• bugün size ölümü anlatmak istiyorum. aslında kimsenin tam olarak bilmediği çevresinden teğet geçen bilgiler var elimizde. peki sen kimsin de kimsenin bilmediği şeyi bize anlatacaksın sayın amuna koyduğum diyenler olacaktır. ben tıp doktoru olarak ölümün histolojisini fizyolojisini patolojisini okudum. kalbi duran pek çok insan gördüm ve beyin ölümü kararı verilirken oradaydım. şamanizmle uğraştığım için ölülerle iletişim astral seyahat için madde kullanımı gibi deneyimlerimi zaten yazmıştım. ölüm hakkında araştırmalar yaptım hem tıbbi hem felsefi ulaşabildiğim her şeyi okudum. bu konuyu işleyen bir roman yazdım. sanıyorum ki bu konuda konuşabilirim. kitabımı edinmek isteyen olursa profilimde link var bu arada.

    neyse başlayalım.

    aslında ölüm en yalın tanımıyla enerji kullanarak entropi artışına karşı koyamayacak noktaya gelmek demek. bu tanım yalın olsa da bazı teknik terimler içeriyor; fakat işin özü gerçekten de bu: bizler, etraftan aldığımız "besin" adını verdiğimiz kimyasal ve düzenli enerji paketlerini vücudumuza alarak parçalıyoruz; yani entropilerini arttırıyoruz. bu sırada açığa çıkan enerjiyi kullanarak, kendi entropimizin artışına karşı koyuyoruz. yani vücudumuz açık bir sistem olduğu için, enerji sarfiyatı yoluyla ikinci yasaya direnebiliyoruz. ancak bu süreçte parçalarımız yaşlanıyor.

    ölümden sonra neler oluyor onu anlatalım ki ölüm anı hakkında bir fikrimiz olsun. hücresel organellerde bulunan kalsiyum kas hücrelerine sızmaya başlar ve bu kas kalmalarından sorumlu proteinlere bağlanır bu da kasların kontrolsüz kasılmasına ve bedenin sertleşip katılaşmasına sebep olur. beden bundan dolayı 24/48 saat kasılı kalabilir. bundan sonra hücrelerin ölmesiyle vücut ayrışmaya başlar bu ölü hücreler co2 biriktirir. hücre zarının zayıflaması nedeniyle hücrelerde bulanan hücre sıvısı dokulara daha da zarar vermeye başlar. sonrasında çürüme ve dağılma.

    şamanizm'de ise ölüm yaşamın sonlanması değildir. ruhun bir yerden başka yere yolculuğudur. form değişikliği enerjinin dönüşümüdür sadece. ölümsüz ruh yanında bedenin bir önemi yoktur aslında. ölüler aptallar ve diğer adam isimli kitabımdan bir alıntı yapayım. "yaşam bir süreçtir ölümü de içine kapsayan." bu arada kitabı okuyan olursa ve eleştirilerini başlığa yazarsa sevinirim.

    felsefe insanlarının filozofların da yazdığı pek çok şeyi okudum. onlar çok daha soyut. laf ebeliği laf kalabalığı dersek yanlış olmaz.

    patoloji açısından hücre ölümünün iki ana biçimi vardır: apoptosis ve nekroz. apoptosis (apotozis okunur), fizyolojik olaylarda sık olarak karşılaşılan bir ölüm biçimidir ve embriyolojik gelişmenin en önemli öğelerinden birini oluşturur.

    nekroz, patolojik nedenlerle oluşmuş hücre ölümüdür ve hücreleri genellikle gruplar halinde tutar. hücre zedelenmesine yol açabilen bütün etkenler nekroza da neden olabilir.

    apoptosis ise programlanmış hücre ölümüdür. derimideki hücrelerin sürekli ölürken yenilenmesidir.

    makro açıdan ölümün göstergeleri ise vücut sıcaklığının düşmesi (algor mortis), ölü morluğu (livor mortis) ve
    ölü sertliği (rigor mortis)dir.

