• ozellikle kepler, kopernik ve galileo uclusunun astronomi alanindaki buluslariyla, kilisenin dusunsel alandaki otoritesini yitirdigi donemlere rast gelir modern anlamda materyalizmin dogusu. fakat asil gazi, isaac newtondan sonra almistir. newton mekanigi, iligli astronomi kesifleriyle de mukemmel bir bicimde ortusunce binbir turlu deneye tabi tutuldu ve ne kadar "kusursuz" oldugu farkedildi. (bugun kusurlu oldugunu biliyoruz elbette ama gunluk yasam icin yeterli bir dogruluk derecesi var) artik hersey birer makine olarak gorulebilirdi.

    fakat, ilk modern materyalist, leviathan eseriyle hatirlanan ve newtondan once dunyaya gelmis (1588), thomas hobbesdur. sadece materyalizmle ilgili degil, insanlik dogasi ve buna bagli olarak ideal devletin nasil olmasi gerektigiyle ilgili de onemli fikirleri vardir. ayrintilar icin, (bkz: felsefenin oykusu) - modern bilimin dogusu...

    simdi bu noktada materyalizmin biraz sipsevdi bir akim olarak ortaya ciktigini soyleyebiliriz. yani galileonun buluslari, newtonun sasmaz yasalari ve kilisenin cokusu gibi muthis bir entellektuel gaz ortaminda, insanlar -her donemde oldugu gibi- nihai sonuca vardiklarini sandilar. materyalizm bilimsellikle yakindan iliskili de olsa, ayni sey degildir ve "dogru yol" oldugu da kesin degildir.

    kisisel olarak materyalizme yakin dursam da, 17yyin baslarindaki halini son derece premature olarak gormek yanlis olmaz. zira her ne kadar hobbes ve ardillarina saygimiz sonsuzsa da o caglarda yasayan birinin, gercek anlamiyla materyalizmin boyutlarini anlamasina imkan yok. o zamanlar secim yapmak kolaydi. bir tarafta gerizekali dogmalarla dolu ve soylemlerinin yanlisligi daha yeni kanitlanmis bir din baskisi, obur tarafta da buna tepki olarak, propagandadan etkilenmemis sansli azinligin materyalizmi.

    oysa ki ayni hobbesun gunumuz biliminden haberi olsaydi, yine de boyle sapina kadar materyalist olur muydu? bir cicegin matematiksel simetrisini gorup, bunu hatali olarak tanrinin isi diye yorumlayan bir suru insan var. eminim hobbes bu kadar bagnazca hemen intelligent design teorisine 180 derece donus yapmazdi ama ya bir cicekten degil de koskoca uzaydan bahsediyorsak, yani ya hobbesun kuantum fiziginden, big bangden haberi olsaydi? uzayi birak, zamanin bile bir patlamayla baslamis oldugunu ogrenince ayni rahatlikla materyalist olabilir miydi? bu dediklerimin hicbiri materyalizme karsi etkin bicimde kullanilacak argumanlar degil, dualizmin veya idealizmin kanitlari hic degil. ama 17.yydan beri artan bilgimiz beraberinde yeni belirsizlikleri de getiriyor ve simdi cok bilimsel olduklari icin alkislanan zamanin materyalistleri, bu secimlerini genis ufuklarindan oturu degil de bilgi eksikliklerinden oturu yapmis olabilirler.

    ornegin, yapay zekayla ugrasmayan 100 kisiye sorarsiniz, makineler de dusunebilirler mi diye; 99u insan dogasi, sevgi saygi diyerek buna karsi cikar. bir tane sivri zekali da, biraz ozgur dusunebildigi takdirde, neden olmasin der. simdi bu sivri zekali ne kadar saygiyi hakediyor? savundugu gorus hakkinda ne kadar bir bilgisi olabilir ki? oysa ki, eger yapay zekayla ugrasmis olsa, algoritmalariyla hasir nesir olsa, bunun pek de kolay olmadigini dusunebilir (burada kastettigim, yapay zekadan anlayanlarin ona inanmayacagi degil, sadece bilincsizce neden olmasin diyen biri artan bilgisiyle supheye dusebilir; bu suphesinde yanlis bile olsa) ve kafasi daha fazla esneyemedigi icin ghost in the machineden bahsedecekti. kisacasi cehaleti sayesinde kahraman oldu.

