• filmin bir özelligi de, cezayir sehrine gemi ile gelindiginde herhangi bir fransiz sehrinden (haydi marsilya olsun, toulouse'a deniz götürmek biraz zor) farki yokmus gibi görünen bir zengin vitrinin berisinde, araplarin yasadigi kasbah mahallesindeki fakirligi, o "kordon boyu" zenginliginin arkasinda sakli tutulmaya çalisilan fakirligi göstermesidir. "fransa'nin cezayir'i anavataninin bir parçasi olarak gördügü" efsanesi, avrupalilarin mahallerinden kasbah'a geçildiginde sona erer. fln ilk silahli eylemlerine basladiginda araplarin kasbah'tan çikmasi kisitlanacaktir ki böyle bir seyi, zengin fakir mahalleri arasindaki fark ne kadar açik olursa olsun, fransa'da düsünmek imkânsizdir. fln bagimsizlik mücadelesine basladiginda cezayir fransa'nin bir ili idi resmen. bu hâl de cezayir'in bagimsizligindan yana olan fransizlara, "madem bu bir iç savas, biz de istedigimiz tarahi tutariz iç savasta. cezayirlileri savundugumuz için de kimse bize "vatan haini" diyemez" deme firsatini vererek fransiz hükümetini zor duruma düsürdü. fransiz hükümetinin önceleri isim koyamadigi "cezayir olaylari"nin bagimsizlik savasi oldugu kabul edildi sonradan. "cezayir'in fransa'nin bir parçasiydi" palavrasi ilkokul çocuklarina bile inandirici gelemeyecegi için, tarih kitaplarinda yer almiyor artik fransa'da.

    bagimsiz cezayir hükümeti filmin çekimi için elinden geleni ardina koymamis, çatisma anilari henüz belleklerinde oldugu gibi canli duran kasbah sakinleri filmin çekiminde gönüllü figüranlik yapmislardir.
  • 1965 italya/cezayir yapimi, gillo pontecorvo'nun yonettigi siyasi sinemanin zirvelerinden biri olan film. 1996'da istanbul film festivalinde de gosterilmisti cezayir savasi ismiyle.
    filmden cok, fazlasiyla gercekci ve belgesel havasinda olmakla birlikte haber goruntuleri vs. kullanilmamistir, tamamen kurmacadir. siyah beyaz olmasi da etkisini katlar sanki. yonetmenin komunist olmasinda yola cikarak, cezayir yanlisi bir film beklense de, yonetmen, iki tarafa da giydiriyor film boyunca. fransizlara daha fazla tabii ki.
    muziklerde de ennio morricone'nin imzasi var. her zamanki gibi dramatik.
  • kimseyi propagandaya boğmadan 20.yüzyıldaki siyasi gelişmelerin özeti bu kadar güzel çıkarılabilir, izlediğim en oturaklı, en tarafsız, en çarpıcı ve gerçekçi politik film, yönetmen bir halkın özgürlük mücadelesi ile bir devletin üniter yapısını koruma gayretlerini aynı potada bağımsız olarak müthiş bir şekilde işlemiş, her iki taraf içinde kullanılan yöntemler (fnl’nin sivillere yönelik terörist eylemleri, fransızların işkenceleri) “haklılığa” gölge düşürürken , her iki tarafın halkının açık yahut üstü kapalı talepleri (cezairli’lerin bağımsızlık fransızların sömürgeye devam talepleri) kısır döngüyü tekrar ettiriyor. aradan geçen 50 senede değişen hiçbirşey yok, cezair ve fransa'nın başından geçenler hali hazırda onlarca ülkede görülmektedir, neticeyi kendi haklılığında direnenlerin iradesi belirlemektedir. izleyin, izlettirin

    --- ağır spoiler ---

    film hem askerler hemde kimine göre terörist kimine göre kurtuluş mücadelesine soyunmuş örgütler için ders kitabı niteliğinde.
    bence filmi özetleyen en güzel 3 sahne aşağıdadır.

    sahne 1 fnl dünya kamuoyu ve bm'nin dikkatini çekebilmek için ksabah bölgesini organize ederek 8 günlük greve yapar, fnl’den silahlı eylem taraftarı ali ile fnl’nin başı ben m'hidi arasındaki konuşma

