kaliteli bir gübre olur.

    keçi etinin ve sütünün koktuğu, keçi etinin ishal yaptığı, bağırsaklarda parazite sebep olduğu gibi hurafeler zannediyorum ki geçmiş yıllarda uygulanan, keçilerin sayısının azaltılmasına yönelik bir devlet politikasının bir sonucudur. buna inanmak istemeyen kişilere hemen zeytinyağlı yiyemem aman adlı şarkı hatırlatılır. ancak, çiftleşme dönemindeki bir teke hormonları yüzünden ete bir koku verebilir. ispanya'da genelde keçi eti koyun etinden 1,5 kat daha pahalıdır.

    keçi çiftliği kurarak hayvancılığa başlamak günümüzde epey popüler bir yatırım gibi gözükse de bir çiftliğin karlı duruma geçebilmesi için yaklaşık 5 yıl gibi bir süreye ihtiyaç vardır ve bu 5 yıl içinde başa baş noktası yoktur, genelde cepten gider.

    natgeo küçükbaş servisi sundu.
  • daglik bolgede yasadigim donemlerde oldukca iyi analiz etme firsatini buldugum, akillara zarar bir hayvandir. zeka seviyeleri oldukca yuksektir. keciler sarp, yamacli yerleri severler, bunun sebebi herkesin ulasamadigi bu tip yerlerde daha guzel besin maddeleri olmasidir. olurda gunun birinde agacin uzerinde uyuklayan bir keci gorurseniz sasirmayin asiri cevik ve kabiliyetli bir hayvandir. kecilerin bol oldugu yerlerde kapilar kilitlenmelidir zira bu hayvanlar aletlerin islevlerini gorerek algilayabiliyor ve kapinin kolunu kullanarak acip iceriye girip evi tarumar edebiliyorlar. koyunlarin aksine keciler her yasta oyun oynamayi severler ve her yasta sevimlidirler. gozelerine baktiginizda zeka pariltilari gorursunuz.
  • hristiyanlıkta şeytanla özdeşleştirilmesinin sebebi, hristiyan kültürün, eski din ve inanışlara olan sert tutumudur. paganolarak nitelendirdiği bu toplumlarda keçi, şarap ve eğlence tanrısı dionysos'un simgesiydi. eski kültürlerde bu tanrı adına eğlenceler, tiyatrolar düzenlenir, bahar şenlikleri yapılırdı. hristiyanlık eğlenceyi ve arzuyu günah olarak yansıttıktan sonra bu pagan kültürü simgeleyen her şey de (şölenler, seks, büyü vs.) şeytan ve şeytanilikle özdeşleştirildi.
  • zamaninda 25 tanesine cobanlik yapmis oldugum kucuk bas hayvan. koyunlara gore oldukca basina buyruk ve cevik olan keciler coban tarafindan 'iiiya!' seslenisiyle yonlendirilirler. koyunlarla karisik olduklari surulerde 'iiya! eeyyyaah!' seklinde bagirip sopanizi sallayarak kolayca koyunlardan ayrilmalarini saglayabilirsiniz.
  • çok acayip bir hayvan. yapamayacağı saçma akrobatik hareket yok. acaip beklenmedik hareketlerin hepsi onda. birden hoplayıp zıplamaya başlıyor, bir bakıorsun çıkmış en saçma sarp kayaya, nasıl çıktı oraya nasıl ineceksin derken, pıtır pıtır iniyor. çok tuhaf buluyorum cidden**.
  • "şeytan" kelimesi keçiye atılmış en büyük iftiradır. koyun gibi güdülemeyen zeki bir hayvan olduğundan kilise tarafından şeytan simgesi yapılmıştır... itaat ettiremedikleri için... bütün devrimcilerin standart özelliği inatçılıklarıdır.
  • haftasonu boyunca yavrusunu besleyeceğim hayvan. sahipleri tatile çıkacağı için bana kaldı. biberonla günde 500mg süt ve bir o kadar da su veriyorlarmış sanırım, ama başka nasıl bakılır, hayvan ne ister, insan sever mi bir bilgim yok. arada gidip ilgilenmek gerekiyor mu yoksa kendi haline bıraksak olur mu, bir küçük keçi ne ister bunları öğrenmeye çalışıyorum.

    ama çok tatlı lan.
hesabın var mı? giriş yap