• sabah 8:00 akşam 18:00 bir patron altında çalışıldığında içine düşülen durumdur. türkiye'de 3 paraya çalışan işçi (mavi yaka) olmanın adı kölelikse 5 paraya aynı şartlarda çalışan beyaz yaka olmak modern köleliktir.
  • modern kölelik deyince ikinci husus maddeye,eşyaya ve eve köleliktir. köleleri genellikle kadındır.

    biz küçükken çok fakirdik be sözlük 2 odalı bir evde yaşardık odanın birisi hem çalışma, hem oturma hem yatma alanımızdı. ona göre eşya miktarını tasavvur eyle sen, sonra biz büyüdük ve kirlendi dünya. cebimiz para gördü,biz tarladaki nohutluktan çıkıp şehirli leblebi olduk, daha büyük evlerde daha çok eşya ile kendimizi ödüllendirmemiz gerekti. çok oda çok eşya demek onlar için çalışmak, bakmak temizlemek, yenilemek anlamına geliyor.

    modern kölelik budur işte.

    bana hizmet edecek nesneye ben zaman, para ,emek harcıyorsam adı modern köleliktir.

    edit: aylardan sonra bu entrye ikincisi diye başladığımı fark ettim. birincisi şurada #31952081
  • çinlilerin hepsi denebilir. bu duruma amerika dahil herkesin müsade etmesi de normal karşılanıyor.

    walmart’ın ucuzluğuyla meşhur ürünlerinin çoğu kuruma özel çalışan çin’deki fabrikalarda üretiliyor. bu fabrikalarda işçiler düşük maliyetli üretim için haftanın 7 günü, günde 12 saatten fazla çalışıyor. aylık maaşları ortalama 90 dolar.

    çin’deki fabrikada işçilerinin sözleri:
    pahalı kıyafetlerinizi giyerken, çocuklarınız yüksek kaliteli oyuncaklarla oynarken çin’i ve uzakdoğu’yu aklınıza getirin. sahip olduklarınızı ve harika hayatlarınızı çinli işçilerin gözyaşı ve terine borçlusunuz.

    kaynak: http://mserdark.com/dusuk-fiyatin-yuksek-bedeli/
  • işten eve, evden işe rutin tutturtur.
    sabah işe giderken hep sorarım kendime, "bu kadar insan nereye ve niçin gidiyor?" diye. kırmızı ışıklarda asık ve uykusuz, huzursuz binlerce yüz ile karşılaşırım. herkes tek bir amaca gider. kendini ve birbirlerini kandırmaya. kazıklamaya.
    biri 3'e üretir ,8'e satar, biri 8'den alır aynı ürünü 15' iteler. bir kişilik iş için 30 kişi, 30 ayrı belge düzenler ve bu devran böyle gelir böyle gider.
    insanlarda bu köleliği, çok normal bir durummuş gibi karşılar.
  • kapitalizmin açmazıdır. tabi sorsan kapitalizm şöyle mükemmel, böyle gerekli, olması gereken, rakipsiz diye bir sürü tırı vırıcı çıkar. ha bugün çinliye olan, yarın sana bana olur. gerçi hali hazırda olmakta ama, işte bu şükürcülükle bakalım kazığı göte daha ne kadar iteliyecekler.
  • abartmaya gerek yoktur, an itibariyle her calisan bu kapitalist duzenin kolesi durumuna gelmektedir. haftanin 7 gununun 5 gunu calismakta 2 gununde ise bu calisma temposunun kendisine vermis oldugu yorgunluk stress gibi yan etkileri atmaya calismaktadir. uzerine kendilerine verilen 3 haftalik izinle de yilin stresini attiklarini atmaya calistiklari idda edilmektedir.

    simdir sormaktayim ahali, bu modern kolelik degil de nedir??

    asil yapilmasi gereken illa ki tum islerin yurumesi dunyanin batmamasi ve bu "modern kolelik" olayindan cikilmasi icin, calisildigi kadar tatil yapmak, dinlenmektir. bu da degisik sekilde uygulanabilir ancak piramitin en ustundeki insanlarin, kalantor amcalarin isine bu hic gelmeyecegi icin dile dahi getirilmemektedir bu olgu.
  • geçmişten günümüze kölelik kavramı bize hep insanlık dışı geldi. tarih öncesi dönemde bir köle olmanın bir eşya olmaktan farksız olduğunu düşünüyoruz. şimdi ise kölelik kaldırıldı ve herkes özgür. peki gerçekten öyle mi? bugün gerçekten daha iyi bir durumda mıyız?

