• burada çilek mahallesi diye bir mahalle var ve ankara çinçin, adana 19 mayıs gibi bir yermiş ama ismi öyle tatlı ki insan ismi çilek olan bir mahallede molotofların havada uçuştuğunu hayal edemiyor.

    bir kere tatile mersin'e gitmiştim. o kadar sıkıcıydı ki tatilime anlam kazandırabilmek için en iyi tantuniciyi bulup dünyanın en iyi tantunisini yemeye karar verdim. kankam google üzerinden minik bir araştırma yapıp yorumlara göre en iyi tantuniciyi bulmuştum ama en iyi tantunici dedikleri tantunicinin tantunisinden birkaç ısırık alıp bırakmıştım. daha iyisini bulmam gerekiyordu. en iyi tantuniyi yemeliydim. peki nerede yiyecektim? işte yerel halk tam da burada imdadıma koşacaktı.

    mersin marina'da bir temizlik görevlisinin yanına, sırf yerel halktır diye, usulca sokulup merhaba, dedim, bir şey soracağım. sonra en iyi tantuniyi nerede yiyebileceğimi sordum. o da bana tarif etti. çıktım marina'dan, tarif ettiği mahalleye gittim. tabii ki mahallede bir tuhaflık olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. insanlar bana analarının oynaşını görmüş gibi bakıyorlardı ama pek de umursamadım, sonuçta tantuni. bir amacım, bir hedefim vardı benim.

    temizlik görevlisinin dediği tantuniciyi buldum. bu arada tatilde olduğum için saçma sapan bir kıyafet var üzerimde. kapının önünde masa ve sandalyeler vardı, oturdum. tantunicinin sahibi koşarak çıktı dışarı, “abla sen yabancısın galiba?” "ankara'dan geldim de tantuninizi çok methettiler" dedim. metheden de random bir temizlik görevlisi yemin ederim devekuşu gibiyim gözlerim beynimden büyük.

    tantunici dedi ki, abla sen içeride ye yemeğini. "sigara içeride içilmiyor ya burası iyi" diyorum hala. adam da ısrarla diyor ki abla boşver yasağı sen gel içeride ye. girdim içeri, adam yaptı tantuniyi ama tantuni gerçekten şahane. adamın da yeni bebeği olmuş diyor ki baklava yaptırdım al. esnaf kardom baklavanın yanında türk kahvesi de yaptı bana sağ olsun, sonra dedi ki seni buraya gönderen adamın aq.

    sonra ayrılırken dedi ki abla dikkatli git. mahalleye turist gibi girip, dayak yemiş gibi yere bakarak ayrıldım. başıma da hiçbir şey gelmedi.
  • 2019 yazında yerleştiğim şehir. bir bakıma ben de göçmen sayılırım o yüzden dışardan gelmiş biri gözüyle mersin'in 3.5 yılda gördüğüm değişimine değinmek istedim biraz.

    ben buraya evleneceğim diye geldim aslında, işimi düzenimi bırakıp sıfırdan başlaması kolay olan taraf olduğum için çok sevdiğim ankara'dan koptum geldim. geri döneyim mi, dönmeyeyim mi sancıları içerisinde pandemisinden ekonomik krizine her şeyi gördüm, sonunda bir baktım ki iyi kötü bir düzen kurmuşum burada.

    2019'da geldiğimde o dönemler ankara'da yahu ne çoğaldılar her köşe başında türediler dediğim suriyeliler burada kentin çoktan bir parçası olmuş, arapça dükkan tabelaları, arapça mesajlaşan, konuşan insanlar her yerdeydiler. aslında çok büyük bir sorun gibi değildiler geldiğimde ama buranın yerlileri bu değişimi daha iyi tecrübe etmişlerdir muhakkak.

    eski mersin, 52 kat dedikleri gökdelenin olduğu yerlerden tarsus adana tarafına doğru özellikle yoğun bir suriyeli nüfusu vardı. ben mezitli'de yaşamaya başladım, mezitli nispeten "kurtarılmış bölge" denilebilecek bir yerdi. kiraların en babası 1000 lira eşyalı filan güzel evler vardı. üniversite caddesi denilen, öğrenciler için yeni yapılmış 2+1 evler eşyalı filan en pahalı 900 tl'den kiraya veriliyordu.

    derken silifke dolaylarından rusların ev almaya başladığı haberleri geldi, malum nükleer santralde çalışan rus mühendis ve işçiler uzun süre burada kalacakları için ailelerini getirmeye başladı. doların arşa çıkmasıyla evvela taşucu taraflarında ev sahipleri 700 dolardan evlerini ruslara kiraya verip kendileri 2000 liraya silifke merkezden eve çıkıyor diye duymaya başladık. dolar 14 liraydı, 700 dolar 10.000 lira etmekteydi. merkez ilçeler yine de çok fazla etkilenmedi.

    ben grafiker olarak bir ajansta çalışmaktayım, emlakçı müşterilerimiz çok fazla, bu haberleri onlardan alıyorum tabi ki, aynı müşteriler gerek sosyal medyalarında gerek başka reklam işlerinde ruşça ilanlar vermeye başladılar. rusya - ukrayna savaşının çıkmasıyla bir anda merkeze doğru rusça konuşan toıplulukların akını başlamış, mezitliye doğru dalga dalga savaştan kaçan ruslar - ukraynalılar da buraya sığınmaya ev almaya - kiralamaya başladılar.

    haliyle ev kiraları bir anda rusların ekonomisine göre ayarlanmaya başladı. asgari ücret 5500, en ucuz ev kirası 4500, biraz eline yüzüne bakılsın evin derseniz 6000 lirayı gözden çıkarmanız lazım.

    900 liraya öğrencilere kiralanan evler olmuş size 4500, 1500 lira kirayla oturan bir çocuğa kira artış zamanı "4500 yapalım hadi senin için 4000 olsun" diyen ev sahibi biliyorum. çok kira odaklı gidiyorum ama bu arada şehirde kürtler, türkler, ruslar, suriyeliler var, devletimiz sağolsun bütün bunların arasında 250.000 dolara vatandaşlık vermeye başlayınca, zengin arap nüfusa da şehre giriş yaptı. suudi arabistan plakalı range rover aracın, trafikte sıkıştırdığı atar gider yaptığı 33 plakalı araçlara çok denk geldim.

    ortamı hayal edin, kaçakçısı, ipsizi, sapsızı, zengini, sonrada görmesi 72,5 millet burada.

    gelelim depreme, malum gece kabus gibiydi. benim gibi top patlasa uyanmayan adam, gece sitenin kapısına direksiyon hakimiyetini kaybedip büyük gürültüyle giren araç ertesi sabah herkesin gündemiyken duymayan ben, gece vuran ilk depremde uyandım, uyku sersemi duvarları tuttum ev yıkılmasın diye sanki becerebilecekmişim gibi. 33 yıllık ömrümde çok depreme denk geldim hiç bu kadar uzun ve sarsıcı bir deprem hatırlamıyorum. asla bitmedi asla. hatay'da, maraş'ta antep'te doğrudan yaşayan insanları gerçekten düşünemiyorum büyük travma. insanlar can havliyle mersin'e gelmeye başladı.

    ilk önce büyükşehir belediye başkanı vahap seçer söyledi, çok yoğun göç var bu şehir kaldırmaz bunu diye, ardından barış atay yazdı mersin'de kiralar arşa çıkmış yapmayın diye. barış atay'ın yaptığı paylaşımda şöyle bir hata vardı sadece 2000 liraya kiraya verilen evleri 10.000 liraya veriyorlar dedi. eskiden kiracı olup o paralara oturan insanlar var, var olmasına da mevcutta üstte belirttiğim gibi kiralık ilanları 6000 liradan başlıyordu zaten o evler bir gecede dediği gibi 10.000 oldular, yetmedi şu an 12-15.000 bandında gidiyorlar.

    en son olan 6.2'lik hatay depremi ardından mersin yine çok şiddetli sallandı. henüz yıkım yok çok şükür ancak ağır hasarlı olduğu için boşaltılan binaların haberleri gelmeye başladı bir bir.

    bir yanda 72,5 milletten insan, bir yanda korkuyu dehşeti yaşamış depremzedeler, bir yanda adana'da bi deprem olursa bizim evler yıkılır mı diye korkan vatandaşlar, bir yanda fırsatçı ev sahipleri, mersin'in en güzel koylarından tisan imara açılmış hiç bir şey olmamış gibi alüvyon bölgeler doldurularak villalar yapılıp zenginlere satılmaya çalışılıyor, tsunami olur mu sorusu artık problem bile değil, inanılmaz bir kaos, yarının ne olacağını bilen tek kişi yok memlekette.

