• soğan doğarken sakız çiğnenirse göz yaşarması önlenir.
  • frekansların varlığını keşfetmek.
    artık insan ilişkilerinde çok daha yönlendirici ve güçlü hissediyorum.
  • anfırgivın iki
  • duygusal akan gözyaşındaki protein enzim lipit lisozim ve elektrolitler tahrişten dolayı akan gözyaşından %25 oranında daha fazla.
  • yaklaşık 9 saat önce 2022 yılı nobel kimya ödülünü kazanan bilim adamları açıklandı.

    nobel kimya ödülü'nün bu yılki sahipleri klik kimya ve bioortogonal kimya alanındaki çalışmaları ile carolyn r. bertozzi, morten meldal ve k. barry sharpless oldu.

    barry sharpless ve morten meldal, moleküler yapı taşlarının hızlı ve verimli bir şekilde bir araya geldiği işlevsel bir kimya formunun, klik kimyanın temellerini attılar. carolyn bertozzi ise klik kimyayı yeni bir boyuta taşıyarak canlı organizmalarda kullanımını sağladı.

    bu başarıları ile nobel kimya ödülünü kazanmaya hak kazandılar.

    peki bu bilim adamları ne yaptı?
    insanlığın kimya alanında ufkunu iki katına çıkardıkları buluşları neydi?

    * * *
    carl sagan kimya hakkında şöyle demişti;

    “klor, birinci dünya savaşı'nda avrupa savaş alanlarında kullanılan ölümcül zehirli bir gazdır. sodyum, suyla temas ettiğinde yanan aşındırıcı bir metaldir. birlikte sakin ve zehirsiz bir madde olan sofra tuzu oluştururlar. bu maddelerin her birinin sahip olduğu özelliklere sahip olmasının nedeni kimya denilen bir konudur.”

    jung ise şunu;

    "iki kişiliğin karşılaşması, iki kimyasal maddenin teması gibidir: herhangi bir tepkime olursa ikisi de dönüşür." ~ carl jung

    görsel

    bugün biraz kimyanın kokulu ve büyülü dünyasında dolaşacağız.

    bu dünyada dolaşmaya ve bu dünyayı anlamaya çalışmaya başlamadan önce güvenlik için son bir not:

    çünkü dünyanın tüm önemli kimya labratuarlarının girişinde bu yazar.

    kapalı sistemlerdeki maddeleri lütfen ısıtmayınız. çünkü patlar : )

    görsel

    start

    bir futbol takımının teknik direktörü maç öncesinde takımını hazırlar. antremanlar yaptırır. rakiip takımın maçlarını izler. rakip takımın eksik yönlerini tespit eder. futbolcularının olumlu niteliklerini değerlendirir. takımına maç ile ilgili taktikler verir. saha içi dizilim şablonunu oluşturur. duran top organizasyonu için planlar yapar vs

    tüm bunları maç başlamadan önce yapar. ama işi burada bitmez.

    çünkü hakem düdük çaldıktan sonra sahada bir sürü farklı olay yaşanır. öncesinde ne kadar detaylı plan yapmış olursan ol, işler bir noktada planın dışına çıkar.

    oyunculardan biri sakatlanır. sarı kart gören oyuncular olur. kırmızı kart gören olur. bazı oyuncuların o gün gününde değildir.

    hakem sertliğe fazla izin verir. ya da oyunu sürekli durdurup soğutur.
    maçın başında saçma sapan bir gol yersin. durumu düzeltmek için risk alman gerekir.

    tüm bu olabilecek sonsuz sayıda değişkene karşı tepki vermek için teknik direktörler saha kenarında dururlar. ve oyunu izlerler. ve gerekli müdahaleleri yaparlar.

    maç öncesi ne kadar detaylı çalışırsan çalış, maç başladığında yaşanan her türlü değişkene bir tepki vermek zorundasın.

    bunu yapamazsan iyi bir teknik direktör olamazsın.

    * * * *

    peki vücudumuzun teknik direktörü kim?

    dna'mız.

    milyonlarca yıllık evrimde en iyi genler aktarıla aktarıla bir noktaya varılmış. vücudunun hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı tüm durumlar için gerekli genetik bilgi her bir hücrenin çekirdeğinde bilgi olarak depolanmış.

    ama hayat şişede durduğu gibi durmaz. yaşanırken bir sürü şey olur. kıtlık olur. savaş çıkar. sevgilinden ayrılırsın depresyona girersin. gece vardiyası olan bir işin vardır. uyku düzenin bozuktur. yemek yeme saatlerin düzensizdir.

    bir sürü şey olur. bunların olacağı doğmadan önce bilinmiyor.
    peki tüm bu olanlara uygun yanıt nasıl veriliyor?
    dna'mız doğumla birlikte herbir hücremize değiştirilemez biçimde yerleşti.

    peki değişken durumlara karşı vermemiz gereken yanıtı verecek proteinleri nasıl üretiyoruz?

    bu aslında büyük bir sorun. ve vücut buna dahiyane bir çözüm bulmuş. posttranslasyonel modifikasyon yani dna'nın ürettiği proteinleri üretim sonrası modifiye etmek.

    bu çok zorunlu bir durum. çünkü insanlarda yaklaşık olarak 30.000 genom var.