    öncelikle eski mısıra bir göz atalım. eski mısırda saatlerce çalışan, aç bırakılıp kırbaçlanan dayak yiyen köleleri kitaplarda okuduğumuzda, belgesellerde izlediğimizde içimizde hep bir acıma duygusu oluşuyor. piramit inşaatında sürekli kırbaçlanan, yiyecek su verilmeyen çalışmaktan ölen köleler... dönemin kanunlarını okuduğunuzda ise resmen bir aydınlanma yaşıyorsunuz. öyle ki piramit inşaatında çalışan kölelere öncelikle sağlık sigortası yapılıyor. 20 yaşına ulaşan bir işçi isterse evlenebiliyor, ve tüm evlilik düğün masrafları devlet tarafından karşılanıyor ve çifte yaşayacakları bir ev veriliyordu. doğan çocuklar okula gönderiliyor, başarılı olanlar ise seçilip devlet memurluğuna alınıyordu. belgesellerde izlediğimiz kırbaçlanma olayları ise gerçek dışı. tamamen bize düşüncelerimizi değiştirmek için dayatılan biz illüzyon.

    eski mısırda bir işçi eğer çalışmıyorsa işini doğru düzgün yapmıyorsa tıpkı günümüzdeki gibi uyarı alıyordu. eğer devam ederse konu mahkemeye intikal ediyor, şahitlerin ifadesi ile suçu kesinleşen işçinin maaşı kesiliyor, yine devam ederse de işlerinden atılıyordu. kovulmak zordu anlayacağınız. bunun sebebi ise işsiz kalmanın suça teşvik etmesiydi. yani işsiz kalan insanların zorbalık, hırsızlık gibi suça bulaşacağını düşünüyordu hakimler. bu yüzden maaş kesme, görev yerini değiştirme cezası daha çok tutulan bir ceza yöntemi idi. aynı şekilde işini düzgün yapan bir işçi, üstünün kendisine haksızlık yaptığını düşünürse onu mahkemeye verme hakkına sahipti.

    ülkenin herhangi bir yerinde kölenize haksızlık etmek, evlilik gibi ihtiyaçlarından yoksun bırakmak büyük suç teşkil etmekteydi. çalışma saatleri de günümüz gibi vardiyalı olarak değişiyordu. haftada 2 gün yılda 2 ay tatillere bölünüyordu. mesai süreleri ise 7 saatten fazla değildi.

    sümerlere baktığımızda ise yine şaşırtıcı bir tablo ortaya çıkıyor.

    bildiğimiz gibi sümerlerde yasalar hayatın her aşamasında yer almaktaydı. ve roma hukukuna benzer bir gayet sistemli bir hukuk sistemi mevcuttu. sümerlerde herkes yılda iki kere devlet tarafından sağlık ve yaşam standardı kontrolünden geçmekteydi. yine kölelerin de hayatları boyunca barınma, evlenme, sağlık gibi ihtiyaçları sahipleri(patronları) tarafından karşılanmak zorundaydı. ayrıca evlenenler köle olsun olmasın boşanmalarda nafaka sistemi de mevcuttu.

    şimdi antik yunan kölelerine göz atalım.

    yine diğer toplumlarda olduğu gibi barınma, evlenme, sağlık gibi hizmetler efendi(patron) tarafından karşılanmaktaydı. diğerlerinden tek istisnası efendinin kölesini dövme hakkı var. fakat eğer haksız yere dayak yediğini iddia eden köle şikayetçi olursa yapılan inceleme sonucunda köle haklı bulunduğu halde devlet tarafından el konuluyor, başkasına verilebiliyordu.

    şimdi günümüzdeki modern köleliğe bakalım.

    kapitalizm bizlere kendimizi iyi hissedebilme, çalışma şartlarımızdan memnun olabilmemiz için bizlere tarihteki tüm kölelerin hayvan gibi yaşadığını söyler.* kitle iletişim araçları ile de bunu gösterir. bilinçaltı bu mesajlarla dolu olan insan ise bugünkü bu standartları kabul eder. modern toplumda bir işçiyi ele aldığımızda kendisi geçmişte yaşamış bir köleden daha zor şartlar altında yaşamaktadır. fakat kendisi bunun farkında değildir.

    ülkemizi ele aldığımızda ise tablo daha karartıcı. ülkemizde şartlar en kötü medeniyetlerdekinden bile daha ağırdır. 1980 darbesinden sonra işçi haklarında yapılan kısıtlamalardan sonra her şey gün geçtikçe daha kötüye gitmeye başladı. başkanlık rejiminden sonra ise işçilerin hak arama grev yapma gibi bir lüksü de kağıt üzerinde var olsa da gerçekte kalmadı.

