3088 entry daha
  • dört sene öncesiyle kıyasladığımda günlük hayatta en çok dikkatimi çeken nakit kullanımının bitişi oldu. kulüplerde kredi kartı veya elektronik ödeme (örn. apple pay) haricinde asla nakit geçmiyor. diğer yerlerde de nakit ödeyeceğinizi söylediğinizde suratlar düşüyor, tam tutarı ödemediğiniz sürece alamayız diyorlar. anladığım kadarıyla pandemi bu süreci tetiklemiş ve artık toplu ulaşım dahil her yerden nakit kalkmış. özetle kredi kartınız veya başka bir elektronik ödeme aracınız yoksa ciddi sorun yaşarsınız.
    bunun dışında popüler yerler pek değişmemiş. özellikle son yılların en sıcak dönemi yaşandığından açık havada vakit geçiriyor insanlar.
    merkezi bölgeleri, müzeleri vs daha önce çokça gezdigimiz için bu sefer fazla vakit harcamadık. mesela camden town ilk gittiğimde de kalabalık yüzünden rahatsız ediciydi, bu sefer iyice zıvanadan çıkmış buldum. o bölgeye ruhunu veren ilginç giyimli punk sokak kültürü yerini ortaköy kumpir kitlesine bırakmış. bence, eğer özellikle iyi bir mekan için değilse, genel gezinti için gitmeye değmez.
    onun yerine greenwich beni şaşırtan bir bölge oldu. nehir kenarındaki yürüyüş rotasında özel yapım biraların olduğu kocaman bahçeli bira barlarına rastlayabiliyor, konservatuar bölgesinde müziği takip ederseniz kendinizi sokak müziği yapılan bir avluda bulabiliyorsunuz . zaten konservatuarda her camdan sokağa ayrı tarzda bir müzik sızıyor, jazz, klasik müzik, piyano, trompet, davul...sokaklarında dolaşması çok zevkli bir bölge. az ileride merkeze vardığınızda hafta içi akşam üzeri çeşit çeşit cafe ve restoranların olduğu bir bölgeye giriyorsunuz. franco manca italyan, hullabaloo hint yemeklerinde çok başarılıydı. fiyatlar da londra'nın geneline göre gayet makul. gitmişken tepede başlangıç meridyeni de görülebilir ama manzara haricinde bence pek bir numarası yoktu, keza cutty sark'ın da öyle.
    gece hayatı olarak da ministry of sound epey değişmiş (bkz: #156893245) ama fabric aynı (bkz: #156893312) dans için iki alternatif olabilir.
    son olarak regent's canal daha önce bu kadar popüler miydi bilmiyorum ama uzun kanal boyunca oturanlar, bisiklete binenler, koşanlar vs derken çok hareketli bir bölge olmuş. daha önce gidilmediyse bence gitmeye değer. kanal boyunca insanların yaşadığı tekneler gece parti yapılabilecek kadar büyükler. tepelerinde minik saksılarında ayçiçeği, biber, domates yetiştiriyorlar. kışın ısınma konusu problemli olur gibi, onun dışında vergiler vs. derken burası alternatif bir yaşam alanına dönüşmesi de çok şaşırtıcı değil.
    ben tekne dedim de canal boat dedikleri bu yaşam tarzına bir pembe link diğeri daha gerçekçi gözlükle link bakılmış iki yazı var.
  • londra’dan günübirlik gidebileceğiniz yerlerin bazıları;

    oxford-cambridge zırt pırt kalkan otobüs ve trenlerle yaklaşık 1-1.5 saatte gidilir.

    masalsı köy ve kasabalarını gezeyim derseniz, cotswolds’un belli başlı köyleri özellikle araba kiralayarak günübirlik gezilebilir. bizim rotamız; castle combe, cirencester, bibury, bourton-on-the-water, stow-on-the-wold olmuştu.

    ünlü windsor kalesi’nin yer aldığı windsor çok yakın bir mesafede ve kolayca ulaşılabilir.(genelde stonhenge ve bath ile birleştirilen turlar var)

    bath’a 1.5-2 saatte gidilir. yine masalsı yerlerden biri. bath’taki jane austen festivali’ne gitmeyi çok istiyordum, denk gelemedim. bath’tan tren ile bristol 10 dakika.

    özellikle yaz ve bahar aylarında brighton, canterbury yakın mesafe olan yerlerden.

    tarihi evleri ve dar sokaklarıyla ünlü rye da bir alternatif.

    aralık başında londra’da olanlar, rochester dickensian christmas festival’i düzenleniyor. rochester da yakın mesafede olan yerlerden.
  • 12 saatte zone 1 de gitmedik yer bırakmadım. acayip keyifli bir gündü. daha iyi değerlendirilemezdi. benim beğendiğim tek şey her avrupa şehri gibi çirkin olmaması. bizim ülke neden bu kadar çirkin. niye lan neden yani. sebebi neydi ki.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap