• mutsuzluğa mahkumiyet.
  • bildiğin rahatsızlık işte. kökeninde kişinin kendisini "değersiz" görmesi yatar. bu değersizlik duygusu o kadar yoğundur ki, kişi kendinde oluşturamadığı değer duygusunu mükemmellik kavramı üzerinden hayatına katmaya çalışır. sanar ki; her şeyi mükemmel yaparsa kişiliği bundan nemalanır, kendine ve hayatına değer katar. halbuki mükemmellik son derece göreceli bir kavramdır ve ucu bucağı yoktur. dolayısıyla mükemmeliyetçiler aslında değersizlik duygusuyla kıvranan ve bundan kurtulmaya çalışan, çalışırken de benzetme yerindeyse "yılana sarılan" talihsiz bir topluluktur.

    mükemmeliyetçiler genellikle işkolik olurlar. dur durak bilmeden çalışan, ailesini çevresini işi yüzünden ihmal eden, iş yerinde sabahlayan, konuşmalarında işi ve çalışma kavramını yüceltenler çoğunlukla mükemmeliyetçilerdir. işkolikliğin derinlerinde yatan şey de bu değersizlik duygusudur aslında. kişi yine kendinde eksik bulduğu ve oluşturamadığı değerlilik hissini devamlı çalışarak, işinde iyi şeyler yaparak, başarılı olmaya çalışarak, insanların beğenilerini ve takdirlerini toplayarak elde etmeye çalışır. kısacası işkoliklik kişinin kendine değer katma çabasıdır. mükemmeliyetçilik de o çabanın en başvurulan tekniklerinden birisidir.

    ancak kişi ne kadar işkolik olursa olsun mükemmeliyetçilik, kişinin tasavur ettiği o şahane işi ortaya çıkarmasına bir türlü müsade etmez. bu yüzden kişi yaptığı işten hiç memnun olamaz. eline aldığı işi bir türlü bitiremez. bir işi bitirebilmesi için birinin ona "dur!" demesi gereklidir. o durumda bile elindeki işi hala eksiklik taşıdığı, üzerinde daha çalışılması gerektiği, tamamlanamamış ve bitmemişlik hissiyatıyla dopdolu olarak teslim eder. ama daima işe eklenecek bir şeyler vardır ve teslim süresi biraz daha olsa ne biçim eklemeler yapacaktır. işte o zaman o iş mükemmel olacaktır vs. vs. fakat mükemmeliyetçiye ek süreler de verseniz de, zaman ona hiç yetmiyecektir ve daima eksik bir şeyler kalacaktır.

    zamanla bu mükemmeliyetçi kişi, yapacağı işin hiç bir zaman tasavvur ettiği gibi bir şey olamayacağı hissiyle çalışamaz, bir şey yapamaz hale gelebilir. bilir ki yaptığı iş hiç bir zaman istediği gibi olamıyacak, sonucu nasıl olsa beğenmeyecektir. hatta istediği mükemmellikte bir iş çıkaramama korkusu yüzünden bir adım bile atmadan, işin başında günler geçirerek hiç bir şey yapamadan kilitlenebilir, bir santim bile ilerleyemeyebilir. aslında korkuyordur, çünkü eğer kötü bir şeyler yapar da insanlar beğenmezse kendisine işteki başarısı üzerinden kazandırdığı değerlilik hissi bir anda çöküp tuz buz olacak, zar zor ayakta tuttuğu kişisel değer duygusu zedelenecektir. bu korku, mükemmeliyetçiliğin genelde ileri aşamalarında yaşanan habisleşmiş biçimidir.

    mükemmeliyetçiler "kişisel değerlilik" duygusunda eksiklik çeken kişilerdir. ve bu eksikliği gidermek, kendini değerli hissedebilmek için bir şeyleri mükemmel yaparak, ya da yapmaya çalışarak yaratacağı değerlilik aurası üzerinden kendine değer katmaya çalışırlar. özdeğer duygusundaki eksikliğin yüzdesi oranında mükemmele olan takıntıları artıp azalır bu kişilerin. yani aslında mükemmeliyetçiler takıntılı, işkolik, kibirli insanlar gibi görünürken aslında değer duygusu eksikliği çeken sıkıntılı insanlardır.

    peki neden bazı insanların "öz değer duygusu" gelişmişken bazılarının, misal mükemmelliyetçilerin yeterince gelişememiştir. ben bunu çok düşündüm ve sonuçta bütün suçu ailede, yani ebeveynde buldum. bu değersizlik duygusunun baş müsebbibi ilgisiz ya da çocuğa değer verdiğini göstermekten aciz anne babalardır!