    ben m'hidi : grev hakkındaki düşüncen ne?
    ali la pointe : başarılı olacak.
    ben m'hidi : ben de öyle düşünüyorum. iyi organize edildi.
    ali la pointe : ama fransızlar?
    ben m'hidi : açık ki, kırmak için herşeyi yapacaklar.
    ali la pointe : bundan fazlasını yapacaklar.
    ben m'hidi : onlara bu fırsatı verdik. kastettiğimi anlıyor musun? artık el yordamıyla hareket etmeyecekler. her grevci tanınabilir bir düşman bir itiraf etmiş suçlu olacak. ve onlar saldırıya geçecekler. bunu düşünmüş müydün?
    ali la pointe : hayır.
    ben m'hidi : cafer senin grevi onaylamadığını söylüyor.
    ali la pointe : hayır, adamlarım da öyle.
    ben m'hidi : neden?
    ali la pointe : çünkü silah kullanmamalıyız diyorlar.
    ben m'hidi : öfke ile savaşları kazanamazsın. ne savaşları ne de devrimleri. başlarda terörizm işe yarar. ama sonra, halkın kendisi harekete geçmelidir. grevin arkasında neden bu. tüm cezayir'lileri harekete geçirmek, onları saymak. gücümüzü saptamak.
    ali la pointe : bm'ye mi göstermek?
    ben m'hidi : evet, bm'ye de. çok yararlı olmayabilir ama en azından bm gücümüzü görebilecek. yani, ali bir devrimi başlatmak zordur. sürdürmek daha da zordur.ve en zoru kazanmaktır onu. ancak sadece ondan sonra, kazandığımızda gerçek güçlükler başlar. kısaca, hala yapacak çok şey var.

    sahne 2 ben m'hidi yakalanmış ve gazeteciler önüne çıkarılmıştır.

    gazeteci : bay ben m'hidi masum kurbanlara saldırmak için bombaları taşımakta kadınların sepetini kullanmak alçakça değil mi?
    ben m'hidi : korumasız köylere napalm bombaları atarak binlerce kişi öldürmek, daha alçakça değil mi? uçaklarımız olsaydı|bizim için daha kolay olurdu. bize bombardıman uçaklarını verin ve o zaman sepetler sizin olsun.
    gazeteci : bay williams bilmek istiyor|size göre fln'nin hala fransız kuvvetlerini yenme olasılığı var mı?
    ben m'hidi : onların tarihin akışını değiştirmesinden daha çok şansı var.

    sahne 3. fnl lideri ben m'hidi yakalanışının ardından öldürülmüştür. albay mathieu gazetecilere mülakat verir:

    gazeteci : albay mathieu sömürge bakanı'nın sözcüsü, m. gorlin'in dediğine göre ben m'hidi hücresinde kendisini asmış, gömleğini yırtıp|bir ip haline getirerek ve penceredeki demir çubuklara bağlayarak. daha önceki bir açıklamada ayni sözcü demişti ki tutuklu ilk fırsatta kaçacağını açıkladığı için el ve ayaklarının sürekli bağlı tutulması gerekli görülmüştür. sizin görüşünüze göre, albay bu durumdaki bir insan gömleğini yırtıp, bir ip yapabilir ve kendisini onunla asabilir mi?
    albay mathieu : bunu sözcüye sorun. açıklamaları ben yapmadım.ben kendi şahsıma, ben m'hidi'nin moral gücünü cesaretini ve ideallerine bağlılığını takdir ediyorum. ve bu yüzden, ve temsil ettiği büyük tehlikeye rağmen anısına saygı gösteriyorum.
    gazeteci : albay mathieu bu çok konuşuldu, sadece paraşütçülerin başarıları değil ama kullandıkları söylenen yöntemler de. bu konuda bir şey söyleyebilir misiniz?
    albay mathieu : başarılı sonuçlar bu yöntemlerden gelir. biri mantıken diğerini gerektirir.
    gazeteci : hissediyorum ki meslekdaşlarım aşırı dikkat göstererek dolaylı sorular sorup duruyorlar siz de onları ancak dolaylı yanıtlayabiliyorsunuz. bence adını koymak daha doğru. eğer işkence ise, öyle diyelim.
    albay mathieu : anlıyorum. ve siz? sizin sorunuz yok mu?
    gazeteci : sorular soruldu. yanıtları istiyoruz.
    albay mathieu : daha kesin olalım. 'işkence' emirlerimizde yoktur. biz sorguyu gizli bir örgüte karşı geçerli tek polis yöntemi olarak kullanıyoruz. eğer yakalanırlarsa fln, üyelerinden sadece 24 saat susmalarını istiyor. sonra konuşabilirler. bu arada fln, verilecek her bilgiyi yararsız yapabiliyor. ya biz? şüphelileri nasıl sorgulayalım? mahkemeler gibi, birkaç ay sonra mı?
    gazeteci : bu yasalara uygun olmayabilir.
    albay mathieu : kamusal alanları bombalamak yasal mıdır? ona sorduğunuzda ben m'hidi'nin ne dediğini hatırlayın. bana inanın, beyler, bu pis bir döngü. saatlerce boşuna konuşabiliriz çünkü sorun bu değil. sorun şu fln bizi cezayir'den atmak istiyor ve biz kalmak istiyoruz. farklı görüşler olabilir ama sanırım hepiniz kalmamız gerektiğini kabul edersiniz. ayaklanma başladığında görüş farklılıkları yoktu. tüm gazeteler, solcu olanlar bile, onun bastırılmasını istedi. o yüzden buraya yollandık. biz ne deli ne de sadistiz. bize "faşist" diyenler çoğumuzun direniş'te ne yaptığını unutuyorlar. bize "nazi" diyorlar ama bazılarımız dachau ve buchenwald'tan sağ kalanlar. biz askeriz. görevimiz kazanmaktır. o nedenle, açığa kavuşturmak için ben size bir soru soracağım. fransa cezayir'de kalmalı mı? eğer yanıt hala "evet" ise bunun gereklerini kabul etmelisiniz.