    30.000 genom ile tüm vücudu her koşula adepte olacak şekilde yönetmek imkansız.

    çözüm

    posttranslasyonel modifikasyon bu sayede 30.000 genomdan 30.000 farklı protein üretebilecekken
    1 milyon ayrı protein üretebiliyoruz.

    olaylar kabaca şöyle oluyor.

    vücudun bir proteine ihtiyacı var. (protein deyince aklınıza kas gelmesin, enzimler, bağışıklık elmanları, çeşitli hormonlar vs. vücutta fonksiyonel olarak çalışan her ne varsa kabaca proteindir. diğer şeyler enerji deposudur. ) ihtiyaç olduğunda hemen dna o protein sentezlemeye başlar diye düşünüyorsunuz. ama gerçekte işler böyle yürümez.

    dna'nın protein sentezlemesi ile hücrede protein üretimi çoğunlukla eş zamanlı değildir.

    bu söylediklerimi bir örnekle açıklayım.

    sipariş geldi. bir pileli etek üretmeniz lazım.

    hemen iplikleri ( aminoasitleri) dokuyup kumaş haline getirir. sonra oluşan kumaşı boyar. sonra dikim haneye götürüp diker misiniz?

    yoksa hazırda kumaşlar vardır. o kumaşları ihtiyaç duyulan siparişlere göre diker misiniz?

    cevap ikincisi.

    vücutta böyle yapıyor. dna'nın 30.000 genomuyla sentezlediği ham protein kumaştır. ama bu ham protein katlanıp 3 boyutlu hale getirilmesi lazım. yani etek olarak ya da ceket olarak dikilmesi lazım.

    bu dikiş işi posttranslasyonel modifikasyon'dur.

    ham proteinin orasına burasına metil ekliyorsun. fosfat ekliyorsun. açil grubu ekliyorsun. proteinin yapısındaki kimi elementlerin arasında kovalet bağlar oluşturuyorsun vs. böylece protein katlanıyor, kırışıyor, buruşuyor. 3 boyutlu fonksiyonel bir ürün oluyor.

    buraya kadar herşeyi anladın sanırım. hiç hız kesmeden devam edelim.

    bu proteinin 3 boyutlu yapısı ile ilgili bilgi dna üzerinde yazmaz. bunları proteinler sentezlendikten sonra yapılır. ihtiyaca göre yapılan şey sonradan değiştirilede bilir.

    modifiye edilmiş proteine bir şey eklersin, diyelim ki bu protein enzimse daha hızlı çalışmaya başlar.
    başka birşey eklersin inaktif hale gelir. ama dayanıklı olur. hücreden dışarı salarsın. kanda gider hedef bir organ orada hücreler içine alır bu proteini, onu inaktif eden komponenti çıkarır ve protein üretildiği yerden çok uzakta çalışmaya başlar.

    tokken enerji depolama yönündeki enzimler hızlı çalışırken açlık oluştukça bu enzimler yavaşlar.

    peki nasıl? enerji depolayan enzimler yıkılıp ortadan mı kaldırılıyor. tekrar ihtiyaç duyulunca sil baştan üretiliyor..

    hayır. enzimlerin çalışma hızı modifikasyonla artırılıp yavaşlatılıyor.

    yani vücut yaptığı hemen hemen tüm işleri proteinleri modifiye ederek yapıyyor.
    görsel

    1990'larda insan genom projesi başladı. başta tıp dünyası olmak üzere tüm bilim çevreleri nasıl heyecanlı. nasıl umutlu

    2003 de proje bitti. abd başkanı toplantı yapıyor. tüm dünyadan canlı yayınlanıyordu.

    insanlığın gen haritası çıktı.

    iran bu yapılan işin yanlış olduğunu açıkladı tabi. hilkat garibesi üretilmesinden korkuldu. yapılan iş lanetlendi.

    iyimser bilim adamları bu haritaya göre bir çok hastalığın artık tarihe karışacağına inandılar.

    kanser, obezite, kalp hastalıkları, kısa boy, kellik, küçük meme ortadan kalkacaktı.

    ibrahim tatlıses'in soyunun bile göğsü çok kıllı olmayacaktı

    ismail türit'in torunları çok terlemeyecekti.

    görsel

    bunların hiçbiri olmadı. en azından çok azı oldu.