    çocuklar büyüme süreçleri boyunca hep bir şeyler yaparlar. türlü şeylere merak sarıp denerler, arada sıkılabilir ya da bir konuya çok bağlanabilirler. işte bu süreç içerisinde ebeveyn çocukların bu yaptıklarını maymun iştahlılık olarak görür ya da ne yaptıklarına özel ihtimam gösterip ilgilenmez, boşverir, bir biçimde paylaşmazsa çocukta değer duygusu erezyonu oluşmaya başlar. çocuk aslında yaptıklarıyla ilgilenilsin, paylaşılsın, onaylansın, takdir ve tebrik edilsin ister. ebeveyn bu süreç içerisinde çocukla ne kadar ilgilenir, yaptıklarını paylaşırsa çocuk da o kadar değer verildiğini hisseder. aslında ebeveynin çocuğa verdiği mesaj çok basittir: "sen bizim için o kadar değerlisin ki, bu yüzden de yaptığın ya da yapmaya çalıştığın her şeyle ilgileniyorum. beni her şeyden çok ilgilendiriyorsun..."

    bu basit mesaj çocuğun bütün hayatını etkiler. kendini değerli hissetmeye başlar, öz saygısı gelişir. yaptıklarının sorumluluğunu taşıyabilecek bir yetişkine dönüşür. kendini değerli hissedebilen insan başkalarına da değer verebilecek ve bunu gösterebilecek donanıma sahip olur. kendini değerli gören insan kendi hayatına değerli şeyleri çekmeyi becerebilir. çünkü o değerli bir kişidir ve değerli şeyleri hakkediyordur. bilinçaltı böyle çalışır. böyle hisseden bir insan da normal olarak hayatına değerli şeyleri çekecektir. ve genellikle tatmin dolu hayatlar sürerler.

    çocukluğunda bu değer duygusunu yaşayamamış insanlar kendine değer yükleme sürecinde sıkıntı çekerler. ve salt insan olduğu için bile kendini değerli hissetmesi gerekirken bu eksikliğini dış yardımla tamamlamaya çalışır. yani herhangi bir yeteneği varsa onu abartı bir şekilde ortaya koymaya çalışır. onun üzerinden kendine değer katmaya uğraşır. işte bu noktada mükemmeliyetçilik devreye girer. aslında sadece mükemmeliyetçilik değil, aşırıya kaçan her türlü tutum ve davranışımızın altında bu ebeveyn ilgisizliği yer almaktadır.

    titizlik ve temizlik takıntısı kendine değer katma çabasıdır. abartılı çapkın, uçana kaçana hallenen, işi skor olarak gören, yaptıklarını her yerde, her dakika anlatan, konuyu dönüp dolaşıp hep sekse getiren insanlar da kendilerine cinsellik üzerinden değer katmaya çalışıyorlardır aslında. aşırı kıskançlık kendini değersiz görmenin sonucudur. aşırı cimrilik kendini değersiz görmenin bir sonucudur. kendini aşırı beğenmek, narsist bozukluklar da kendini değersiz hissetmenin sonucudur. başkalarını değersiz görmek aslında kendini değersiz görmekten kaynaklanır. çünkü kendine değer veren başkasına da değer verir. yani kısacası aşırıya kaçan, takıntıya dönüşmüş her türlü davranışın altında "öz değer yoksunluğunun" izi görülür. ve bunun müsebbibi ebeveynlerdir.

