• ruhuma eziyet etmek istediğimde açıp bangır bangır dinlediğim grup. dur lan yusuf hemen kötüleme, çok içliyim.

    bu arkadaşlar, o kadar kadıköy çarşı kokuyor, o kadar shaft tütüyor, o kadar özletiyor ki, o kadar olur.

    800 km öteden, gözlerimi kapatıyorum. kadıköy'de akşamüstü olmuş. sıkılıyorum ofisten. dışarı çıkıyorum. merdivenlerden inip apartmandan çıkıyorum. f & g yazısına gülümseyip, sola dönüyorum. onaltı yaş yoğunluk kokan dar sokaktan yürürken içimden geçen ''vay mınakiii biz lisede böyle giyinsek skertirlerdi'' adlı konferansımı veriyorum sessizce. hiç bir liseli ilgilenmiyor. sağa dönüp rex'in önüne doğru yürüyorum. barlar sokağından mı insem aşağı?, düz mü insem?
    düz ineyim. düz ineyim ki, akşamüstü güneşi gözümü alsın. liman'ın vitrinine bakmadan geçmeyeyim. kilometrelerce öteden sokak satıcılarının favori yiyeceği bu mevsimde ne olur bilemediğimden, havayı koklayayım. çağla çıktı mı? belki kestanedir hala sokak yiyeceğimiz. bilemedim. tıkınmayıverelim.
    turuncu akşamüstüsüne bulanmış sokakta yürümeye devam ediyorum, gitar cafe'nin önünden geçerken, akşam ne varmış acaba diye bir broşür kapıyorum. karnım acıkıyor. çarşı sokaklarından bir yer seçip elma dilim patates ve soğan halkaları ile karnımı doyurmaya karar veriyorum. yutkunamadığım için, yanına bir de bira söylerim diyorum.
    gözlerim hala kapalı. kalabalığın ve uğultunun arasından ''bana bir şeyler oluyoorrrr, acayip şeylerrr oluyor'' diyen bir ses duyuyorum. çantacıdan sağa dönüp, hep yedi manasına geldiğini sandığım seven sanat galerisinin önünden geçiyorum. mavi bir tabelada rıhtım yazıyor en işveli harflerle. oku takip ediyorum. pilav kokusu gelene dek yürüyorum aşağıya doğru. pilavcıdan sağa dönüyorum. keyif başlamış. kadıköy'de turuncu bir akşamüstü oldu diye kutluyorlar zannediyorum, rutin olduğunu unutacak kadar unutmuş olmaktan korkuyorum.
    hem okey oynanan hem bira içilen kilim desenli sedirlerinin üstündeki hoparlörlerinden bangır bangır ıpdıs müzik çalan, hem kebapçı, hem hamburgerci o acayip yerden sola dönüyorum. az aşağıdayım.
    sokağın ortasına oturuyorum.yere. ağır geldiği için içemediğim 70lik bira geliyor önüme, itiraz etmiyorum. puslu, sarı, buz gibi bir bardak. kenarında sadece mayonez olan elma dilim patatesler ve soğan halkaları. öylece oturuyorum yerde. insanlar yanımdan gelip geçiyor. beni görmeden.
    şarkı değişiyor. nakaratta yuvası olmayan bir kuştan bahsediliyor. çok ağır bardağımı havaya kaldırıp sadece kendime içiyorum.
    özlem'e.
  • bilgisayar oyunu oynamakla "repertuarında olmayan bir parçaya hazırlıksız girmek" arasındaki farkı, tıpkı şarkı ile türkü arasındaki fark gibi ayırt edemeyen sözlükçülerle eleştirilmesidir bence luxus konusunda can sıkıcı olan. sanırsın dün akşam kendilerinden minesweeper oynamaları istendi ve beceremediler. var mı böyle saçma bir çıkarım yahu? beğenmeyebilirsin, gayet olağan bu, dinlemezsin ve anlarız tabi ki. ama kırk yıllık müzik eleştirmeni gibi eleştirince hakikaten at kuyruğuna konmuş kelebek kıvamında yorumlar sıçmış oluyorsunuz efendiler.