    beyin ölümü; beynin içerisinde bulunan ve beyin sapı olarak adlandırılan bölgenin fonksiyonlarının işlevini tamamen yitirmesidir diye tanımlanmış. buradaki kilit cümle tamamendir. bunu ölçebilecek teknolojiye sahip değiliz şu an yapılan şey sadece istatistiki bilgileri hasta ya da ölüye uygulamak oluyor.

    transplantasyona aday seçiminde karar verici rol oynayan kurulların çalışmaları açısından bu ölüm bulgularının anlamı yoktur. bu kurulların görevleri arasında 'verici' olacakların önceden seçilip belirlenmesinin yanı sıra, vericinin tıp açısından 'ölmüş olduğunun' saptanması da bulunmaktadır. bu saptamanın olabildiğince erken yapılması, alınacak doku ve organların başarıyla transplante edilebilmeleri için çok önemlidir: yasal ölüm gerçekleşmiş, hücresel ölüm gerçekleşmemiş olmalıdır. bu anlamda; "ölüm"ün ne zaman gerçekleşmiş olduğunu belirlemek, yalnızca tıbbi değil; etik ve yasal birtakım yaklaşımları da gerekli kılmaktadır.

    yani aslında hücrenin tam olarak hangi an öldüğünü bilmiyoruz. lizozomların enzim salması mı membranın dağılması mı tartışmalı. ayrıca membran dağılımında da geri dönüşsüz ifadesi kullanılıyor. yani yuvarlak konuşuyor bilim. hücresel düzeyde saptayamadığımız bir şeyi organizmada söylemek ise imkansız.

    şamanik yaklaşımı anlamak için ise ruhu anlamak gerek. bir kablonun içinden akım geçerse çevresinde manyetik alan oluşur. akım kesilince bu manyetik alan nereye gider. beynimizde milyarlarca elektriksel bağlantı içerir ve dolayısıyla çevresinde bir manyetik alan oluşur. ölüm oluşur ve elektriksel aktivite durursa manyetik alan dağılır. ruh denilen şey budur.

    peki beş duyu organımızı kullanarak bu ölülerin ruhuna ulaşabilir miyiz. şamanlar ölülerle iletişime geçtik diye yalan mı söylüyordu. bilim halüsinasyon dese de bazı maddeler kullanarak farklı boyutları görmek mümkün. insanların gördüğü duyduğu hissettiği ancak bilimin ve diğer insanların ölçemediği şeye halüsinasyon denir. astral seyahat başlığında ve başka bir entryde bu maddeleri anlatmıştım.

    son söz, ölüm hakkında yeterli bilgiye sahip olmasak da yaşamın form değişikliği diyebiliriz. sen dersin azot döngüsü diğeri der ruh yolculuğu. ikisi de yok olmak değil form değiştirmektir.
  • sağlıklı her insanın gözünde görmeyen bir kör nokta olması. beyin, tıpkı photoshoptaki stamp tool gibi bu noktayı görüntünün diğer kısımlarından yama yaparak bütün görünmesini sağlıyor. aşağıdaki görselde sol gözünüzü kapatıp soldaki işarete veya sağ gözünüzü kapatıp sağdaki şekle odaklanırsanız telefonu yakınlaştırıp uzaklaştırarak diğer şeklin kaybolduğunu görebilir ve kör noktanızı bulabilirsiniz.

    görsel
  • bugün kemeraltı ve konak(izmir) olarak bildiğimiz alan bundan 300 sene evvel bir iç denizmiş. kızlarağası hanı denize sıfır, ticaret gemilerinin yanaştığı bir limanmış. varyantın olduğu alandan tutun alsancak limanının olduğu alana kadar, hep sonradan doldurma. kordon boyunun denizin sonradan doldurularak yapıldığını bilirdim de kemeraltının eski halini görmek beni baya şaşırttı.
    görsel
    görsel
    görsel