    "yani ne olmuş, hepimizin anne babası biraz böyle değil miydi" savunmaları, "benim babam da babasından ilgi görmemiş o yüzden böyle, ben onu anlıyorum" aklamaları hiçbir şeyi değiştirmiyor. öğrenseydi birader! insanlar öğrenebilen yaratıklardır. hiç mi kitap okumuyor, televizyon seyretmiyor, çevresinde doğru davrananları görmüyor? hiç mi, farzımisal, küçük ev seyretmedin birader!

    size söylüyorum; çocuğuna bir gün olsun sarılıp "seni seviyorum" diyememiş babalar. çocuğunun konserine, gösterisine, maçına gidip onu alkışlamamış analar. çocuğuyla karşı karşıya oturup onu dinlememiş, anlattıklarına önem vermemiş, sadece derse yüklenip diğer yeteneklerini bastırmaya çalışan, görmezden gelen, gitar çalmak istediğinde "aman dersler engellenir" diye karşı koyan ebeveyn! sana söylüyorum... mazeretin yok senin, suçlusun. çocuğunun bütün hayatına yayılacak bozuklukların müsebbibisin!

    ve yine size söylüyorum evlenmeyi düşünen, yeni evlenmiş, yeni çocuk sahibi olmuş ebeveynler ve adayları: çocuğunuzu dinleyin. yaptıklarına ve yapmak istediklerine önem verin. daha da önemlisi ona değer verdiğinizi gösterin ve sık sık söyleyin. yani içinizden onu seviyor olmanız ve değer veriyor olmanızın bir önemi yok. bunu ona sık sık söylemeniz ve göstermeniz gerekiyor. yatarken mutlaka iyi geceler demeli, eve geldiğinde hoş geldin, giderken güle güle demelisiniz. bunlar basit şeyler değil onun varlığına olan saygının küçük gösterileridir. çocuğa vakit ayırmalısınız, onunla bir yerlere gitmeli, ilgilendiği her türlü hobinin peşinden gitmelisiniz. sporu seviyorsa onu bir spor dalına yönlendirip onunla antremanlara gitmelisiniz. sanatı, müziği, resim yapmayı sever çocuklar. onları bu tür kurslara yazdırıp her hafta sonu onunla bu kurslara girmelisiniz. bu iş yıllarca sürebilir yalnız söyliyeyim. vaktim yok, aman uğraşamam deme sakın. lanetlenirsin! çocuğu başından savanlar hayati bir hata yapıyor olacaklar. düzeltilmesi de sonradan pek mümkün değil, ya da pahalıya maloluyor herkes için.