    3.5 yılda şehrin geldiği hali şaşkınlık ve üzüntüyle izliyorum. nerden başlanır, ne çözüm getirilir bilmiyorum ama bu şehir böyle çok fazla devam edemez tahminimce, şimdilerde herkes mersin'in afet bölgesi ilan edilip ohal kapsamına alınmasını istiyor, can güvenliği için, olası bir deprem durumunda maraş gibi, hatay gibi olmamak için muhtemelen ancak bir deprem ile olmasa bile yakında mersin'den büyük düzensiz göçler görebiliriz. yıkım yaşanmamış olsa bile buralarda hayatın çok normal devam ettiği söylenemez.
  • çok güzel bir şehirdi. şehirdi diyorum eskiden öyleydi, öncelikli olarak yerlileri çok kibar ve kültürlüydü. şehir planı, sahili falan muazzam bir şehirdi. ilk operaya mersinde gittim. yazları mersin e gitmek için can atardım. bildiğin avrupa şehri gibi gelirdi bana, ki yazlarımın çoğunu istanbul da geçirmeme rağmen.

    sonra ne mi oldu. öncelikli olarak iğrenç yazlık hilkat garibeleri yapıldı. silifke'ye kadar sahilin anasını bellediler. akabinde kalitesiz ve kifayetsiz bir göç almaya başladı böylece yukarda bahsettiğim kibar ve kültürlü yerliler azaldı bildiğin şehrin yerlisi azınlık oldu. bitirici darbeyi ise suriyelilerin kenti işgal etmeleri oldu.

    şuan mersin de herhangi bir yerde yemek içmek eğlenmek benim için imkansız. bütün sözde kaliteli yerler kaçakçı kılıklı varoş barzolar ve akışlarıyla bile insanı tedirgin eden arap kaynıyor.
  • şehir merkezindeki sahil kıyısında bisiklet yolundan giden motorculara önlem alınmayan şehir.

    scooterıyla gezen küçük bir çocuğu neredeyse ezen bir magandayı uyardım diye tekme tokat kavga edecek seviyeye geldik. bu insanların medeniyet yoksunluğuyla uğraşmak bizim işimiz değil.

    aynı yol üzerinde iki tane polis noktası var, polise yüzyüze şikayet ediyorum bizim yetkimiz yok ceza yazmaya keşke olsa oturduğum yerden yazsam, belediyeyi arayın diyor. plakalı bir kara taşıtının kaldırımdan gitmesine kim ceza yazacak acaba? 112 arıyorum olay yeri şikayet vs diyene kadar zaten defolup gitmiş oluyor kaldırımda gezen motorcu.

    belediyeye şikayet ediyorum haklı olarak polis ceza yazacak diyor. valiliği ve valiyi etiketleyip tiwit atıyorum kimsenin umrunda değil.

    o kaldırımda bir yaya ölmeden bu işe bakmayacak kimse anlaşılan.

    sırf bu nedenle fahri müfettiş olma şartlarını sağlamayı bekliyorum hayattaki gayelerimden biri oldu resmen.
  • doğup büyüdüğüm şehir.