    mahmut tuncer , dün akşam eğer ki mustafa keser gibi "her parçayı repertuarına almış" bir müzisyenin yanında söylemek istese ve mustafa keser'in orkestrası mahmut beye uyum sağlayamasaydı istediğiniz kadar yorum yapar ve haklı olurdunuz. zira bahsi geçen parçayı yakın zaman içinde çalmış olmama ihtimalleri sıfıra yakınsıyor. ancak eşlin edenleri, kim bilir en son ne zaman dinlemiş oldukları bir parçaya eşlik etme konusunda hakir görünce, saçmalığın dibine vurup farkında olamıyorsunuz. hadi hepsini geçtim, eşlik etmek zorunda da değillerdi açıkçası. tamamen ayrı kulvarlarda yürüyen insanları orta yolda buluşturma çabasını komik buluyorum. okan bayülgen'in garip huylarından olan "sentez yaratma" huyudur şu saçmalıkları yumurtlamanızın sebebi. bırak abicim, luxus onu çalmayıversin, mahmut tuncer de çıkıp yanlarında durmasın. ha eğer ki çalacaklarsa beraber (ki bak müslüm gürses'in sırtına yapışmış bir parçayı seslendirdiler dün gece) önce yanyana bir getir, hazırlık yapsınlar, "akapella" saçmalığı dinlemeyelim.

    "müzikten anlıyorum veya anlamıyorum fark eder mi?" noktasına indirdiğimizde luxus üzerine dönen yorumları, "salt dinleyici" olana düşen şey; kapsamlı yorum değil "beğendim-beğenmedim" düzeyindeki ifade olmalı. ötesine geçmeye çalıştıklarında gerçekten komik şeyler çıkıyor. ve sormak istedim; kardeşim hadi sıçtın tamam, ne diye sıvıyorsun? zaten bi halt bilmediğin ortada, bir de ne ısrar edip iyice boka batıyorsun? ayıp.
  • kendisiyle bir yolcu otobüsünü coşturduğum gruptur. öyle böyle değil hem de off off... nasıl bir tanıtımdır bu, yaptığım nasıl bir güzelliktir tarif edemeyeceğim ama yaptım bunu hiç üşenemeden.

    ben tam varan'la 16 saat sürecek olan yolculuğumun, 1 saatini gökhan özen çıkınca deliler gibi sevindiğim otobüsün müzik çalarını dinleyerek tamamlamıştım ki muavine "siz bu şarkıları nerden çalıyonuz allasen kuzum?" diye sormayı akıl ettim. meğer cd'den çalıyolarmış. dedim o zaman hemen "e peki ben size cd versem çalar mısınız?". gerçi aldığım cevap "valla bana eğitimde gösterdiler nasıl yapılcağını ama cd çaları da açmadım hiç ama bi deneyim" oldu. olsun, en azından denediler. sonra diğer laz şoför geldi "seda sayan'ı çıkar diyrum. yerine bunu takaruk" diye bi şeyler söyledi. o halletmeye çalıştıysa da bir türlü benim caaanım luxus cd'mi o sikimsonik müzik çalarda oynatmayı başaramadılar. ama efendi adamlarmış çok takdir ettim. şoför kendi teybinde oynatmayı bile teklif etti.

    - getir bakayım kimin cdsiymiş? (ulan kiminse kimin? seda sayan dinliyosunuz orda ne kadar kötü olabilir ki?)
    - mutsuz mu ne... yok değil luksuz. acayip şeyler
    - tiplere bak amuğa goyim
    - albüm adı belli ediyo zaten hihih
    - ben severim aslında anadolu rock. türküleri rock yapıyolar falan, güzel bunlar tabii.

    her neyse, bu müzik çalar çalamadığı için şoför kendi teybinde çaldı, doğal olarak da bütün albümü anons olarak otobüse de dinletti. hep beraber coştuk. genel fikir müziklerin çok hoş olduğu ama o ipsiz sapsız tipsiz adamın deliler gibi bağırarak bu müziği katlettiğiydi. bense her seferinde içimden "ulan seda sayan dinliyosunuz ama siz" diye savunma yaptım. insan gibi müzik gördünüz de hala bık bık ediyosunuz. neyse sonra teşekkür bile etti bana şoför, ben de ona teşekkür ettim çok çok. sevgi yumağı falan olduk...

