• küçükken en sevdiğim oyuncaklarımdan biriydi, şimdi oğlumun en sevdiği oyuncaklarından biri ama bizim küçüklüğümüzde sadece lego classic vardı (ya da bende sadece o vardı) şimdi envai çeşit lego seti var.

    özellikle lego boost ve lego power functions ile desteklenmiş setler çok güzel oluyor ve aynı setten yaratıcılığını kullanarak birçok farklı şey yapabiliyorsun.

    benim problemim ise genelde aldığımız setler bir süre sonra biribine karışıyor ve günün sonunca içierisinde binlerce parçanın bulunduğu bir yığın halini alıyor. o saatten sonra elindeki setlerden birini yapmak istediğin zaman işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor(du).

    brick it diye bir app keşfettim geçen günlerde. elinizdeki tüm lego'ları yere yığıyorsunuz ve bu uygulama üzerinden fotoğrafını çekip taratıyorsunuz. yapay zeka lego'ları tarıyor ve sonunda sana bu elindeki lego parçaları ile şunları bunlar yapabilirsin diyor ve yetmiyor parçaları bulmak için de o yığındaki yerini gösteriyor. gerçekten hayatı kolaylaştıran bir uygulama, kim yaptıysa eline sağlık. direkt lego'nun satın alması lazım firmayı ve subscription'ı da satın aldığın lego'lardan çıkan kodla yapabiliyor olman lazım, yani ben olsam öyle yapardım.
  • çok eskiden oynadığım oyuncaklardandı.

    yalnız lego'nun son zamanlarda çıkarttığı setlerde yaratıcılık anafikrini arka plana atıp sadece kutu üzerinde sunulan kompozisyonu öne çıkartmasını sevmemeye başladım. feci bir hızda gündemde olanı yakalama çabasıyla ile özellikle koleksiyonerleri etkileme amacıyla kutu basıyorlar ve bence maalesef çıkarttıkları çoğu sette artık bu mantık hakim. lego'nun hedef kitlesi olan çocuklar dükkana girdiklerinde basit ve yaratıcılığa yönelik setlerin yanında hayvan gibi kocaman ve görsel olarak daha etkileyici belli bir kompozisyonu olan setleri görünce akılları elbette görseli daha kuvvetleri olan karmaşık setlere kayıyor, evde yapılan set de bozulmadan o şekilde oynanıyor.

    koleksiyonerlere lafım yok, lego o damarı güzel yakaladı, bırakmıyor, bırakmayacak. ancak bu yaratıcılığı ikinci plana atıp müşteriyi kutu resmine odaklatma stratejisini de lego'nun amacına baktığımda aşırı piyasa işi buluyorum ve en nihayetinde yönetim kurulu toplantısında lego yönetiminin şampanya-havyar yaparken "ya asbjørn salla babacım paramıza bakalım, müşteriler parçaları birleştirsin ve yekpare bir obje satın alacaklarına legosunu alsınlar. parsayı biz toplayalım hacım!" dediğini düşünüyorum...
  • küçük çaplı bir lego tutkunu olarak bazı noktaları ben de anlatmak isterim.

    öncelikle herkesin belirttiği gibi lego ismi leg godt yani iyi oyna anlamına gelmektedir.

    6 tane aynı renkli 4x2 brick, 900 milyondan fazla kombinasyonla birleştirilebilir. yani yaratıcılıkta sınır yok. tabi özel parçalar olmadan kafanızdaki kadar özel dizaynlar yapamazsınız (örneğin slope lar. her şeyin köşeli olmasını istemiyorsanız mesela)

    legonun bütün parçalarının üstünde lego yazar (bakacağınız yeri bilmeniz lazım, kiminde kabak gibi, kimindeyse karınca duası gibi). yani bir parça lego mu çakma mı anlayabilirsiniz.

    her sette lego ekstra parçalar verir, genelde çabuk kaybolabilecek parçalardır ve sete göre 7-15 parça civarındadır.

    lisanslı setler genelde daha pahalıdır. telif sebebi ile ama asıl kriter fiyat bölü parça sayısıdır. genelde ortalama 6-10 cent gibi kabul edilebilir.

    genelde herkesin temaları olur yani friends, technic, modüler, vb. insanlar bunların koleksiyonlarını yapar. zaman sonra da uzmanlaşır. örneğin ben technic biriktiriyorum ve 45.000 parçam var. technic dizayn ya da moc (my own creation) yapabiliyorum ama bu demek değil ki modülerde de akarım. hayır her tema kendi dinamiğini, düşünme ve tasarım altyapısını kullanır. bu da aslında sizin tercihinize kalmıştır aslında ya da düşünme yapınıza.

