• mülkiyet ögrenilen bir kavram degil, cinsellik, aclik, korku, öfke gibi beynimizin icine genetik olarak islenmis dogal güdülerden birisidir. sanildigi üzere yalniz insanda degil, iseyerek kendi hakimiyet alaninin citini ceken köpekten, ayni yöntemle sürüsüne, yani mülküne, baska bir erkek yanastirmayan aslan, kaplana degin bir cok memelide görülür. niye var oldugu konusunda ise hayatta kalmayi kolaylastirmaktan, hayatta olmayi güdülemeye kadar hic biri kanitlanamayacak bir cok spekülasyon yapilabilir. dolayisiyla, insanin özünde yoktur aslinda böyle bir sey, sinifli toplumla yaratilmistir falan demek kanimca hastaliga yanlis teshis koymaktir. sinifli toplumla yaratilan, zaten daha önce de var olan mülkiyet duygusu degil, arti degere el konulmasi yoluyla mülkiyetin büyük bir kisminin, kücük bir azinligin elinde yogunlasmasidir.

    bence, beynimizde ickin olarak yeralan bu güdüye karsi yapilmasi gereken, tabii ona karsi bir sey yapmak geregi duyuyorsak, onu toptan reddetmek yerine, sinirlamayi ögrenmek ve ögretmektir. nasil ki cagdas insan öfkesine, korkusuna ve cinselligine hakim olmayi ve yeri geldiginde onu kisitlamayi ögrenmisse, diger güdüler gibi cogunlukla ikili iliskilere degil, icinde yasanilan topluma dogrudan ve cogu zaman yikici etkide bulunan ve dolayisiyla toplumun varligi icin kimi zaman oldukca tehlikeli sonuclar dogurabilen mülkiyet güdüsünü sinirlamayi da ögrenmelidir. ha, ama bakin bunda insan soyu olarak o kadar basarili olamiyoruz. belki de mülkiyet güdüsü, doganin veya, teist arkadaslar icin, tanrinin gerekli gördügünde kendi kendimizi yok ederek sahneden cekilmemiz icin beyinlerimize koydugu bir cesit bug, bir nevi emniyet sübabidir. hatta bir keresinde debug etmeye calismistik insan soyu olarak, sene 1917 falan, ama öyle kolay mi bu is, sökmedi tabii. neyse, bu gidisle bu is baska soylara kalacak gibi, demek bizim misyonumuzda buraya kadarmis...
  • mülkiyet kavramı insanlığın tarih boyunca izlediği gelişimde level atlayıp göçebelikten yerleşik hayata geçmesiyle ortaya çıkmıştır. zemin hazırlandıktan sonra bir alanı çevreleyip “burası artık benim” demeyi akıl edebilen ilk insanla doğmuştur. “nerden senin oluyormuş lan?” diyeni kovalama gücüne sahip olduğu takdirde de mülkiyeti meşrulaşmıştır. insanın o günkü düzeni içinde metastaz gibi, virüs gibi yayılmış ve kendini toplumun yaşam tarzına kabul ettirmiştir. fakat altını çizmek gerekir ki mülkiyetin doğuşu basit bir sebep-sonuç ilişkisidir, yani 9’dan sonra 10 gelmesi gibi, ortaya çıkarken izlenen süreç kanımca tamamen doğal bir süreçtir.

    bugün dünyadaki düzene genel bir bakış yapacak olursak, dünyanın tamamına yayılmış adaletsizliğin temelinde mülkiyet olduğu açıktır. her anlaşmazlık sahip olanla olmayan arasındadır; sahip olan da mülkiyetten aldığı güçle sahip olduğu şeyi koruyacak güce sahip olduğundan bu hır gür bitmemektedir.

    fakat bu adaletsizlik içinde var olan bir gıdım adaletin temeli de bir ölçüde mülkiyettir. mülkiyet bir insanı saygıdeğer bir birey, itibarlı bir kişi yaptığı için her mülk sahibini sistemde eşit haklara sahip parçalar yapar. var olan sistemin devamını mülkiyet sağlar.

    bütün bunlar sadece özel mülkiyet için geçerli değildir. devlet de bu kavram karşısında diğerlerinden aşağı kalmamış, o da mülkiyetten sebeplenmiştir. kendisi de dahil olunca bunu korumak istemesi de gayet anlaşılmaktadır. insan hakları, düşünce özgürlüğü ve demokrasi vs. ise bu düzende ciladır ve iki amaca hizmet etmektedir; mülkiyet kavramına ucundan dahil olan ama yine de zarar gören tarafı öldürmeyip ayakta tutabilmeye yaradığı gibi, mülkiyet ile zengin olmuş uluslarda vicdanı rahat etmeyen kesimlere “kutsal bir amacımız var, herkesi seviyemize çekeceğiz, dünya cennet olacak” diyerek insanın içindeki “doğal adalet” kavramına sahip bireylerin vicdanlarını rahatlatmaya da yarar.

    velhasıl kelam, mülkiyet hırsızlıktır.