    çünkü genler evet önemli ama işler vücutta düşündüğümüz gibi işlemiyor.

    dna vücudumuzun anayasasıdır. ama ülkelerde işler anayasaya göre değil kanunlara göre yapılır.

    kanunlar ise proteinlerin modifikasyonudur.

    anayasa'da olmadığı için kanatlarımız çıkmaz. ama anayasada var diye şizofren babanın tüm çocukları şizofren olmaz.

    gen ve çevresel etki bir araya gelir ve çeşitli hastalıkları oluşturur.

    çevrenin etkisi proteinlerin modifikasyonu sayesindedir.

    şizofren olmaya yol açacak beyindeki değişiklikleri yapacak olayları yapan proteinleri modifiye ederek aktive de edebilirsin. inaktive de.

    * * *

    şimdi gelelim asıl konumuza. nobel kimya ödülüne

    bu abilerimiz proteinlerin modifiye edildiği basamakları incelememizi sağlayan kimyasallar geliştirmişler. hatta bu kimyasallardan bazılarının fotoklik özelliği var.

    şöyle ki!

    bir enzimin aktivasyonunu değiştiren bölgedeki modifikasyonu sağlayan glikazilasyon basamağındaki şekerin yapısına bu abilerimizin ürettiği şeyler bağlanabiliyor.

    ve bu bağlanan kimyasallar proteinin yapısını bozmuyor. çünkü bağlanması gereken asıl şeyle neredeyse aynı kimyasal özellikleri var.

    protein olması gerektiği gibi pileli bir etek oluyor.

    fakat o da ne!

    bu bağlanan şeylerin foto klik özelliği var. belirli dalga boyundaki ışık bu proteinlere düştüğünde fotoelektrik etkiyle molekül enerji kazanıyor. ve eteğin katlanıp pileli hale gelmesini sağlayan bağları kovalent bağları kurmaktan vazgeçiyor.

    görsel

    pileli etek ilginç biçimde seksidir. piller bozulunca etkisini kaybeder.
    fotoklik sonrasın proteinin özgün şekli bozulunca protein de etkisini kaybediyor. çalışmaz oluyor.

    örneğin gırtlak kanserisin.

    dna sentezinde kullanılan enzimin yapısına fotoklik özelliği olan bu bilim adamlarının ürettiği kimyasalardan ilave ediyorsun. sonra gırtlağa gerekli dalga boyunda ışık gönderiyorsun.

    pat, gırtlak bölgesinde hücre üretimi durmuş. kanser hücreleri çoğalamıyor.

    günümüzde vücuttaki tüm hücrelerin üremesini durduran ilaçlar veriyoruz. bu yüzden saçlar dökülüyor. bağırsaklar bozuluyor. her yeri mahvediyoruz.

    şimdi ise bilgisayardaki farenin tuşuna basar gibi, sadece kliklediğimiz yerdeki kimyasallar çalışıyor. seçtiğimiz yerde seçtiğimiz sonuçları elde ediyoruz.

    daha da önemlisi, vücut içinde işler nasıl yürüdüğünü anlamamız için vücut içinde gerçekleşen reaksiyonları canlı canlı izleme şansımız oluyor.

    hmm diyoruz.

    büyük oğlan dayısına çekmiş uzun boylu
    ama küçük kız halasına çekmiş kısa boylu

    oysa büyüme hormonu az sal diye bir gen yok. büyüme hormonu salgılama geni vardır. ama bazılarında büyüme hormonu salgıla geninin ürettiği protein daha az aktif bazılarında daha fazla aktif.

    özel işaretçileri gönderiyoruz. bakıyoruz. hmmm diyoruz.

    uzun boylu olanın büyüme hormonunun şu kısmında açil halkası 3 tane var. öbüründe 2 tane

    bu yüzden bu kız kısa kaldı.

    konu sadece insanla sınırlı değil.

    aynı ırkın her ineği aynı miktarda süt üretmez. evet ırksal farklar önemlidir. anayasa genel çerçeve yapar. bazı inek ırkları etçi bazıları sütçüdür.

    ama etçi ırktan bir ineğin süt üretimini bazı tuşlara basarak belki artırabiliriz.
    ya da sütçü ırkın daha da fazla süt üretmesi için daha çok süt üretmesini sağlayan proteini daha da çok üretsin diye daha da aktif hale getirebiliriz.

    insanları yaşlandıran, kasların kendini onarma döngüsünü zayıflatan şeyleri bunu yapmamasını sağlayabiliriz.

    yani çok fazla şey yapabiliriz.

    nobel kimya ödülü kazanan bu bilim adamlarının kimya bilimine yaptıkları katkılar sayesinde
    ismail türütün torunlarının daha az terlemesine bir adım daha yakınız.

    nobeli hak etmişler mi?

    bence fazlasıyla hak etmişler.