    ülkemizde ortalama çalışma süresi ortalama 12-15 saat ile kölelerden bile fazladır. izin günleri bakımından haftada bir gün izin yapan kısım ise oldukça fazla. yıllık tatil ise 2 hafta olmasına karşın 2 haftayı aynı anda kullandıran işveren sayısı neredeyse bir elin parmağını geçmeyecek kadar. ülkemizdeki modern köleler asgari ücret almakta ve eski çağlarda efendinin(patronun) karşılamakla yükümlü olduğu barınma, evlenme ve yiyecek vs ihtiyacını yine kendisi karşılamak zorunda.

    yine köle değiller diyebilirsiniz fakat birçok işveren ister mavi yakalı olsun ister beyaz yakalı, "maaş veriyorum ekmek veriyorum" kafasında. işçinin kendisine sattığı emeğin ve zamanın karşılığında bir para ödediğini düşünmüyor. tam aksine maaş verdiği için işçinin hayatını komple satın aldıklarını düşünüyor ve dayak olmasa da mobbing uygulamayı, bağırıp çağırmayı, ezmeyi kendilerinde hak görüyor.

    bunlara şahit olmak için avm'lerdeki büyük mağaza zincirlerinde mcdonald's burger king gibi fast food restoranlarında biraz zaman geçirmeniz yeterli. türkiye'de de hizmet veren abd merkezli dünyaca ünlü bir giyim markasının kapıda duran görevlisiyle ayak üstü konuşma fırsatım olmuştu. kendisi o firmada çalıştığı dönemde 10 saat boyunca ayakta durup mağazaya girenlere "hoşgeldiniz" çıkanlara "hoşçakalın" demek zorunda olduğunu söylediğinde çok şaşırdığımı hatırlıyorum. bunun kölelikten bir farkı yok bana göre.

    uzun lafın kısası türkiye'de asgari ücret veya biraz fazlasını alan özel bir kurumda çalışıyorsanız modern bir kölesiniz. hatta öyle ki sizden binlerce yıl önce yaşamış bir köleden daha zor şartlar altında çalışıyor ve daha azını alıyorsunuz. üç kuruş para kazanıyor, kazandığınızı size sunulan nöromarketing ve reklam çalışmalarıyla gereksiz harcamalar yaparak yine efendilerinize(patronlarınıza) geri veriyorsunuz. ve toplumun size dayattığı üstü örtülü kast sisteminden dolayı hep bir üst basamağa ulaşmak için, öyle görünmek için bu harcamaları yapmaya devam ediyorsunuz. sözlükte bile bilmem kaç bin bin tl maaş alıp lcw'den giyinen erkek/kadın başlıklarında bu durum bire bir gözlemlenebiliyor. dolayısıyla kölelik hiçbir zaman kalkmadı sadece biz değiştirilen algımızla bu kavramı içselleştirmiş durumdayız. ve çoğumuz modern köle olduğumuzun farkında olmadan özgür olduğumuzu sanarak yaşamaya devam ediyoruz.
  • sistem insanı köleleştirirken, övüp durduğu modern medeniyet de kölelik düzenini yerer. işte bu tak etti canıma dememiz gereken maskeli balodur, başka bişey değil. bizim hizmetliyi sabah 6 akşam 9 çalıştırıyorlar. üstelik adam hasta. biraz erken çıkayım diyecek olmuş, yerine adam bulunmaz mı sanıyorsun imasıyla karşılaşmış. hı hı kimilerimiz de eti yerine ülker yemeye devam etsin sermayenin rengi oluyormuş gibi.
  • paranın esareti ve bu esaretin bedeli olan modernliktir.

    sana sunulan güzel ambalajlarla süslenmiş ve aslında belki de ihtiyacın bile olmayan ama zorunlu ihtiyacınmış gibi inandırıldığın her şeye sahip olmak için köle olman gerekir. bunu da çok modern yollarla, ünvanlarla ve yaşam tarzları ile yaptırırlar. farkına varmadığın gibi zevk bile almanı sağlarlar.

    tabi bu işin en önemli silahı paradır. daha çoğu için daha fazla modernleşerek daha iyi bir köle olman gerekir. asla anlayamazsın uzun süre kaybettiklerini. çünkü kazandığın para ile kapanmıştır gözlerin ve düşüncelerin.

    olur da duruma uyanırsan bu sefer de çok geçtir, artık mecburiyetlerinin ve kaybetmek istemediklerinin kölesi olmuşsundur. bakmakla yükümlü olduğun ailen, çok sevdiğin araban, yüksel sosyal sınıfın ve daha pek çok şey senin zincirindir artık, kırmaya kıyamadığın ve kırabileceğine inanmadığın.

    kalıtsal ve bulaşıcı bir hastalık gibidir bu modern kölelik yaşadığımız çağlarda. sen istemesen de köle olarak doğarsın sırf ailen istemeden ya da isteyerek modern köle oldu ya da buna itilip mecbur bırakıldı diye.

