• simdi bunlari okuyan kisinin kendini bahsettigim kisinin yerine koymasini istiyorum. 20.yy basinda avusturya'nin almanya sinirina yakin bir yerde doguyorsunuz. babaniz memur anneniz ev hanimi. babaniz o donemde gelecekteki en mantikli isin memur olmak oldugunu dusunuyor ancak siz kesinlikle olmak istemiyorsunuz. babanizla bu konu hakkindaki her konusmanizda da dile getiriyorsunuz.

    lakin 11 yasinizda babaniz ve 12 yasinizda anneniz ölüyor. hayatin daha basinda, egilme, kisilik oturma çaglarinda kimsesiz kaliyorsunuz ve çareyi idealiniz olan ressam olmakta görüyorsunuz. 15 yasinizda viyanaya gidiyorsunuz. sanat akademisi resim bölümü sinavina girip kendinizden emin bir sekilde çikiyorsunuz ancak sonuç: kazanamadiniz. ardindan hayatta kalmak için amelelik yapmaya basliyorsunuz. mimariye olan ilginiz sizi buna yöneltiyor ve mimarlik okuluna gidiyorsunuz. roma dönemi mimarisinden etkilenmissiniz ve çok begeniyorsunuz. bir yandan mimarlik okuyup diger yandan amelelik yapmaya devam ederek sefil yasaminizi sürdüyorsunuz.

    bir sure sonra kültürel aktivitelerle ilgilenmeye basliyorsunuz. artik yasamak için amelelik yapmaya ihtiyaciniz kalmamis ve resim yaparak geçinebiliyor ve sik sik sanatsal etkinliklere katiliyorsunuz. bir yandan da deliler gibi kitap okuyarak ve siyaset bilimini inceleyerek kendinizi gelistirmeye çalisiyorsunuz. farkediyorsunuz ki o dönemin avusturya halki yahudi dominasyonu altinda ve avrupa ülkeleri genelinde de bu durum böyle. yahudilerden ilk basta nefret etmiyorsunuz hatta din farkliliklarindan dolayi onlara tarih boyunca zulüm yapildigini düsünüyorsunuz. avusturya demokrasisinin slavlastirma politikasi altinda oldugunu ve çürüdügünü düsünüp ingiltere demokrasisi gibi olmasini hayal ediyorsunuz. bir diktatörlük fikri size korkunç ve igrenç geliyor.

    birkaç sene geçiyor ve tanidiginiz yahudilerle kulis yapiyorsunuz. hepsinin tabulariyla yasadigini ve çok kücük bir azinlik olmalarina karsin bütün ülkeyi yönettiklerini farkediyorsunuz. onlarin düsüncelerini aliyorsunuz, ikna yeteneginizin kuvveti ile lokal muhabbetlerde akillarini çelebiliyorsunuz. ancak 3 gün geçtikten sonra ayni bildiklerini yapmaya devam ettiklerini görmek sizi çileden çikariyor. bu sirada avusturyayi slavlastirma politikasi size iyice batiyor ve avusturyanin aslinda almanya ile birlesmesi gerektigine inaniyorsunuz. tek millet tek irk. ancak emperyalist devletlerin guclu bir reich istememesi ve bu yönde avusturyayi slavlarstirma politikasi gütmesi sizi iyiden iyiye çileden çikariyor.

    ardindan viyanada kalarak ideallere ulasmanin mümkün olmadigini farkedip münihe gidiyorsunuz. o siralarda patlak veren 1. dünya savasina ciddi bir vatansever olarak hemen katiliyorsunuz. savas çok büyük acilar ve deneyimler katiyor size. savasin sonlarina dogru çogu arkadasinizi kaybediyorsunuz ve ingilizlerin attigi kimyasal bir silahtan dolayi aylar süren geçici bir körlük yasiyorsunuz.

    nihayet savas bitiyor, siz görüyorsunuz ancak gördügünüze pisman oluyorsunuz çünkü almanya savasi kaybetmesinden dolayi müttefik devletler tarafindan çok acimasiz bir sekilde cezalandirilmis. iste bütün bu çektiginiz acilarin ardindan bunlari görmek sizi çileden çikariyor ve siyasete girmeye karar veriyorsunuz ve bundan sonrasi da malum herkes tarafindan biliniyor.