    ben çocukken şehre kürtler göç etmeye başlamıştı. yerli halk durumdan memnun değildi. sonra suriyeliler geldi. mersin'in yerlileri ve kürtler beraber homurdanmaya başladılar. sonra zengin araplar mersin'den ev almaya başladılar. bu durum fazla tepki çekmedi. son haftalarda afganlar tek tük görülmeye başladı. suriyeliler dahil herkes durumdan şikayetçi. göç, mersin'in kaderi.
  • herkes izmir'i konuşsa da aslında izmir'den aşağıya kalır yanı yok. 2002'den beri büyükşehir belediyesini akp'ye vermemiş, her referandumda hükümetin tersi karara varmış, cb seçimlerinde erdoğan %35'lerde kalmış, son olarak 16 nisan referandumunda da %66 hayır oranıyla seçimin gizli kahramanı olmayı başarmış bir ildir. pr önemli. mersinliler eğer izmirliler kadar pr yapsa mersinli olmak da önemli olurdu galiba.
  • hiç gitmeyenler için söylemem gereken ilk şey bu şehrin mahalleleri, semtleri troll kokar. adına aldanıp çay, çilek, portakal gibi mahallelerine gideyim demeyin. cezaevi var o da özgürlük mahallesinde. güneykent’e gideyim dersin şehrin kuzeyinde. davultepe diye gidersin sahilde aq.

    siz en iyisi tantuninizi yiyin geri basın uslu uslu. aman diyim kafayı yemeyin.
  • bu ne lan!? burası küçük suriye gibi olmuş.

    sahil'de, pozcu'da, mezitli'de, çarşı'da, marina'da vs. nereye gitsek hep suri suri suri... amk arapları memleketi işgal etmişler.

    debe editi: ümit özdağ seçilirse surileri, afganları ve pakistanlıları [kısacası bütün yamyamları] kesin olarak gönderecek/gönderebilecek mi!?
  • güzel insanların şehri. yerlilerini kastediyorum.

    hiç unutmuyorum, hala dün gibi aklımda. yıllar önce daha ergenliğe yeni giriyorum belki. yaşımı hatırlamıyorum.

    çamlıbelden pozcu dolmuşuna bindim. yandaki uzunlamasına koltuğa oturdum. ayakta yolcu yok ama heryer de dolu. hiltonun ordan iki tane kadın bindi. öyle ihtyar yaşlı vs değiller ama büyükler tabi. 45 ile 50 arası diyeyim. kalktım yer verdim. "teşekkürler çocuğum" dedi. laf olsun diye değil gerçekten içtenlikle çıkmıştı o çocuğum lafı, hissetmiştim. ben ayakta dikilmeye başladım. o teşekkürler çocuğum lafı bile mutlu etmişken, kadınlar inerken tekrar teşekkür edip üstüne de "annelere selam söyle yavrum, sınavlarında başarılar hayırlı bir işin eşin olsun" demezler mi. kadınların yüzleri, kılık kıyafetleri bile aklımda. tıpkı benim halalarım gibileri. halalarım da böyledir, onlarda mersin tarsus yerlisi. benim sokaktan tanışıp arkadaş olduğum çocukların, hiç tanımadıkları annelerine selam söylerlerdi mesela denk gelince. benimle nasıl ilgilenirlerse, yanımdaki çocukla da aynı şekilde ilgilenirlerdi. o zamanlar sokaklar güvenli, bütün gün evlerin yakınlarında mahallede oynayıp duruyoruz. dolayısıyla da illaki birinizde birinin ya annesi ya babası ya halası ya teyzesi denk geliyor. herkesde aynı davranış. ben bunun bir benzerini daha önce de yaşadım bu şehirde. ilkokula gidiyorum. kolum kırılmıştı. bir hafta mı ne okula gitmemiştim. okula tekrar gittiğim gün, son ders de bitti dağılıyoruz. servise bindim. sınıf arkadaşım olan bir kızın da o gün annesi gelmiş beraber servisteler. sınıf arkadaşım ve annesi önlerde bir yerde oturuyor. ben arkadayım. adımı duyunca kafamı çevirdim, kadın yanımda ayakta duruyor. elinde birşeyler. 1 hafta derslerden uzak kaldım diye kadın bana o haftaki derslerle ilgili ödev, not vs lerin olduğu küçük bir defter verdi. yine annelere selam söyle geçmiş olsun dileklerimi ilet vs dedi, verdiği defterin ne olduğunu söyledi gitti. gülümseyişini hala hatırlıyorum o kadının. sınıf arkadaşım olan kız anlatmış demek annesine ki, kadın da böyle birşey düşünmüş. o zaman çocuğum tabii ne kadar değerlendirebilirim. ama yıllar geçtikçe, o kadının yaptığı şeyi tarif edebilecek bir sözcük bulamıyorum. bende bıraktığı etki, ömrümün yarısını doldurduğum şu günlerde hala capcanlı, tıpkı dolmuştaki kadınların bıraktığı etki gibi.
    artık yok tabii böyle şeyler.