    “eski yunanlılar köleliği hiç yadırgamazdı,
    sizler de mülkiyeti.”
  • "her tarihsel dönemde mülkiyet, değişik biçimlerde ve birbirlerinden tümüyle farklı toplumsal ilişkiler içinde gelişmiştir. dolayısıyla, burjuva mülkiyetini tanımlamak, burjuva üretimin tüm toplumsal ilişkilerinin açıklanmasından başka bir şey değildir. mülkiyeti, sanki bağımsız bir ilişki, ayrı bir kategori, soyut ve ölümsüz bir düşünceymiş gibi tanımlamak, metafiziğin ya da hukukun kuruntusundan başka bir şey olamaz."
    marx, felsefenin sefaleti
  • 'mülkiyet, başkasının işgücünden serbestçe yararlanma yetisidir.'
    'aile içindeki ilkel ve gizli olan kölelik ilk mülkiyettir.'

    marx, alman ideolojisi
  • --- spoiler ---

    göçebe toplulukların toplumsal sorunları yoktur. birbirleriyle değil, doğayla çekişmektedirler. ne saymak, ne de yazmak gereğini duymuyorlar. doğa korkusu, onları, birtakım bitkilere, taşlara hoş görünmeye zorluyor. böylesine bir yaltaklanmanın dışında din anlayışları da yok. erdemsizlik bulunmadığı için erdem kavramı belirmemiştir. birbirlerine karşı ne iyilik, ne de kötülük ediyorlar. doğanın ezici baskısı altında tutunmaya çabalayarak kardeşçe yaşamaktadırlar. bilgileri, doğadan korunma yolunda gelişmektedir. bu gelişmenin sonunda içlerinden biri çıkacak, bir toprak parçasının çevresine kazıklar çakıp, burası benimdir, diyecektir.

    insanlık tarihi, artık, bu kazığı çıkarmak için çekilen acıların tarihidir.

    --- spoiler ---

    (orhan hançerlioğlu, düşünce tarihi)
  • artı ürün artı değeri bu da mülkiyet kavramını ortaya çıkarmıştır. her canlının, "burası benim alanım" dediği mülkiyet kavramı vardır. neolitik çağ ile birlikte mülkiyet kavramı tanrı adına, o bölgenin idaresi anlamı kazanmış ve ekonomiyle bağlantılı olarak ruhban sınıfını oluşturmuştur. her toplumda ruhban sınıfı vardır fakat yakın doğu'da özellikle kent devletlerinin kurulmasıyla mülkiyetin tanrı varlığına ait olduğu inancı oluşmuş ve bu inanç mülkiyeti yönetecek birisinin ortaya çıkmasını gerektirmiştir. gücü olan kişi ekonomiyi eline almış ve ülkeyi tanrı adına yönetmiş, bunun sonucu olarak da tapınaklar ortaya çıkmıştır. tapınak diğer kutsal yerlerden farklı olarak sembolizm ve anıtsallık içermiştir.
  • jean genet 'nin hırsızlık yaparken en çok düşündüğü kavram.
    "bir malı çaldığımda mülkiyet düşüncesi içinde yüzerim.orada olmayan mal sahibini yeniden yaratırım.
    (bkz: journal du voleur)
  • mulkiyet hirsizliktir.
    mulkiyet, ayni zamanda bilim ve felsefe acilarindan imkansizdir, cunku dunya fanidir; ya da buddha'nin soylemis oldugu gibi dunya yanmakta olan bir evdir.
    ote yandan, mulkiyet, ozgurluk getirir. bir eylemi gerceklestirebilmek icin gerekli bilgiye sahip olmak, bireyi ozgur kilar.
    dolayisiyla, mulkiyet hirsizliktir, imkansizdir, ve ozgurlestiricidir.
  • liberalizmin temel kavramlarindan.
hesabın var mı? giriş yap