    simdi koskoca hobbesu kalkip bu kadar asagilamak dogru degil, ama materyalizm hakkinda 1900lerden once gorus bildiren kimseye, sirf bu yuzden asiri saygi gosterilmemesi gerekir. tipki yapay zeka orneginde oldugu gibi, hobbes simdi yasasa bu durum hakkinda eskisi kadar materyalist bir yorum yapamayabilirdi. sonucta hobbes dogru soylemis de olsa, bunun kismen tesadufen dogru sikki isaretleyen bilgisiz bir ogrencinin cevabindan pek farki yok.

    benzer bir analoji, newton mekanigiyle sahlanan klasik determinizmin, kuantum fizigiyle cokmesi ve yerini, en iyi ihtimalle, olasilikci determinizme birakmis olmasidir. dolayisiyla, bu insanlara saygi duymamizin asil nedeni, "muthis ongoru gucleri" degil, cok yenilikci dusunebilmeleri ve bunu cesaretle, eski dusuncelerinin ayakbagi olmasina izin vermeden, dile getirebilmis olmalaridir. bugun, ornegin materyalizm hakkinda daha kapsamli bir bakis acisina sahipsek, bu onculerin sayesinde olmustur. zaten bilim dogru ve nihai cevabi soz vermez, o guvenilir bir surectir ve hobbes gibiler de bu surecin icinde gorevlerini basariyla yerine getirmislerdir.
  • yıllar önceydi. henüz ergenliğe yeni girmiş, aşk-meşk konuları hakkında televizyonda izlediklerinden daha fazla birikime sahip olmayan tıfıl bir velettim. şiirlerin, şarkıların tasvir ettiği bu uğrunda ölünesi kutsal duyguyu merak ediyordum ve yanıbaşımda bu duygu yüzünden gecesi-gündüzü birbirine girmiş bir yaşıtım vardı irfan diye. o'nu, yirmi küsür yılda tanık olduğum en pis aşk acısını çeken kişi olarak hatırlarım hala. her neyse; kendisine "aşk için ölünür mü?" diye danışacak oldum da "-öldükten sonra ne anlamı var amına koyim?" şeklinde bir soruyla yanıtlandım. aşk için ölmek, vatan için ölmek, namus için ölmek, ot için ölmek, bot için ölmek...vb gibi toplumun dayattığı kutsallıkları da o yaşta sorgulamaya başlamama sebep olmuş, benim için materyalizmin yıkılmaz sembolü haline gelmiş ulvi bir insandır irfan. kitaplara geçmelidir.
  • çok üzgünsün, aşk acısı çekiyorsun, şiirler yazıyorsun, gözyaşı döküyorsun her şey bitmiş senin için, sonra bir tane depresyon hapı alıyorsun ve ne aşk acısı ne başka bir şey kalıyor, newton'un başına elma düşmesi gibi, yıllar yılı manevi değerlerin önemi ile yoğurulan beynin bir anda uyanıyor ve aslında hayatın sahteliğini farkediyor, ya da aslında gerçekliğini.
  • maddi dünyanın, nesnel olarak gerçek, ve bilinçten bağımsız olarak var olduğunu savunan felsefe
  • ya 2015 yılındayız ve hala materyalizmi para, mal, mülk sevdası zannedenler var.
  • karl marx'in yasam dahil her sey maddenin bir formudur. madde disinda bi somutluktan ve gerceklikten soz etmek mumkun olamaz diyerek ozetle acikladigi, ontolojik arayislar ve cevaplamalar iceren dusunce akimi.
  • materyalizm, evrende var olan her şeyin, zihin ve bilinçte buna dahil olmak üzere, maddeden oluştuğunu öne süren felsefi bir akımdır. bu akım evreni inceleyen nesnenin de bir obje olduğunu söyler. bu felsefi kurama göre, olgu realitedir. olguyu oluşturan zihin değil, olgunun kendisidir. insanoğlunun olmadığı bir dünyada, doğa ve diğer canlı türleri varlıklarını sürdürmeye devam edeceklerdir. evrendeki zaman dilimi bile insanoğlunun algı kapasitesinin dışındadır. samanyolu galaksisinin kendi etrafında attığı bir turda geçen süre, bizim insanlık tarihimizden uzundur. bu perspektif de madde, realitenin bir yansıması değil, kendisidir.