    zamanında bir süre çamlıbelde bir apartman dairesinde oturmuştuk ailecek. oradaki bir komşunun 10 kasımda helva yapıp dağıttığını hatırlıyorum. kız meslek lisesi civarında oturuyorduk.

    yine aynı muhitte sahile çıkarken, yol üstündeki bir apartmanın girişinde (apartmana girdikten sonra) kocaman bir atatürk portresi vardı. apartmanı öyle inşa etmişler.

    anlatabileceğim çok şey var ama uzatmak istemedim belki sonra eklemeler yaparım.

    en başta da dediğim gibi, çok güzel insanların olduğu bir şehirdi. nasıl desem, nasıl tanımlasam pek emin olamıyorum. bazı kelimelerle tarif edebilirim ama o kelimelerin içi artık o kadar boşaldıki... başka yerlere çekilmeye çok müsait. umarım o güzel insalar sağlıklı ve mutlulardır.
  • dünyada eşi benzeri görülmesi imkansız çarpık bir kentleşmeye kurban gitmiş, dev vinçlerle, balyozlarla, kepçelerle dalıp yıkmak istediğim şehir.

    daha 20 yıl önce 300 bin nüfuslu, yeşil bir küçük yerleşimken, özellikle son 10 yılda inanılmaz boyutlarda göç almış, büyümüş, kalabalıklaşmış ve çirkinleşmiş şehir
    .
    15 yıl önce merkezkaç kuvvetine kapılıp taşındığımız, balkonunda portakal, limon çiçeği kokularından bayılma raddesine geldiğimiz uzaklardaki evin, şimdi şehrin göbeğinde kaldığı, bir zamanlar 3 kattan yüksek yapılara izin verilmeyen sokağımızın, 10 katlı apartmanların gölgesinde tozlu bir caddeye dönüştüğü korkunç şehir.

    sahiline dalgakıran niyetine olsa gerek 10-15 katlı apartmanlar dikilmiş, torosların eteklerine kadar dümdüz uzandığı için, “ön sıradakiler” dışında denize bakmanın imkansızlaştığı şehir.
    neredeyse silifke’ye kadar, 100 kilometrelik bir sahil şeridinin yazlıklarca talan edildiği, konya’dan, karaman’dan, adana’dan, antep’ten, kayseri’den vesaireden gelen yazlıkçıların 20. kattaki dairelerinde sıçıp, 20 metre ötelerindeki koyda, sıçtıkları bokun içinde şnorkelle boncuk arağı iğrenç şehir.

    lemas kızkalesi arasında, bir vakitler tamamı narenciye bahçesi olan şeritten geçerken, delirmemek için gözlerin sıkı sıkı kapatılması gereken şehir. kazıların daha henüz 1995’te başladığı, anadolu’nun en iyi korunmuş nekropollerinden, güzelim su kemerleri, sarnıçlar, hamamlar, lahitler, oyma mezarlar ve müthiş bir tiyatroyla süslü elaiussa sebaste’nin sit alanı olması gereken kalıntıları üzerine site inşa edip adını da dalga geçercesine “antik kent” koyanları, “antik kentlerine” sokup, üzerlerinden buldozerle geçerek tarihe gömmenin sevap sayılacağı şehir.

    hepsi de izinli, belgeli, tapulu vesaireli olan bu onbinlerce konutun yapımına izin veren belediyelerin, o 20 katlı deniz kenarı sitelerini çiziktiren mimarların, yapan müteahhitlerin, yedi ceddini besleyecek limonluğunu 5 daire karşılığında veren açgözlü yerlisinin tepesine tepesine kepçeyle vurmanın farz olduğu, bitmiş, tükenmiş şehir.
hesabın var mı? giriş yap