    --- ağır spoiler ---
  • bir taşyapıt. yani ki taş gibi sağlam her anlamda. bağlandığı anlamlardan (bkz: bağlam) biri sanatsal nitelikleri biri de bizatihi söyledikleri (bkz: söylem) bu da böyle iki satırda entel film yorumu sıçışı denemesi.
  • en azindan cekim tarzi bakimindan gorulmesi lazim; patlama sahneleri ve sehir yasami oyle gercekci cekilmis ki siyah beyaz olmasa 1965 yapimi oldugunu tahmin etmek zor.

    icerigine gelince. dokumanter tadinda ama tam degil. yani 130 senelik bir fransiz kolonisinin durumu hakkinda cok bir bilgi yok. neden bagimsizlik hareketleri durdu durdu o anda basladi, araplar o ana kadar memnunlar miydi (hani monthy python'in what did the romans ever do for usindaki gibi bir durum mu vardi), issizlik nasildir, fln halkin ne kadarini temsil ediyordu, vs bunlara pek deginilmiyor. bagimsizlik sonrasi ne olacak, iktidar mucadelesi nasil yapilacak bir fikir muhasebesi yok.

    ote yandan tam film gibi de degil cunku basrol oyuncusu diye birsey yok. karakterlerin kim olduklari dusunceleri falan tamamen sekizinci planda. en cok tandiginiz karakter filme ortasinda katilan fransiz kumandani. bu haliyle de filme isinmak biraz zor, ornegin en son sahnesinde oyle duygusal gerilimler falan yasamak zor o yuzden.

    acik bir taraflilik yok, mazlum edebiyatina kacilmamis. fransada da sadece 5 sene yasakli kalmis, yani 70'te serbest birakilmis gosterimi. bu bayagi etkileyici, ozellikle gercek olaylarin uzerinden daha 10 sene bile gecmemis oldugu dusunuldugunde.

    bu arada "irak'in isgali ile baglanti kurulmasi ve ders cikarilmasi falan abesle istigal...bir marsilya'dan toulouse'dan farki yoktu fransizlar icin" lafina itirazim var hakim bey. sonucta pentagonun bunu subaylari icin gostermis olmasi en azindan urban warfare acisindan manali. hele ki nufusun bir kismi pasif direniste bulunup daha radikal kismina yardimci oluyorsa. bununla beraber, cezayir'in marsilya'dan farki olmasa idi fransizlarin acisindan, oyle 8 senelik aralikli isyanlardan sonra birakmazlardi. bu inatci herifler yuz sene savastilar ingilizlerle ya o normandiya diyarlari yuzunden. 130 sene cezayiri fransizlastirmak, vatan topragina donusturmek icin yeterli bir vakit degil; potemkin village gibi kiyi boyunca gulumseyen cezayir perasinin ardindaki halkin "tarihi, kulturel ve sosyolojik bir bagi" da pek kuvvetli degil goruldugu uzere.
  • bu filmi izlemeyenler bence çok şey kaçırıyor. tam anlamıyla başyapıt. overrated hiç değil. politik sinemanın babalarındandır bu film. ali la pointe, cafer, hepsine ama hepsine üzülürsünüz bu filmde. 1966 yılı düşünüldüğünde zamanının çok çok ötesindedir cezayir savaşı. cezayir, bağımsızlığını kazanıyor, 4 yıl sonra bu film çekiliyor. o dönemi çarpıtmadan, olduğu gibi yansıtıyor. gillo pontecorvo'nun ustalığını konuşturduğu film. müzikler harika, tansiyon, gerilim, çatışma, ayaklanma. siyah beyazlığın gerçekliğinde buluşmak mümkündür bu film ile.