    şimdilik aklıma gelenler bu kadar, geldikçe editlerim.
  • küçükken pahalı diye anamız babamız alamazdı bunları, büyüdük hâlâ pahalı mına koduğum şeyi. alamıyoruz hala.
  • neden bu kadar pahali? sorusuna verilecek bazi cevaplari olunan muthis oyuncak. bilirsiniz ki her lego parcasi bir digerine tam oturur ve oturdugunu bir ses(cit) veya hissiyat ile kullanicisina belirtir. ayrica legonun hicbir parcasinda baski sonrasi olusan ekstra plastik parcalarini gormezsiniz. ancak kutusunu acinca cebinizden cikan onca paranin kokusu, sol gozunuzden birkac damla yas olarak dokebilir. lego user experience mevzusunu uzun zaman once akil etmis ve kullanicilarindan bok gibi para almakta.
    ayrica herkes gormustur, her legonun altinda (yamulmuyorsam 3 haneli) bir kod yazar. bu kod o lego parcasinin ve modelinin yapildigi makinenin kodudur. bu kod, eger legolarinizdan bir tanesi tam oturmuyorsa ve sikayetci olursaniz, lego muhendisleri ilgili makineyle ilgili ince ayar yapabilsin diye vardir.
    megablok isimli son zamanlarda turemis bir rakibi de vardir. lego bu markaya dunya capinda davalar acmis, kimse benim trademarkimi satamaz falan diye. ancak kimse tarafindan sallanmayinca, olayin icine konsept katarak rakibinin onune gecme yoluna gitmis. son yillarda coklasan lego konseptlerinin cikis kaynagi da budur. lego bu anlasmalarda cok para harcamis olsa da, o artik bir bloklardan sekil yap markasi degil, bir hikaye anlatma araci.
    kaynak; gotum.

    seneler sonra gelen edit: smokinli ornitorenk'e gore, her legonun altindaki 3 haneli kod, makinenin degil plastik enjeksiyon kalibina ait kodmus.
  • gezi parki direniscilerine destek vermisler. #direnlego

    (bkz: https://pbs.twimg.com/…ia/bmv_mpvciae5plw.png:large)
  • dünyanın en karlı oyuncak üreticisi.

    sağ olsun halka açık olmamasına rağmen her yıl düzenli olarak finansal tablolarını açıklıyor.

    lego 2000'li yıların basında oldukça zor bir dönemden geçiyor. şirket zarar ediyor, iflasın eşiğine geliyor, bankalar destek vermiyor vb. önemli sorunlar yaşıyor. 2004'te şirketin sahibi ceo'luk görevini bırakıyor ve mc kinsey'de danışmanlık yapmış, 30'lu yaşlarında birini şirketin başına geçiriyor.

    bu değişiklikten sonra lego, 'focusing on the core products' anlayışıyla dar boğazdan çıkıyor ve karlılığa geçiyor. son 10 yılda da müthiş bir büyüme sağlıyor, ciroyu yaklaşık 4 katına çıkarıyor.

    üstelik bu büyümeyi mobil ve online oyunlar, online çizgi filmler, konsol oyunlarının yükselişi vb. nedenlerle çocukların oyuncağa ayırdığı zamanın gittikçe azalttığı bir dönemde yapıyor.

    şu anda lego %25 net kar marjı, % 35 aktif karlılığı ile dünyanın en karlı oyuncak firması. büyük ihtimalle sene sonunda satışta mattel'i geçerek en büyük oyuncak üreticisi olacak.

    şu anda lego'nun değerinin 15 milyar dolardan fazla olduğu düşünülüyor. bu sıkı ve oldukça karlı büyüme lego'nun sahibini de danimarka'nın en zengin adamı yapıyor. umarım yaptığı lego parçalarının üstüne basmıyordur.

    not: lego'yu bugünkü başarısına kavuşturan ceo’yu dinlemek isterseniz link. 'bu adam olduğu yeri hak ediyor' dedirten güzel bir röportaj.
  • üzerinde minicik lego yazan yassı silindirlerin bağlı olduğu küçük parçacıklara lego denir. bir zamanlar, bu yassı silindirlerin sayesinde birbirine tutturulan parçaları kıç kıça ekleyip canınız ne isterse yapabiliyordunuz.

    lego, dünyada yapılabilicek en keyifli işlerden biridir. alınırdı bir kutu lego, mesela bir postane (ki benim ilk göz ağrımdır) kutunun içinden bir şablon çıkar, bu şablonda da postanenin nasıl yapıldığı basamak basamak gösterilirdi. benim genellikle karşılaştığım sorun, (tabii ki postane kadar basitlerinde diil, pöeh) yapmaya başladıktan üç beş basamak sonra eğer taa başlardaki ufak bi ayrıntıyı atlamışsam işin içinden çıkamamamdı. bazen de inşaat biter ama parçalar artar, ulan nerde neyi eksik yaptım diye bütün şemayı baştan başa tekrar incelerdim. lego yaparken özellikle de uzay treni gibi koca şeylerde, (kutuların sağ üst köşelerinde beyazla yazılmış lego kodları vardı, uzay trenininkinki 6990'dı, daha yükseği de yoktu, eee...) bütün poşetleri açar, bütün parçaları saçar, sonra da şema önümde başlardım sayıklamaya... "ince ikiliii, ince ikili kırmızıııı...", sonra "10 lu ince siyaaaaaahh..." neyse, saatler boyu ayaklarım kıçım uyuşurdu ama sonunda itfayeyi de dikerdim.

