• magazin programlarında bu demeci veren kişilerin 17 şarkılık albüm yapıp 7.5 ytlye albüm satmasıyla mp3 direnişinin bir zaferini daha izlememize yol açan blöf cümlesi.

    (bkz: gulshen)
    (bkz: erol köse)
  • genelde herhangi bir albenisi olmayan, konserdir, sahneye çıkmaktır vs bilmeyen insanların yersiz serzenişidir.

    arkadaşım; eğer bir sezen aksu, kenan doğulu, serdar ortaç bundan senin kadar şikayet etmiyorsa, bil ki bunun sebebi korsan değil sensin. daha dinlenebilir, uzun soluklu* bir şeyler yapmayı denersen en azından insanlar senin konserine akın akın** gelir, sende korsanın olup olmadığını sikine bile takmazsın. bugün insanlar kendi prodüksiyonlarını bile kendileri yapıp** sırf seslerini duyurabilmek, ya da dikkat çekebilmek için bir şeylere katlanıyorsa sen de katlanacaksın, şikayet etmek gerçekten çok yersiz. en basiti çok yakın bir arkadaşım albüm çıkarmış olsa da, bir firmada memurluk yapmaya devam ediyor. kimse sana şarkıcı ol diye dayatmıyor ki? hatta kimse sana sen şarkı söyle biz de sana para verelim bile demiyor.

    (bkz: last.fm)
  • müzik ve müzik piyasasıyla ilişkileri paylaşım sitelerinden mp3 indirmekten ibaret olan, ama bilgileri olmayan birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da fikir beyan etmekten geri durmayan bir takım zevatın akıllarınca ti'ye aldıkları söylem.

    onlara bir müjdemiz var: korsancılar da batıyor artık. yani, pahalıya satılıyor diye şikayet ettiğiniz cd'leri çalıntılayıp, çoğaltıp, sikindirik bir ambalajda satan, beş kuruş da vergi ödemeyen herifler bile batıyor. çünkü, bedavası varken, ucuzu da alınmıyor.

    "efendim, kötü müzik yapıyorlar, iyisini yapsalar satılacak" şeklinde fikir beyan edebilecek kadar konudan uzak aydayaşargillere ne demeli ki? iyisini yapan, korsanı çıkmasa, mp3'ü indirilmese kaç satacaktı bir düşün bakalım.

    sanki konserini yapsak kıçını kaldırıp, bilet parasını ödeyip gelecekmiş gibi "ee, sen de sahneye çık kardeşim" diye cin fikirler üreten, müzikle ilgili ufku sezen aksu, serdar ortaç, kenan doğulu'dan ibaret memur kafalılara her projenin canlı çalınamayacağını, canlı çalınabilecek bazı büyük projelerin masrafının bilet parasıyla karşılanamayacağını, yeni yetişen birçok yeteneğin riske atacak fonu kalmayan yapımcıların desteğinden yoksun kalıp, heba olup gittiğini, kendi çabasıyla iyi-kötü bir tane yapabilenin ikincisini yapmaya mecali kalmadığını nasıl anlatacaksın?

    "allah sizi bildiği gibi yapsın et kafalılar" deyip geçmek en iyisi.

    (bkz: emege saygi korsana hayir/#8001913)
    (bkz: muzigin mp3 halini bedava zanneden zihniyet/#9300495)
    (bkz: etik açıdan mp3 kullanımı/#9542427)
    (bkz: marpione/#14268425)
  • asıl korsanı çıkmasa iki tane bile satamayacak sanatçıların albümleri, korsanı/mp3ü çıktığı için binlerce hatta onbinlerce sattığı ve müzik endüstrisi ise bunu göz ardı ettiği için yanlış olduğunu düşündüğüm bir önermedir.

    kaç kişi gidip bir müzik markete girdiğinde hayatında hiç duymadığı bir sanatçının albümünü satın alır? ya da alır mı? kaç müzik market herhangi bir albümü dinlemenize izin veriyor? hangi sanatçının sizin zevkinize uygun olup olmadığını ya da kulağınıza hitap edip etmediğini nasıl ayırd edeceksiniz? eğer bugün metallica bile gerilla pazarlama yöntemi olarak 'albüm sızmış' ayağına yatıyorsa bir bildikleri vardır diye düşünüyorum. ne alakası var diyenler çıkabilir, death magnetic'in mp3 kayıtlarını dinlediniz mi? ses kalitesi olarak orijinal cdsi ile arasında dağlar var. istisnalar kaideyi bozmaz, ama napster'a dava açan da bu adamlar, reklam için mp3ü kullananda bu adamlar.

    her sanatçı konser veremeyebilir, her sanatçının her şarkısı da güzel olmayabilir ama sadece 1 -yazı ile, bir- şarkısı yayınlanmış ve de kulağa hoş gelmiş diye gidip albümünü aldığım sanatçının geriye kalan şarkılarının kötü olması durumunda cd'yi kıçıma sokmak dışında ne yapabileceğimi anlayabilmiş değilim. artı bu saate kadar bizi alenen kazığa oturtmuş olan bir endüstri, bugün 7.5 liraya albüm satıp yine de para kazanıyorsa kusura bakmasın ama hatayı biraz da kendisinde araması gerekir diye düşünüyorum. bu mp3/korsan iyidir ya da kötüdür demek değildir, hırsızlık sonuçta hırsızlıktır, azı çoğu olmaz ama dün 20 lira verip aldığım albümü, bugün 5 liraya aynı rafta görüyorsam kendimi enayi yerine konmuş gibi hissetmem de normal.

    ufku dar ve sadece sezen aksu, kenan doğulu ve serdar ortaç'ı dinleyen, hele portecho'dur, jamiroquai'dir falan kimdir nedir haberi olmayan, lemon jelly'yi özsüt'ün yeni çıkardığı limonlu parfe zanneden ve jay jay johanson'u hiç canlı izlememiş bir "et kafalı" olarak müzik endüstrisi hakkında haddim olmayarak yorum yaptığım için de ayrıca özür dilerim, bir daha olmaz.