    yani kısacası aslında basit bir takıntı gibi görünen bu mükemmeliyetçilik şeysi yüzünden bir araba laf etmemin kendimce büyük önemi vardı, mazur görünüz. bir filmde şöyle bir aforizma görmüştüm: "sevgi emek ister". ne kadar doğru lan!. sevgi emek ister tabi, üzerinde uğraşma ister. kuru kuruya olmaz! sevgi, beslenilmesi, üstüne titrenmesi gereken ve en önemlisi "emek" harcanması gereken bir şeydir. bir tarafa bırakıp kendi kendine sürüp gitmesini beklemek hayalciliktir, tembelliktir kolaycılıktır. sonuçta da sevgiyi besleyip büyütmeyen, uğraşmayıp kendi haline bırakanlar ilerde kendileriyle baş başa kaldıklarında "neden kimse beni sevmiyor lan!" diye mızıklanmasın diye söylüyorum bunları...
  • mükemmelliyetçilik hastalıktır. kendine hata yapma izni vermez insan. sürekli yaptıklarının kusursuz olması için kasar; kastıkça daha çok hata yapar. kendini acımasızca eleştirme huyunu beraberinde getirir. yıpratır, özgüveni sarsar. tedavi edilmelidir.
  • yaptiklarini hic begenmeyen, basarilarini azimsayan, onemsiz bulan, ya hep ya hicci; ornegin odevlerini yeterince iyi olmadigi icin, mesela yuz alamayacagi icin, teslim etmeyen, derse bes dakika gec kaldiginda utancindan giremeyen, insanlarla iliskilerinde hata yapacagim diye kimseyle yakin iliskide bulunmayanların ortak sorununa verilen ad. mukemmelliyetciler, sanilanin aksine isinde cok basarili olan insanlar olamazlar; basaramamaktan oylesine korkmuslardir ki cogu zaman hic bir ise girmemeyi tercih ederler.
    cocuklugunda baskalarinin onaylari ile hareket etmeyi ve kendilerini aldiklari onayin miktarina gore olcmeyi degerlendirmeyi ogrenmis bireylerin mukemmelliyetci olma olasiliklari cok daha fazladir; bu nedenle ilerleyen yaslarda yaptiklari en ufak hatanin bile hayatlarinin sonu olacagini dusunurler, eger baslarina bir sey gelirse kimsenin onlari kurtarmayacagindan korkarlar. bu korkulari deger yargilarinin keskinlesmesine ve davranislarini duygularina gore degil, saf mantik seviyesinde duzenlemelerine, hatta ne yapmalari gerektigini duzenledikleri uzun listeler hazirlamalarina***`neden olur; inanirlar ki bu listeler onlarin hic hata yapmamalarini saglayacak ve onlari en basarili, en guclu, en saygideger insanlar yapacak.
    ancak bunlar normal insanlarin bir hedef belirleme ve yola koyulma hevesinden cok otede davranislardir; mukemmelliyetcilerin hedefleri saglikli, gercekci degildir ve genellikle kendi kapasitelerinin hatta insanlik kapasitesinin epey ustunde beklentilerdir; dahasi normal insanlarin basarisizliklarini sadece o noktaya sınırlı tutabilirler, halbuki mukemmelliyetciler basarisizliklarini butun sahsi guven ve deger yitirme cizgisine kadar tasirlar.
  • mükemmeliyetçilik bir şeytan ilkâsıdır. hemen yapmaya başla. önemli değil varsın kırık dökük olsun, zaman içinde ustalaştıkça daha iyisini yapmayı becerirsin.
  • "çok iyi x yapamıyorum o zaman hiç yapmam lan" diye diye hayatınızın sikilmesine yol açan durum.
  • pek cok bilim adami mukemmeliyetciligi incelemistir. mesela sigmunt freud'a gore mukemmeliyetcilik superego ile baglantili olan, basari icin asiri istek duyma durumuyken, burns'e gore imkansiz istekler pesinde kosmaktir. mukemmeliyetcilik, en genel ve kabul edilen tanimi ile, kisinin kendi performansi uzerinde yuksek standart ve beklenti sahibi olmasi durumudur.

    hewitt ve flett, mukemmeliyetcilik kendine, diger bireylere ve sosyal duzene donuk olabilir demistir ki bu da, insanlarin gorusleri ile degisebilen algilarina gore oldukca mantikli bir yaklasimdir. bu goruse yakin olan frost ve arkadaslari* da buna katilip, mukemmeliyetci insanlarda hatalara karsi asiri titizlik, yuksek performans beklentisi, suphecilik ve duzen takintisi gibi davranislarin gozlenebilecegini belirtmistir.

    bazi bilim adamlari, mukemmeliyetciligin klinik olarak tedavi edilmesi gereken nevrotik yanlari bulundugunu soylerken, adler gibi insanlar bunun normal ve dogustan gelen bir durum oldugunu savunur.

    mukemmeliyetci insanlari nasil taniriz?

    mukemmeliyetciler icin her sey net olmalidir. belirsizlikten, arada kalandan nefret ederler. durum siyahsa siyah, beyazsa beyazdir; gri soz konusu bile olamaz.

    onlara bir sey begendirmek neredeyse imkansizdir. bu nedenle yaptiklari isleri tamamlayamaz, habire bir sey degistirirler. hatta leonardo da vinci'nin mona lisa'yi defalarca cizip yeniden boyamasi buna ornek gosterilir.

    mukemmeliyetci insanlarda yaygin olarak depresyon, anksiyete, yeme bozukluklari, alkol ve uyusturu bagimliliklari gibi durumlarla karsilasilir. iclerindeki tutkuyu dizginleyemedikleri zaman, tatmin saglayamazlar ve bu durum kisiyi intihara surukleyebilir. mesela yaratici dusunme becerisi ile kendini gosteren sanatcilarin bir kisminin, erken yasta hayatina son verme sebebi bu engellenmislik hissi olarak tanimlanir.