  • ele gelenini sevmek değildir de nedir? (evet çok kaba oldu.) dünya artık çok materyalist. sihirbazın arkasındaki ipi görenlerin fısıltısı, mucizelere inananların gürültüsünü bastırıyor. e haksızsın diyemiyorsun ki.
  • bizim toplumumuz gibi, üretim ilişkileri bakımından geri toplumlar, ileri düşüncelerle değiştirilebilirler. ancak niyetlerimiz ne denli soylu ve yüce olursa olsun, ileri düşüncelerimizin nerden çıktığı sorusunda bilinçli bir tutuma ermeden, değiştirmek istediğimiz koşullar üzerindeki etkimizin çok değişik biçimler alacağını da bilmeliyiz. başka bir deyişle maddesel çevreden bağımsız olarak görüldüğü sürece, düşüncenin o maddesel çevreyi niçin değiştirmek istediği ve ne yolda değiştirmek istediği sorusu, kolayca çözülemez. düşünceye, bilgiye, idealist tarih anlayışı açısından bakmakla, maddeci tarih anlayışı açısından bakmak arasındaki büyük ayırım buradadır. giderek çeşitli maddeci görüşler arasında bile, bu bakımdan çok değişik yorumlar ortaya atılmıştır. sözgelişi, eski maddecilik, bilginin toplumsal eylem üzerine kurulu olduğunu, başka bir deyişle üretime, katlar arasındaki çatışmaya bağlı olduğunu anlayamamıştı; çünkü o görüş, bilgi sorununu, kişinin tarihsel gelişimi dışında ele alıyordu. buna karşılık yeni maddeci görüş, kişinin üretim eylemini, en temelli pratik eylem, bütün öteki eylemleri belirleyen eylem olarak tanımıştır. ama kişinin toplumsal pratiği, üretim eylemi ile bitmez sadece, bilim ve sanat gibi başka eylemleri de vardır onun; böylece kişi, siyasal ve kültürel yaşamı içinde karşılıklı kişi ilişkilerinin çeşitli değişik biçimlerini edinir. toplumda üretim eylemi adım adım aşağıdan yukarı doğru gelişir, sonuç olarak da bilgi (doğanın ya da toplumun bilgisi) aşağı bir kerteden yukarı bir kerteye doğru adım adım gelişir; yüzeyden derine iner, tek yanlılıktan çok yanlılığa yönelir. uzun bir süre toplum tarihinin tek yanlı olarak görülmesi, en başta sömüren katların, toplumsal tarihi yanlış göstermelerinden, sonra da küçük ölçüdeki üretimin, görüşleri sınırlı tutmasındandır.

    toplumcu felsefenin belli-başlı iki özelliği vardır ki, bunlardan biri bir kata bağlılık yanı, öteki de kuramın eyleme bağlı oluşu, kuramın temelinde duran eylemin, yeniden eyleme dönüşüdür.

    şöyle de sorabilirsiniz kendinize; bizim ileri, toplumcu düşüncelerimiz, yurdumuzdaki bir çatışmadan, geçmişi olan bir çatışmadan mı doğmadır, yoksa ileri gitmiş batı toplumlarından öğrenme yolu ile edindiğimiz bilgilerden mi gelmedir?

    gerçi hiçbir ülke, yeryüzünün eylemsel ya da kuramsal gidişinden bağımsız olarak düşünülemez. bu bakımdan, ileri gitmiş bir ülkenin deneyimlerinden, geri bir ülkenin de yararlanması olağan sayılmalıdır, böylece gelişme süreleri gittikçe kısalır, gelişime karşı duranların direnci, kazanılmış deneyimlerin getirdiği susturucu kuramlarla daha kolayca yenilebilir.
  • "daha fazla oyuncağa sahip olarak ölen kazanır"
hesabın var mı? giriş yap