    (bkz: bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır)
    (bkz: az sayıda örnek ile çabuk genelleme yapma hatası)
    (bkz: bir genellemeye istisnaları var diye itiraz etmek)
    (bkz: bu bölgede genelleme yapmak tehlikeli ve yasaktır)
  • 1 yıl kadar önce dmcnin* yöneticilerinden biriyle (pazarlama müdürü olabilir, tam aklımda değil şimdi) yapılan bir röportajı izlemiştim. "bundan sonra sanatçılar, albümden para kazanmayacak; albüm, şarkıyı tanıtmak için bir mecra olacak, konserler, özel aktiviteler, vb bugün ekstra tabir edilen sanat olaylarından para kazanılacak." şeklinde bir öngörüsü vardı. sebebi ister korsan olsun, ister internetten dosya paylaşımı olsun, albüm satış trendinin düşeceği, satıcı tarafından bile dile getirildiğine göre sektörün alacağı yeni şekle göre kendisini konumlandırmak, bu sektörde iş yapmak isteyen herkesin uygulaması gereken stratejidir.
  • duyan da müzik dediğimiz etkinliğin tek formu albüm sanacak, albüm çıkmazsa müzik dinleyemeyeceğiz zannedecek.

    albüm dediğin form, zaten müzik kaydetmenin, çoğaltmanın ve dolayısıyla satmanın belli organizasyonların (müzik firması diyorlar hani) tekelinde olduğu yıllarda, sanki müziğin olmazsa olmaz formuymuş gibi ortaya çıkmış bir semptom. plak kaydetmek yahut çoğaltmak, dinleyicinin aklına bile gelmezdi. kaset çoğaltmak mümkündü, hepimiz paylaştık kasetlerimizi, mixed tape'ler yaptık; ama ses kalitesindeki kayıp, insanların ne yapıp edip orijinal kaset edinmelerine* neden oluyordu. nihayet son 10-15 yıldır, ses kalitesinden taviz vermeden (ya da mp3 yoluyla nispeten az kayıpla) cd kopyalamak mümkün hâle geldiği için çıldırıyor kimi zevat, "ama biz o zaman nasıl geçineceğiz" diye yırtınıyor. yanıt basit: valla devran değişti. ya dinleyicinden para dileneceksin kardeş; ya da, madem müzik yapmayı bu kadar seviyorsun, geçimini başka yollardan sağlayarak müzik üretmeye devam edeceksin. insanlar seni dinledikleri, yani senin ürettiğin ve tüketime sunduğun sesleri paylaştıkları için de şükredeceksin.

    yani diyorum ki, ses kaydedip satmak ve bundan deli gibi kâr etmek, zaten belli bir teknolojinin (plak, kaset) getirdiği bir fırsattı (bu fırsatı da dibine kadar kullandılar yüz yıldır). birilerine hak teâlâ'nın kanunlarıyla veya insan doğası gereği bahşedilmiş bir hak değildi. telif hakkı denen ucube de, eski teknolojinin kaçınılmaz sonucu olan bir üst yapı kurumuydu. en baştan dinleyiciler plakları kopyalayabiliyor olsalardı (teknoloji buna müsait olsaydı) böyle bir ucubeyi hiç tanımıyor olacaktık. yani ahlâkımız "sesleri yan yana getirenin bunun karşılığında para talep etmeye hakkı vardır" gibi bir zırvayla şekillenmeyecekti. neyse ki şimdi teknoloji değişti, yeni teknolojide o yere göğe koyamadığınız telif hakkının yeri çöp tenekesinin dibi.

    elbette bir yapışkanlık var toplumsal değerlerde. belli bir değeri üreten toplumsal/fiziksel koşullar ortadan kalksa bile o değerlere bağlanan (kendini bir şekilde o değerlerle tanımlamış) insanların bir anda değişmesi mümkün olmuyor. dolayısıyla bir müddet daha çekeceğiz bu "hakkımız elimizden alınıyor" vızıltısını. onlar vızıldasınlar, biz müzik indirelim, dinleyelim, paylaşalım. nefis.

    karşıt iddia o ki, böyle giderse müzik üretimi akamete uğrayacakmış, dinleyecek 'yeni' müzik bulamayacakmışız. zaten benim elimdeki (ve internetteki) albümler beni ölene kadar idare eder de, hele bir bakalım. dediğiniz gibi olursa, müzik üretenler ve tüketenler buluşmanın yolunu bulacaklardır, üretenleri de memnun edecek biçimde, siz hiç merak etmeyin. yeni makinalara saldıran 19. yüzyıl işçileri misali modası geçmiş değerleri savunan telif hakkı meraklıları, sanmıyorum ki tarihte o işçiler kadar romantik bir yer tutsunlar.

    bütün bu yazının özeti:
    müzikten kâr edemiyoruz diye üzülüyorsanız, siktirin gidin, giderken albümlerinizi de götünüze sokun. bakayım arkadaştan aldığım mp3'ler nasılmış...

    meselenin edebiyat dünyasındaki karşılığını cem akaş yazmıştı sanki:
    (bkz: yazarlar için sokak çalgıcısı etiği)
hesabın var mı? giriş yap