    bu insanlar asla takdir etmeyi bilmezler. hep daha iyisi oldugunu dusunduklerinden yetinmezler. bu sebeple cogu iskoliktir ve baska insanlara guvenmediklerinden, her islerini kendileri tamamlama egilimindedirler. bireysel islerde basarili olmalarina ragmen, bu paranoyakliklari yuzunden grup calismalari onlar icin kabusa doner.

    mukemmeliyetciler, basit oyunlari ve hatta hobilerini bile ciddiye alir ve kaybetmeye tahammul edemezler.

    surekli elestirirler ve tatminsiz davranirlar. bu yuzden etraflarindaki insanlari kirarlar.

    peki bu insanlar neden boyle olur?

    her seyden once aileler yuzunden elbette! cocugu at gibi kosturan ailelerin acimasiz ve yersiz elestirileri, cocugu hirslandirirken dengesini bozabilir.

    durmadan elestirilen benlik algisi yuksek bireyler, kisilik gelisimini nevrotik mukemmeliyetcilikle tamamlayarak, her seyin negatif yanina odaklanan bir hale gelebilir. cocuk akademik basariya o kadar odaklanir ki 99 alsa aglar. herhangi bir seyi basaramasa dunyasi yikilir ve bu siddet egilimi dogurabilir.

    benlik algisi dusuk bireyler ise, surekli daha iyisi icin cabalarken yetersizlik hissine saplanabilir. cocuk, basarisiz oldugu icin kendini sevilmeyen ilan etme egilimi gosterir. bundan korktugu icin de her seyden elini etegini cekebilir.

    asiri ilgi gosteren ve davranis kontrolune odaklanan aileler de elestirenler gibi, cocugu mukemmeliyetcilige iter. yapilan bir arastirmaya gore bu durum, supheciligi tetikler ve aferinci yapi dedikleri tutum olusur. surekli onay bekleme ve bagimli kisilik bu sayede ortaya cikar.

    insan, sosyal cevresi tarafindan da mukemmeliyetcilige itilir. basarili olanin yuceltilmesi o kadar yaygindir ki, bilinc alti kabul goren mukemmeli yapmaya odaklanir hale gelir. televizyonda ve gorsel basinda karsimiza cikan orneklere bakarsak, toplumun dayattigi dinamikleri gorebiliriz. mesela ozgurluk ve bireysellik kavramlarinin bu kadar gelistigi gunumuzde bile, kadinlarin barbie bebek ebatlarini yakalama ve erkeklerin ise zengin olma saplantilari sosyal dayatmadan kaynaklanir. cunku sunulan ornekte guzel kadin ve zengin erkek mukemmellik semboludur.

    mukemmeliyetcilik insani delirtebilir. bi kere yorucudur ve cesaret kiricidir ki bu da yeterince buyuk bir mutsuzluk sebebi olur. ancak ayni zamanda insanlar bunu olumlu kullanabildiklerinde kariyerlerine etkisi oldukca nettir.

    ozellikle anne babalar ve ogretmenler, cocukta bir ise baslamayi erteleme, isi tamamlamama egilimi, iskoliklik, asiri hirs, baskasina ve kendine yonelik asiri elestirel davranislar gibi seyler arama konusunda uyanik olmalidirlar. cocuklara "en iyi sen ol!" derken ruh sagligini bozmak ve obsesif bir kisilik gelistirmesine sebep olmak istemez herhalde kimse, degil mi?

    "aman da kasi, gozu, minik ayagi" diye sevilirken bir kisiligi oldugu unutularak buyutulen cocuklarin, aslinda her seyi algiladiklari anlasildiginda, bir seyler degisecektir diye dusunuyorum. kendi icgudulerini ve kisisel zevklerini tatmin icin cocuk yapan insanlarin, bu bencilliklerini kisisel hirslari icin cocuklarini oyuncak gibi oynayarak surdurmemeleri lazim. o cocugun, bebekliginden itibaren bir birey oldugunu kabul etmesi lazim her anne babanin. tercihlerine ve egilimlerine saygi duyularak buyutulen bir cocukla, tam tersi durumda buyuyen cocuk arasinda daglar kadar fark var!