    * * *
    kişisel not:

    instagram sayfamada beklerim.

    https://www.instagram.com/…ugw/?igshid=nmy1mzvkody=
  • şimdi yazacağım şeyi iyi okuyun. bunu ana akım medyada görmezsiniz.

    bugün birleşmiş milletler insan hakları konseyi, çin'de uygurlara karşı bildirilen insan hakları ihlalini tartışmaya yönelik bir önergeyi oy çokluğu ile reddetti. türkiye bu oylamada yoktu. oylamada olup önergeyi reddeden bazı ülkeler:

    pakistan

    katar

    senegal

    sudan

    arap emirlikleri

    kazakistan

    özbekistan

    endonezya

    milliyetçi olarak geçinen vatandaşlarımıza duyurulur. pakistan vs. kardeşimiz dediğiniz ülkeler bunlar. bunları iyi tanıyın ufkunuz genişlesin.

    kaynak
  • çoğunuz çiftlik karidesi tüketiyorsunuz haberiniz yok. gittiğiniz restoranda kabuğu üzerinde beyaz karides talep etmelisiniz. beyaz yoksa black ya da tiger ailesinden kabukları siyaha yakın ya da koyu renklerde olanı isteyiniz.

    dünyanın en lezzetli karides türü penaeus familyasından olan beyaz karidestir. çoğunlukla hint okyanusuna sınır ülkelerinde, ülkemizde de mersin ve adana civarında bulunur.

    eylül ve ekim ayi sezonudur. tezgahlarda size jumbo diye sattıkları kiloda 35-40 adet gelendir. buna 3 numara, kiloda 25-30 gelene 2 numara denir. aslında jumbo kiloda en fazla 15-18 adet geldiğinde jumbodur.

    metro gibi marketlerden aldığınız et karidesler de çiftliktir ve en az %30 su vardır içinde. iqf denilen bir yöntemle dondururlar. görüntüde siz ürünü daha büyük sanırsınız, aslında suyla kaplamışlardır. paket kalamarlarda %50 su basarlar. bunlara dikkat edin.

    okyanusdan wild catch dediğimiz yöntemle avlanan beyaz karideslerin faydalarını siz düşünün. protein hazinesidir.

    tava yiyecekseniz ülkemizde bol olan çim çim karidesten yaptırınız. kırmızı pembe kabuklu küçük karideslerdir. hani çok kokuyor dediğiniz aslında bu karidestir genellikle. bastırmak için içine her bir şeyden karıştırıp yaparlar.

    bir de yediğim en kötü şey diyenler, gerçekten karides ve onu iyi pişirip sunan birinden deneyimlemisler mi ?
  • kurtlar vadisi'nin 53.bölümü yayınlanmadan önce televizyonda sigara içilmesinin görünmesinin önüne geçen rtük kararı çıkmıştır. o yüzden bu ve önceki bölümlerde sigara sahneleri varken bu bölümden sonra olmamıştır. sigara içilen bu son bölümde dikkat çeken detaysa polat alemdar'ın sigara içmeye çalıştığı sahnelerde sigarası sniper tarafından iki kez vuruluyor, çakmağı da aynı şekilde vuruluyor, daha sonra sigara içmeye çalıştığı sırada çakmak bulamıyor ve bölümün son sahnesinde herkesin hafızasına kazınan o ünlü replik söyleniyor; ''ateşin var mı abdülhey?''.
  • bir buyuk raki
  • pacman oyunundaki 4 hayaletin kısa hikayesi.

    entry'deki bilgiler doğukan güven nomak'ın youtube sayfasında bir röportaj olan nasıl game developer olunur isimli videodan alıntıdır.

    1970'lerde pacman yapıldığında içinde bulunan 4 ghost takım oyununa dayanan bir yapay zeka ile üretilmişler. kendi zamanları yani 70'ler için oldukça büyük bir deha olan bu ghostların her birinin de ayrı bir görevi var:

    hayaletlerden biri takipçilik görevini üstleniyor, sizin olduğunuz yere gelmeye çalışıyor devamlı olarak. ikincisinin görevi, bizim gitmeye çalıştığımız bir kavşağı kapatan veya oraya ulaşmaya çalışması. üçüncüsü, pacman'da kullanılan kapılardan bizim zıttımıza yakında duruyor. açıklamak gerekirse, ekranın sağındaki kapıdan girip solundakinden çıktığımızı düşünelim, bu hayalet biz sağ kapıya yaklaştıkça sol kapıya, sol kapıya yaklaştıkça da sağ kapıya doğru yol alır. dördüncü hayalet ise alan savunması yapmaya çalışır. genelde bir köşede bekler ve kalan peynirler için savunma yapar.

    pacman diyip geçtiğimiz, günümüzde basit gözüken bir oyun için böyle güzel bir yapay zeka'nın 1970'lerde assembly ile yazılmış olması hoş :)
hesabın var mı? giriş yap