    -qu'est-ce que vous voulez ?! *
    - istiklal ! istiklal !
  • öncelikle; muh-te-şem! bir film.

    yönetmen hem çok şey anlatmak hem de daha bir belgesel havası yakalamak amacıyla (ki gayet güzel de başarmış) filmi tek bir karakter ile özdeşleştirmemek için çok fazla sahne kullanmış olması filme adapte olma sürenizi 20-30 dakikaya kadar uzatsa da o atmosfere girdikten sonra zamanın nasıl geçtiğini unutuyorsunuz.

    kesinlikle taraf tutulmamış. aman fransızlara bu kadar yüklenmeyeyim diye gerçekler çarpıtılmamış. gerçekte orada ne olduysa o gösterilmiş. bugün filmi izleyip de yok efendim öyle olmadı diyenin alnını karışlarım. olayların henüz yeni bittiği yıllarda çekilmiş zaten film.

    filmi izlerken aklıma ilk olarak filistin meselesi geldi doğal olarak. hani orada kendini patlatanlara, sivilleri bombalayanlara terörist diyorlar ya rahat koltuklarında oturup. hayır yani demekte haklılar teorik olarak, yine desinler demesine de. harry potter'ı ya da dark knight'ı bi saatliğine kenara bırakıp şu filmi bi izleyelim. ondan sonra attıralım ilk taşı günahsız olana.

    o değil de birine şunu izletip bak bunu italyanlar yapmış desen. helal olsun italyanlara gibi şeyler söyler muhtemelen. ama şu cezayir olaylarından henüz 20 yıl önce yine kuzey afrika'yı faşistçe sömüren, ömer muhtar'ı köpekler gibi zincirleyip asanlar da italyanlardı sonuçta.

    gerçi aslında en yanlış olanı da böyle italyandı fransızdı diye konuşmak. önemli olan, nasıl ki cezayirlilere ya da filistinlilere terörist derken vicdanımız sızlıyorsa, bütün fransızların ya da bütün italyanların orospu çocuğu olmadığını da anlayabilmek. kararları bir kaç büyük şerefsiz alır, diyetini bütün millet öder.

    insanoğlunun türlü dertleri var, dünyanın her yerinde farklı hayatlar yaşanıyor. ama ikiye ayırmak gerekseydi kesinlikle şöyle ayrılırdı: savaşı yaşayanlar ve diğerleri.
  • atilla dorsay'i bilmem de benim ilk yuz filmim arasina kesin bir giris yapan film
    herturlu somurge, apartayd hatta politik baski rejiminin makus talihine/tarihine dair birseyler bulunduran inanilmaz bir anlatim
    nitekim film 1988'de israil'de gosterime girdiginde filistin'le ilgili buyuk tartismalar baslatmis

    --- spoiler ---
    anlatim kisiler uzerinden olmasa da, filim, en cok tanittigi karakterlerden birisi olan ali la pointe'nin bir bakisiyla baslar ve bir baskasiyla biter. ali la pointe adi bir suclu, bir zavalli olarak baslar, radikallesen ortamda once terorist sonra onemli bir politik figur olur, her zaman siddet yanlisidir. diger fln liderleri son dakikada siviller olmesin diyerek teslim olurlarken- nitekim onlar daha bir politik direnis yanlisidir- ali la pointe yaninda bir cocukla (cocuk son anda teslim olamaya niyetlenir, ali engel olur) gozunu kirpmadan, tek kelime etmeden olume gider. filmin en can alici sahnesiydi benim icin o son sahne.
    --- spoiler ---
  • hafızamda daima soluk yüzlü, donuk bakışlı cezayirli kadınların gözyaşlarıyla yer etmiş ve edecek filmdir.
  • cezayir'in fransizlara karsi verdigi bagimsizlik mucadelesini belgeseli andiran bir gercekcilikle anlatan film. savasin uzerinden cok gecmeden cekilmis olmasi ilgi cekicidir. film cikar cikmaz fransa'da sansure ugramistir. ancak 1971'de fransiz sinema salonlarinda gosterilmesine izin verilmisse de gosterildigi salonlara bombali saldirilar yapilmasi tekrar sansur getirmistir. film 2003 agustosunda pentagon'un gosterdigi ozel ilgiyle adeta tekrar dogmustur. amerikalilar kurmaylarina bu filmi izleterek fransizlarin cezayir'de karsilastigi zorluklari analiz ettirmek ve irak'ta yasadiklari sorunlarin cozumunde yol gosterici ipuclari aramak istemislerdir. film 2004 ocak ayinda abd'deki salonlarda daha genis kitlelerle bulusmustur. ayni yil cannes'da gosterilmis ve fransa'da da tekrar gosterime girmistir.

    (bkz: fransizlarin cezayir soykirimi)
hesabın var mı? giriş yap