    edit: imla
  • yazılmıştır muhtemelen ama iphone da konuştuğunu yazma özelliğini kullanırken vurgulu bağırarak söylediğin kelimeleri büyük harflerle yazıyor. adamlar bu ince detaya kadar düşünmüş.
  • erik, kiraz, şeftali, kayısı ve badem gül ailesine mensup bitkilerdir.
  • 1. yeni bir dil öğrenmek
    2. geniş okuma yelpazesi edinmek
    3. yurt dışı seyahatleri yapmak
    4. farklı kültürleri tanımak ve onlarla etkileşime geçmek
    5. yeni teknolojileri öğrenmek
    6. sanatsal becerileri geliştirmek
    7. bilimsel araştırmaları takip etmek
  • beyaz bütün renklerin karışımıymış efenim.
  • yöneticilik yıllarımın henüz başlarındaydım...

    bir eğitim kurumuna iddialı bir kadro kuruyorum...

    hem kendini, hem karakterini, hem bilgisini yakınen tanıdığım, odtü mezunu (ismi ali) bir arkadaşımı, binbir ricayla ikna edip, kuruma matematik öğretmeni olarak getirdim... taşradayız bu arada o yıllarda... odtü mezunu matematikçi demek, akla zarar bir hayal...

    neyse efendim... dersler başladı....

    bir iki hafta sonra da, bizim ali'den şikayetler...

    başlarda çok ciddiye almadım, yani o kadar iyi tanıyorum ki... adam matematiğin tillahı....

    gel zaman git zaman, şikayetler artıyor... kafayı yiyorum... yahu nasıl olur diyorum, bu adamın her hangi bir soruda takılması, ne bileyim teklemesi bile mümkün değil... işinden içinden çıkamıyorum...

    bir gün yine şikayete gelen bir grup öğrenciyle konuşuyorum... hoca bilgisiz mi? yooo..., ilgisiz mi? yoooo... sorularımı çözemiyor...yooo, konuları mı bilmiyor...yoooo....

    eeee.... ne ulan, ne o zaman...!! derken bir öğrencim her şeyi çözüverdi... öyle bir şey söyledi ki, sadece meslek yaşantımın değil, tüm hayatımın ve sosyal ilişkilerimin en büyük tecrübesi oldu...

    “hocam” dedi...

    “sorun şu... ali hoca sağ olsun çok iyi bir insan, çok ilgili, gerçekten konusuna çok hakim... ancak şöyle bir problem var... kendisi o kadar zeki bir adam ki, bazı insanların, size çok basit görünen şeyleri bile anlayamayabileceği ve bunun aslında normal olduğu, adamın tahayyül dünyasında yok...!!!!”
  • sığırlar kuzeye veya güneye dönük şekilde otluyor!

    uzun zamandır bazı kuşların ve balıkların dünyanın manyetik alanını bir tür rehber olarak kullandıklarını biliyoruz. peki büyük memeliler de aynısını yapabilir mi?

    duisburg-essen üniversitesi'ndeki bazı bilim insanlarına göre cevap, evet!

    ekip, google earth yardımıyla, dünyanın dört bir yanında otlayan yüzlerce sığır sürüsünün uydu görüntülerini analiz etti. sonuçlar şaşırtıcı şekilde garipti: otlayan sığırlar neredeyse her zaman kuzeye veya güneye bakıyordu.

    güneşin konumunun veya rüzgar yönünün olası etkilerinin kapsam dışı bırakıldığı araştırmada, analiz edilen sığırların çoğu, kuzey-güney doğrultusundan en fazla beş derece saptı.

    dahası, karda istirahat ederken oluşan izleri (ing: “deer beds”) analiz edildiğinde kızıl geyik ve karaca sürülerinin de aynı şeyi yaptığı keşfedildi.

    animal magnetism: how animals navigate | youtube

    --- spoiler ---
    z. şeniş, et al. sığırlar neden kuzey veya güneye dönük şekilde otlar?. (9 ekim 2020). alındığı tarih: 28 mayıs 2023. alındığı yer: https://evrimagaci.org/s/9427
    --- spoiler ---
  • soğan ekildiğinde üzerine basılır ki yukarı doğru büyümesin, aşağıdan gelişsin
hesabın var mı? giriş yap