    hakkaten sagduyulu davranildiginda mukemmeliyetcilik insanin hayatini kolaylastiran bir unsur olabilir. yeterince zor olan su sartlarda, ailesine bile surekli kendini kanitlamak zorunda kalan bir cocugun saglikli buyumesi mumkun mu ya? el insaf...

    ne alaka bilmiyorum da, ailelere "senin cocugunun kapasitesi bu kadar, cok buyuk beklentilere girip uzme ne kendini ne de cocugu" diyemeyip "zeki ama calismiyor" diye diye heba ettigimiz onca cocuga uzuluyorum yahu bazen. boyle eziyet olur mu lan!

    kaynak da belirteyim: mesela saniye bencik'in yuksek lisans tezi, sevgili umit davasligil'in ustun zekalilar ogretmenligi dersleri, hollanda'dan gelen bir suru ders notu, odevler ve tez yazmak icin bitirdigim bir suru kitap tabii. adlarini hatirlamiyorum ama :/
  • anlamına varamamış insanlar tarafından güzel bir şeymiş gibi söylenen rahatsızlıktır. özgüven eksikliği ve kaygı ile doğrudan alakalıdır.
  • "kendimde en sevmediğim özellik mükemmelliyetçiliğim" diyebilen kişi genelde narsisistik bir kişidir.

    asıl mükemmelliyetçilik kompulsiyonunu yaşayan obsesif kişiliğin mükemmelliyetçiliği ile aynı değildir bu mükemmelliyetçilik.

    açıklıyorum toplanın:

    narsist kişilik kendini tüm eksiklerine rağmen mükemmel göreceği için, iddia ettiği gibi herşey tam olsun eksiksiz olsun sözüm ona mükemmel olsun gibi uğraşları yoktur. mükemmellik kriterlerini kendi standartlarının belirlediğini düşünür. o yüzden millet atomu parçalar bu burun kıvırır. millet dünya güzeli seçilir aslında yüzü çok sıradandır onun için.

    obsesif kişilik, yapısı gereği kurallara uyma zorlantısı içindedir. mükemmelliyetçiliği onun ruhsal bir eksiklikle uğraşmasına işaret eder. bir nevi imkansızla savaşan don kişottur. kaygılı yapısı bu kaygı ile başetmesi için kurallar koymasına ve bunlara uyma zorlantısı içine girmesine yol açar. ellerini 5 defa yıkarsa temiz olacaktır. kurallara uyduğu müddetçe kötü birşey olmayacaktır. o yüzden eksik bir şeylerin olması onu kaygılandırır. herşeyi tam yapmalı, kural varsa uygulanmalı, gerekirse tekrar tekrar yapmalı ki mükemmele-eksiksize ulaşılmalı. böylece kaygının ruhsallığını dağıtma endişesinden kurtulmalıdır.

    obsesif kişiliğin mükemmelliyetçiliği olmazsa olmazlardan oluşur. ulaşılması için hep uğraşılması gerekendir, bu yüzden asla ulaşılamaz. narsisistik kişiliğin mükemmelliyetçiliği, mükemmelliğinden gelir. zaten öyle doğmuştur. bir hata yapsa da ne güzel ne orjinal bir hatadır o. mükemmel içerdedir, eksik olansa dışarıda, diğerlerindedir. mükemmelliğin korunması için diğerlerine karşı mesafe alınmalıdır. kıvırılan her burun, ruhsal olarak eksiğe karşı alınan mesafeye denk gelir.

    not: hey sen! her psikolojik yazı okuduğunda "aa bende biraz bundan var" diyen! senin bıngıldağını koparırım akıllı ol!

    edit : imla
  • özünde tembel olan insanlara yakışmayan durumdur.

    kendimden örnek vermek gerekirse kolay kolay bir işe el atmayan bir insanım fakat ne zaman bir işe girişsem en ufak detayına kadar uğraşırım, bir şey yapılacaksa hastalık seviyesinde dört dörtlük yapılmalıdır bence. bu yüzdendir ki fazla el atmam olan bitene.
hesabın var mı? giriş yap