    böyle bir aci ve sefalet içinde büyümüs, hayattan bütün kaziklari yemis bir insanin böyle doktrinler gelistirmesi ve bütün degerlerini yikan devletlere karsi nasyonal sosyalist hareketi ortaya atmasi gerçekten dogal. nefret, kin ve intikam duygusu insanoglunun hepsine birden sahip oldugu zaman dehset yaratacagi duygulardir. iste adolf hitler 1921 yilinda alman hükümetini devirmek için hapisanedeyken yazmistir bu kitabi. yetisme tarzina bakarak hareketlerini gayet dogal karsiliyorum ancak bunlarin hiç bir sekilde bir özür olarak kabul etmiyorum, zaten edilmemelidir de. mein kampf yüzyilin belkide en büyük söylevidir ve de insanoglunun belki de en büyük ayibinin nedenlerini ve sonuçlarini içinde barindirmaktadir.

    edit / 19 mart 2005: son zamanlarda mein kampf'ın türkiye satışlarının inanılmaz derecede artması, hatta çok satanlar arasına girmesi ve bu entry'nin sürekli şukelalanması arasındaki paralellik kaygı vericidir. geçmişte kalması gereken bir hadisenin tekrar canlandırılmaması (düşünsel olarak da) kanaatindeyim.
  • winston churchill'in de dediği gibi: "eğer mein kampf'ı yeterince ciddiye alsaydık 2. dünya savaşının çıkışını engelleyebilirdik".
  • bugün kitapçıda bu kitabı bulundurduğu için kitapçıya ve yayınevine dava açacağını söyleyen bir kadın vardı. yasak değil diye biliyordum ben, yasak olmadığını söyledim, almanya'da yasak dedim. kadın diretti, avukatını aradı falan. yasakmış meğer.

    hayır, yasak olsa bile düşünüyorum, düşünüyorum bir insanı bu hareketi yapmaya iten sebep nedir çözemiyorum. sanane arkadaş, adamlar basmış, dağıtmış, kitapçı da satıyor. isteyen de alsın, okusun. polis misin başıma? sıradan vatandaş haliyle milletin kitap okuma özgürlüğünü engellemek isteyen bu kadın, hitler'in yerinde olsa, onun gücünün yarısına sahip olsa, hitler'den daha acımasız bir diktatör olurmuş gibime geliyor. zihniyet o çünkü.

    ha şimdi kadını geçtim de burada asıl suçlu devlet tabii. evinde marx kitapları bulunduğu için içeri alınan insanları düşünüyorum, basılması engellenen kitapları düşünüyorum, sonra nasıl bir iyimserlikle bu kitabın yasak olmadığını düşündüğüme şaşırıyorum.

    tanım: okuyanın faşist olduğu kitap. ben yarısında okumayı bırakmıştım, yarı-faşistim.

    ha ekleyelim madem; birincisi burada eleştirilen şey vatandaşın yasakların uygulanmasında bulunduğu katkı değil. vatandaşın, bu saçma ve gerici yasağı eleştirmesi ve karşı çıkması gerekirken, bu yasağın yanında durması.

    ikincisi benim o kitabı okumam o vatandaşa bir zarar vermiyor. bu benim özgürlüğümün kısıtlanmasıdır, açık ve net. eğer ben onun hakkını gasp ediyorsam, sokağa çöp atıyorsam, köpek öldürüyorsam veya herhangi bir şekilde ona zarar veriyorsam dolaylı ya da dolaysız, ben o vatandaşı takdir ederim zaten bu davranışından dolayı.
  • temel düzeyde tarih, sosyoloji, psikoloji, felsefe bilgisi bulunmayan ve özellikle de septik olmayan birinin (ki burada yüzeysel kalan bir eğitimden geçmiş standart türkiye vatandaşını kastediyoruz) rahatlıkla endoktrinasyona uğrayıp çocuklar gibi şenebileceği bir kitap. içerisinde barındırdığı logical fallacyler türkiye'de her köşebaşında karşılaşabileceğiniz türdendir; bu sebeple hamaset edebiyatına alışmış (ki çoğunluktur bu) kişiler asla kitaptaki telkini kabullenmekte güçlük çekmezler; çünkü toplumun çoğunluğu, mantıksal safsataların özellikle de dört atlısını**** argüman olarak rahatlıkla kabul edebilecek düzeydedir (ki zaten bu sayede sistemler "ideal vatandaş"larını inşa ederler.) 3. reich almanya'sındaki anti entelektüelizm havası, tarihsel koşullar ve dönemin toplumsal şartları hakkında bilgisi olmayan normal bir vatandaş rahatlıkla birinci dünya savaşı'nda alman tarafının kaybetme sebebini, aynen hitler'in yaptığı gibi "arkadan hançerleyen yahudiler"e, ya da parlamenter sistem ile komünistlere bağlayıp işin içinden çıkabilir (günümüzde parlamenter sisteme duyulan güvenin azalmasıyla birlikte nasıl bir etki oluşabileceğini düşünmek gerek.) bunların dışında mein kampf'daki hitler ahlakçılığının, gençlerin "zina etmesinler diye" erken yaşta evlendirilmesini savunan, sanat dallarının çoğunu, kültürlerine uzak olduğu için karalayan ve "ecdada" her zaman saygı duruşu yapan yönünün, türkiye'deki muhafazakar halk arasında sempatiyle karşılanmayacağını söylemek de çok zor. 2. dünya savaşı hakkında örgün eğitim kurumlarında hiçbir bilgi verilmeyen bir kişinin, (çağdaşı heinz guderian, liddell hart, manstein gibi uzmanların, kendisinin yeteneksizliğini defalarca belirtmelerine rağmen) hitler'i bir savaş dehası olarak algılaması şaşırtıcı da olmaz sanırım (bir insan eğer "savaş dehası" olarak kabul edilmeye başlanırsa, militarist bir toplumda haklı olup olmaması sadece bir detay sayılır.) insanların en azından belirli bir düzey septisizmi "yaygın kültür" olarak kabul etmediği bir ülkede en gudik kitabın satışı bile tedirgin edici olabiliyor işte.
  • "tarihin kitaplarla degil hitaplarla yazildigini cok iyi biliyorum" sozu kitabin bazi baskilarinda* soyle cevrilmistir:

    "dunyanin altini ustene getiren olaylarin hepsi yaziyla degil sozle gerceklestirilmistir."
    "bugunku dunya katiplerin degil, hatiplerin eseridir."
  • ein volk ein reich eih fuhrer
    tek halk, tek ülke tek lider
  • hitlerin davasını anlattığı ve iktidara gelmeden önce hapiste iken yazdığı kitap.

    hitler davasini edebi olarak cok iyi anlatabilir, cok gercekci sebepler de one surebilir ve hatta soylediklerinde hakli oldugu yanlar bile olabilir. ama bu onu olsa olsa iyi bir hatip yapabilir ama hic bir hakli sebep "insanlari yok etmeyi" gerekce gosteremez...
  • son gunlerde neden cok sattigini anlamak icin cumlealemin seferber oldugu kitap. zannediyorlarki insanlar okuduklari her kitabi hemen benimsiyor ve ogrendiklerini uygulamaya kalkiyor; ayni mantikla ilerlersek incil ve kuran'in dunyayi gulluk gulistanlik bir hale getirmesi gerekmez miydi, zira ikisi de yillardir bestseller.

    bildigim kadariyla bu kitap son bir yildir bir cok kitabevi tarafindan basiliyor ve kuvvetle muhtemel bu yayinevlerinden birinin elinde yuklu miktarda kavgam baskisi patlamis bulunuyor. ellerindeki stogu eritmek icin de "bakin yeni trend bu, bunu okuyun" demek icin dolambacli bir yol izlemisler, basarili da oldular.

    ancak bu sayede gorduk ki cok okumus bir kisim yazar cizer takimi insanlarin kitap okumasindan ya korkuyor ya da insanlari tamamen salak zannediyor (bence salak olmayan larin kitap okumalarindan korkuyorlar, ee insan yazilarinin ciddiye alinmasini ister). ne yani insanlar okuduklari kitaplari ne olduguna bakmaksizin oldugu gibi dogru kabul edip hayat goruslerini ona gore mi tanzim ediyor. muhakeme yetenegi, yorum yapma gibi ozellikleri olmayan bir okur kitlesi neye yarar ki? (emin colasan'i arastirmaci gazeteci, hincal uluc'u butun spor dallarinin nihat beyan'i yapar)bu kitap bir cocuk kitabi degil ve sumuklu gozyaslariyla cezmi ersoz okuyan lise kizlarina hitap etmiyor; bu kitabi okuyanlarin dudaklarina, kavgam'i okurken de, bu arastirmayi firsat bilip insanlari salak yerine koyan yazarlari okurken de ayni mustehzi tebessum konuyor.
    okudum ve fasist olmadim, fasist olmak isteyen ertugrul ozkokokusun.
  • herkesin okumasi gereken bir eser. ortalamalar, uc degerlerin toplaminin bir fonksiyonudur cunku. (bkz: ne dedim ben)
hesabın var mı? giriş yap