    en acısı da bu durumu değiştirmek için maalesef tek yol daha çok para kazanarak kendini kölelikten azat etmek olarak gözükecektir. belki de gerçekten öyledir. yoksa tek başına modern köleliğin hayatın her alanına nakış gibi işlenmiş yapısından kaçıp kurtulman çok zorlu ve acılı bir süreçtir. vücuduna kaynamış gerekli gereksiz tüm bağları koparmak için acıya çokça dayanıklı olman icap eder.

    durum tespiti yapmak kolay da çözüm sunmak çok zor bu konuda, bu sebeple de sayfalarca yazsak bile gereksiz gözükecek söylenenler.

    ama yinede bir yerde işçi ya da müdür vs. olarak çalışmayı modern kölelik olarak tanımlamak çok düz ve yetersiz bir bakış açısıdır. paraya dayalı sistemin içerisindeki herkes işveren de dahil olmak üzere modern köledir, paranın esiridir. onun için onu var etmek için didinip durduğumuz sürece bu böyle olmaya devam edecek.

    ne zamanki karşılıksız, insanca ve özveri ile davranırız o zaman köleliğimiz son bulmaya başlar. düşünsenize benim elimde iki adet yiyecek var ve bana birisi yeterli ama sende hiç yok, ve sen bunlardan birisine sahip olamazsan öleceksin belki. bu durumda elimdekini para için satıyorsam ve elimdekini almak için gereken parayı kazanmak uğruna pek çok şeyini feda ederek çabalıyorsan ikimiz de köleyiz. para bizim efendimiz.

    oysa benim ihtiyaç fazlamı seninle paylaşsam böyle bir köleliğe kucak açmamış oluruz. tabi bu çok ütopik gibi gözükecek bir çıkarım, bunun için iyi niyet ve sağ duyu gerekiyor. tüm insanların buna sahip olduğuna ve sizi istismar etmeyeceklerine inancınız olmalı. köleliğimizi pekiştiren en önemli unsurlardan birisi de bu duygulara olan inançsızlığımız. kaldı ki köleliği sürdüren sistematik de bu yarayı sürekli deşerek kanar halde bırakıyor ki varlığını sürdürebilsin.

    özetle sen bana ben sana inanmazsam bize kimse yardım edemez ve o paranın üzerinde tanrıya güveniyoruz* da yazar haliyle. insana güvenmeyen tanrıya güvendiğini söyleyerek sömürmeye devam eder seni beni.

    üstelik o yazının yerinde daha önce birlikten kuvvet doğar* yazıyorken tanrıya güveniyoruz olarak değiştirilmesi ne demek istediğimi de yeterince açıklamaktadır sanırım`:http://tr.wikipedia.org/wiki/in_god_we_trust`.

    son bir örnekle konuyu toparlamak istiyorum:

    "asya'da avcıların maymun yakalamak için kullandıkları bir çeşit tuzak vardır. bir hindistan cevizi oyularak iple ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. hindistan cevizinin altına ise ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokabileceği kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği almak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar; ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. sıkıca yumruk yapmış olduğu elini, bu yarıktan dışarı çıkaramaz.

    avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamaz. aslında bu maymunu, tutsak eden hiçbir şey yoktur. onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. ama yiyeceğe olan açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

    bizleri de tuzağa düşüren şey açgözlülüğümüz ve kendi bağımlılıklarımızdır. bizi özgür kılacak olan da bu tutunduğumuz şeylerin farkına varıp onları bırakmaktır.`:http://sonmez.blogcu.com/maymun-tuzagi/9562355`"
  • içinde bulunduğum üniversite mezunu özel sektör çalışanlarının köle kısmını oluşturduğu güruh. patronun sana verdiği maaşın kat be katını kazanabilmesi için sabah 9 akşam 7 at koşturur gibi çalışmak, saat 7de yani mesai saati bitiminde işten çıkarken, patrondan önce ofisten ayrılırken kendini kötü hissetmek, sosyal güvencelerinin sınırlı olması, sınıf bilincinin oluşmaması, üniversite mezunu adı altında kendini avuturken işçi sınıfı olduğunu farkedememek genel özellikleridir. diğerinden 1000 lira fazla almak diğerlerinden ayrıldığını hissettirir nedense. 3te alsan 5te alsan aynı bokun lacivertisin halbuki. ama bu oldukça ufak detaylarla uyutulursun. 10 kişilik ofiste kimin işin sorumlusu olduğu sigortanın tam yatmamasından daha büyük sorun olur bu uyutma seanslarında. öyle bir ortam oluşturulur ki zaman zaman patrona üzülürsün kendi kıçı kırık halinle. kimse kusura bakmasın da sen bjk maçına kitlenirken bir yerlerinden kan alırlar.

    (bkz: hepimiz köleyiz)
hesabın var mı? giriş yap