    aklıma gelen başka bir şey de, bozarken yaşanılan sorunlar üzerine. ince parçalar birbirlerinden kolay kolay ayrılmazdı, bunları ayırmanın en geçerli yolu dişlemekti, bundan dolayıdır ki, ilk alınan (dolayısıyla en eski) legoların pek çok parçası diş izleriyle doludur, yeni alınanlarsa çiziksiz gıcır gıcırdır.

    peki soora? ne bok yenicek itfaye istasyonuyla? (dudaklarımın kenarlarında ki havyarları silip belirtiyim, koca bi şehrim, apayrı bir de uzay üssüm vardi) legonun kötü yanı buydu işte... oturup saatlerce oynanmazdı, ama saatlerce yapılırdı. tek çözüm kalırdı böyle durumlarda: itfaye'yi, postaneyi hamburgerciyi birleştirip bi nuhun gemisi yapmak. işte legonun asıl keyfi bundan sonra başlar zaten.

    lego'nun bi de sosyolojik boyutu var onu da inceliyim eksik kalmasın. lego'nun ortamı harikadır. işsiz güçsüz adam yok, herkes görevinin bilincinde, hayatından mutlu, sürekli sırıtan bi yüz ifadesiyle ortalıkta dolaşır. deli gibi de tatmin yaşadıkları her hallerinden bellidir, hatta dikkat ediniz legolar şirinler'den bile daha toz pembe bi hayat sürerler ve de teknolojileri de aşmış durumdadır. evet, şirinler de üremez, ama en azindan bir bebek şirin vardı öyle değil mi? bunca lego yaptım, ne bir bebek, ne de bir bebek arabası görmedim. (yıllar sonra bir ara "sadece kızlar için" pembe legolar çıkmıştı, onları tabii ki ciddiye almıyorum). aslında pavyon ya da kerhane gibi setler de üretildiğini de görmedim, halbuki polisi, itfayesi, tam teşekküllü 4 yatak kapasiteli hastanesi vardı.

    gel zaman git zaman, parçalar özelleşti. şimdi buraya "(bkz: evrim)" demem gerekir, ama baktım çok fazla laf dönmüş o başlık altında o yüzden burda kısaca açıklamaya çalışiyim. lego'yu lego yapan şey az çeşit çok parçayla, çok çeşit az şey yaratabilmenizdi. oturur, o minik yapi taşlarıyla aklınıza ne gelirse yapabilirdiniz. ama geçenlerde göz attığımda gördüm ki parça çeşitleri çoğalmış, abuk ubuk, koca koca, cins cins, tür tür, hayatta da şablon'un şemanın dışında kullanılamayacak parçalar çıkmış, yani parçalar türleşmişti. (üstüne bi de elektronik bilmemneler gelmiş, üstelik fiyatı da kol gibi olmuş, eskiden bu kadar pahallı diildi bu meret).

    evrim de budur işte! eğer uygun ortam sağlanırsa, organizma çeşitliliği artar ama, zaman geçtikçe ortama uyum sağlayamayan özellikler de elenir. burda da aynen bööle olmuştur, lego "tutmayın beni!" diyip çoşmuş, çeşit arttırmış (mesela kasklar değişti zaman içinde, önlerine inip kalkan çok havalı camlar takıldı) sonra duramayıp işin bokunu çıkarmış yavaş yavaş da bulunduğu yerden inmiştir. (starwars vs. icraatları...) halbuki istiyen alsın starwars bebeklerini, bende imparator vardı, çok da iyiydi.

    malumunuz devir bilgisayar devri, benim kız kardeşim evcilik oynamadı hiç, ama sims oynuyo sürekli.

    idda ediyorum, lego komedi işlere girmeyip kendini kurtarıcak bi çıkış yolu bulabilseydi, herkes saatlerce lego yapar mutlu olur, para ve bolluk içinde yaşar, ülke de kalkınırdı, ama olmadı, olamadı olayın tabiatından dolayı.
  • mesleğimi seçmeme neden olmuş(her ne kadar mezun olduktan sonra işimi yapmasam da), çocukluğumdan beri hobim. architecture diye bir serisi var, tabii ki ülkemizin mimari eserlerini lego firması yapmıyor, pazar olarak türkiye lego için çok küçük, göz ardı edilebilir bir ülke. ama lego'nun güzelliği de burada, resmi set olarak çıkmıyorsa kendimiz yapabiliyoruz :) buyrun lego architecture serisi tadında tasarladığım sultan ahmet camii.
  • star wars, marvel, batman gibi temalardan sıkılıp, daha bizden bir şeyler yapmak için yola çıkarak çukur dizisi 58. bölüm çatışma sahnesi‘nin moc setini yaptığım hede.

    görsel

    “...bu hayatın heyecanı meycanı yok...”

    https://youtu.be/rszzbmosjw8

    sahnenin 10 milyon izlenmesi var, lego ideas’a koysam mı acaba?*
hesabın var mı? giriş yap