    not: hayır lan, tüm bunlar olurken otobüsteki tek yolcunun ben olduğu da nerden çıktı. hem teksem bile o yayın tüm otobüse yapıldı. diğer yolcular da gelseymiş. ben tüm otobüse dinlettim mi dinlettim. benden çıkar artık olay...
  • klarinetçisinin mahmut tuncer'le inanınız hiç de böyle bir fantazisi olmadığı halde, "ehm, efenim si'den söylerim dediniz, si verdik isterseniz bir daha giriniz??!" diyerek sesi almadan şarkıya giren kendisini durdurup bir daha söylemeye davet ettiği gruptur, ayrıca öyle bir şeyi tercih eder miydi luxus tercih etmez miydi elbette, zeka yüklü bir kısım canım sözlük yazarlarının aklı ve yine aynı zekayı bina etmekle yükümlü kahvaltıda yenmiş beyaz peynir miktarı nedense o soruya, o soruyu sorabiliecek nispeten tombik bir vizyona sahip herhangi bir zihin durumuna bir türlü ulaşamıyor.. e bize de, gelen eleştirilerden evde pijamayla izledikleri mezvuya ne kadar yabancı oldukları anlaşılan sözkonusu durum ve yorumlara, (elbette teşekekehehheheekür etmekle birlikte) gülmek kalıyor..müzik konusunda ahkam kesmeye en az diğer müzisyen kardeşleri kadar meraklı güruha da, yine teşekkürlerini sunup bir play along cd'si değil, (hele de mahmut tuncer play along'u galiba hiç değil yahu) bir topluluk, yıllardır verdiği emeği ve keyfi de mahmut tuncer'e ne kadar hızlı bir biçimde eşlik edebildikleriyle ölçtürmeye pek de meraklı olmayan bir topluluk olduğunu hatırlatmayı borç bilir..borç bilen gruptur luxus... en azından klarinetçisi öyle yapar, eder efenim...

    ben vasatlığımdan memnunum,
    evinde şiştiysen, beğenmediysen
    gel mahmut tuncer' e sen çal
    ben iyiyim böyle.
    adlı
    dörtlük de bonus olsun yurdum gençliğine.**..
  • eskişehir'de kendilerini bacak bacak üstüne atıp sakallarını / çenelerini kaşıyarak dinleyen 18-30 yaş arası kitleyi ne yapıp edip ayağa kaldırmayı becermiş, en ağır abi triplerindeki artizleri bile, en azından ayakta ağır takılmaya zorlayabilmiş über çalgıcı takımı. övünmek gibi olmasın ama, ada sahilleri performansları esnasında icra ettiğim, ziyadesiyle yandan yemiş ancak o an için rakipsiz olan 'çamaşır çitileyip akabinde terini silen ve böylece göbek atmaya devam eden roman' konseptindeki kareografim kendilerince 1 duble yeni rakı ile ödüllendirilmiştir. (bkz: sözlükçülerin en eften püften başarıları)
  • çok güzel çok hoş bir grup.. ilk anda "oriental blues" diye görünce insan bi korkuyo doğal olarak.. zira bizim memlekette doğu batı sentezi deyince akla gelen şeyler belli : tekno altyapılı arabesk, arabesk altyapılı hiphop, distortion gitarlı türküden ibaret anadolu rock (eski babaları tenzih ederim), ya da yabancı şarkıları birebir ince saz takımıyla çalıp özgün olduğunu zanneden sulukule gang bang gibi bişeyler.. bu şartlar altında insan mutlu oluyor bu memleketin de - müzik olarak değil de duruş, sound, mantık olarak diyorum - bir gogol bordello, bir no smoking orchestra tadında bi grup çıkarabilmiş olması.. hepsine tek tek teşekkür ediyorum..
  • oriental blues grubu. keman, klarinet, akordeon, gitar, bas, darbuka, davul gibi en guzel estrumanlardan olusan sarkilarla iki gerdan kirimlik eserlerle gonulde yerini saglamlastiracak yeni grup. orkestra icinde bir adet de sinan gursoy barindiyor ki yeme de yaninda yat.
  • olypmosta bu muzik nerden geliyor derken, ayaklarimizin bizi onlara gotudugu ve saatlerce bizi kilitleyen topluluk.
    ben kefilim gidin bunlara.
    (bkz: kime diyorum)
  • dun aksam ankara'da nefes bar'da sahne almis gayet sempatik, sicacik bir grup. dinlerken insan mutlu oluyor. grubun her uyesinin uzerinden pozitif enerji akiyor. kasinti degil hicbiri. bir de hepsi guluyor. isin sirrini cozmusler anlayacaginiz. yine bekleriz...
  • ekşi sözlük on yaşında zirvesi 'nde izlediğimiz sahne performansından sonra, ekranda hiç parça çalamasalar bile umrumda olmazdı emin olun. biz ne olduklarını, yaptıkları işi ne kadar benimseyerek ve severek yaptıklarını gördük, göremeyenler, 2 dakikalık görüntüyle değerlendirenlerse bahtsızlıklarına yansınlar.
hesabın var mı? giriş yap